Çevirmen: Zawoske

Editör: Mehmet Uyar

‘’Lu Song! Üstatlardan Heng Yue Tarikatı’nın bir numaralı dahi olduğunu duymuştum! Yuan Dao Tarikatı bu sefer kesin yenilecek!’’

‘’5. Kıdemli kardeş, git! Öğretilerini sonuna kadar takip edeceğim!’’

Heng Yue Tarikatı’nın tüm öğrencileri heyecanla tezahürat yapmaya başlamıştı. İlk iki maçta bozguna uğradıkları zaman kaybettikleri güvenleri geri gelmeye başlamıştı. Bazı kadın öğrenciler Lu Song’a gözlerinden fırlayan kalplerle bakmaya ve genç adama muhtaçmış gibi hissetmeye başlamıştı.

Huang Long bile hafifçe gülümsüyordu. Lu Song öne çıktığı andan beri, bu turu kesinlikle kazanacaklarını düşünüyordu.

Wang Zhuo, Lu Song’a kıskançlıkla bakmış ve havaya bir ‘’hmph’’ savurmuştu.

Yuan Dao Tarikatı öğrencileri bile şaşkına dönmüştü. Lu Song’un ünü, son yirmi yılda büyürken sık sık duydukları bir şeydi. Lu Song eninde sonunda yenilmiş olduğu halde, üstatların zihninde sağlam bir izlenim bırakmıştı.

Üstat Ou Yang’ın ifadesi somurtkan bir hal almıştı: ‘’Xu Mu, tüm gücünü kullanabilmen için atanın mührünü kaldırmana izin veriyorum.’’

Xu Mu’nun ifadesi ciddi bir hal almıştı. Gömleğinin düğmelerini açmış ve göğsündeki sarı tılsımı gözler önüne sermişti.

Heng Yue Tarikatı üstatları şaşkınlıktan donakalmıştı. Tılsıma dikkatle bir bakış attıklarında, hepsi şaşırmış ifadeler sergiliyordu.

Huang Long zorlukla söylendi: ‘’Dostum Ou Yang, bu tılsım…’’

Üstat Ou Yang’ın gözleri parlıyordu. Kayıtsız bir ses tonuyla konuşmaya koyuldu: ’’Huang Long, bu sana başka bir zaman açıklayacağım bir şey. Bugünkü değiş tokuşta, başka bir şartım daha olacak. Eğer Yuan Dao Tarikatım bu sefer kazanırsa, Heng Yue Dağını 500 yıl bize devredeceksiniz!’’

Herkesin ifadesi değişmişti. Huang Long gözlerini kısarak konuşmaya başladı. ‘’Dostum Ou Yang; şaka yapıyorsun, değil mi?"

Üstat Ou Yang olumsuz anlamda kafasını salladı. ‘’Huang Long, senin de görebileceğin gibi, bu tılsım Kadim Ruh aşamasındaki biri tarafından oluşturulamaz. Doğruyu söylemek gerekirse, Yuan Dao Tarikatı’nın atası 4.seviye ülkenin savaş alanından geri döndü ve bana Heng Yue Tarikatı’nın tüm atalarının öldüğünü söyledi!’’

Huang Long’un ifadesi değişmişti. Uzun süre düşündükten sonra, homurdanmaya başladı. ’’Üstat Ou Yang, kesin bu saçmalığı, yoksa, Heng Yue Tarikatımı merhamet göstermeyeceği için suçlamayın!"

Üstat Ou Yang gülümseyerek: ‘’Yuan Dao Tarikatım, dostluğumuz yüzünden, henüz dağı ele geçirmek için güç kullanmadı, bu yüzden bu yarışma da sizlere adil bir şans veriyoruz. Bu sefer Heng Yue Tarikatı kazanırsa, o halde sizleri yalnız bırakacağız. Ben zaten vermem gereken mesajı verdim. Huang Long, izin ver de yarışma devam etsin.’’

Heng Yue Tarikatı’nın tüm iç tarikat öğrencilerinin kafası karışmıştı, ancak hepsi içlerine çöken ağır kayayı hissetmişti. Hatta gökyüzü kararmış gibi hissediyorlardı.

Wang Lin ürkmüştü; görünüşe göre Si Tu Nan’ın söyledikleri doğruydu. Ölümsüz dünyası gerçekten seviyelere ayrılmıştı.

Sun DaZhu’nun yüzü soluk ve gözleri donuk bir halde, kendi kendine mırıldanıyordu. ‘’Bitti…her şey bitti… Heng Yue Tarikatı’nın tüm ataları öldü. Öncesinde, en azından diğer tarikatları korkutmak için ataların ismini kullanıyorduk ve Heng Yue Dağını zar zor elimizde tutuyorduk, fakat şimdi atalarımız öldü, her şey bitti. Lanet olsun! Eğer 500 yıl önce 4.seviye ülke, ejderha yıldızını çalmasaydı; ülkedeki tüm Yuan Ying-Kadim Ruh- seviyesindeki gelişimcileri çağırmak zorunda kalmaz ve Heng Yue Tarikatı’ da şu anki bulunduğu durumda olmazdı!’’

Huang Long kardeşlerinin ve iç tarikat öğrencilerinin huzursuzluğunu görmüş, içindeki huzursuzluğu bastırarak bağırmaya koyulmuştu. ‘’Heng Yue Tarikatındaki herkes, paniklemeyi bırakın. Bunun doğru olup olmadığı Merkez Oluşturma seviyesindeki üstat tarafından kontrol edilecek. Ne endişeleniyorsunuz? Lu Song, yarışmaya devam et!’’

Sahnede olan Lu Song, Ou Yang’ın sözleriyle şaşırsa da, sakinliğini tekrardan kazanmıştı. Ağzını kocaman açmış ve mor bir bulutun dışarı sızmasına izin vermişti! Ortaya çıkan mor sis, devasa bir el haline gelene kadar büyümüş ve Xu Mu’yu kapmak için ileri uçmuştu!

Xu Mu’nun ifadesi hafifçe değişti. Bir şey söylememiş ve boyutsal çantasına bir kere vurmuştu. Altı altın bomba ortaya çıkmış ve genç adam topları tutmuştu. Lu Song soğukça gülümsedi. Eliyle bir mühür oluşturmuş ve devasa el havayı dalgalandırarak, bombaları uçuran güçlü bir rüzgarın belirmesine sebebiyet vermişti.

Bu güçlü rüzgar Xu Mu’nun bedenindeki ruhsal enerjinin kontrolden çıkmasını da sağlamıştı. Genç adam çabucak bağırdı: ’’Patla!’’

Altı altın rengi bomba aynı anda patlamıştı. Patlamanın ortaya çıkardığı şok dalgaları seyircileri azıcık geriye uçurmuştu.

Lu Song öfke solumuş ve alay etmeye başlamıştı. ‘’Alt tarafı küçük bir numara!’’ Devasa el yumruk şeklini almış ve patlamayı görmezden gelerek, hızlıca yere çarpmıştı!

Xu Mu’nun yüzü solgunlaşmıştı. Üzerine inecek olan eli görünce, dişlerini sıkmış ve sarı bir tılsım çıkarmıştı. Çıkardığı sade görünen tılsımın üzerine, Xu Mu dilini ısırarak biraz kanını damlatmıştı.

Havadaki kan sisi, hızlıca sıvıya dönüşmüş ve bir kan ejderhası şeklini almıştı. Xu Mu, ejderhaya bakmadan eliyle bir mühür oluşturdu. Ardından kan ejderhası bükülmüş ve katlanarak, tılsımın üzerinde garip bir mühür şeklini almıştı.

Sarı tılsım birdenbire, tıpkı küçük bir güneş gibi, göz kamaştıran parlak bir ışık yaymaya başlamış ve herkesin gözü önünde devasa yumruk anında dağılıvermişti!

Manzarayı gördükten sonra, Wang Lin aşırı şaşırmıştı; bu tılsımdan onda da bir tane vardı.

‘’Bu büyülü tılsım!’’ Lu Sung homurdandı. Kollarını sallamış ve iki beyaz ejderha dışarı çıkmıştı. Beyaz ejderhalar bir kere etrafında dönmüş ve yıldırım hızıyla Xu Mu’ya atılmıştı.

Xu Mu acı dolu bir kahkaha attı. Tüm enerjisini üzerine gelen yumruğa karşı durabilmek için kullanmıştı. Üzerine gelen iki beyaz ejderhayı durduracak gücü kalmamıştı.

İki beyaz ejderhanın çoktan korkutucu dişlerini gösterdiğini görmüştü ki, en tehlikeli anda; Yuan Dao Tarikatı öğrencilerinin olduğu yerden soğuk bir homurtu duyulmuştu.

Çok kısa bir süre içinde, Yuan Dao Tarikatı’nın bulunduğu yerden siyah bir gökkuşağı ortaya çıkmış ve kolayca iki beyaz ejderhayı çevrelemişti. Kırılma sesiyle birlikte, iki beyaz ejderha hızlıca ortadan kaybolmuş ve iki gümüş kılıca dönüşmüştüler. Siyah gökkuşağı bir kez daha kılıçları çevrelemiş ve ikisini de yarıya kadar kırmıştı.

Lu Song’un ifadesi aniden değişti. Ruhuyla bağlantılı olan uçan kılıçlar kırılmıştı ve bu da genç adamın bir ağzı dolusu kan kusmasına sebebiyet vermişti. Yüzü dehşete düşmüş halini dışa yansıtmıştı. Lu Song dikkatini toplayamadığı için, Xu Mu’nun üzerindeki devasa el de ortadan kaybolmuştu.

Xu Mu suratında bugün şanslı olduğunu söyleyen bir ifadeyle, sarı tılsımı kullanarak hızlıca sahneyi terk etmişti. Lu Song’da sahneden inmek için kasvetli bir ifadeyle yürüyordu.

Huang Long’un ifadesi çirkinleşmiş, bağırmaya başlamıştı. ‘’Yuan Dao Tarikatı, çok ileri gidiyorsunuz!’’ Yanındaki üstatlar da öfkeliydi. Daha fazla kudurmuş olan bazı çoktan hazinelerini çıkarmış, savaşa hazırladı.

İç Tarikat öğrencileri de ne olduğunu görmüş ve öfkelenmeye başlamıştı. Kalan iki mor giyimli öğrenci, Yuan Dao Tarikatı’nın arkasında dikilen orta yaşlı öğrenciyi inceliyordu.

Az önce soğukça homurdanan figür bizzat bu orta yaşlı adamdı!

Üstat Ou Yang arkasına dönmüş ve orta yaşlı adama bakmıştı. Çarpıkça gülümsedikten sonra söylendi. ‘’Üçüncü turu Heng Yue Tarikatı kazandı. Neler olduğuna gelirsek, ben…’’

‘’Yaşlı adam Ou Yang, daha fazla anlamsız şeyler söyleme. Bu Heng Yue Tarikatı sadece sıradan!’’ Arkada dikilen orta yaşlı adam yavaşça ileri doğru yürümeye başlamıştı. Bir adım attığı anda, zeminde birdenbire bir yarık açılmış ve çatlaklar sahneye olan tüm yolu kaplamıştı!

//Geldik bombayaaaaa :D Sizce bizim kerataya sahneye çıkacak mı? Eğer merak ediyorsanız, beklemede kalın!