Bölüm 138: Takip

avatar
4245 5

Wu Dong Qian Kun - Bölüm 138: Takip


Çeviri: Deuce

 

“Kişi başına 50,000 Yang Yuan Taşı mı?”

 

Lin Dong’un ağzından çıkan kelimeleri işitmeleri üzerine, hayatlarının Lin Dong’un ellerinde olduğunu çok iyi bildiklerinden Cao Zhu cesaretini toplayıp homurdanmaktan kendini alamamıştı: “50,000 Yang Yuan Taşı mı dedin sen? Neden gidip birilerini soymuyorsun?”

 

“Şu anda öyle yapmıyor muyum?” Lin Dong elindeki alevli kılıcı sallarken hafif sırıtıyordu. Keskin kılıç ikilinin boğazına doğru hafif hafif yaklaşırken etrafına kızgın alevli enerji yayıyordu.

 

“Dur! Dur!”

 

Kılıç ikilinin göz bebeklerinde giderek büyürken Liu Long daha fazla dayanamamış ve aceleyle bağırmıştı. Lin Dong’un elindeki kılıcın durmasını görmesi üzerine Liu Long zorla gülümsemeye çalışarak konuştu: “Lin Dong kardeş, 50,000 Yang Yuan Taşı gerçekten çok fazla. Korkarım bunu karşılayamayız.”

 

“Ya canınız ya da Yang Yuan Taşları. Seçim sizin.”

 

Lin Dong şartları belirtirken gülümsüyordu. Lin Dong’un gülümsemesi oldukça cana yakın, arkadaşçaydı fakat Liu Long ve Cao Zhu’nun gözlerinde bu gülümseme, daha çok bir şeytana aitti. Liu Long, sonunda Lin Dong’un yolunu kesip ondan intikam almanın ne kadar aptalca olduğunu daha yeni kavrayabilmişti. Karşılarındaki bu genç, kıdemli Zhuo Tong ile eş güce sahipti.

 

“Fazla zamanım yok, hala kulede yükselmeye ihtiyacım var. Eğer ikiniz karar veremiyorsanız ben de karar vermenizde size yardımcı olayım, tamam mıdır?” Lin Dong’un parmağı kızıl kılıcın üzerine hafifçe vururken kıkırdıyordu.

 

“Pekala, ben ödüyorum!”

 

Lin Dong’un yüzünde sabırsızlığın emarelerini gören Liu Long, sonunda daha fazla kelime sarf etmeden dişlerini gıcırdata gıcırdata bir Qiankun Çantası çıkardı ve Lin Dong’a doğru attı.

 

Lin Dong başıyla miktarı onaylamadan önce, çantanın içindekileri kontrol etti. Ardından bakışlarını sanki anası babası gözlerinin önünde ölmüş gibi bembeyaz kesilen Cao Zhu’nun üzerine kitledi ve nazikçe sordu: “Ya sen?”

 

“Sahip olduğum miktar, yalnızca 40,000 Yang Yuan Taşı.”

 

Lin Dong’un elini uzatmasını görmeden önce, dişlerini olabildiğince sıkmıştı: “Ver.”

 

Cao Zhu’nun ağzının kenarı bir süre seğirmesiyle birlikte, Qiankun Çantasını Lin Dong’a doğru atarken de içinden kan ağlıyordu.

 

“Haha, hediyeler için çok teşekkür ederim.”

 

Elinde Qiankun Çantalarını tutarken Lin Dong’un yüzündeki memnuniyet daha da büyümüştü. Liu Long’un gergin bakışlarının altında alevli kızıl kılıcı eliyle hafif savurdu ve: “Bu kılıç hiç fena değilmiş. Bunu da alıyorum.”

 

Bunları söylemesinin ardından, en ufak bir nezaket göstermeksizin kılıcı doğruca Qiankun Çantasına attı. Yerdeki iki perişan ve zavallı kişiye karşı ellerini birleştirdi ve sırıtarak: “İkinize de çok teşekkürler. Bir dahaki sefere görüşmek üzere.”

 

“Ughh!”

 

Bu sözleri işitmesi üzerine normalde son derece gergin ve endişeli olan ikilinin gözleri hafif kararırken bir ağız dolusu kan kusmuşlardı. Şu an, neredeyse donlarına kadar soyulmuşlardı ve eğer bir daha Lin Dong ile karşılaşacak olursalar, geriye ne etleri ne de kemikleri kalabilir miydi?

 

Qiankun Çantalarını kendi çantasına atmasıyla, Lin Dong yerdeki ikiliyle daha fazla zaman harcamadı ve doğruca altıncı seviyeye giden merdivenlerin önündeki Zihinsel Enerji duvarına yürüdü.

 

Altıncı seviyenin Zihinsel Enerji duvarı oldukça güçlü görünüyordu. Öyle ki, Liu Long ve Cao Zhu bile bundan öteye geçmeyi başaramamışlardı. Söylenenlere göre geçen seneki mücadelede, Yan Şehrinden olan katılımcı beşinci seviyede tıkılıp kalırken Gökyüzü Ateş Şehrinden olan katılımcı ise altıncı seviyeye kadar yükselebilmişti.

 

Zihinsel Enerji bedenini çevrelerken Lin Dong yavaşça Zihinsel Enerji duvarının önünde durdu. Hemen ardından Liu Long ve Cao Zhu’nun bakışlarının altında ileriye doğru adımladı.

 

Lin Dong'un bedeni, dalgavari Zihinsel Enerji duvarıyla etkileşime geçtiği anda duvarın yüzeyi hafif titremeye başladı. Lin Dong bedeni gözden kayboluncaya dek yavaşça hareketine devam etti.

 

"Girebildi mi?"

 

Lin Dong'un kaybolan figürüne bakarlarken Liu Long ile Cao Zhu'nun ifadeleri şekilden şekile girmişti. Donakalmış bir ifadeyle, Kule Savaşı boyunca altıncı seviyeye ilerlemeyi sadece iki kişi başardığını hatırlamışlardı: Onlardan biri; Gökyüzü Ateş Şehrinden Zhou Tong iken diğeriyse, Yan Şehrinden Zi Yue idi. Ancak görünüşe göre, Lin Dong da altıncı seviyeye girmeyi başarmıştı.

 

"Kıdemli Liu Long, şimdi ne yapacağız?" Cao Zhu kanı çekilmiş gibi görünen yüz ifadesiyle sordu. Bu seferki mağlubiyetleri çok büyüktü.

 

"Ne yapabiliriz ki? Dayanabildiğimiz kadar burada kalacağız." Liu Long konuşurken Cao Zhu'ya nefret dolu bir bakış atmıştı.

 

"Lin Dong'un Yang Yuan Taşlarıyla beraber öylece gitmesine izin mi vereceğiz?" Cao Zhu olayı zerre anlamamış bir ses tonuyla tekrar sormadan önce bir süre sessiz kalmıştı.

 

"Yahu sana ne yapabiliriz ki diyorum, anlamıyor musun? O çocuk, kıdemli Zhou Tong'un gücüne kafa tutabilecek bir güce sahip. İkimiz az önce güçlerimizi birleştirmemize rağmen onunla başa çıkamadık. Eğer Kule Savaşlarında birinin hayatını almak yasak olmasaydı o çocuk hayatımızı almak için en ufak bir tereddüt göstermezdi. Eğer sen, ölümü bu kadar çok arzuluyorsan, beni de beraberinde sürükleme!" Liu Long bağırarak konuşmuştu. Günün sonunda elde ettikleri mağlubiyeti tekrar aklına gelince ağzına kadar öfke dolmuştu. Eğer olayların bu şekilde sonuçlanacağını önceden tahmin edebilseydi asla Cao Zhu'nun kendisine teklif ettiği paranın cazibesine kapılmazdı. Böyle muazzam bir kayıp yüzünden kısaca, Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmuştu.

 

Liu Long'un bu ani öfkesini görünce Cao Zhu zorlukla yutkunmuş ve daha fazla bir şey söylememişti. Dümeni kırılmış bir gemi gibi umutsuzluğa doğru hızla sürükleniyordu...

 

...

 

Sembol Usta Kulesinin dışarısındaki alanda, Büyük Usta Yan ve beraberindekiler gözlerini kırpmaksızın uzun kül rengi yapıya bakıyorlardı. Kule şu an dışarıya parlak ışık huzmeleri yayıyordu. Bu ışık huzmeleri yakından incelendiğindeyse, bunların sayısız beneklerden veya nokta gibi zerreciklerden meydana geldiğini söylenebilirdi.

 

"Görünüşe bakılırsa, Zi Yue ile Zhou Tong ikisi de altıncı seviyedeler..." Altıncı seviyeden yayılan iki ışık beneğine bakarlarken Büyük Usta Yan'ın yakınındaki orta yaşlardaki bir kıdemli konuşmaya başlamıştı. Sözlerinden, bu beneklerin içerideki insanları temsil ettiği anlaşılıyordu.

 

"Anlaşılan, galibiyet veya mağlubiyet artık bu ikisinin ellerinde." Başka bir orta yaşlı bir kıdemli ise konuşmaya ortak olmuştu. Önceki Kule Savaşında, Yan Şehrindeki genç nesiller arasında en iyi sonuç; beşinci seviyeydi. Şimdiyse altıncı seviyeden yayılan beneğe bakılarak söylenebilirdi ki, iyi bir gelişme kaydetmiş sayılırlardı.

 

Büyük Usta Yan ise yanındaki konuşulanları işitmiş fakat ağzını açmamıştı. Şu an bakışları beşinci seviyedeydi ve Lin Dong'un altıncı seviyeye girebilecek kapasitedeki güce sahip olduğuna adı gibi emindi. Ancak neden hala ortaya çıkmamıştı?

 

"Heh heh, Yan Xuan görünüşe göre geçen seneye kıyasla biraz gelişmiş gibisiniz. Anlaşılan o ki, yedinci seviyeye geçen kişi galibi belirleyecek." Gökyüzü Ateş Şehri cephesinden Han Yun konuşmak için tam da bu anı seçmişti.

 

Büyük Usta Yan, Han Yun'a şöyle bir bakış attı ve tam karşılık vermek üzereydi ki, birden dışarıdaki kalabalıktan bir bağırış yükseldi: "Başka biri daha altıncı seviyeye yükseldi. Kim olabilir bu?!"

 

Panik paniğe yükselen bu sesin duyması üzerine Büyük Usta Yan başını hızlıca altıncı seviyenin olduğu tarafa çevirdi. Aynı şekilde Han Yun da oldukça hayret etmiş bir şekilde başını oraya çevirdi ve gerçekten de altıncı seviyenin olduğu kattan bir ışık beneği parlamaya başladı.

 

"Bu kişi de kim acaba? Gökyüzü Ateş Şehrinden olan Sembol Ustalarından hiçbirinin altıncı seviyeye ulaşabilecek güce sahip olmamaları gerekmiyor muydu?" Altıncı seviyeden yayılan ilave ışık beneğine bakarken Han Yun'un kaşları oldukça çatılmış durumdaydı. Eğer bu kişi Gökyüzü Ateş Şehrinden değilse Yan Şehrinden miydi?

 

Aklından bu düşünceler geçerken hemen göz ucuyla Büyük Usta Yan'ı süzdü. Gerçekten de Büyük Usta Yan'ın yüzünde neredeyse güller açmıştı.

 

"Bu ışık beneği, Lin Dong olmalı!" Han Yun'un kaşları birbirine kenetlenmişken Yan Şehrinin orta yaşlı Sembol Ustalarından biri birden bağırarak konuşmuştu. Yan Şehri genç Sembol Ustaları arasında sadece Zi Yue, altınca seviyeye ulaşabilecek güce sahipti.

 

"Lin Dong mu? Şu isimsiz, dikkat çekmeyen çocuk mu?" Bu ismi duymasının ardından Han Yun'un gözleri hafifçe kısılmıştı. Zi Yue'nin yanında destek güç olarak duran bu geçcin aslında böyle bir güce sahip olabileceğini asla tahmin etmezdi.

 

"Hıh, altıncı seviyeye girebilse bile bu işe yaramaz. Gökyüzü Ateş Şehrim bu Sembol Usta Kulesini elde etmeye yetecek güce sahip!"

 

Han Yun içinden soğuk soğuk nefret kusuyordu. Gördükleriyle muhakeme edecek olursa, Yan Şehri Sembol Ustalarının genç nesilleri arasında dişe dokunur bir yeteneğe sahip kimse yoktu. Sadece Zi Yue gözle görülür bir yeteneğe sahipti fakat Zhou Tong ile kıyaslanınca bu kız da bir hiçti. Bunu Büyük Usta Yan ile diğerleri de Zhou Tong'un ne kadar dahi olduğunun çok iyi farkındaydılar.

 

Bu düzeydeki bir dahi ile kıyaslanınca, Zi Yue ile Lin Dong her ikisi de Ay'ın parlaklığının yanındaki ateşböcekleri gibiydiler.

 

...

 

Sembol Usta Kulesinin boş altıncı seviyesinde, ağır adımlardan tok ve kalın ses kulağı rahatsız edecek şekilde yankı yapıyordu.

 

İki figür birbirlerinden çok da uzak olmayacak bir mesafede ağır adımlarla altıncı seviyenin merkezine doğru ilerliyorlardı.

 

“Huu…”

 

Yüz adımlık gibi kısa mesafe, Zi Yue’nin çoktan hoş kokulu terle sırılsıklam olmasına neden olmuştu. Bedeninin etrafını saran Zihinsel Enerji baskısı, tıpkı koca bir kayayla onu eziyormuş gibi sıkıştırıyordu. Ama öyle ya da böyle, Zi Yue dişlerini sıka sıka bu kadar mesafe kat edebilmişti.

 

“Bu adam, kendisini hiç yorgun hissetmiyor mu?” Zi Yue başını kaldırıp onunla mücadele eden figüre baktı. Bu kişi, Gökyüzü Ateş Şehrinden Zhou Tong idi ve o da tıpkı Zi Yue gibi ağır ve sabit bir hızda ilerliyordu. Sabit hızı, buradaki Zihinsel Enerji baskısının altında başından sonuna kadar zerre azalmamıştı.

 

“Bu şekilde asla altıncı seviyenin Zihinsel Enerji duvarından geçemezsin.” Sembol Usta Kulesinin boş katın içerisinde birden Zhou Tong’un sakin sesi yankı bulmuştu.

 

Zi Yue ise dudaklarını ısırdı ve cevap vermedi. Onun yerine adım adım ilerlemeye devam etti ve hafif baş dönmesine ait bir his kafasına dolmaya başlarken Zihinsel Enerjisinin limitlerine geldiğini hissedebiliyordu.

 

Ağır adımlar eşliğinde iki figür de yedinci seviyeye geçişi engelleyen Zihinsel Enerji duvarına gelmiş ve durmuşlardı.

 

“Üzgünüm, Yan Şehri bu sefer de kaybedecek.”

 

Zhou Tong karşısındaki Zihinsel Enerji duvarına dik dik baktı. Duvarın içinden yayılan güçlü Zihinsel Enerjiyi apaçık hissedebiliyordu. Kısa bir süreden sonra, kafasını çevirip Zi Yue’ye doğru kayıtsızca gülümsedi.

 

“Rüyanda görürsün!” Zi Yue’nin yüz ifadesi buz gibi soğuktu.

 

Zhou Tong ise sadece kıkırdadı. Yan Şehri genç Sembol Ustaları arasında onunla direkt mücadele edebilecek sadece Zi Yue vardı ve şu anda o da sınırına gelmiş durumdaydı.

 

“Yedinci seviyeye önden gidiyorum. Eğer yeteneğin varsa sen de gel.”

 

Bu sözleri söylemenin ardından Zhou Tong hiç oyalanmadan doğruca ileriye doğru adımladı. Zihinsel Enerji duvarı sanki onu geri itmek ister gibi ortaya korkutucu bir Zihinsel Enerji yayarken aniden çılgınca dalgalanmaya başlamıştı. Bu tür bir baskı karşısında Zhou Tong ise yavaşça bedenini ileriye doğru itmesiyle birlikte sonunda duvarın içinde kaybolmuştu.

 

“Başardı…”

 

Zhou Tong’un kaybolan figürüne bakarken ellerini sıkıca sıktı ve dişlerini gıcırdatarak bedeninin çevresindeki tüm Zihinsel Enerjiyi yoğunlaştırmaya başladı. Ardından Zihinsel Enerji duvarına doğru adımladı.

 

“Vıızz!”*

*Deuce: Size tavsiyem bundan sonrasını (come sail away piano) parçası eşliğinde okuyun. Youtubeye yazın çıkar :)

 

Zi Yue, Zihinsel Enerji duvarına adımını atar atmaz yüz ifadesi aniden soluklaştı. Bedeni güçlü bir kuvvet tarafından darbe almış gibi geriye doğru uçarken ortaya son derece vahşi Zihinsel Enerji dalgaları çıkmıştı. Bunun sonucunda da bir ağız dolusu kan kusmuştu.

 

“Bu şekilde mi kaybedeceğiz…”

 

Zihinsel Enerji duvarı Zi Yue’nin göz bebeklerinde giderek uzaklaştıkça beynindeki uyuşukluk ve bedenindeki halsizlik giderek yoğunlaşıyordu. Ümitsizlik ve çaresizlik, Zi Yue’nin soğuk ama güzel yüzüne giderek yayılırken, Zi Yue de gerçekten elinden geleni yapmıştı.

 

“Duf!”

 

Zi Yue tam gözlerini kapamış ve kendini tamamen ümitsizliğin kollarına bırakırken birden sırtında sıcak ve nazik bir elin varlığını hissetmiş ve geriye doğru uçan bedeninin usulca yere indirildiğini anlamıştı.

 

Birden gelen bu destek Zi Yue’nin donup kalmasına sebep olmuştu. Zi Yue bilincini tekrar kazanmadan önce o figürün gözlerinin önünde yedinci seviyeye giden merdivenin önündeki Zihinsel Enerji duvarına adımladığını gördü.

 

“Gerisini bana bırak. Buraya Büyük Usta Yan tarafından davet edildiğimde biraz efor sarf etmeliyim yoksa herkes bana işe yaramaz diye seslenir, öyle değil mi?”

 

Onu nazikçe yere bırakıp giden kişinin ardına bakarken Zi Yue kulaklarında bir kez daha yumuşak bir kıkırdama yankı bulmuştu. Zi Yue giden figüre hayretler içinde bakakalmışken güzel bedene aniden bir titreme gelmişti. Lin Dong’un gerçekten de altıncı seviyeye girebileceğini hiç ama hiç beklemiyordu.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44334 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr