Bölüm 145: Merkez Oluşturma (2)

avatar
4501 25

Xian Ni - Bölüm 145: Merkez Oluşturma (2)


 

Çevirmen: Zawoske

Editör: Mehmet Uyar

 

Üç soğuk çekirdek kaynaşarak bir model çekirdek oluşturmuştu. Sonraki adım bunu bedenle kaynaştırmak olacaktı. Eğer beden reddetmezse, Wang Lin ruhsal enerjiyle ve ilahi hisle beslemeye başlayacaktı. Belli bir noktadan sonra, bir altın çekirdeğe dönüşecekti. Bunlar yaşanırsa, Wang Lin Merkez Oluşturma aşamasına adım atacaktı.

 

Ruhsal enerjiyle son iteleme için Gökyüzü İlerleyiş Hapı’nın desteği gerekiyordu. Wang Lin aniden gözlerini açarken, kafasının üzerinde çatlaklar belirmeye başladı. Bedeninden çatlama sesleri yayılıyordu ve çok geçmeden, çatlaklar bedenini kapladı.

 

Bedeni hareket ederken, çatlaklar daha da genişledi. Wang Lin yavaşça ayağa kalktı ve şiddetle bedenini salladı. Buz parçacıkları sanki güçlü bir rüzgar tarafından uçuruluyormuş gibi hızlıca düştü.

 

Üzerindeki kıyafetleri de toza döndü ve kayboldu. Sadece ejderha postu iç zırhı hala bedenindeki yerini koruyordu.

 

Wang Lin sessizce durdu ve gözlerini kapattı. Uzun süre sonra, gözlerini açtı. Mavi bir ışık gözlerinden yayılıyordu. Merkez Oluşturma aşamasına sadece yarım adım atmış olsa da, Yeraltı Yükseliş Metodu tamamlanmıştı.

 

Bir mavi alev kütlesi model çekirdeğinden yükseldi ve elinde belirmeden önce bedenini turladı. O anda, elinin yedi santimetre yukarısında, mavi alev kütlesi sessizce yanıyordu.

 

Sıcak yaymak yerine, alev soğuk yayıyordu. Bu alev Yeraltı Yükseliş Gelişim Metodu’nun özü; Yeraltı Alevi idi.

 

Yeraltı Alevi belirdiği anda, etrafındaki mavi buz hemen beyaz bir gazyaymaya başladı. Sanki eriyecekmiş gibiydi. Wang Lin elini salladı ve mavi alev kayboldu. Beyaz gaz yavaşça dağılarak, buzdaki bir çukuru gözler önüne serdi.

 

Wang Lin etrafına bakınmadan önce alevin gücünü inceledi ve başka bir kıyafet seti çıkartıp giyindi. Kemiklere kilitlenen bakışlarıyla, düşünmeye başladı. Bir süre sonra, lotus pozisyonunda oturdu ve ejderhanın kafatasını çıkardı.

 

Kafatasına bakarken, Wang Lin’in gözleri parlıyordu. Nan Dou şehrine bir hap fırını almak takas etmek için gitmeyi planlıyordu, böylece Li Muwan Gökyüzü İlerleyiş Hapı’nı tamamlayabilirdi. Göz açıp kapayıncaya kadar üç yıl geçmiş olsa da, Ruh Kanı Özü sayesinde Li Muwan’ın herhangi bir tehlikeyle karşılaşmadığını biliyordu.

 

Ancak, sayısız donmuş yaratık kemiğini gördükten sonra, kararsız kalmıştı. Savaş Tanrısı Tapınağı’nın rafine etme tekniği bir Reaksiyon Fırını gerektiriyordu.

 

İlk başarısızlığından sonra, eline hiç ruh yaratığı kafatası geçmemişti. Li Muwan’a ejderhanın kafatasını ayırmasını Reaksiyon Fırını yapmak için kullanmayı istediğinden demişti. Ne var ki, üç soğuk çekirdeği kaynaştırmayı denemesiyle, ayrıca başarılı olacağına emin olmadığından, daha denememişti. Sonuçta, başarısız olursa, başka bir tane bulması oldukça çok uğraştırırdı.

 

Lakin şimdi kemiklerle çevrili olduğunu keşfettiğinden, bir Reaksiyon Fırını yapma dürtüsü tekrardan gün yüzüne çıkmıştı. Yeşimi çıkarıp ikinciyi kontrol etmeden önce Reaksiyon Fırını yapmanın adımlarını düşünmüştü.

 

Elini bir araya getirdi, ardından, geri açarken, ruhsal enerji iplikleri iki elini bağladı. Wang Lin’in ifadesi ciddileşirken, ellerini açarak havaya kaldırdı. Ruhsal enerji iplikleri havaya yükseldi.

 

Wang Lin ellerini tekrardan birleştirirken ve bu süreci defalarca kez tekrar ederken gözlerini bile kırpmadı. Ta ki parlak bir ipek demeti gibi olana kadar daha da fazla ruhsal enerji iplikleri bir araya geldi.

 

Bütün bunları yaptıktan sonra, Wang Lin iç çekti. Reaksiyon Fırını yapmanın ilk adımı tamamdı. Şimdi ipliklerin kaynaşmasına kafatası dayanabilecek mi görecekti.

 

Ejderhanın kafasını işaret etti ve iplikler temas etti. İplikler yavaşça kafatasıyla kaynaşmaya başladı ve mor kafatası yavaş yavaş küçüldü.

 

Ancak çok geçmeden, ipliklerin temas ettiği yerde çatlaklar belirmeye başladı. Ardından kafatası parçalara ayrılarak, arkasında sadece havada süzülen ruhsal enerji iplikleri bıraktı.

 

Wang Lin kasvetli bi şekilde iç çekti, lakin ardından yüzünde çabucak pes etmeyen bir ifade belirdi. Ayaklandı, iplikleri kavrayarak, başka bir cesede atıldı, ve üzerine yerleştirdi. Bu ceset yaklaşık 500-600 metre uzunluğundaydı ve gri rengindeydi. Kafası aşırı büyüktü, neredeyse ejderhanın kafatasıyla aynı boyuttaydı.

 

İplikler cesede ulaştığı anda, içinden geçip gitti. Wang Lin afalladı. Tekrar denediğindei iplikler bir kez daha denediğinde iplikler kemiklerin içinden geçip gitmekle yetindi.

 

Wang Lin yaratığa baktı ve gözleri parladı. Kemikler sanki donmuşlar gibi mavi buzuyla kaplanmıştı. Wang Lin uzandı ve kemiği sıktı.Bir dizi çatlama sesleri yükseldi, lakin kemikler kırılmadı.

 

Wang Lin biraz düşündü, ardından Yeraltı Alevi’ni çıkardı. Alevi kemiğe yaklaştırdığı anda, beyaz gaz dalgaları yaratık kemiğinden yükseldi. Alevi yaklaştırdıkça daha fazla beyaz beliriyordu, ve mavi buz gözle görünür biçimde eriyordu. Sonunda, bütün mavi buz eriyerek, içindeki gri kemikleri ortaya çıkardı.

 

Wang Lin tereddüt etmedi; ruhsal enerji ipliklerini kemiğe bastırdı. Bu sefer, iplikler direkt kafatasını çevreledi.

 

Lakin yarım saat sonra, kafatasının rengi parçalanmadan önce üç kez değişti. Şimdi geride daha az iplik kalmıştı. Görünüşe göre bayağı çok ruhsal enerji kaybolmuştu.

 

Wang Lin kaşlarını çattı. Reaksiyon Fırını yapmanın zorluğu düşündüğünden daha da çoktu. Görünüşe göre Reaksiyon Fırını’yla rafine etme tekniğini öğrenmeyi başaran çok az kişi olmasının nedeni buydu.

 

Bir ruh yaratığının kafatasını ele geçirmek bile zaten büyük miktarda şans istiyordu, ve bir Reaksiyon Fırını için, yeni ölmüş bir yaratığın veya yüksek kalite bir ruh yaratığının kafatası kullanılmalıydı. Eğer bir süredir ölü olan bir ruh yaratığının kafatası kullanılırsa, başarı oranı acınası bir şekilde düşerdi.

 

Tabii, kişi bir metruk yaratığın kafatasını ele geçirebilirse, o zaman yaratık uzun zamandır ölü olsa bile, başarı oranı birkaç kat artardı.

 

Sonuç olarak, zorluk katlanarak artıyordu. Eğer ejderha öldüğü gibi denemiş olsaydı, o zaman şansı daha yüksek olurdu. Ancak, o zaman, bütün odağını Merkez Oluşturma aşamasına ulaşmaya vermişken bunu düşünecek zamanı yoktu.

 

Wang Lin hafifçe homurdandığı esnada, etrafındaki sayısız ceset denizine bakıyordu. Burada ne kadar çok ruh yaratığı kemiği olduğuna gelirsek, genç adamın hiçbir fikri yoktu.

 

‘’Bu kadar çok ruh yaratığı cesediyle bir Reaksiyon Fırını yapamayacağıma inanmıyorum.’’ Wang Lin’in gözleri parladığı sırada, ellerini yaklaştırdı ve daha fazla ruhsal enerji ipliği oluşturdu. İplikleri yeniledikten sonra, onları aldı ve başka bir kafatasına yerleştirdi.

 

Bir saat sonra, bir kafatası daha parçalandı.

 

Tıpkı böyle, denemeye devam etti. Wang Lin kaç tane kafatasının parçalandığını hatırlamıyordu bile, ancak iklipleri yüzü aşacak kadar çok yenilemişti.

 

Kaşları daha da çok çatıldı. Sonunda, havaya zıpladı ve soğukça etrafına bakındı. Ruhsal enerji iplikleri yaymaya ve iplikler genç adamın etrafında bir halka oluşturmaya başladı.

 

Eli durmaksızın açılıp kapanıyordu. Bunu her yapışında, daha fazla şerit oluşturuyordu. Eli hızlandıkça hızlandı ve iplikler yağmur damlacıkları gibi belirmeye başladı. Yavaş yavaş, ruhsal enerji ipliği miktarı arttı.

 

Ruhsal enerji ipliği sayısı büyük ölçüde arttı ve bedenindeki bütün ruhsal enerjiyi kullanana kadar durmadı. Genç adam ruh sıvısından hızlıca birkaç yudum aldı ve iplik oluşturmaya devam etti.

 

Zaman yavaşça geçti ve iplik yığını gittikçe büyüdü. Şimdiden 100 metre genişliği aşmışlardı.

 

Wang Lin ceset denizine baktı ve düşündü, ‘’Hala yeterli değil.’’ Ardından daha çok ruh sıvısı içti ve iplik yapımına devam etti. Sonunda, iplik yığını 1000 metre genişliğini aştığında, durdu. İlahi hissini bütün iplikleri kontol etmek için yaydı, ardından hepsini aşağıya bastırdı. Bununla birlikte, mavi alevler de belirdi.

 

İplikler aşağıya bastırılırken gökgürültüsü vari titremeler yaşanmaya başladı ve kül dalgaları itelendi. Kül dalgaları adeta kükreyerek ilerlerken, yollarına çıkan bütün kemikler küle dönüşüyor ve bu dalgaya katılıyordu.

 

Bu dalganın yanı sıra, ayrıca bir beyaz gaz kütlesi vardı. Bu manzara oldukça nefes kesiciydi. Bütün beyaz gaz dağılınca, geriye hiçbir şey kalmadı. Wang Lin ruh sıvısı içmeye devam ederken dişlerini sıktı ve tekrardan aşağıya bastırmadan önce daha fazla iplik oluşturdu.

 

Kül dalgaları alanı temizlemeye başladı. Beyaz gaz dağıldıktan sonra, Wang Lin’in gözleri bu 1000 metrelik açık alanda kendi kendine duran küçük bir yaratık cesedine kilitlendi.

 

Wang Lin’in yüzünde mutlu bir ifade belirdi ve genç adam hemen cesede doğru fırladı. Yakından bir bakış attığında, sıradışı hiçbir şey bulamadı.

 

Kemik son derece beyazdı ve oldukça normal gözüküyordu. Wang Lin gökyüzünü işaret ederken gözleri ışıldadı. Hızlıca ruhsal enerji ipliklerini kavradı ve küçük yaratığın kafatasına bastırdı.

 

Kafatasının rengi hızlıca değişti. Bir kere, iki kere, üç kere…rengi dokuz kez değiştikten sonra, kafatası omurgadan ayrılmış ve havada süzülmeye başlamıştı.

 

İplikler kafatasıyla tamamen kaynaşmıştı. Kafatasının rengi dokuz kez değiştikten sonra, ruhsal enerji dalgaları yayarken yavaşça bir kase şeklini aldı.

 

Wang Lin kaseyi eline aldı ve incelemeye başladı.

 

Savaş Tanrısı Tapınağı’nın rafine etme tekniğinin kökeni oldukça gizemliydi. Söylentilere göre Savaş Tanrısı Tapınağı’nın atası bu tekniği İlahi Yol tekniğiyle birlikte bulmuştu. Sonraki nesiller şu anki rafine etme tekniği haline getirmek için oldukça çok zaman harcamıştı. Reaksiyon Fırını bunun bir parçasıydı ve kalitesinin on derecesi vardı.

 

Daha yüksek derece reaksiyon fırını, daha iyiydi. Ayrıca derecesini tespit etmek kolaydı. Oluşturulurken, rengi kaç kez değiştiyse o derece oluyordu.

 

‘’Derece 9!’’ Wang Lin kendi kendine mırıldandı. Wang Lin son derece üzgün hissediyordu. Bu kadar çok ruh yaratığı kemiği ortadan kaldırsa bile, yine de10.derece bir reaksiyon fırını yapamamıştı.

 

Ne var ki, 9.derece hiç yoktan iyiydi. Wang Lin yeşimi çıkardı ve tekrardan kontol etti.

 

Lakin yeşimde belirtilmeyen şey Savaş Tanrısı Tapınağı’ndaki Kadim Ruh gelişimcilerinin bile sadece 6.derece reaksiyon fırınına sahip olduğuydu. Geri akalnınsa, neredeyse hepsi 3.derece veya daha düşük reaksiyon fırınlarına sahipti.

 

Wang Lin’in reaksiyon fırınının 9.derece olması o küçük yaratığın cesediyle alakalıydı. Bu küçük yaratık bu ceset denizindeki nadir bir metruk hayvandı.

 

Bir metruk hayvan öldükten sonra, kemikleri bir ruh hayvanından çok da farklı olmazdı. Bu konuda bir uzman değilseniz, aralarındaki farkı söylemek zor olurdu.

 

Wang Lin yeşimden ilahi hissini çektikten sonra, düşünmeye başladı. Savaş Tanrısı Tapınağı’nın rafine etme tekniği üç anahtar noktaya odaklanıyordu: aktarım, eritim ve kaynaşım.

 

Wang Lin boyutsal çantasından materylaler çıkartırken odaklandı. Ve onları reaksiyon fırınının içine attı. Yeşimde kayıtlı olan birkaç materyal vardı. Yeşimin içindekileri defalarca inceledikten sonra, çantasındaki bazı şeyleri tanımlayabiliyordu.

 

Tavuk Kanı Taşı: ruhsal enerjiyle tetiklendiğinde, yüksek bir sıcaklık üretebilir.

 

Vahşi Ay Asması: Gökyüzü Yıldız Odunu’yla arıtıldığında, ayrıştırma etkisi üretebilen bir tür bitki.

 

Gökyüzü Yıldız Odunu: Aşındırıcı etkilere sahip bir tür odun.

 

Wang Lin bu üç materyalede sahipti. Bu çok olmasa da, bir hazine rafine etmeye yeterliydi. Wang Lin dış savaş alanında elde ettiği materyaller konusunda her zaman kafası karışık oluyordu, ancak şimdi birazını biliyordu.

 

Vahşi Ay Asması’nı Reaksiyon Fırınının içine yerleştirmekle başladı. Bir parçasını yerleştirdiği her seferinde, beraberinde bir ruh yaratığı kemiği parçası eziyordu. İlahi hissi Reaksiyon Fırınının içine odaklanmıştı. Yavaş yavaş, reaksiyon fırınının içini kalın, menekşe rengi bir hamur kapladı.

 

Reaksiyon fırınına bakarken, Wang Lin sanki bir şey bekliyormuş gibi mırıldandı. Ardından gözleri parladı ve içine kendi kanından bir damla damlattı.

 

O anda, reaksiyon fırınının içinde baloncuklar belirdi. Wang Lin sakince ruhsal enerjisini yollarken paniklemedi.

 

Yeşim reaksiyon fırınının ne yaptığını detalarına kadar açıklıyordu. Reaksiyon kazanı, arıtıcılığa farklı bir açıdan yaklaşıyordu; bu yöntemde, reaksiyon kazanı bir merkez olarak arıtıcının direkt içindeki materyalleri manipule etmesine olanak sağlıyordu.

 

Wang Lin derin bir nefes aldı. Biraz tereddüt ettikten sonra, Gökyüzü Yıldız Odunu’nu çıkardı, kırdı, ve reaksiyon fırınının içine serpti.

 

Menekşe rengi sıvı hızlıca kabarmaya başladı ve keskin bir koku yaydı. Wang Lin hızlıca sadece bir parça Tavuk Kanı Taşı çıkardı ve içine fırlattı.

 

Bütün bunları yaptıktan sonra, elleriyle hızlıca mühürler oluştururken ifadesi daha da ciddileşti. Reaksiyon fırınının içindeki mekeşe rengi sıvı hızlıca bir araya toplanarak menekşe rengi bir küre oluşturdu.

 

Wang Lin biraz düşündü, ardından elini salladı.  Küre ikiye bölündü. Bir yarım havada süzülürken diğeri reaksiyon fırınının içine alçaldı.

 

Wang Lin’in kontrolü altında, küre daha da yükseğe süzüldü. Wang Lin göğsünü ve alnını işaret etmeden önce biraz düşündü. Bir ağız dolusu mor ruhsal enerji tükürdü, ardından ruhsal enerji hızlıca küreye girdi.

 

Savaş Tanrısı Tapınağı’nın rafine etme tekniğinin ilk adımı, aktarım, tamamlandı. Şimdi sıra ikinci adımdaydı, eritim.

 

Bu eritme süreci materyaller olarak kullanılacak hazineler gerektiriyordu. Wang Lin boyutsal çantasına hafifçe urdu ve 35 uçan kılıç ortaya çıktı.

 

Wang Lin bir uçan kılıca işaret etti ve kılıç küreye saplantı. Yavaşça, bütün kılıç kürenin içine erimeden önce kılıcın ucu eridi.

 

Bundan sonra, kalan 34 uçan kılıç Wang Lin’in kontrolü altında kürenin içine eridi. Sonunda, küre son derece göz kamaştırıcı gökkuşağı renginde bir ışık yaymaya başladı.

 

Bütün süreç boyunca, Vahşi Ay Asması’nı reaksiyon fırınını yerleştirdiği zamandan şimdiye, iki saat geçmişti. Bu iki saatte, Wang Lin bütün dikkatini rafine etmeye odaklamıştı. Sadece rahatlamamakla kalmamış, siyah uçan kılıcı boyutsal çantasından çıkarırken daha da odaklanmıştı.

 

Bu uçan kılıcın bunca zamandır yanında olduğu söylenebilirdi. Zhang Hu’nun ustasını öldürdüğü zamanda, Teng Li tarafından takip edildiği zaman kadar, ve sonunda Jue Ming Vadisi’nde öldüğü zaman da dahildi. Ardından Si Tu Nan’ın Kadim Ruh’u tarafından kurtarılmış ve kılıcın bedeni yok edilmişti. Ne var ki, Wang Lin’le olan bağlantısı sayesinde, kılıç ruhu Wang Lin’in ruhunda kalarak hayatta kalabilmişti.

 

Sonra, Wang Lin onun için birçok yeni beden bulmayı denemişti, ancak hiçbiri işe yaramamıştı. Bu siyah kılıç son olanıydı, ve ışınlanmayı birkaç kez kullandıktan sonra, çoktan bir pislik halini almıştı.

 

Wang Lin kılıcı kavradı ve nazikçe okşadı. Kılıç yüksek sesle uğuldadı. Çok geçmeden, illüzyon vari bir resim kılıçtan fırladı. Şeytan da dışarı çıktı ve yanda durdu. Çevresine boş gözlerle bakmaya başladı. Kimse ne düşündüğünü bilmiyordu.

 

Wang Lin derin bir nefes aldı ve küreyi kavradı. Dişlerini sıktı, bir emir verdi, ve uçan kılıç tam kürenin içine uçtu.

 

Wang Lin’ hemen ilahi hissini yaydı ve küreyi çevreledi. Savaş Tanrısı Tapınağı’nın rafine etme tekniğinin son adımı, kaynaşım, şimdi başlamıştı.

 

Zaman yavaşça geçti. Küre yavaşça uzamış ve yavaş yavaş katılaşmıştı. Bilinmeyen bir zaman zarfı geçtikten sonra, yüksek bir haykırış duyuldu, ardından kristal netliğinde bir uçan kılıç Wang Lin’in önünde belirid.

 

Bu uçan kılıç belirdiği anda, bir ruhsal enerji girdabı Wang Lin’in yanında belirdi. Wang Lin’in etrafında birkaç kez daire çizdikten sonra, girdap uçan kılıca girdi. Wang Lin ağzını açmadan önce uçan kılıca uzun süre baktı. Ardından uçan kılıç ağzından içeri uçtu.

 

Şeytan afalladı. Kendini gülümsemeye zorlayarak, ellerini ovuşturdu ve söylendi, ‘’Bu…kılıcı yuttuğuna göre, nerede yaşayacağım?’’

 

Wang Lin kafasını kaldırdı ve şeytana baktı. Elini salaldı ve ejderhanın tendonu boyutsal çantasından dışarı çıktı. Reaksiyon fırınının içine uzandı ve fırının içine geri dönmüş olan kürenin yarısını çıkardı. Gözleri parlarken ejderhanın tendonu hemen kürenin içine uçtu.

 

Bir süre rafine ttikten sonra, küre küçüldükçe küçüldü. Sonunda, ejderhanın tendonu haline geri döndü, lakin şimdi altın rengindeydi. Wang Lin şeytana baktı ve şeytan uysalca içine girdi.

 

Sağ elini salladı ve ejderhanın tendonunu eline aldı. Bir süre inceledikten sonra, boyutsal çantasına kaldırdı. Kafasını kaldırdı ve üzerindeki buzumsu, mavi duvara baktı. Mavi Yeraltı Alevi elinde belirdi ve yukarı uçmaya başladı.

 

1000 metreyi aşkın mesafe yukarı atılırken toprak ve kaya sanki kağıtmış gibi deliniyordu. Hızı aşırı yüksekti, ve Yeraltı Alevi’nin yıkıcı gücü de buna eklenince, Ceset Vadisi’nin titremesine neden oluyordu. Bu Ceset Vadisi’nin içindeki bütün gelişimcilerinin ifadesinin değişmesine sebebiyet verdi. Yerin titremesi şiddetlenirken hepsi hızlıca bölgeden ayrıldı.

 

Birkaç şanslı gelişimci 14.vadidenyüksek bir kükreme yükseldiği esnada, siyah bir gölgenin havaya atıldığını ve siste kaybolduğunu gördü.

 

Gelişimciler kafaları karışmış bir şekilde uzun süre 14.vadiye baktı.Bütün bunlar yaşandıktan sonra, çeşitli söylentiler yayılmaya başladı. Sonunda, söylentiler öyle bir hal aldı ki, Ceset Vadisi’nin içinde on binlerce yıldır uyuyan bir ceset olduğu bile dendi. Ardından, aniden uyanıp yeraltından fırlayan bu şeyin, bir ölümsüz cesedi olduğu yayıldı.

 

Wang Lin dışarı uçtuktan sonra, durmadı ve kuzeye uçmaya devam etti. Sang Muya’dan aldığı bilgilere göre, Nan Dou şehri Ceset Vadisi’nden yaklaşık 300.000 kilometre kuzeydeydi.

 

Wang Lin rafine etmek için zaten çok zaman harcadığını biliyordu, bu yüzden daha fazla zaman harcamak istemiyordu. Şu anda sadece tek bir hedefi vardı, ve o da Gökyüzü İlerleyiş Hapı’nı tamamlamak için bir hap fırını almaktı.

 

İki gün ve iki gece uçtuktan sonra, bir şehir Wang Lin’in görüşüne girdi. Bu şehir çok büyüktü, ve ilk bakışta, sonunu göremiyordu. Bu Şeytanlar Denizi’ndeki 999 şehirden birisi, Nan Dou Şehri’ydi.

 

Şehre Nan Dou ismi şehir lordunun ismi de bu olduğundan verilmişti. Altındaki birçok uzmanla bir Kadim Ruh gelişimcisiydi. Bu bölgenin hükümdarı olduğu söylenebilirdi.

 

Temel olarak, birisi bir şehre sahipse, en azından belli bir konumu olmalıydı, ve şehir lordu her zaman bilinmeliydi. Şehir lordunun altında, çeşitli tarikatlar olurdu, lakin hiçbiri şehir lorduyla kıyaslanamazdı.

 

Neyse ki, NAn Dou Şehri’nin lordu 500 yıl önce kaybolmuştu, bu yüzden bu bölge başsız bir ejderha gibi kontrol ediliyordu. Bu ayrıca Savaşan Şeytan Tarikatı gibi büyük tarikatların oluşmasına izin vermişti.

 

Nan Dou Şehri Şeytanlar Denizi’nde lordsuz bir şehir olmuş ve birkaç büyük tarikat tarafından yönetilmeye başlanmıştı. Ne var ki, Nan Dou Şehri Şeytanlar Denizi’nin kenarındaydı, yani kaynaklar azdı, ve ruh madeni eksikliği olduğundan Kadim Ruh gelişimcileri nadiren buraya gelirdi. Nan Doğu Şehri’ni şehrinin de bulunduğu milyonlarca kilometre içinde hiç Kadim Ruh gelişimcisinin bulunmaması, lakin birçok Merkez Oluşturma gelişimcisinin bulunmasına sebebiyet vermişti.

 

Birisi bir keresinde burada bir Kadim Ruh gelişimcisi belirirse, o kişinin Nan Dou Şehri’nin yeni lordu olacağını söylemişti.

 

Aslında Kadim Ruh gelişimcileri burayı kontrol etmek istemiyor değildi, lakin hiçbiri ruhsal enerji eksikliğine ve verimsiz toprağa dayanamamıştı, böylece hepsi sonunda pes etmişti.

 

Bir noktada, Kadim Ruh gelişimcileri gelmeyi kesmişti. Sonuçta, Şeytanlar Denizi’nde neredeyse 1000 tane şehir vardı, bu yüzden Nan Dou gibi berbat bir şehre gelmeleri için bir neden yoktu.

 

Şu anda Nan Dou Şehri Göğü Cezalandırma Tarikatı, Ruh Söndürme Tarikatı, ve Bir Göğün Yolu Tarikatı tarafından kontrol ediliyordu. Savaşan Şeytan Tarikatı da bir hükümdar kadar güçlü olsa da, üç tarikatın gücü sayesinde, şehirde bir sağlamca bir yer edinememişlerdi.

 

Sonuçta, şehri üçe bölmek dörde bölmekten çok farklıydı. Ayrıca, kimse Savaşan Şeytan Tarikatı’nın diğer tarikatları silerek kendisini güçlendirişini izlemek istemiyordu, bu yüzden üç tarikat bu konuda anlaşmıştı.

 

On düşük kalite ruh taşı ödedikten ve şehre giriş nişanını adlıktan sonra, Wang Lin hızlıca doğudaki Hazine Rafine Etme tarikatına doğru caddelerde ilerliyordu.

 

Hazine Rafine Etme Tarikatı üç kata sahipti. Her kattaki malzemeler alt kata göre birkaç kat daha pahalı oluyordu. Şu anda, yaklaşık 7-8 gelişimci içerideki çalışanlarla pazarlık yapıyordu.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44336 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr