Bölüm 100: Göksel Şeytan Sansarı

avatar
5253 5

Wu Dong Qian Kun - Bölüm 100: Göksel Şeytan Sansarı


 

 

Çeviri: Deuce 

 

“Bir fare mi?”

 

Suratındaki şaşkın ifadeyle birlikte Lin Dong, avuç içi büyüklüğündeki simsiyah fareye bakarken elinde olmayarak bağırmıştı. Taş Tılsım’ın içersinde böyle bir şeyin saklanacağı aklının ucuna dahi gelmezdi.

 

“Saygısız, fareye sen benden daha çok benziyorsun!”

 

Lin Dong’un bağırışını duyduğu anda farenin bütün tüyleri diken diken olmuş, minik gözleriyle kızgın bir biçimde Lin Dong’a bakarken beklenmedik bir şekilde insan kelamında konuşmuştu.

 

“Oha, konuşan bir fare mi bu?” Siyah fare yüzünden afallamış olan Lin Dong karşısındaki küçük hayvana bakıyordu. Hayatında ilk defa konuşabilen bir hayvan görmüştü.

 

“Hem cahil hem de saygısızsın evlat. Bu büyükbaba bir Göksel Şeytan Sansarı, fare değil!” Lin Dong’un kendisine sürekli fare demesi üzerine “Siyah Fare” anında tiz bir sesle cevap verdi.

 

“Göksel Şeytan Sansarı…” farenin öfkeden kudurmuş ifadesini gördükten sonra Lin Dong kıkırdadı ve başıyla onayladı. Her ne kadar isim caydırıcı görünse de karşısındaki şey normal bir fareydi.

 

“Pekala, Göksel Şeytan Sansarı mısın yoksa Göksel İnsan Sansarı mı, umrumda değil. Neden buradasın sen bana onu söyle!” Karşısındaki, sözüm ona, “Şeytan”ın gücünün zayıf olduğunu görünce Lin Dong’un bütün sinir stresi uçup gitmişti. Zira samur bahsettiği gibi güçlü olsaydı kendisi tarafından bu kadar kolay yakalanmazdı.

 

“Evlat, neden mi buradayım? Çünkü ben Taş Tılsım’ın sahibiyim. Öyle olmasaydı burda işim ne?” Küçük siyah samurun gözleri alevlenirken pençelerini göğsünde çapraz birleştirdi ve söyledi.

 

“Sen, Taş Tılsım’ın sahibi misin?” Lin Dong’un ağzı açık kalmıştı. Bir süre sonra, başını eğdi ve kızgın bir şekilde küçük şeye baktı. Bu bakışlar altında samur alelacele birkaç adım geriye attı ve her an kaçmak için kendini hazırladı.

 

“Sen, Taş Tılsım’ın sahibi falan değilsin!” Kısa bir süre samuru gözlemledikten sonra Lin Dong başını salladı. Bu küçük şeyde muhtemelen özel şeyler vardı ve sezgileri bu samurun yalan söylediğini söylüyordu.

 

“İster inan ister inanma evlat. Şuan bu tılsım senin ellerinde ve içine girmekte özgürsün. Ancak herkes kendi işine baksın ve diğerinin işlerine burnunu sokmasın. Bu büyükbaba, senin işlerine mani olmayacak aynı şekilde sen de bu büyükbabanın işlerine müdahale etmemelisin!” Bunları söylerken samurun ağzı seğirmişti.

 

Lin Dong başını diğer yana yasladı ve gözlerini küçük yaratığa dikti. Sonra birden: “Sen benden çok korkuyor gibisin…”

 

“Haha, haha…”

 

Bu sözler üzerine samur, pençelerini karnına koyup gökyüzüne bakarak hunharca güldü.  Sanki dünyanın en komik fıkrasına güler gibiydi.

 

Bu sahne karşısında Lin Dong usulca gülümsedi ve “Maddeleşmiş Ruh İğnesi” bir kez daha önünde belirdi.

 

“Swish!”*

*Deuce: Hışırtı, fışırtı, şıpırtı veya ıslık gibi bir ses. Seç beğen al :)

 

“Maddeleşmiş Ruh İğnesi” tamamen şekil aldığında, gülmeye devam eden samur birden “Swish” sesiyle oradan uzaklaştı. Küçük gözleri gergin bir şekilde Lin Dong’a bakarken cırtlak bir sesle sordu: “Ne yapmayı planlıyorsun?”

 

Lin Dong’un suratındaki sahte gülümsemeyi gördüğünde birden samurun aklı başına geldi ve Lin Dong’la arasına yavaşça güvenli bir mesafe koymadan önce kızgın bir biçimde “pah” sesi çıkardı. Ardından kıçı üzerine oturarak: “Evlat, tam olarak ne yapmaya çalışıyorsun? Bu büyükbaba kendisinin bir Şeytan Ruhu olduğunu söylemesine rağmen hala onun sinirini bozmaya devam edersen ikimiz de zor zamanlar geçiririz…”

 

“Şeytan Ruhu…”

 

Bu söz üzerine Lin Dong’un ifadesi biraz ciddileşti. Çünkü sadece olağanüstü güçlü Şeytan Canavarların, Şeytan Ruhları’nı yoğunlaştırabildiğini duymuştu. Acaba karşısındaki, kendisine sözüm ona “Göksel Şeytan Sansarı” diyen samurun arka planının gerçekten de bu kadar korkutucu olma ihtimali var mıydı?

 

“Benim tarafımdan uyandırılmış olmalısın, öyle değil mi?” Lin Dong birden sordu.

 

“Hıh, senin tarafından uyandırılmak mı? “Antik Hayalet Ateş Çiçeği” olmasaydı değil beni uyandırmak sittin sene uğraşsan beni göremezdin. Dahası eğer bu büyükbaba o çiçekten gelen büyük oranda tıbbi gücü absorbe etmeseydi şuan çoktan ölmüş olurdun.” Küçük samur küçümseyerek tersledi.

 

“Pekala öyleyse, demek o gün hepsi senin sayendeydi.” Lin Dong şaşırmıştı ancak bir süre sonra kendi kendine gülüp cevaplamışı.

 

Lin Dong’un dürüstçe her şeyi kabullenmesi üzerine samur da bir süre hayrete düşmüştü. Eskisi gibi şüpheci baktı ve: “Evlat, yoksa bu büyükbabayı felç ettikten sonra Şeytan Ruhu’nu ele geçirmek için fırsat kolluyor olma ihtimalin var mı?”

“Senin Şeytan Ruhu’nu kendime almamın bana faydası var mı ki?” Lin Dong, samurun sözleri üzerine merakla sormadan edememişti.

 

“Ee şey… Hiç yok, hiç yok…”

 

Ufak samur elini hızlıca sallayarak cevaplamıştı. Lin Dong’un bu konu üzerine hiçbir fikri olmadığını görünce içinden derin bir oh çekmişti. Daha yeni uyanmıştı ve çok güçsüzdü. Lin Dong bile onun Şeytan Ruhu’nu ele geçirmede zorlanmazdı. Böylece, içgüdüsel olarak temkinli doğası gereği, başından beri kendisini karanlıkta saklamış ve kendisini göstermeye cesaret etmemişti.

 

“Neden burda olduğunu açıklar mısın? Sakın beni kandırmaya kalkma yoksa…” Lin Dong, sorusunu sorarken ifadesi daha da ciddileşmişti. Taş Tılsım’ın etine gömülüp gizlenmesinden bu yana doğal olmayan bir anlayışı hisseder olmuştu.

 

“Daha önceden de söyledim, ben bu Taş Tılsım’ın sahibiyim… Pekala pekala, önceki sahiplerinden biriydim.” Lin Dong’un şüpheci bakışlarını gördüğünde devam etmeden önce doğruyu söylemekten başka çaresi kalmamıştı: “Bu tılsımı sahip olduktan kısa bir süre sonra takip edildim. Sonundaysa, intihar edip Şeytan Ruhumu son çare olarak Taş Tılsımın içine kaçırdım…”

 

“Önceleri çok mu güçlüydün?” Lin Dong sorarken gülümsüyordu.

 

“Bir bakıma öyleydim. Senin gibi birini yenmek için osurmam yeterliydi…” Küçük samur hiç düşünmeden açıklarken pençelerini sallamıştı. Ancak bu sözler Lin Dong’un gözlerinin devirmesine neden olmuştu. Zira çok da ikna olmamıştı.

 

“Heh heh evlat. Bu tılsımı elde ettiğin için sana şanslı mı yoksa şanssız mı diyeyim bilemedim…” Samur garip bir kahkaha atarken gözlerini Lin Dong’a sabitlemişti.

 

“Neden?” Lin Dong şaşkınlık içinde sordu.

 

“Çok değil, muhtemelen yakında sebebini anlarsın. Ölümün benim için bir anlam ifade etmemesine rağmen, kötücül bir kalbe sahip olmadığından seni uyarayım. Sakın kimsenin bu tılsımdan haberi olmasına izin verme yoksa, heh heh…”

 

Lin Dong kaşlarını kaldırdı. Kısa bir süre sonra ciddiyetle başıyla onayladı ve: “Uyarın için çok teşekkür ederim.”

 

Samur pençelerini merhametli bir şekilde salladı. Tabii, sözleri her şeyi açığa vurmuyordu. Belki Lin Dong’un ölümü doğrudan etkilemiyordu ancak zamanı gelip bu tılsım başkalarının eline geçer de bunu kendi Şeytan Ruhu’na kastetmek için kullanır mıydı emin değildi.

“Pekala, kendimden yeterince bahsettim. Ne yapman gerekiyorsa onu yap lakin bu büyükbabayla hiç karşılaşmamış gibi davranman senin için çok daha iyi olur. Öte yandan, sakın kendine iyi bir yardımcı buldun falan da sanma. Bu büyükbaba hiçbir konuda sana yardımcı olmayacaktır haberin olsun.” Samur totosunu pışpışladıktan sonra karanlığın içine doğru tüydü.

 

“Bir saniye bekle!” Kurnaz samurun kaçma niyetini anladıktan sonra Lin Dong aceleyle bağırdı.

 

“Ne oldu?” Lin Dong’un sözlerini işitmesi üzerine samur, cevap vermeden önce dikkatlice arkasını döndü.

 

“Madem Taş Tılsım’ın sahiplerinden biriydin, en azından bunun birkaç yeteneğini biliyorsundur, değil mi?” diye sordu. Tılsımın halihazırdaki eski sahibinin rehberliğiyle, artık tılsımı körü körüne kullanmasına gerek kalmazdı.

 

“Evet, biliyorum… Ancak bu büyükbaba sana neden söylesin?” Küçük samur sorarken gözlerini çevirdi.

 

“Birincisi, seni kolaylıkla yok edebilirim…” Lin Dong hafifçe gülümsedi. Samurun yüzünde değişen gergin ifadeyi gördükten sonra devam etti: “İkincisi, eğer işbirliği yaparsak bundan ikimiz de karlı çıkarız. Sana şunu söyleyebilirim ki, şuan oldukça güçsüz görünüyorsun. Eğer tılsıma aşina olmam da bana yardım edersen ben de gücünü tekrar kazandıracak bir şeyler yapabilirim. Ne dersin?”

 

Bunları duyar duymaz samurun küçük gözleri parlamaya başladı, dudaklarını yaladı ve cevap verdi: “ Şeytan Ruhunu besleyici özelliklere sahip iksirlere ihtiyacım var, mesela, daha önce karşılaştığın “Antik Hayalet Ateş Çiçeği” gibi.”

 

“Bu şey çok nadir ancak elimden geleni yaparım.” Lin Dong devam etmeden önce bir süre kendi kendine düşündü ve: “ Sen de bana güvenmesen iyi olur. Şuan ki halinle çok fazla seçeneğin yok. Fakat gücüm ne kadar artarsa, Şeytan Ruhunu besleyen iksirleri bulmada sana yardımcı olmak benim için o kadar kolay olur.”

 

Küçük samur bir süre sessiz kaldı. Bir anda daha kesin bir ifadeyle konuştu: “Söyle, ne bilmek istiyorsun?”

 

“Taş Tılsım, Zihinsel Enerji’yi yoğunlaşıp sağlamlaştırabilir mi?” Lin Dong aceleyle sorarken heyecanlanmıştı. Çünkü, Zihinsel Enerjisi’ni 2.Seviyeye ulaşabildiği müddetçe Wei Tong ile savaşında kendisine güveni artacaktı.

 

“Yapabilir!” Samur başıyla onaylamadan önce derince düşünmüştü.

 

“Ancak bir tür acıya katlanman gerekiyor aksi halde bu faydasız ve yararsız olur.”

 

“Beni oraya götür!” Lin Dong en ufak bir tereddüt göstermeden cevaplarken kalp atışları yavaşça hızlanmaya başlamıştı.

 

“Beni takip et öyleyse. Taş Tılsımın içerisindeki alan çok karmaşıktır ve içerisinde mühürlenmiş birtakım “şeyler” var. Şükürler olsun ki, ihtiyacın olan yere girmek hala mümkün.” Samur kafasını salladı ve dönüp karanlığa doğru ilerledi. Lin Dong dişleri görünecek şekilde sırıtmadan önce biraz bekledi ve takibe başladı.

 

Karanlığın içinde Lin Dong, aşırı dolambaçlı yol boyunca küçük samuru yakından takip etti. Bir süre bu şekilde devam ettikten sonra, önündeki samur birden gözden kayboldu. Lin Dong anında alarm durumuna geçti. Aceleyle geri çekilmeden önce gözlerinin önünde birden hafif bir ışık büyümeye başladı.

 

Lin Dong, ışığın içinde oracıkta usulca dönen devasa iki değirmen taşı gördü. Değirmen taşları dönerken, özel bir dalgalanma dışarıya doğru yayılıyordu.

 

“Bu da ne böyle?” Lin Dong, gözlerini devasa değirmen taşlarına dikmiş bakarken istem dışı kendi kendine mırıldanmıştı.

 

“Bunlar, Zihnin Değirmentaşları!”

 

Lin Dong, omzuna küçük samurun ne zaman tırmandığından habersizdi. Pençeleri iki devasa değirmentaşının bulunduğu noktayı işaret ediyordu. Işık çok fazla yoğunlaşmıştı, öyle ki, bulundukları alan bile yavaş yavaş bozulup biçimsizleşiyordu.

 

“Eğer Zihinsel Enerjini geliştirmek istiyorsan buraya otur. Değirmen taşları Zihinsel Enerjini tamamen ezip, öğütüp yeniden düzenleyecek. Eğer sürekli tekrar eden bu döngüye dayanabilirsen Zihinsel Enerjin bundan muazzam bir fayda sağlayacak. Ancak eğer buna dayanamayacak olursan, Zihinsel Enerji köklerin bundan zarar görüp geriye tedavi edilemez ciddi zararlar alması da ihtimal dahilinde.”

 

Samurun pençeleri Lin Dong’un omzunu sıvazladı ve: “Eğer benden istememiş olsaydın seni buraya asla getirmezdim. Bir delinin bu tür bir yetiştirme yönteminin üstesinden nasıl gelir bilmiyorum ama bu büyükbaba da eskiden bunu denemişti. O andan itibaren, beni ölümüne dövecek olsan dahi o şeye asla dokunmazdım. Zihinsel Enerjinin un ufak olmasından yükselen o yoğun acı; her babayiğidin altından kalkabileceği bir şey değil.”

 

Lin Dong sessizce başıyla onayladı. O an kristal değirmen taşlarına bakarken, kalbindeyse bir mücadele içerisindeydi. Sonunda derin bir nefes alıp samura teşekkür etti.

 

“Zihinsel Enerjini yetiştirmek için oraya gitmeyi düşünmüyorsun, değil mi?” Lin Dong’un harekete geçtiğini gören samurun ufak gözleri titremeye başladı.

 

Bu sefer Lin Dong cevap vermedi. Bedeni hareketlendi ve devasa değirmentaşlarının arasındaki ışığa doğru ilerlerken cevap olarak sadece gülümsedi.

 

“Bu çocuk tam bir delifişek. Umarım buna dayanabilirsin. Ne de olsa, bu büyükbaba sana zarar verme niyetinde değil…”

 

Lin Dong’un eylemlerinden sonra, küçük samur iç çekerken başını iki yana sallamaktan kendini alamadı…

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44235 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr