Bölüm 195: Ölü Deniz Hakkında Şüpheler

avatar
3686 16

Xian Ni - Bölüm 195: Ölü Deniz Hakkında Şüpheler


 

 

Düzenleme: LordVioleGrace

 

Beş renkli bariyer kırıldığı anda, taş sütun enkazı parlak kırmızı ışıldamaya başladı. Kızıl saçlı adamın etrafında daha fazla ruh parçacığı yoktu. Ruhundaki mühür gitmişti.

 

Şu anda geçici olarak mührü kırdığı söylenebilirdi. Gözleri, şeytani bir bakış atıyordu. Hızlıca elini kaldırdı ve aşağıya doğru savurdu. 

 

Aniden, üzerinde devasa bir yarık belirdi. Yarık çok genişti, ve dışarı gri sis katmanları sızdırıyordu.

 

Wang Lin gri sisi biliyordu. Anında bunun Ölü Ruh Denizi’nin dışındaki sis olduğunu fark etti.

 

Bu sırada, kırmızı toz içerisinde, sayısız kırmızı ışık belirdi. Toz tanecikleri ruh parçacıklarına dönüştü ve kızıl saçlı adama doğru atıldılar. Eğer bu ruh parçacıkları bedenine ulaşırsa, o zaman yaptığı her şey boşa olurdu.

 

Kızıl saçlı adamın gözleri soğuklaştı. Bu ruh parçacıklarının tekrardan kendisini mühürlemesine izin vermeyecekti. Yarığı açtıktan sonra, sağ elini uzattı ve kısık sesle gürledi, ‘’Tu Si çoktan öldü. Bendeniz Ta Sen, ismimi kullanarak hayat kurtaran silahımı, Yıldız Yıkıcı Mızrağı’mı çağırıyorum!’’

 

Bu sözlerini bitirdiği anda, gök gürültüsü vari bir kükreme çevredeki bölge boyunca yankılandı. Kısa süre sonra, üzerinde durduğu sütun çöktü ve küçük bir enkaz yığını halini aldı.

 

Kızıl saçlı adam hala havada süzülüyordu. Gözleri, kibirle doluydu. Ruh parçacıklarına gelirsek, onları umursamıyordu. Mızrağı salladı ve bütün ruh parçacıkları havada durdu. Bu ruh parçacıkları, 3 metre uzağında süzülüyordu.

 

O sırada, kızıl saçlı adam harekete geçti ve yarığa atıldı. Aynı zamanda, Dou Mu’nun grubundaki herkes, özellikle de Wang Lin’le anlaşan yaşlı adam, endişeli ifadeler takındı. Tek kelime etmeden, hızlıca ayaklandılar ve Ta Sen’i yarıkta takip ettiler. 

 

Wang Lin’i geçerlerken, yaşlı adam Wang Lin’e baktı ve hafifçe kafasını salladı. Genç adamın ruhu bedenine geri döndü ve yarığa doğru ilerledi.

 

Hayatta kalan şeytani gelişimcilerin hepsi tereddüt etmeden peşlerine takıldı.

 

Yarığa girdikten sonra, Wang Lin anında Ruh Denizi’nin tam dışında olduklarını fark etti. Tam altlarında daha önce Wang Lin’in aşmayı denediği Ölü Ruh Denizi yer alıyordu.

 

Wang Lin’in zihninden bir düşünce geçti. Yarığa girdiği andan beri, oldukça dikkatliydi. Gizlice etrafına bakındı ve bir şeyi keşfetti; Dou Mu’nun grubu öyle bir şekilde pozisyon almışlardı ki onu ve kızıl saçlı adamı çevreliyorlardı.

 

Bu dizilim son derece karışıktı. Eğer dikkatle bakılmazsa, o zaman bir belirti görülmezdi. Lakin Wang Lin epey fazla şey atlatmıştı ve bir bakışta bu durumu görebiliyordu.

 

Wang Lin’in ifadesi normal kalmaya devam etti. Genç adam, içten içe alayla sırıttı. Dou Mu’nun grubu hakkında birçok şüphesi vardı. Onca yıl boyunca, gerçekten asla bir belirti göstermemiş veya Ta Sen’in ona karşı planlar yaptıklarını fark etmesini öğrenmesine izin vermemişler miydi? Kim bilir kaç yıldır besbelli Ta Sen’in önünde gizlice hareket etmeleri biraz şüpheliydi.

 

Lakin Ta Sen fark etmiş olsa bile, Wang Lin’le alakalı bir konu değildi. Sadece Ölü Ruh Denizi’nin açıldığı sırada orada olmak istiyordu, böylece içeri girebilir ve bilgi mirasının elde ettiği kısmını bu boğucu yerden ayrılmak için kullanabilirdi.

 

Kızıl saçlı adam Ölü Ruh Denizi’nin üzerinde durdu ve deli gibi gülmeye başladı. Bağırdı, ‘’Tu Si, beni kıstırmaya devam edemezsin! Senin şeytani bilincinin sadece bir parçası olsam bile, mirasın benim olmalı.’’ Konuşurken, acımasız bir ifade takındı ve elindeki mızrağı savurdu.

 

Ansızın, Ölü Ruh Denizi’ni çevreleyen sis duvarı delindi ve çok geçmeden Ölü Ruh Denizi’nin derinliklerine giden bir tünel belirdi. Bölgeyi çevreleyen sis hızla yoldan çekildi.

 

Tünel derindi, dibi görülemiyordu. Boğuk bir kükreme duyulabiliyordu, adeta tünelin içinde kükreyen bir şey vardı.

 

‘’Tu Si, hayat kurtarıcı silahın, Yıldız Yıkıcı Mızrak bile bana teslim oldu. Varisin olmak için sadece ben gerekli niteliklere sahibim!’’ Ta Sen tekrarda elindeki mızrağı savururken, söylendi.

 

Bu sefer, dikey bir savuruştu. Önceki savuruşla birlikte bir çarpı oluşturarak, devasa bir çarpı şekli aldı. Çarpının ortasında birkaç metre genişliğinde bir delik vardı. Ta Sen, o deliğe girdi.

 

Kızıl saçlı adam içeri girdikten sonra, Dou Mu’nun grubu daha da endişeli bir hal aldı, lakin hızlıca arkasından takip ettiler. Wang Lin’e gelirsek, genç adamın gözleri parladı ve o da peşlerine takıldı. Bu sırada, bütün hayatta kalan şeytani gelişimciler heyecanlı ifadelerini gün yüzüne çıkardılar ve keyifle bağırdılar.

 

Kızıl saçlı adam en öndeydi. Kafasını çevirip arkasına baktı. Dudakları kıvrılarak soğuk bir gülümseme oluşturdu. Çok geçmeden, gir sisin dibine ulaştı. Bu yol bir bulut katmanı tarafından engelliyordu. Bulutlarda ikide bir mor yıldırım ışıldıyordu.

 

Kızıl saçlı adam bir şey söylemedi. Mızrağı ileri savurdu. Mızrağı, siyah bir ejderhaya dönüştü.

 

Tam mor bir yıldırım üzerine inerken, bulutlara atıldı.

 

Kızıl saçlı adam bir an dahi durmadı. Hızlıca mızrağını bulutların içinde izledi. Aniden, sayısız mor yıldırım bulutlardan atıldı ve bedenine indi.

 

Mor yıldırım bombardımanı altında, Ta Sen’in bedeninin etrafında mor bir yıldırım küresi oluştu, lakin zarar görmemişti. Kahkaha atmaya başladı.

 

Kızıl saçlı adama baktığı esnada Wang Lin’in göz bebekleri küçüldü. Bu mor yıldırımın ikinci alemdeki kısıtlama dağında beliren mor yıldırımla aynı olduğunu hatırlıyordu.

 

Wang Lin gözlerini kırptı ve yavaşladı. Arkasından bir yerden, yaşlı adamın sesi kulaklarına ulaştı, ‘’Küçük dostum, ilerlemezken nasıl geleceksin?’’

 

Wang Lin kafasını çevirmedi. Kan Denizi’nden ayrıldıkları andan beri, on yaşlı gelişimci gözlerini üzerinde tutuyor, gerilemesine engel oluyorlardı.

 

Sadece biraz yavaşlamıştı, lakin yaşlı adam çoktan genç adamı sorgulamıştı. Bundan anlaşılacağı üzere, Wang Lin onlar için ne kadar önemli olduğunu söyleyebilirdi.

 

Wang Lin Ta Sen’in varlığını bile görmezden gelebilecek kadar kendilerine güvendiklerini bilmiyordu, lakin çoktan karar vermişti; buradan ayrılmak ana hedefiydi.

 

Yıldırım küresinin içinde, kızıl saçlı adam garip bir el mührü yaptı ve söylendi, ‘’Tu Si çoktan öldü. Bendeniz Ta Sen, ismimi kullanarak, ailemizin yıldırım silahı, Mor Ay’ı çağırıyorum!’’

 

Bu sözler dudaklarından çıktığı anda, ellerindeki teknik atıldı ve bulutlara girdi. Çok geçmeden, bulutlar küçülmeye başladı. Öfkeli mor yıldırım yavaşça sonlandı. En sonunda, bulutlar bir yarım ay bıçağa döndü ve kızıl saçlı adamın eline düştü.

 

Yarım ay bıçağa baktıktan sonra, kızıl saçlı adam ağzını açtı. Yarım ay bıçak küçülerek ağzına girdi.

 

Gri sisin altında mor yıldırım bulutları, ve mor yıldırımların atlında tamamen siyah bir deniz vardı. Burası öldüğünde Antik Tanrı Tu Si’nin yarım ruhu tarafından oluşturulmuştu.

 

Kızıl saçlı adam altına baktı. Yüzünde heyecanlı bir ifade yer edindi, ardından ayaklarının altındki ölü denize doğru atıldı.

 

Atıldığı anda, ölü denizden bir kükreme yükseldi. Çok geçmeden, ejderha olmayan ancak ejderha vari bir yaratık ansızın ölü denizden haykırdı. Harekete geçerken, ölü denizde sayısız dalga oluşturuyordu.

 

Çok geçmeden, yaratığın devasa kafası denizden dışarı çıktı ve kızıl saçlı adama baktı.

 

Ta Sen yaratığa bakış kaşlarını çattıktan sonra bağırdı, ‘’Kötü yaratık, beni tanımayı dahi başaramadın mı!?’’

Milyonlarca metre uzunluğunda olan yaratık, yavaşça harekete geçerek, denizdeki dalgaların şiddetle sallanmasına neden oldu. Ta Sen’e baktı ve aniden insan dilinde konuştu.

 

‘’Ta Sen, usta Akan Mürekkep Dönüşümü İlahi Teknik’ini çalışırken oluşmuş şeytani bir bilinçsin. Nasıl olabilir de seni unutabilirim? Eğer sen usta gelişiminde en kritik noktadayken isyan etmeseydin, ustam ölmezdi.’’

 

Ta Sen soğukça homurdandı ve acımasızca konuştu, ‘’Bunun benimle ne alakası var? Tu Si kimsenin ustalaşamayacağı bir ilahi teknikte ustalaşmayı deneyerek aşırı hırslıydı. Eğer öyle olmasaydı, nasıl beni yaratabilirdi? Ruhundan ayrıldığım anda, beni terk etti, lakin ona teşekkür etmeliyim, yoksa o öldüğü anda ben de parçalanırdım!’’

 

Devasa yaratığın gözleri soğuklaştı ve söylendi, ‘’Ustam ölmeden önce, bana bilgi mirasını korumamı söyledi. İznim olmadan, kimse mirası alamaz.’’

 

‘’Güç mirası zaten benim, geriye bir tek bilgi mirası kalıyor. Tu Si’nin anıları bana göre işe yaramaz. Onun bildiği her şeyi ben de biliyorum. Eğer miras yasasının yerleştirdiği kısıtlamalar bu bedende tam kontrolü ele geçirmek için iki mirası da gerektirmiyor olsaydı, bütün bunlarla uğraşmazdım ve onca yıl Kan Denizi’nde sıkışıp kalmazdım.’’ Kızıl saçlı adam mızrağıyla ileri atılırken söylendi.

 

Aniden, siyah bir tufan belirdi. Tufan büyüdükçe büyüdü, ta ki rüzgar kükremeye başlayan kadar. Bu garip tufan yaratığa atıldı.

 

Önündeki manzarayı görünce, Wang Lin içinde oluşan bir şüpheye engel olamadı. Eğer bu yaratığın söylediği doğruysa, ve bilgi mirasını koruyorsa, o zaman Gökyüzü Şeytani daha önce miras hazinesine bir kapı açtığında, neden bir sorun olmamıştı? Ve bir kısmı alındıktan sonra, neden bu yaratıkta bir belirti yoktu?

 

Wang Lin altındaki ölü denize baktı ve şüpheleri arttı. Kaşlarını çatıyordu genç adam. Sessizce zihninde Antik Tanrı Taktiği’ni etkinleştirdi. Miras anılarına göre, Ayrılmak için mirasa sahip olan kişinin tek yapması gereken Ölü Ruh Denizi’nde mirası aktifleştirmekti.

 

Devasa yaratık soğukça kızıl saçlı adama baktı. Ona doğru kükreyen tufanı umursamıyordu bile. Üzerine yerleştirmeden önce, yaratık kafasını kaldırdı ve tufana vurdu.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr