Bölüm 253: Ejderha Oyması

avatar
3480 27

Xian Ni - Bölüm 253: Ejderha Oyması


Çevirmen: Zawoske

Editör: Lord Viole Grace


Hayat tıpkı bir kase su gibiydi. Yumuşaklığı içinde zar zor fark edilen bir hoşluğu vardı. Wang Lin bu katliamsız yaşam tarafından ruhunun temizlendiğini hissediyordu.

 

Bir yetişimci kimliğini unuttu, dört yüz yıllık katliamını unuttu. Gerçekten ölümlü dünyasına katılmış ve ölümlü yaşamın acı tatlı yönlerini deneyimliyordu.

 

Her sabah, Wang Lin kalkar ve oymaya başlamadan önce dükkanın kapısını açardı. Dükkanı çoktan sayısız tahta oymayla doluydu.

 

Bütün komşu dükkanları yavaş yavaş Wang Lin’in kaldığı dükkanın ellerinde değiştiğini fark etmişti. Herkes bu sessiz ve nazik genç adama karşı epey iyi hisler taşıyordu.

 

Zaman geçerken, Wang Lin’in yavaş yavaş müşterileri olmaya başladı. Tahta oymalardaki ruhsal enerjiyi göremeseler de, oymaların ne kadar karmaşık olduğunu görebiliyorlardı. Zamanla, Wang Lin’in dükkanı bölgede biraz ün kazandı.

 

Göz açıp kapayıncaya kadar, bir yıl geçmişti. Bu yılda, Wang Lin o yaşlı adamı tekrardan hiç görmemişti. Ara sıra yaşlı adamı düşünse de, bu düşünceler yavaşça soluyordu.

 

Tamamen oymaya odaklanmış, uzun zaman önce kaybettiği o keyfin arayışındaydı.

 

Wang Lin’in dükkanında, en sık oymalar yaratıkların o canlı vari oymalarıydı. Bütün bu yaratıklar ölümlülerin daha önce hiç görmediği şeylerdi.

 

Aslında, yetişimciler bile gelse, zar zor onları tanıyabilirlerdi. Sonuçta, bu yer Şeytanlar Denizi’nden aşırı uzaktaydı. Dünya büyüktü ve bir sürü türde yaratık vardı, yani bir kişinin hepsini bilmesi mümkün değildi.

 

O anda, Wang Lin elinde kare bir odun parçası tutuyordu. Elini oynattı ve odun parçasından yavaşça kaplumbağa şekilli bir yaratık oluştu.

 

Elindeki oymaya bakarken, oyma bıçağını bıraktı ve bir şişe aldı. Tam şişeyi kafaya dikecekti ki, hiç şarap kalmadığını fark etti.

 

Bu zamanlarda, normalde Da Niu Wang Lin’i izlemek için gelir ve yanında bir şişe şarap getirirdi.

 

Beklenildiği gibi, çok geçmeden, geçmiş yılda bir kafa uzamış Dai Niu, dükkana girdi. Dai Niu o oğlandı ve sadece on iki yaşında olsa da, epey uzundu.

 

Bir yıl öncesine göre bedeni daha güçlüydü.

 

Dükkana girdikten sonra, Wang Lin’in yanına otururken hoşnutsuz bir ses çıkardı. Söylendi, ‘’Wang Amca, birazcık bizim eve gelip babamla konuşmalısın. Her zaman beni demir işleri sanatını öğrenmeye zorluyor, ama ben öğrenmek istemiyorum. İlle bir şey öğreneceksem, Wang amcanın oyma yeteneklerini öğrenmek istiyorum.’’ Bununla birlikte, şarap şişesini Wang Lin’in yanına koydu. Wang Lin’in elindeki tamamlanmamış oymaya baktığı esnada gözlerini kıstı.

 

Wang Lin güldü ve meyve şarabından bir yudum aldı. Bu karnının ısınmasına sebep veren meyve şarabı birazcık baharatla birlikte tatlıydı. Bu şarap geçen yılda Wang Lin’in günlük alışkanlıklarından biri olup çıkmıştı.

 

Da Niu oymaya baktı. Kafası karışmış bir şekilde, sordu, ‘’Wang amca, şimdi hangi hayvanı oyuyorsun? Neden bir kaplumbağaya benziyor?’’

 

Wang Lin Da Niu’nun kafasını okşadı ve yanıtladı. ‘’Bu bir kaplumbaağa değil, Zhong Gu denilen bir yaratık. Bir kaplumbağa gibi görünse de, çok daha güçlüdür.’’

 

Da Niu kararsızca onayladı. Geçmiş yılda, Wang Lin’in dükkanında bütün türden hayvanlar görmüştü ve her biri daha önce hiç görmediği tipten şeylerdi.

 

Wang Lin oyma bıçağını aldı ve hamle hamle yaratığın hatlarını oymaya başladı. Bu kaplumbağa görünüşlü yaratık aslında Şeytanlar Denizi’nde nadir, orta kademe bir ruh yaratığıydı. Öfkelenirse, normal yetişimciler gücüne karşı direnemezdi.

 

Lakin Wang Lin bu tür yaratıklardan bir sürü öldürmüş ve çekirdeklerinden epey tüketmişti. Bu yüzden, görüntüsü Wang Lin’in zihninde tamamen oluşmuştu ve eli bir an bile duraksamadı.

 

Yarım saat sonra, Wang Lin gözlerinin olması gereken yere sertçe bastırdı. O anda, oyma canlanmış gibi gözüktü.

 

Yaratık gökyüzüne bakıyordu. Gözleri bir parça hüsran ve korku sergiliyordu. Ağzı sanki sessizce kükrüyormuşçasına genişçe açıktı. Ölümlülerin tespit etmesinin imkansız olduğu görünmez bir aura yayıyordu.

 

Lakin aura yayıldığı esnada, Wang Lin sağ eliyle dokundu ve aura kayboldu.

 

Wang Lin derin bir nefes aldı ve rastgele oymayı bir rafa koydu. Bu geçmiş yılda, Wang Lin sadece orta kademe ruh yaratıklarını oyabildiğini fark etmişti. Yüksek kademe ruh yaratıklarına gelirsek, ne kadar denerse denesin, oymayı tamamlayamıyordu.

 

Ne zaman yüksek kademe bir ruh yaratığı oymayı denese, son birkaç hamlede kontrolü kaybederek, oymanın parçalanmasına sebebiyet veriyordu.

 

Wang Lin bunun yetişim seviyesinin yeterince yüksek olmamasından dolayı olduğunu anlıyordu. Sonuçta, yüksek kademe bir ruh yaratığı insanların Ruh Oluşturma aşamasıyla aynıydı.

 

Da Niu’nun gözlerinde mest olmuş bir bakış belirdi. Geçen yılda, her gün Wang Lin’i izlemeye gelmişti. Yavaş yavaş bağımlısı olmuştu.

 

Geçmiş yılda, gizlice bir oyma bıçağıyla oymayı denemişti, lakin ne kadar denerse denesin, güzel bir şey oyamıyordu. Şimdi Wang Lin’in kolayca bir oymayı bitirdiğini görünce, daha fazla tutamadı ve Wang Lin’e sordu.

 

Wang Lin biraz düşündü. Kafasını kaldırdı ve oğlana anlatmaya koyuldu, ‘’Oymalar kavramayı gerektirir. Öğrenmek istiyorsan, o zaman beni 60 yıl izlemen lazım. 60 yıl sonra, kendi başına oyma yapabilirsin.’’

 

Da Niu dilini çıkardı ve söylendi, ‘’Altmış yıl... Ama şehrin güney kısmındaki marangozu gördüm. Sadece kırk yaşında, ama onun oymaları da epey iyi.’’

 

Wang Lin şaraptan bir yudum aldı ve karşılık verdi, ‘’Ben ondan farklıyım.’’

 

Da Niu’nun gözleri karmaşayla kaplandı. Bu sözlerdeki anlamı açıkça anlamamıştı.

 

O anda, birden dışarıdan yüksek sesler geldi. Da Niu dışarı koşturdu. Çok geçmeden, kafasını geri içeri soktu ve seslendi, ‘’Wang Amca, Xu Ailesi’nin en büyük oğlu geri gelmiş. Onu aşkın araç ve bir sürü kişi peşinden geliyor. Çok havalı gözüküyor.’’

 

Bununla birlikte, tekrardan dışarı koşturdu.

 

Wang Lin önemsemedi. Başka bir odun parçası aldı ve Antik Tanrı Bölgesi’ndeki, zihninde derin bir etki bırakan o büyük metruk yaratığı hatırlamaya başladı. Bir süre tereddüt etti, ardından tekrardan oymaya başladı.

 

Zaman yavaşça geçti. Bir saati aşkın bir zaman zarfının ardından, dükkanın kapısı birisi tarafından açıldı. Da Niu mutlu bir şekilde içeri girdi. Arkasında son derece güçlü görünen bir genç adam vardı. Genç adam etraftaki oymalara baktı ve gözleri ışıldadı.

 

Da Niu çabucak Wang Lin’in yanına geldi. Birkaç yüz ifadesi yaptı ve fısıldadı, ‘’Çok pahalıya satmaya çalışma!’’

 

Bununla birlikte, çabucak arkasını döndü ve yüksek sesle konuştu, ‘’Efendi Xu, burası size anlattığım dükkan. Şu oymalara bakın. Marangoz Zhou’nun ürünlerinden aşağı kalmaları mümkün değil. Birkaç tane almaya ne dersiniz?’’

 

Wang Lin gülümsedi. Bu Da Niu besbelli Wang Lin’in geçen yılda çok müşterisi olmadığını görmüş, bu yüzden zengin birisi geldiğinde, bu kişiyi Wang Lin’in dükkanına çekmişti.

 

Xu isimli genç adam etrafına bakındı ve gözleri daha da ışıldadı. Da Niu’dan oldukça farklıydı. Bir sürü şey görmüştü, özellikle de Lord Nan’ın oğlunun yardımcısı olduktan sonra. Tek bakışla bu oymaların kalitelerinin ünlü marangoz Zhou’nun oymalarından birkaç kat daha yüksek olduğunu söyleyebilirdi.

 

Marangoz Zhou’nun ürünleri de epey canlı gibi olsa da, hala bir şeyin eksikliğini çekiyorlardı. Biraz düşündükten sonra, sonunda anladı. Marangoz Zhou’nun oymalarında eksik olan şey ‘’yaşam’’dı!

 

Birisi neredeyse gerçek gibi gözüküyordu ve diğeri neredeyse canlı gibi.

 

Tek kelime farkı onların arasını kilometrelerce açıyordu.

 

Xu isimli genç adam ilerleyip oymalardan birisini alırken gözleri parlıyordu. Bu oyma Wang Lin’in bir yıl önce oyduğu ejderhaydı.

 

Ejderhanın bedeni kıvrılmıştı, kafası gökyüzüyle yüzleşiyordu ve bedenindeki her pul uzmanca oyulmuştu. Xu isimli genç adamı en çok şoke eden şey oymayı tuttuğunda, bu yaratık hayatta gibi hissetmesiydi. Dehşete düşmüş bir şekilde, aniden sağ eli gevşedi ve oyma yere düştü.

 

Da Niu çoktan genç adamın yüzündeki ifadeyi biliyordu ve ayrıca birisi oymaya dokunduğunda, garip bir hissiyat deneyimlediklerini de biliyordu, bu yüzden çoğunlukla bakar ve nadiren oymalara dokunurdu.

 

Bir pat sesiyle, oyma yere düştü. Neyse ki tahtadan yapılmaydı, dolayısıyla yanlışlıkla yere düşmekten kırılmazdı.

 

Xu isimli genç adamın yüzü kızardı ve konuştu, ‘’Efendi Wang, bu hangi hayvan? Neden bana yılan gibi geliyor?’’

 

Wang Lin yanıtlayamadan önce, Da niu göğsünü şişirdi ve yanıtladı, ‘’Bu bir ejderha! Bir ejderhanın ne olduğunu biliyor musun? Bir ölümsüz yaratık!’’

 

‘’Ejderha...’’ Xu isimli genç adam bu ismi hatırladı ve sordu, ‘’Bu ejderha oyması için ne kadar istiyorsunuz?’’

 

Wang Lin kaygısızca gülümsedi ve karşılık verdi, ‘’On altın parçası.’’

 

Da Niu bunu duyunca, gizlice iç çekti ve bunun bittiğini düşündü. Geçmiş yılda bu dükkana bir sürü kişi getirmişti, lakin ne zaman insanlar fiyatları duysa, kafalarını iki yana sallayıp ayrılırlardı.

 

Lakin bu genç adam Xu’nun sadece kaşlarını çatıp on altın parçasını masaya bıraktığına inanamadı. Genç adam ceketini çıkarttı, ejderha oymasını sardı ve çabucak ayrıldı.

 

Da Niu aptal aptal masadaki on altın parçasına baktı. Mırıldanırken gözleri ışıldadı, ‘’İnanılmaz, tek bir tahta oyma on altın parçasına satılabiliyor. Babam ancak bir aylık çalışmayla bir parça altın kazanabiliyor ki o bile nadiren.’’

 

Kendi kendine mırıldandıktan sonra, bir karar verdi. Sadece altmış yıl harcayacaktı. Bu sanatı öğrenmek için ne gerekirse gereksin yapacaktı. Ustalaştığında, hayatının geri kalanı boyunca para konusunda endişelenmesine gerek olmayacaktı.

 

Şu anki kendisi oyma yapmaya başlayabilmeden önce nasıl altmış yılı geçireceğini düşünmedi. Para konusunda endişelenmesine gerek olmasa bile, bu yalnızca altmış yıl içinde olacaktı.

 

Ge Xu isimli genç adam dükkandan ayrıldı ve ebeveynlerine veda etmek için hemen eve gitti. Ebeveynlerinin hazırladığı akşam yemeğini bile yemedi ve hızlıca herkesi toplayıp şehrin güney kısmındaki Nan Sarayı’na doğru yardırdı.

 

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr