Bölüm 132 – Bir Daha Söyle

avatar
4762 5

Wu Dong Qian Kun - Bölüm 132 – Bir Daha Söyle


Çeviri: Deuce

 

Zi Yue’nin neredeyse ifadesiz yüzüne ve ilgisiz ses tonuna karşılık Lin Dong ise bunu görmezden gelip pek aldırış etmemişti. Daha önce de, Göksel Dan Havuzu mücadelesinde de aynı tepkiyi Xia Zhilan’dan almıştı fakat bu kız Xia Zhilan ile kıyaslanınca, Zi Yue ondan çok daha çekilmez biri oluyordu.

 

Hatta öyle ki, Xia Zhilan bu kızın karşısında çok daha nazik ve melek gibi kalıyordu.

 

Büyük Usta Yan ise bu durumu gözlemlemesinin ardından kuru bir kahkaha koyverdi ve zorla gülümseyerek konuştu: “Ah be güzel kızım, hala çok sert ve katısın. Endişelenme, Lin Dong’un Zihinsel Enerjisinin seninkinden aşağı kalır yanı yok.”

 

Bu sözleri işitmesi üzerine Zi Yue’nin gözleri çakmak çakmak oldu. Hareket etmeden, güçlü bir Zihinsel Enerji dalgasını şimşek gibi bir hızla, doğruca Lin Dong’a gönderdi.

 

Lin Dong ise, kız içeriye girdiğinden beri konuşmamış ve tepkisiz kalmıştı. Ancak Zihinsel Enerji dalgasının kendisine geldiğini gördüğü an, sonunda kaşlarını kaldırmıştı. Bir zihin hareketiyle, karşısındaki kıza zerre kaybetmeyen güçlü bir Zihinsel Enerjisini Niwan Sarayından çıkardı ve kendisine doğru yaklaşan Zihinsel Enerji dalgasının engellemek için harekete geçti.

 

“Swiisshh!”

 

Zi Yue de Lin Dong’un savunmasını hissetmişti. Güzel gözleri titreşirken Zihinsel Enerji dalgasını garip bir şekilde on farklı parçaya böldü ve Lin Dong’un savunmasını geçerek bir kez daha Lin Dong’a hücum etmeye devam etti.

 

Zi Yue’nin Zihinsel Enerji konusundaki mahareti Lin Dong’un beklentilerini biraz aşmıştı. Büyük Usta Yan tarafından övülen bir kimseden beklenildiği gibi, ‘bu kız bazı kabiliyetlere sahipmiş’ diye düşündü Lin Dong.

 

Zihinsel Enerji dalgası kestirme bir yol bularak Lin Dong’a doğru yol alırken, Lin Dong ise bunu tekrar engellemeye bile tenezzül etmemişti. Lin Dong kollarını hareket ettirmesiyle Zi Yue’nin saldırısına çok fazla önem göstermeyip Zihinsel Enerjisi birden önünde uzun bir Zihinsel Enerji iğnesine dönüştü ve doğrudan Zi Yue’nin alnını hedef alarak fırladı.

 

İki Zihinsel Enerji, ayrı ayrı birbirlerine doğru yardırırken, her iki saldırı da karşısındakine zarar verme niyeti taşıyordu. Her ne kadar bu sahne dışarıdan sakin gibi görünse de, aslında içerden o kadar şiddetliydi ki, eğer her ikisi de bu saldırılardan isabet alırsa ikisinin de yaralanması kaçınılmaz olurdu.

 

Zihinsel Enerji iğnesi Zi Yue’nin gözlerinin önünde giderek büyümeye başladı. Yerde tıpkı bir heykel gibi oturan Lin Dong’a doğru bakarken kendi kendine homurdandı ve saldıran Zihinsel Enerji dalgasını yok etti. Aynı anda, Niwan Sarayından başka bir Zihinsel Enerji dalgası çıkardı ve kendisine doğru yaklaşan Lin Dong’un Zihinsel Enerji iğnesiyle çarpıştı.

 

 “Çaatt!”

 

İki kuvvet çarpıştığı esnada, uzun Zihinsel Enerji iğnesi çatlamış ama Zi Yue’nin tahmin ettiği gibi de yok olmamıştı. Onun yerine, sayısız küçük parçalara ayrılıp süratle Zi Yue’ye doğru hamle yapmışlardı.

 

“Hıh!”

 

Zi Yue aslında Lin Dong’un Zihinsel Enerji kontrolünde böyle bir düzeye erişebileceğini beklemiyordu. Birden, tekrar homurdandı ve zambak beyazı elini hareket ettirdi. Ardından Zihinsel Enerji hızlıca önünde yoğunlaştı ve kaşla göz arasında, hızlıca görünmez bir Zihinsel Enerji kalkanına dönüştü.

 

“Çın Çınn Çııın!”

 

Zihinsel Enerji parçaları, Zihinsel Enerji kalkanına çarptığında etrafı eşsiz çınlama sesleri almıştı. Ancak görünen o ki, herhangi olağanüstü bir etki yaratamamışlardı.

 

“Savunma türünde bir Gizli Ruh Sanatı…”

 

Zi Yue’nin önünde beliren Zihinsel Enerji kalkanına bakarken Lin Dong’un gözlerinde kocaman bir hayret belirmişti. Kısa bir sürenin ardından, garip bir şekilde iç çekerek bu kıza kıyasla, tek tabanca takıldığından dolayı kendi yeteneklerini kendisi elde etmez zorunda olduğunu hatırlamıştı.

 

Lin Dong’un karşı saldırını engellemesinin ardından Zi Yue, önündeki Zihinsel Enerji kalkanını da yok etmişti. Güzel fakat soğuk gözlerini Lin Dong’a çevirmesiyle sonunda onunla ilk kez konuştu: “Yeterince yeteneklisin.”

 

Her ne kadar bu küçük bir darbe alışverişi olsa da Zi Yue, Lin Dong’un bazı yeteneklere sahip olduğunu hissetmişti. Bu yüzden, ses tonundaki soğukluk hafif ılımlı hale gelmişti. Ne de olsa, bu dünyada birinin takdirini kazanmanın en hızlı yolu güçtü ve Lin Dong ise bu kızın takdirini pek de önemsemiyordu.

 

“Haha eğer kısa bir dövüş yapmasaydınız birbirinize tanıyamayacaktınız…” O esnada durumu gözlemleyen Büyük Usta Yan ise konuşurken hafif gülüyordu.

 

Lin Dong ise Büyük Usta Yan’a gözlerini devirdi ve sordu: “Kule Savaşı ne zaman olacak?”

 

“İki gün sonra.”

 

Büyük Usta Yan gülümsedi ve devam etti: “Ancak diğer şehirlerden bazı Sembol Ustaları çoktan buraya gelmiş durumunda. Sembol Usta Loncasında yeni olduğundan Zi Yue etrafı gezdirmek için sana yardımcı olsun.”

 

Lin Dong donakalmıştı. Tam itiraz etmek üzereydi ki, Zi Yue çoktan başını sallamış ve mekanik bir hareketle konuşmuştu: “Peki, usta.”

 

Ancak Zi Yue, konuşmasının ardından herhangi bir harekette bulunmamıştı. Lin Dong kıza baktı ve herhangi bir şey söylemeden ilk kendisi ayağa kalktı ve Alev Topu’nu da yanına alarak bambu evden dışarı çıktı.

 

Evden çıkan genç ile kaplana bakarken Zi Yue, alnına düşmüş bir tutam siyah perçemi zambak beyazı elleriyle kulağının arkasına atmasının ardından çatılmış kaşları ortaya çıkmış bir şekilde konuştu: “Usta, bana güvenmiyor musun?”

 

“Ahh ah be kız, aklından neler geçiyor yine? Senin gücünle bu seferki kazanma şansımız yüksek. Ustan sadece bu işi garantiye almak istiyor. Sonuçta, Yan Şehri Sembol Usta Loncası ard arda iki kez kaybetti. Eğer bir kez daha kaybedersek, Sembol Usta Kulesi, Gökyüzü Ateş Şehri’nin eline geçecek. Bu durum çok fazla önem ve ehemmiyet arz ettiği için, hiçbir şekilde dikkatsiz olamam.” Büyük Usta Yan açıkladı.

 

“Eğer bu mücadelede iyi olamazsam, bu çocukta da hiçbir işe yaramaz.” Zi Yue cevap vermeden önce bir süre sessiz kalmıştı. Önceki darbe alış verişlerinde, aralarında çok fazla bir farkın olmadığını hissetmişti. Eğer kendisi bile bu mücadele bir varlık gösteremeyecek olursa, bu gencin de ondan daha iyi bir başarı elde edemeyeceğini düşünüyordu.

 

“Bunu söylemek zor…”

 

Ancak Büyük Usta Yan hafifçe kafasını iki yana sallarken ciddi bir ses tonuyla konuştu: “Sen de biliyor olmalısın ki, Lin Dong Zihinsel Enerji konusunda sadece bir yıldır gelişim gösteriyor. Ancak sadece bir yıl içerisinde, seninle aynı seviyeye ulaşabildi. Bu seviyedeki Zihinsel Enerji yeteneği, muazzam derecede karşı konulamaz bir düzeyde.”

 

“Belki de mucizevi bir yardımcısı vardır.” Zi Yue yumuşak bir sesle cevap verdi. Kadınların içgüdüleri gerçekten de korkutucu derecede inanılmazdı.*

*Deuce: E harbiden yuh yani, kız tek attı

 

“Belki. Ancak şans da bir nevi bir güçtür.”

 

Büyük Usta Yan hafifçe başını sallamasından kısa bir süre sonra düşük bir sesle devam etti: “Ayrıca Zihinsel Enerjin, Lin Dong’dan zayıf olmasa bile, eğer gerçek bir dövüşte olsaydınız, kaybetme şansın çok daha yüksek olurdu. Çünkü Lin Dong’un yöntemleri seninkinden çok daha fazla acımasız. Sadece düşmanlarına karşı değil kendisine karşı bile…”

 

“Önceki karşılaşmanızda, ilk başlarda Lin Dong geri çekildi ve savunmaya dayalı önlemler aldı. Ancak daha sonra risk alıp saldırıya geçmeyi seçti. Sanki ucunda kendi ölümü varmış gibi savaşan onun bu yeteneği ise, senin eksik olduğun en önemli nokta. Dolayısıyla, daha sonra geri çekildin ve savunma pozisyonuna girdin.”

 

“Sakın Lin Dong’u hafife alma. Her ne kadar yirmili yaşlara ayak basmasa da, Gu Ying ve tilki kadar kurnaz Wei Tong onun ellerinde can verdiler. Bu genç, gelecekte büyüdüğünde kesinlikle önemli başarılar elde edecek.”

 

Zi Yue ise sessizliğini koruyordu. Bu sözlerin ona ulaşıp ulaşamadığını kimse bilemezdi.

 

“Haha, çok fazla düşünmene gerek yok. Öncelikle git ve Lin Dong’a etrafı gezdir. Ardından iki gün sonrasına kendini iyice hazır et. Ne olursa olsun, bu sefer Gökyüzü Ateş Şehri’ne bir kez daha kaybetmemeliyiz!”

 

“Evet!”

 

Zi Yue selam vermeden önce başıyla onayladı. Hemen ardındansa bambu evden ayrıldı.

 

 

“Gidelim!”

 

Zi Yue bambu evden dışarı çıkıp kapının yanında ayakta bekleyen Lin Dong’a baktı ve ilgisiz bir ses tonuyla Lin Dong’a bakarak konuştu. Kız önde rehberlik etmeye başlarken, Lin Dong ise sadece yüzünü buruş buruş yapabilmişti. Lin Dong, yapacak işlerini olduğunu söyleyip hemen ayrılmak istiyordu ve hamle yapacak fırsat kolluyordu. Lakin Zi Yue ona bu şansı hiç vermemişti.

 

Madem buraya kadar gelmişti, elden çare gelmez deyip devam etmeye koyuldu. Lin Dong, Zi Yue’yi arkasından takip ederken, görünürde çok sıradan duran ancak çok fazla öneme ve geniş alana sahip Yan Şehri’ndeki avluya doğru beraber yol aldılar. Yol üzerinde Zi Yue’nin ardından yürürken Lin Dong, birkaç Sembol Ustasının hayrete düşmüş bakışlarına denk gelmişti.

 

Yürüyüşe devam ettikleri sırada Lin Dong, Zi Yue’nin burada oldukça üne ve şöhrete sahip olduğunu anlamıştı. Ne zaman bir Sembol Ustası Zi Yue’yi görse hemen yavşak, yılışık bir hale bürünüyordu. Bu durum Lin Dong’u biraz şaşırtmıştı. Ne de olsa bu kız bir buzlar kraliçesi değil miydi? Neden insanlar bu kızdan korkmak yerine ona bu şekilde yaklaşabiliyorlardı, anlam verememişti.

 

İkili yolculuklarına devam ettikleri esnada, aralarında çok fazla etkileşim olmamıştı. Zi Yue zerre rehberlik yapmazken, Lin Dong ise bu durum karşısında el mahkum bir şekilde kendini sadece çaresiz hissedebilmişti. Bu tür soğuk kadınlar, sadece tam bir baş ağrısıydılar.*

*Deuce: Yahu bu çocuğun yüzü ne zaman gülecek ya :D

 

10 dakika boyunca yürümelerinin ardından, ikili sonunda avlunun en derin noktalarına ulaşmışlardı. Tam o esnada, Lin Dong başını birden kaldırmasıyla birlikte, yüzündeki hafif ciddi ifadeyle yakınlardaki kül renkli kuleye bakmaya başladı. Kuleden, korkutucu derecede olağanüstü bir Zihinsel Enerji hissi yayılıyordu. Bu Zihinsel Enerji, Büyük Usta Yan’ı bile fazlasıyla aşıyordu.

 

“Bu, Sembol Usta Kulesi. Geçmişteki binlerce Sembol Ustasının Zihinsel Enerjileriyle yoğunlaşmış bir yer olmakla beraber burası, Sembol Ustaları tarafından kutsal bir mekan olarak görülür.”

 

Lin Dong kuleden yayılan korkutucu zihinsel enerjiden dolayı mayhoş durumdayken, Zi Yue sonunda ağzını açmış ve konuşmaya başlamıştı.

 

Lin Dong başını hafifçe sallayarak onayladı. Bu Sembol Usta Kulesi gerçekten de mucizevi ve mistik bir havaya sahipti ve Büyük Usta Yan’ın bu yerin üstüne neden bu kadar düştüğünü şimdi daha iyi anlıyordu.

 

Açıklamasını yapması üzerine Zi Yue bir kez daha yürümeye devam etti. Birkaç dakikalık yürüyüşün ardından, Zi Yue’nin adımları önünde koca bir meydan belirmesiyle birden durdu. Şu an meydanda birkaç insan vardı ve Lin Dong’u asıl şaşırtan şeyse; oradaki herkesin Sembol Ustası olmasıydı.

 

Zi Yue meydanın yanındaki bir patika boyunca yürümeye devam etti ve kibirli bir şekilde meydana doğru baktı. Güzel, uzun ve şekilli kaşları oldukça çatılmış durumdaydı.

 

Lin Dong ise kızın yanında durup o da meydana doğru baktı. Şu an meydanın ortasında iki kişi mücadele ediyordu ve etraflarında onları çevreleyen, bağıran ve tezahürat eden büyükçe bir kalabalık vardı.

 

Lin Dong, meydanı şöyle bir tararken gözlerinde hayret dolu bir bakış peyda olmuştu. Meydanın içindeki beyaz elbiseli bir figür, gerçekten de 2. Mühür Sembol Usta Seviyesindeydi. Ancak karşısındaki rakibiyse sadece 1. Mühür Sembol seviyesindeydi. Buna, mücadele demeye bin şahit lazımdı.

 

Lin Dong’un tahmin ettiği üzere meydandaki mücadelede pek de inanılmaz bir sonuç çıkmamıştı. Birkaç turun ardından, çevredeki kalabalığın sesleri yayılırken 1. Mühür Sembol Ustası hemencecik yenilmişti.

 

“Yan Şehri Sembol Ustaları sahiden de ezik ve sıradanmış. Görünüşe göre, Sembol Usta Kulesi, Gökyüzü Ateş Şehri’nin olacak.” Öyle görünüyor ki, beyaz elbiseli gencin vahşi bir mizacı vardı. Sessizce zaferin tadını çıkarmak yerine koca koca kahkahalar atıp zaferini ilan ediyordu.

 

Onun bu kahkahası, birden birçok kişinin öfkelenmesine neden olmuştu. Ancak beyazlı genç bunlara dikkat etmeyip bir adım öne çıktı ve alayvari bir şekilde gülümseyip: “Eğer buna itiraz eden varsa, öne çıkmak da serbest. Dürüst olmak gerekirse, ben Gökyüzü Ateş Şehri Sembol Usta Loncasının en yüksek rütbelilerinden biriyim.  Eğer aranızdan hiçbiriniz beni yenmeye gücü yoksa, bence Sembol Usta Kulesini zahmetsizce bize teslim etmeniz sizin için en iyi olacaktır. Bu sadece başınız çok fazla derde girmez!”

 

“Üçüncü kıdemli haklı!”

 

Beyaz elbiseli gencin sözleri, çevresindeki Gökyüzü Ateş Şehri’nden olan birçok Sembol Ustalarının da dikkatini çekmişti. Bu sözleri duymaları üzerine bazı Yan Şehri Sembol Ustaları öfkeden kıpkırmızı olmuştu. Ancak meydandaki beyaz elbiseli genç ile aralarında kocaman güç farkı vardı ve bu yüzden seslerini çıkarıp konuşmaya cesaret edemediler.

 

“Oh… Bu eleman 2. Mühür Sembol Usta Seviyesinde ve Gökyüzü Ateş Şehri’nden gelenler arasında çok daha iyi. Görünüşe göre Gökyüzü Ateş Şehri gerçekten de birkaç yetenekli kimseye sahipmiş.” Yürüyüş yolunda Lin Dong çenesini okşarken sanki aklına bir şey gelmiş gibi konuşuyordu.

 

Tam bu sözleri söylediği esnada Lin Dong, birden arkasında soğuk bir bakış hissetti. Aniden öksürüp birazdan kötü bir şeylerin olacağını hissetti ve hızlıca ağzını açıp konuşmaya başladı: “Bayan Zi Yue, benim evde yapmam gereken birkaç işim vardı. O yüzden sizden müsaadenizi istiyorum…”

 

Ancak Zi Yue bu sözleri duymamazlıktan gelmişti. Güzel gözlerini Lin Dong’un üzerine sabitlemişti ve o buz gibi soğuk yüzünde birden baş döndüren ve nefes kesen bir gülümseme belirmişti.

 

“Bir Yan Şehri Sembol Ustası olarak, şehrimizin Sembol Ustalarının onurunu korumalısın. Şu kibirli çocukla mücadele edebilecek güçtesin.”

 

Kızın sesi sorgulayıcı bir ton taşıyordu ve bu sözleri sarf ettiği esnada Lin Dong arkasında bir parça Zihinsel Enerjinin ortaya çıktığını hissetmesiyle, bir anda meydana doğru itilip tam beyazlı elemanın önünde belirmesi bir olmuştu.

 

“Güzel, çok cesurca!”

 

“Tam da Yan Şehri Sembol Ustalarımızdan beklenildiği gibi!”

 

Lin Dong bu istemsiz hareketi, Yan Şehri’nden olan birçok Sembol Ustalarını şaşkınlığa uğratmıştı ancak hemen sonra, birden kutlama ve tezahürat sesleri meydanın her yerinden yankı bulmaya başlamıştı. Her ne kadar Lin Dong denen gencin yeteneğini bilmiyor olsalar da cesareti övgüye layıktı.

 

Çevresindeki tezahüratları işitmesi üzerine Lin Dong içinde koca bir “ööff” derken gözlerini devirmişti.

 

“Heh, Yan Şehri sahiden de birkaç gururlu insana sahipmiş. Ancak bu davranışın takdire şayan olsa da benim bugünkü eğlenceme meze olacaksın!”

 

“Affedersiniz, yanlış yere geldim…”

 

Ancak beyazlı gencin sözlerine karşılık Lin Dong’un sadece omuz silkip bunu söylemesi etraftaki istisnasız herkesin mala bağlamasına neden olmuştu. Sözünü söyler söylemez Lin Dong, arkasını dönüp bu yerden hemen ayrılmayı planlıyordu. Her ne kadar mücadele etmekten korkmuyor olsa da, kendisini ilgilendirmeyen dövüşlere de maydanoz olmak istemiyordu.

 

Diğer yandan Zi Yue de aynı şekilde, Lin Dong’un bu hareketi yüzünden şaşkınlıktan küçük dilini yutmuştu. Hemen ardından, uzun ve şekilli kaşları sinir ve öfkeden birbirine girmişti.

 

“Korkak çöp parçası!”

 

Beyaz elbiseli genç başını kibirle yukarı kaldırırken ağzında alayvari bir sırıtış vardı.

 

“Huuu…”

 

Lin Dong tam arkasını dönüp yürüyeceği esnada birden durdu. Başını kaldırıp usulca nefes verdi. Bir kez daha arkasını döndü ve yüzünde olabildiğince kocaman bir gülümsemeyle:

 

“Bir kez daha söylesene.”*

*Deuce: Açın meydanları gençler reis kızdı :D

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44309 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr