Bölüm 125: Ölüm-Kalım Maçı

avatar
4923 5

Wu Dong Qian Kun - Bölüm 125: Ölüm-Kalım Maçı


Çeviri: Deuce

 

Mücadele Arenası, şehrin biraz kuzeyinde yer alıp Yan Şehrinin en popüler ve meşhur noktasıydı. Şehirde binlerce insana, sayısız grup ve klana ev sahipliği yapmaktaydı. Bu yüzden şehirde yaşanan kavgalar oldukça yaygın ve sıradanken, şehir idarisi içinse tam bir baş ağrısıydı. İşte Mücadele Arenası da tam da bu sebeple doğdu. Burada, yerin altını üstüne çevirsen de birini öldürsen de kurallara karşı gelmiş sayılmazsın.

 

Her ne kadar bu düşünce, Yan Şehrine tamamen huzur ve barış getirmese de en azından oldukça etkiliydi. Dahası mücadeleler düzenlendikçe burası, gruplar arasındaki husumeti sona erdirmek için yavaş yavaş en popüler yer olmaya başlamıştı.

 

Lin Dong ve beraberindekiler bu yere geldikleri an, Qingyang Kasabasındaki canavar meydanından en az on kat daha geniş olan bu muazzam altyapıya bakarken afallamışlardı. Uzunca bir sürenin ardından anca kendilerine gelmişler ve gizlice tuttukları nefesi koyvermişlerdi. Yan Şehri gerçekten de muazzam bir yerdi ve Qingyang gibi bir kasabayla kıyas dahi kabul etmezdi.

 

Mücadele Arenası; yanlarında sayısız giriş ve çıkışları olan devasa dairesel bir yapıydı. Ancak buna rağmen arenanın dışındaki upuzun kuyruğa şahit olmuşlardı. Buradaki kalabalık, Qingyang’da düzenlenen av yarışmasının en kalabalık halinden bile kat be kat daha kalabalıktı.

 

“Hehe küçük kardeş Lin Dong, oldukça erkencisiniz.”

 

Lin Dong ve yanındakiler tam mücadele arenasına girmek üzereydiler ki, arkalarından gelen hoş bir ses duydular. Kafalarını çevirdiklerinde, kendilerine doğru gelen kalabalık bir grup gördüler. Önlerinde Bin Altın Derneğinden Xuan Su ile Xia Wanjin, gruba liderlik ediyordu. O esnada Lin Dong, grubun yanında uzun zamandır ortalıkta görülmeyen Büyük Usta Yan’ı da görmüştü.*

*Deuce: Namı diğer Büyük Usta Ruo. İngiliz çevirmen neden daha önce Ruo dediğine dair bir açıklamada bulunmamış o yüzden bu ismiyle devam edeceğim.

 

“Selamlar Başkan Xia ve Büyük Usta Yan.”

 

Xia Wanjin’in buraya bizzat geldiğini gören Lin Dong hafif sersemlemiş ancak hemen ellerini birleştirerek saygıyla onu selamlamıştı. Hemen yanındaki Lin Zhentian ve diğerleri, Lin Dong’un sahip olduğu şöhreti bildiğinden onlar da hemen ellerini birleştirip selam vermişlerdi.

 

“Genç arkadaşım Lin Dong, şu an Bin Altın Derneğinde sinekür bir çalışan olduğundan, doğal olarak ben de bu heyecanlı karşılaşmayı şahit olmak istedim. Her ne kadar ölüm-kalım maçına müdahale edemeyecek olsam da eğer birileri senin için işleri zorlaştıracak olursa Bin Altın Derneğim buna mani olacağından hiç şüphen olmasın.” Xia Wanjin konuşurken alabildiğine gülümsüyordu.

 

Konuşurken Xia Wanjin bir yandan Lin Dong’un bedeninde göz gezdirmeyi de ihmal etmemişti. Lin Dong’un bedeninden yayılan hafif Yuan Dan titreşimlerini hissettiği an göz kapakları elinde olmayarak titremişti.

 

“Görünen o ki; Xuan Su haklıymış. Lin Dong gerçekten de Yuan Dan Seviyesine ilerlemişsin.”

 

Xia Wanjin gözleri parlarken kalbine de küçük bir hayranlık yerleşmişti. Karşısındaki genç bu yaşta böyle bir gelişim seviyesi elde etmişti. Şu yaşına kadar birçok insan görmüş olsa da Xia Wanjin, Lin Dong’un yeteneği karşısında hayret etmeden kalamamıştı. Birden yüzündeki gülümseme nazik ve uysal bir hal aldı. Bu bir güç gösterisi değil, tam tersine, bu sefer doğru ilişki üzerine yatırım yaptığını teyit eden nihai bir işaretti.

 

Bu kararının doğru olduğunu bildiğinden Xia Wanjin bizzat kendisi dışarı çıkıp Lin Dong’a destek olmuştu. Neticede kimse geleceği göremezdi. Belki de önündeki bu genç uzun yıllardır burnunda tüken, hayalini kurduğu Üçlü Oluşturma Seviyesi’ne ulaşabilir, kim bilir,  bir ihtimal daha da yükseklere erişebilirdi.

 

İşte o vakit, bu çocuğa ne kadar yüksek yatırım yapmış olduğu fark etmezdi.

 

Lin Dong hafifçe gülümsemesinin ardından arkasını döndü ve Lin Zhentian ile yanındakilere gelenleri takdim etti: “Dede, baba; bu kişi, Bin Altın Derneğinden Başkan Xia ve yanındakiyse, 4.Mühür Sembol Ustası, Büyük Usta Yan. Ayrıca kendisi, beni Zihinsel Enerjiyle tanıştıran kişidir.”

 

“Haha seni üçkağıtçı velet. Bu kadar alçakgönüllü olma.” Büyük Usta Yan bunları söylerken gülüyordu. Her ne kadar Lin Dong’a “Ruhsal İlerleyiş Bölümü”nün ilk üç bölümünü bizzat kendisi vermiş olsa da, bu, Lin Dong’un en fazla 1.Mühür Sembol Ustası olmasına yeterdi. Geri kalan tüm başarılar ise tamamen Lin Dong’un kendisine aitti.

 

Gökleri titreten bu efsanevi kişilerin isimlerini duymaları üzerine Lin Zhentian ve yanındakiler şaşkınlıktan donakalmış, endazeleri şaşmıştı. Lin Dong’un Yan Şehrinde geçirdiği iki ay gibi kısacık süre zarfında, böyle önemli ve efsanevi şahsiyetler ile aralarında bağ kurabileceğini kırk düşünseler akıllarına gelmezdi.

 

“Bu çocukta şeytan tüyü var!”

 

Lin Zhentian ve yanındakiler birbirlerine bakış attılar. Bakışlarında hem gurur hem de kabullenme vardı. Ne de olsa Lin Dong kendilerini fazlasıyla aşıyordu artık…

 

“Vakit neredeyse geldi, buyurun içeri geçelim!”

 

Bu sözleri duymaları üzerine Lin Dong, Xia Wanjin ve geri kalanlar başlarını sallayarak onayladılar. Ardından, kalabalığın içeri girdiği sıkış tıkış yerden değil de özel bir yerden içeri geçtiler. Yan Şehrinde en büyük üç gruptan biri olması hasebiyle Bin Altın Derneği doğal olarak sahip oldukları birçok hakların tadını çıkarıyordu.

 

“Vay canınaaa…”

 

Lin Dong önünde beliren devasa arenaya bakarken, sanki kalbindeki tüm şaşkınlığı bir çırpıda atmak ister gibi, istemsizce hayret cümlesi koyvermişti…

 

Lin Dong ve yanındakilerin geldikleri yer, oldukça iyi bir görüş alanına sahipti. Şu an, geldikleri yerde çoktan oturan birçok insan vardı. Görünüşlerine bakılacak olursa, bunlar sıradan kimseler değildi. Anlaşılan bu yer, Yan Şehrindeki önemli kimseler için ayrılan bir yerdi.

 

Bin Altın Derneği, Yan Şehrinde önemli üç gruptan olduğundan dolayı, Xia Wanjin ve Büyük Usta Yan’ın bizzat buraya geldiklerini gören oradaki çoğu insan, onları karşılamak üzere hızlıca harekete geçtiler. Xia Wanjin yanına gelenleri selamlayıp karşılarken, Büyük Usta Yan ise mesafesini korumuştu. Ancak kimse onun bu mesafeli tavrını küçük görme cüretinde de bulunmamıştı.

 

“Mücadele Arenasında birçok dövüş sahnesi vardır. Ancak senin Wei Tong ile yapacağın sahne aralarından en kalabalık ve en geniş olanı.” Lin Dong koca arenayı incelerken, Xuan Su ise gülümseyip açıklamada bulundu.

 

Lin Dong, arenanın yanında sürekli inip kalkan düzinelerce siyah kafalara bakış atarken acı acı gülüp başıyla onaylamıştı. Kanlı Kurt Klanı sayesinde, iki grup arasındaki özel maç, herkesin duyup geldiği bir olaya dönüşmüştü.

 

“Başkan Xia, oldukça erkencisiniz.”

 

Lin ve diğerleri tam arenaya dikkat kesilmişlerdi ki, arkalarından tanıdık bir kahkaha sesi yankı bulmuştu. Lin Dong bu sesi duyar duymaz kaşlarını çatmış ve kafasını arkasına çevirmişti. Tahmin ettiği gibi, büyükçe bir grup onlara doğru yaklaşıyordu. Önlerinde Kanlı Kurt Klanının lideri Yue Shan vardı. Onun hemen yanındaysa, tanıdık bir sima gördü. O da; Kanlı Kumaş Tarikatının lideri, Wei Tong idi.

 

Lin Dong’un bakışları Wei Tong’un üstündeyken, Wei Tong da onu fark etmişti. Elinin etrafında hafif bir iz belli olurken yüzündeyse kötücül, pis bir ifade vardı. Niyetinden anlaşılıyordu ki, bugün Lin Dong’u öldürmek istiyordu.

 

Lin Dong da ona soğuk bir bakış attı. İki ay öncesinde, karşısındaki adam oldukça zorlu bir rakipti. Şimdiyse artık o kadar endişelenmiyordu. Ancak maalesef ki, kendini bugünün baş aktörü gibi gören Wei Tong, Lin Dong ile arasındaki uçurumun gün geçtikçe daha da azaldığından bihaberdi.

 

“Bugünün ölüm-kalım maçı oldukça ilgi çekici. Görünüşe göre bugün kan akacak gibi.” Yue Shan, yavaşça yürüyüp Lin Dong’un önünde dururken kıkırdıyordu. Ancak yüzündeki gülümse Lin Dong’a karşı oldukça soğuktu.

 

“Kanlı Kumaş Tarikatındaki Gu Ying’i gerçekten öldürmeni beklemiyordum. Neticede Kanlı Kumaş Tarikatı, Kanlı Kurt Klanımın bir parçası sayıldığından…”

 

“Yue Shan, Gu Ying kendisini ilgilendirmeyen meselelere burnunu sokmuştu. O yüzden sadece hak ettiğini buldu.” Xia Wanjin araya girerek konuşmuştu.

 

“Borçlu olan kimseler, borcunu ödemelidir. Sözlerinin benim için kadri kıymeti yok. Her şey, bugünkü maçın sonucunda belirlenecek.” Yue Shan, Lin Dong’un omzunu sıvazlamadan önce alay ederek konuştu: “Genç adam, umarım bugün hayatta kalırsın. Ben, Yue Shan, yetenekli kimseleri severim. Eğer ilgini çekerse, gelecekte Kanlı Kurt Klanıma gelebilirsin.”

 

Sözlerini bitirmesi üzerine Yue Shan daha fazla devam etmeyip kendisine ayrılan noktaya doğru ilerledi.

 

“Ufaklık, artık kaçabileceğin bir delik yok!” Wei Tong’un ağzının kenarında gaddar bir gülümseme şekil alırken, delici gözlerle Lin Dong’a dik dik bakıyordu.

 

Lin Dong ise ona görmezden gelen kısa bir bakış atmasının ardından kafasını çevirdi. Bu hareket, Wei Tong’un öfkeden kudurmasına sebep olmuştu.

 

“Şimdilik kibirli ve küstah olabilirsin. Ancak birazdan, hayatın için yalvartacağım seni!” Wei Tong sinirden dişlerini gıcırdatırken, alayvari bir şekilde de sırıtıyordu.

 

Lin Dong, Yue Shan’ın arkasına bakarken, yanındakilerin gözlerindeyse buz gibi bir bakış vardı. Her ne kadar Yue Shan dışardan vahşi bir hayvan gibi görünse de içten içe kurnaz ve kinci bir adamdı. Başkaları olsa, onun gibi bir adamı çok az gücendirecek olsa bile, Yue Shan’ın gözünde onlar yok edilmesi gereken çöpten farksız olurlardı. Besbelli ki, bu seferki kin ve intikamının hıncını Lin Dong’u Wei Tong’a öldürterek çıkarmak istiyordu. Ancak Yue Shan’ın bu seferki evdeki hesabı çarşıya uymayacaktı gibi görünüyordu.

 

“Dikkatli olmayı unutma.” Yanındaki Xuan Su ciddiyetle uyardı. Lin Dong, Başlangıç Yuan Dan Seviyesinde olsa da tek bir hatada Wei Tong gibi birinin elinde anında hayatını verebilirdi. Neticede Wei Tong, gerçek bir Gelişmiş Yuan Dan Seviyesindeki bir gelişimciydi.

 

Lin Dong başını sallarken belli belirsiz gülümsüyordu. Bir aslan, tavşan avlarken bile tüm gücünü kullanırken, Wei Tong gibi kuduz bir köpek de her şeyini ortaya koyacaktı. Bu ölüm-kalım mücadelesi, Lin Ailesinin kaderini belirleyecekti. Eğer ki kaybedecek olursa, tüm Lin Ailesi mahvolup yok olacaktı. Bu yüzden, her ne olursa olsun bu mücadeleyi kazanmak zorundaydı.

 

Kanlı Kumaş Tarikatı ile Kanlı Kurt Klanının gelmesinden kısa bir süre sonra, güneş en tepe noktaya yavaş yavaş varmıştı. O esnada da arenadaki atmosfer giderek daha da hararetli bir hal almıştı.

 

Mücadele Arenasında, işinde uzman hakemler vardı. Bu yüzden vakit tam öğle olduğunda bir figür geniş arenanın tam ortasında kendisini gösterdi.

 

“Bu ölüm-kalım mücadelesinde, her iki taraf da hayatlarını ortaya koyacaklar. Sonuç, her ikisinin kendi kaderleriyle belirlenecek ve kimse buna içerlemeyecek!”

 

Jüri arenaya girdiğinde, Wei Tong ve Lin Dong’a bakmadan önce yüksek sesle her zamanki kuralları açıklamıştı: “Bu ölüm-kalım mücadelesi; Kanlı Kumaş Tarikatından Wei Tong ile Lin Ailesinden Lin Dong arasında olacak. Şimdi, her iki katılımcı da sahneye gelsin!”

 

“Güümm!”

 

Jürinin sesinin kaybolmasının ardından, Wei Tong arenaya bir kartal gibi atıldı. Gözlerinde hafif kana susamışlık varken yüzündeyse zalim ve gaddar bir ifade takınmış, Lin Dong’un olduğu tarafa bakıyordu. Ardından alaycı bir şekilde gülerek: “Lin Ailesindeki ufaklık, kaldır kıçını da buraya gel! Bu klan lideri, borcunu senin kanınla alacak!”

 

Wei Tong’un alaya alan gülümsemesi karşısında Lin Dong ise, bulunduğu yüksek noktadan sıçrayıp arenanın zeminine sabit bir hızda nazikçe iniverdi. Gözlerindeki kararlı bakışla Wei Tong’a bakarken sesindeki oralı olmayan tonuysa Wei Tong’un çileden çıkmasına neden olacaktı.

 

“Çöplükler, sahiden de sadece çöp kusuyormuş!”  

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr