Bölüm 173: İkinci Şeytan

avatar
4879 22

Xian Ni - Bölüm 173: İkinci Şeytan


 

Çevirmen: Zawoske

Editör: Mehmet Uyar

 

Wang Lin hepsiyle bir kerede uğraşmak istemiyordu; ayrılmalarını istiyordu. Beklediği gibi, kılıç yağmurunun altında, küçük yaratıklar bir kereden fazla dağıldı. Wang Lin küçük yaratıkların bıraktığı boşluklara atıldı ve kulenin dışına ulaştı. Genç adam kapının önünde durdu ve ona doğru uçan kılıçları toplamak için arkasını döndü.

 

Aynı zamanda, şeytanı geri çağırdı. Şeytan küçük yaratıkların ilahi hissini yutmakla aşırı meşguldü ve Wang Lin’i tamamen görmezden gelmişti. Ji Alemi İlahi Hissi atılırken genç adam soğukça homurdandı.

 

Homurdanma şeytanın kulaklarına ulaştığında, korku içinde titremesine neden oldu. İlahi hisleri yutmaya devam etmeye daha fazla cesaret edemedi, bu yüzden siyah duman bulutundan bedenini geri oluşturdu ve Wang Lin’in yanı sıra kuleye ilerledi. Wang Lin’in etrafında süzülürken, mağdur gibi hissediyordu. Ejderha tendonuna geri dönmeden önce son kez ilahi hislere özlemle baktı.

 

Bu canavar ruhlu genç adamın beyniyle bütün düşmanlarını öldürmeden bıraktıracak ve ona geri dönmesini söyleyecek ne sorunu olduğunu anlamıyordu.

 

Siyah kulenin içinden küçük yaratıklara baktığı esnada, Wang Lin’in ifadesi oldukça ciddiydi. Şeytanı hepsini tüketmeden durdurmasının bir sebebi vardı. Bunu düşünmüş ve bu küçük yaratıklar devasa kasırgaları oluşturmak için bir araya geldiğinde sonuca varmıştı. Bu yerde olan en çok şeyden birisi de bu siyah kasırgalardı.

 

Bu adeta sayısız küçük yaratık olduğu anlamına geliyordu. Ana saldırıları ilahi his ve ses dalgalarıydı. Saldırıları oldukça güçlü olsa da, bedenleri aşırı zayıftı.

 

Sonuç olarak, bu küçük yaratıkları yok etmek çok kolay oluyordu, özellikle de sadece biraz zehir fırlatması gereken, Kambur Meng gibi birisi için. Ancak, Wang Lin son siyah kulenin üzerinde, sayısız siyah kasırganın tek bir noktada toplandığı manzarayı unutamıyordu.

 

Bu tür hareketin tabii ki de bir amacı vardı; bu, küçük yaratıkların birbirlerini çağırma yoluydu. Aşırı fazlası öldükten sonra, arkadaşlarını çağırıyorlardı. Eğer böyle bir döngünün içinde tuzağa düşerse, o zaman genç adam kesinlikle ölürdü. Açıkça aşırı fazla kasırga vardı.

 

Aynı zamanda, eğer aşırı fazla öldürürse, o zaman küçük yaratıklar ona dönebilirdi. Böyle bir şey yaşanırsa, Kambur Meng onun için bir yol açmaz tam tersine genç adam siyah kasırgaları dağıtarak Kambur Meng’e yardım etmiş olurdu.

 

Az önceki savaşta, yaklaşık 200 küçük yaratık Wang Lin ve şeytan tarafından yok edilmişti. Gözleri parladığı sırada genç adam dışarıdaki küçük yaratıklara bakıyordu. Yaratıklar tekrardan siyah bir kasırga oluşturmak için toplandı. Kulenin etrafında birkaç kez daire çizdikten sonra, daha fazla Wang Lin’i umursamadılar ve ilerlemeye devam ettiler.

 

Siyah kasırga ayrıldıktan sonra, Wang Lin rahat bir nefes verdi. Aynı esnada, içi soğuklaştı. Bu toprak denemesi aşırı garipti. Buradaki mantık normalin tamamen aksiydi. Birisi küçük yaratıkların ilahi histe ve ses saldırılarında uzman olduğunu ama zayıf bedenlere sahip olduğunu fark ettiğinde, ilk tepkisi daha fazlasını gelmesini engellemek için olabildiğince hızlı hepsini öldürmek olurdu.

 

Lakin sonuç olarak, belli bir miktarda küçük yaratık öldüğünde ve yardım çağırdıklarında, o zaman o kişinin gelişimi muazzam değilse, tek yol ölüme çıkardı.

 

Wang Lin siyah kulenin tepesinde meditasyon yapıyor ve mesafeye, bütün siyah kasırgaların toplandığı yere, bakıyordu. Bir süre düşündükten sonra, aceleyle hareket etmemeye ve siyah kulenin içinde beklemeye karar verdi.

 

Ardından bakışları şeytana kaydı. Şeytanın yüzü ayrılan siyah kasırgayı izlerken açgözlülükle kaplıydı.

 

Wang Lin açıklamada bulunmadan soğukça söylendi, ‘’Kaç tane ruh tükettiğini umursamıyorum; yarısını benim için tükür.’’

 

Şeytan karar vermeye çalışıyordu. Eğer şimdi kaçarsa, bu canavar ruhlu genç adam peşinden gelir miydi? Wang Lin’e bakmadan önce biraz tereddüt etti. Wang Lin’in bakışlarının vahşileştiğini gördüğünde, hızlıca büyük miktarda küçük yaratıkların ruhlarını tükürmeye başladı.

 

20 tane tükürdükten sonra, yalandan zayıf görünmeye başladı. İçinden düşünüyordu, ‘’Ne kadar güçlü olursa ol, yine de benim tükürdüğümü yemek zorundasın! Eğer yeteneğin varsa, o zaman yeme bakalım!’’

 

Wang Lin şeytanın ne düşündüğünü bilmiyordu, lakin şeytanın yüzündeki gururu gördükten sonra, bir tahmin yapmak üzereydi. Ancak, Wang Lin böyle şeylerle ilgilenemezdi. Bütün dikkati küçük yaratıkların tükürülen 20 ruhundaydı.

 

Bir süre dikkatle baktıktan sonra, ruhları kavradı ve kulenin üst katlarına ilerledi. İstediği boyutlarda bir kat bulduktan sonra, Ji Alemi yayıldı ve bölgeyi çevreledi.

 

Şeytan Wang Lin’i takip etti. Salyasıyla kaplı ruhları Wang Lin’in yiyişini kendi gözleriyle görmek istiyordu. Kendinden gurur duymaya devam ederken, aniden çevrenin Wang Lin’in ilahi hissiyle kaplandığını fark etti. Bu ilahi his ölümden daha kötü bir acı çekmesine neden oluyor, odanın etrafında hareket eden kırmızı yıldırım kabuslar görmesine neden oluyordu. Bütün bedeni aniden yumuşadı. İçinden düşündü, ‘’Bitti! Her şey bitti! Görünüşe göre bu canavar ruhlu genç adam sonumu getirecek…’’

 

Dehşete düşüp, tam yalvarmaya başlayacaktı ki, Wang Lin’in ona bir bakış bile atmadığını fark etti. Wang Lin şu anda sessizce 20 ruha bakıyordu. Şeytan söyleyeceği sözleri yuttu ve kendisini şansı olarak düşündü.  

 

Wang Lin dikkatle küçük yaratıkların ruhlarını gözlemliyordu. Bu yaratıklar erken aşama Bir Merkez Oluşturma gelişimcisiyle aynı güce sahiptiler. Güçlü değillerdi, lakin gerçekten zayıf da değillerdi. Şeytanı tıpkı avare ruhlar gibi zorla bezlediği gerçeği olmasa, şeytan ona benzeyen bütün bur ruhları kolayca yutamazdı.

 

Şeytanın başarılı olması sayesinde genç adamın aklına bir şeytan daha oluşturma fikri gelmişti. Ana zayıflığının büyülü hazine eksikliği olduğunu biliyordu. Şimdi bile, sadece savaş için kristal kılıcını kullanabilirdi. Diğerlerine gelirsek, hepsi kullanmak için aşırı düşük kalitedeydi.

 

Uçan kılıç dışında, bir de şeytan vardı. Biraz önceki hareketleri şeytanın oldukça işe yarar olduğunu ispatlamıştı. Şeytanı o ilahi his kılıcına karşı kullanmamış olsaydı, genç adam zor zaman geçirirdi.

 

Diğer tek hazineleri ejderha tendonu ve parşömendi. Ancak, parşömendeki aura aşırı garipti. Wang Lin parşömenin tam olarak ne olduğunu anlayana kadar, kullanmamaya karar vermişti.

 

Bir şeytan yetiştirmenin anahtarı ruhun özel doğasıydı. İlk şeytanın ruhu potansiyel bir Kadim Ruh gelişimcisiydi. Bu Wang Lin’e bir şekilde avare ruhların birkaç yeteneğini kazandırarak yetiştirmesine izin vermişti. Ne var ki, Çürük Dünyası’ndaki avare ruhlarla kıyaslandığında, hala birçok fark vardı.

 

Gerçek bir avare ruh olsaydı, o zaman rakibinin gelişimi ne olursa olsun, bir kere üzerine atlayınca, ruhunu tüketebilecek ve etindeki bütün özü yutabilecektir. Onları yok edebilecek çok güçlü gelişimcilerle karşılaşmadıkları sürece, tek doğal rakipleri ruh yutuculardı.

 

Ancak, şeytan Xu Liguo sadece kendisiyle aynı gelişim seviyesine sahip olan ruhları yutabilirdi. Bir Kadim Ruh gelişimcisinin ruhunu yutmayı denerse, o zaman geri püskürtülme şansı vardı.

 

Wang Lin’in ilgisini çeken şey küçük yaratıkların bir araya birleşme özelliğiydi. Genç adam ilk defa ilahi hislerin yeni bir ilahi his oluşturmak için birleştiğini görüyordu.

 

Bu özel yetenek Wang Lin’in bir şeytan oluşturmak için küçük yaratıkları kullanmak istemesini sağlamıştı.

 

Wang Lin boyutsal çantasına hafifçe vurarak, birkaç ruh bayrağının ortaya çıkıp etrafında süzülmesine neden olmadan önce biraz düşündü. Bayrakların içindeki ruhların çoğu Şeytanlar Denizi’ndeki şeytani gelişimciler, ve de Şeytanlar Denizi’nden birkaç yaratıktı.

 

Sal elini sallayarak, 19 ruhu bir ruhsal enerji kafesine koydu ve sadece birini tek başına bıraktı.

 

Wang Lin bayrakların birinden bir ruh alırken gözleri ışıldadı. Üzerine bir işaret bıraktıktan sonra ruhu fırlattı.

 

Ne yazık ki, tıpkı geçmişte Xu Liguo gibi, küçük yaratığın ruhu nasıl ruhu yutacağını hiç bilmiyordu, bu yüzden yutmak yerine şaşkınca çevresine bakındı. Ancak, Wang Lin acele etmiyordu. Bir kere bir şeytan yetiştirmeyi deneyimlediğinden, bir ruha bir avare ruhunkilere benzer yetenekler kazandırmanın zaman alacağını biliyordu.

 

Ne var ki, bu ilk adım biraz zorlama gerektiriyordu. Ji Alemi küçük yaratığın etrafında bir ağ oluşturup yavaşça kapanırken, genç adamın gözlerinde kırmızı yıldırım belirdi.

 

Ağın baskısı altında, küçük yaratığın ruhu hareketlenmeye başladı. Gidebileceği bir yer olmadığını görünce, diğer ruha doğru ilerlemeye başladı.

 

Wang Lin tamamen küçük yaratığın ruhuna odaklanmışken sadece küçük yaratığın aniden hızlanıp diğer ruha çarptığını görebildi. Diğer ruhu yutmamıştı, bunun yerine birleşmişlerdi. Wang Lin küçük yaratığın ruhunun biraz daha güçlendiğini hissedebiliyordu.

 

Genç adam afallamıştı. Başlangıçta yutmaya zorlamak için oldukça çaba sarf edeceğini düşünmüştü. Sonuçta, şeytan Xu Liguo geçmişte biraz uğraştırmıştı. Sadece biraz zorlaması gerektiği ve diğer ruhla kendi isteğiyle birleşeceğini beklemiyordu. Bu olan yutma olmasa da, etki aynıydı.

 

Tek kelime etmeden, Wang Lin kırmızı ağı geri çekerek, bir ruh daha çıkardı, ve üzerine işaretini bıraktıktan sonra fırlattı. Bu sefer, küçük yaratık ileri atıldı ve Wang Lin’in zorlaması gerekmeden ruhla birleşti.

 

Sonuç olarak, şimdi Wang Lin’in oldukça ilgisini çekmişti. Genç adamın gözleri ışıldadı ve ruh bayrağını birçok kez işaret etti. Bir düzineyi aşkın ruh dışarı çıktı. Üzerlerine işaretini bıraktıktan sonra, Wang Lin ruhları fırlattı.

 

O anda, küçük yaratığın ruhu ansızın hareket etmeye başlayarak, birer birer ruhlara çarptı. Birisiyle her çarpışında, o ruhla birleşiyor ve sıradakine geçmeden önce güçleniyordu.

 

Bir saatten kısa sürede, küçük ruh bir düzineyi aşkın ruhla birleşmeyi bitirdi. Üstelik erken aşama Merkez Oluşturma’dan orta aşamaya adım atmak üzereymiş gibi gözüküyordu.

 

Wang Lin ruh bayraklarından birini alıp sallarken şimdi daha da ilgilenmeye başlamıştı. Yüzü aşkın ruh dışarı uçtu. Hepsinin üzerine işaretini bıraktıktan sonra, küçük yaratığa doğru yönlendirdi.

 

Küçük yaratığın ruhu keskin bir feryat savurdu. Kulede ilk kez ses çıkarmıştı. Ulurken, bir ses dalgası yayılmaya başladı. Wang Lin bunu gördüğünde, oldukça mutlu olmuştu. Gözleri parlıyordu; dikkati tamamen küçük yaratığın üzerindeydi.

 

Bir hazine bulduğunu biliyordu. Bazı sebeplerden dolayı, bu küçük yaratığın ruhu çok garipti. Görünüşe göre bir şeytan oluşturulmak için var olmuş gibiydi. Neredeyse hiç zorlama gerekmeden, diğer ruhlarla kendi isteğiyle kaynaşmaya başlamıştı. Buna ek olarak, Wang Lin’i en çok şaşırtan şey ses dalgası saldırısıydı. Başlangıçta, bu saldırıyı kullanmak için yaratığın bir bedene ihtiyacı olduğunu düşünmüştü, lakin sadece ruhuyla da kullanabiliyordu.

 

Wang Lin yakından bir bakış attığında, bu ses dalgasının ruha saldırmak için tasarlanmıştı. Ses dalgası yayıldıktan sonra, hücum ettiği bütün ruhlar yavaşladı, ölüyormuş gibi gözüküyorlardı.

 

Tam o anda, küçük yaratığın ruhu atıldı. Yarım saatten kısa sürede, yüzü aşkın ruhu tamamen tüketmişti. Kısa süre sonra, ruh yaklaşık üç metre genişliğinde kırmızı bir sis halinde patladı ve yavaşça düşmeye başladı.

 

Wang Lin ruh bayrağını sallarken gözleri parladı. Kalan 19 küçük yaratık ruhu çekildi ve ardından genç adam bayrağı boyutsal çantasına geri koydu. Ardından döndü ve kızıl sise baktı. Ruhların içine yerleştirdiği ilahi his ipliklerinin yavaşça küçük yaratığın ruhuyla birleştiğini hissedebiliyordu.

 

Şeytan yanda duruyor ve yaşanan her şeye şaşkınlıkla bakıyordu. İçinden düşündü, ‘’Vahşi! Bu küçük kardeş aşırı vahşi! Görünüşe göre daha sıkı çalışmaya başlamalıyım, yoksa bu canavar ruhlu genç adam beni küçük kardeşi beslemek için kullanabilir!’’ Şeytan gerilerken bedeni titredi. Havada süzülüp hızlıca yuttuğu ruhları sindirmeye başladı.

 

Bu bekleme üç gün sürmüştü. Bu üç günde, kırmızı siste hiç değişiklik yaşanmamıştı. Kırmızı sisi gözlemlenin yanı sıra, sayısız geçen siyah kasırga görmüştü. Kasırgalardan birisi 3.000 metreden daha uzundu. Sanki siyah kuleyi siyah kasırgaların kralı geçmişti.

 

En büyük kasırga geçerken, sayısız ilahi his yükselirken bir anlığına duraksadı. Hedefleri Wang Lin değildi, kırmızı sisti.

 

Ancak, bu ilahi hisler siyah kuleye vurduğu anda, geri sektiler. Kral vari siyah kasırga ayrılmadan önce biraz siyah kulenin etrafında dolaşmıştı.

 

Wang Lin açıkça ilahi hisler siyah kasırgadan geldiğinde, kırmızı sisin içinde anormal bir dalgalanmanın olduğunu hissetmişti. Bu Wang Lin’i afallatmış ve kırmızı sisi daha da dikkatli gözlemlemeye başlamasını sağlamıştı.

 

Yavaş yavaş, daha da fazla siyah kasırga belirdi. Hepsi tek bir yöne ilerliyordu. Wang Lin alayla sırıttı; o yönün Kambur Meng’in olduğu yön olduğunu anlaması için kafasını çalıştırmasına gerek yoktu.

 

Kambur Meng’in yüzü son derece kasvetliydi. Gerçekte, küçük yaratıkların ilk dalgasını öldürdüğünde ve hemen ilk dalganın on katı olan ikinci dalga tarafından, sıçtığını fark etmişti.

 

Hareketleri buz dünyasındaki deneyimlerine dayanıyordu. O denemede, orada yaşayan ve büyük gruplarda beliren yaratıklar da vardı. Birini olabildiğince hızlı öldürmeliydi, yoksa daha fazlasını çekerdi.

 

Ne var ki, bu lanet toprak denemesi tam olarak aksiydi. Bu düşünce Kambur Meng’in acı acı gülümsemesine neden oldu. Lakin çoktan bu noktaya ulaştığına göre, daha fazla yaratıklara saldırmasa bile, bu küçük yaratıklar ses dalgalarıyla ve ilahi his saldırılarıyla saldırmaya devam edecekti.

 

Sonunda, Kambur Meng’in şeytanı yönü belirmeye başlamıştı. Kendisini kısıtlamayı kesmiş ve büyük miktarda zehir fırlatmıştı. Sonuç olarak, küçük yaratıklar daha da çok yardım çağırmıştı, küçük yaratıkların toplanması öyle bir noktaya varmıştı ki, siyah kulenin içinde olduğunu düşünse dahi, beyninin durmasına neden olmuştu.

 

Şu anda siyah kulenin içinde duruyor ve sonsuz siyah kasırgalara bakıyordu. Aynı zamanda, daha fazla destek çağırırlarken küçük yaratıkların sayısı artmaya devam ediyordu. Kuleyi bir üs olarak kullanıp içeriden zehir atmaya kalkışmıştı, lakin kule üzerinde güçlü bir kısıtlamaya sahipti. Küçük yaratıkların saldırılarını engellerken, ayrıca içeridekilerin de dışarıda olanlara saldırmasını engelliyordu.

 

Kambur Meng kuleden ayrılırsa ne olacağından emin değildi. Dışarı çıktığı anda bu küçük yaratıklardan 100 milyon, veya hatta bir milyar tanesinin birleşik ilahi his ve ses dalgası saldırılarına maruz kalacağına emindi.

 

Ayağını tek bir yere vuruşuyla 10 milyon gelişimcinin titremesine neden olabilecek bir Ruh Oluştruma gelişimcisi olduğu düşünülse bile, 1 milyarı aşkın bu küçük yaratıkların birleşik ilahi his ve ses dalgası saldırılarına karşı koyması mümkün değildi.

 

Biraz düşündükten sonra, omzundaki kara kurbağasına dokundu ve vahşi bir ifade takındı. Tek kelime etmeden, kara kurbağasını işaret etti. Kara kurbağası omzundan zıpladı ve vraklamaya başladı.

 

Kara kurbağasına bakarken Kambur Meng’in kalbi acıyordu. İç çekti ve ardından kurbağayı kaldırdı. Kısa bir süre düşündükten sonra, 30 metre uzunluğunda bir piton çıkardı. Yılanın kafasında tek bir boynuz vardı. Piton belirdiği anda, etrafındaki hava sıcaklaşmıştı.

 

‘’Kara kurbağasını kullanırsam, o zaman yaralanmayacağım, lakin kurbağam kesinlikle ölecektir. Ah, bu tek boynuzlu piton orta kalite bir ruh yaratığı. Bunu yine de kullanabilsem dahi, birkaç yara alacağım.’’ Kambur Meng orta parmağını işaret parmağıyla kesip bir damla kan akıttı. Garip sözler sarf etti ve kan damlası rengi açılmaya başladı, ta ki süt gibi beyaz bir renk alana kadar. Beyaz kan damlası pitonun kafasına damladı.

 

Kambur Meng yüzündeki ciddi ifadeyle hızlıca mühürler oluşturdu. Yavaşça kendi alnını işaret etti ve bir şey çıkarttı.  İpeğimsi, kristal bir şerit alnından çıktı. Şerit ardından yavaşça yılanın alnındaki beyaz noktaya doğru bastırıldı.

 

Uzun bir süre sonra, Kambur Meng derin bir nefes alarak, ayaklandı ve ardından kayıtsızca pitonu yere fırlattı. Piton yere düştüğünde, kıvrıldı ve hareketsiz kaldı.

 

Kambur Meng tereddüt etmeden kuleden çıkarken bakışları acımasız bir hal aldı. Dışarı çıktığında, uluyan siyah kasırgaların sayısı saymakla bitmeyecek kadar artmıştı. Bütün küçük yaratıkların ilahi hisleri birleşti ve saldırılarını Kambur Meng’e yönettiler.

 

O anda, gökyüzünün rengi bile değişti, ve toprak denemesinin üzerine yerleştirilmiş kısıtlama bile sallanmaya başladı.

 

Wang Lin oraya çok yakın değildi, lakin genç adam bile baskıyı hissetmişti. Gözlerini açtı ve Kambur Meng’in olduğu yere doğru baktı.

 

Aynı zamanda, kırmızı siste anormal bir dalgalanma yaşandı. Bu genç adamın dikkatini Kambur Meng’ten çekmesini sağladı. Eliyle uzandı ve mavi bir alev belirdi.

 

Kırmızı sisten dışarı çeken şeytan kontrolü altında olmazsa, Ji Alemi’ni ve mavi alevi tamamen yok etmek için kullanacaktı. Eğer kontrol edilebilirse, o zaman daha iyi olurdu.

 

Güçlü ilahi his saldırısı geldiğinde, Kambur Meng kaçınmak yerine kollarını savurdu. Büyük miktarda siyah duman kollarından döküldü.

 

Siyah duman toplandı ve bir bulut şekli aldı. Bu bulut yayılmaya başladı. Bu siyah buluta dokunan her küçük yaratık gökyüzünden düşüyor ve titremeye başlıyordu. Ardından bedeni çok geçmeden siyah buluta katılan, siyah dumana dönüşüyordu.

 

Dumanı yollamayı bitirdikten hemen sonra, güçlü ilahi his saldırı dizisi ulaşmıştı. Kambur Meng sefilce inledi. Bedeni o zaman daha da illüzyon vari bir hal almaya devam etti, ta ki 30 metrelik yılanla yer değiştirene kadar. Yılan ilahi his saldırıları tarafından tamamen yok olmadan önce biraz ancak biraz kıvrılabilmişti. Pitonun çekirdeği bile toza dönüşmüştü.

 

Aynı zamanda, kulenin içindeki piton bulanıklaştı ve çok geçmeden Kambur Meng’e dönüştü. Kamburun yüzü solgundu ve bir ağız dolusu kan tükürdü. Mırıldanırken kana susamış bir gülümseme takındı, ‘’Cennet Yok Eden Zehrim Şeytanlar Denizi’nde bir numaralı zehir olarak görülüyor, ve hepsini kullandım. Hepinizi öldüremeyeceğime inanmıyorum!’’

 

Siyah bulut kulenin etrafındaki bölgeyi kaplamıştı. Bir kasırgaya dokunmasıyla birlikte, kasırga çökerek sayısız küçük yaratık beliriyordu. Çok geçmeden, küçük yaratıklar siyah dumana dönüşüyor ve siyah bulutun bir parçası oluyorlardı.

 

Sonuç olarak, siyah bulut genişledikçe genişledi. Hızı da çabucak artmıştı.

 

Wang Lin’e gelirsek, genç adamın ifadesi kırmızı sise bakarken oldukça ciddiydi. Kırmızı sisteki dalgalanmalar sıklaşmıştı, ve bu da kırmızı sis tekrardan yavaşça yoğunlaşana kadar devam etti. Wang Lin gözlerini bile kırpmıyordu. Elindeki mavi alevden gelen, ateşin çıtırtıları duyulabilir durumdaydı.

 

O anda, gözlerinde kızıl yıldırım belirdi ve Ji Alemi’ni koyarak yerleştirdiği kısıtlamalar da katılaştı. Şeytan Xu Liguo bile hislerini geri kazanmıştı. Biraz etrafına baktıktan sonra, son derece mutlu bir hal aldı ve içinden düşündü, ‘’Görünüşe göre bu küçük kardeş öyle kolayca kontrol edilmeyecek. En iyisi ikisi de birbirini ağır yalarsın, böylece ikisini de yutabilirim. Haha, işte bu güzel bir fikir!’’

 

Daha fazla düşündükçe, Xu Liguo daha da heyecanlanıyordu. Gözleri sonsuzca ışıldıyordu. Şeytan Xu Liguo anılarının birazını geri kazansa da, sadece bir şerit kazanmıştı. Şeytan olduğunda kalan anıları kaybolmuştu. Kendisini hiç de bir gelişimci olarak görmüyordu, sadece kendisini bir şeytan olarak düşünüyordu.

 

Zaman yavaşça geçti. Kırmızı sis küçüldükçe küçüldü, ve sonunda, bütün kalan sis aniden parlayan, kırmızı bir küreye yoğunlaştı. Birkaç çatlama sesinin ardından, küre çatlayarak, koyu kırmızı bir gazı gözler önüne serdi. Gaz hızlıca keskin gagasıyla ve yaydığı soğuk aurayla, küçük bir yaratık şeklini aldı.

 

Belirdiği anda, kayboldu. Wang Lin içinden şoke olmuş olsa da,  sağa dönüp Ji Alemi’ni yollarken yüzü sakin kalmıştı.

 

Kırmızı yaratık Wang Lin’in döndüğü gönde belirdi. Yaratık şok olmuş ve hızlıca tekrardan kaybolmuştu. İlk defa Wang Lin’in Ji Alemi ıskalamıştı.

 

Bu da yeni şeytanın ne kadar hızlı olduğunu ortaya çıkarıyordu. Wang Lin sakinliğini korudu. Genç adam sadece panik olmamakla kalmadı, daha da sakinleşti. Ji Alemi arkasına atılırken gözleri soğuklaştı.

 

Arkasından acınası bir çığlık yükseldi. Şeytan belirdiği anda, Wang Lin’in Ji Alemi’ne kafa atmıştı. Zamanında kaçınamamıştı, bu yüzden Ji Alemi bedenine dolmuştu.

 

Bedeni havada istemsizce süzülüyor ve önündeki Wang Lin’e doğru ilerliyordu. Wang Lin’e deheşte düşmüş bir ifadeyle bakarken sefilce feryat ediyordu.

 

Şeytan Xu Liguo derin bir nefes aldı ve isyan fikrini hızlıca aklından çıkardı. Bu canavarın küçük kardeşini bu kadar kolayca yenebileceğini düşünmemişti. Biraz düşündükten sonra, ne yaşandığını fark etti ve içinden küfretti, ‘’Canavar!’’

 

//Geri döndüm bakalım!

 

(1/1)

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr