Bölüm 87: Saldırıyı Engellemek

avatar
5126 4

Wu Dong Qian Kun - Bölüm 87: Saldırıyı Engellemek


 

Çevirmen: Mavimsigrii

Düzenleyen: Cqnn

 

Xie Qian’ı takip eden bir düzine insan vardı, hemen pozisyon alıp Luo Ling ve diğerlerinin etrafını sardılar.  

“Onları teslim et, ben de yaşama izin vereyim” Xie Qian sırıtarak Luo Ling’e bakıyordu.  

“Ananın amını alırsın anca!” Lu Ling, Xie Qian’a bir hışımla tükürdü. 

//EN: Çevirmen çıldırdı 

 

Xie Qian iki adım geri atıp tükürüğün hedefi olmaktan kurtuldu. Yüzündeki sırıtıştan azalan hiçbir şey yoktu. Luo Ling’e bakarken nazik bir ses tonuyla konuşmaya başladı: “Seni elime geçirdiğimde, ölmüş olmayı dileyeceksin” 

“Öldürün!” 

Xie Qian’ın rahatlıkla söylediği sözleri duyan Xie ailesi korumaları ileri atılıp sert adımlarla guruba doğru yaklaşmaya başladılar.  

“Koşun!” 

Bu sahneyi gören Luo Ling dişlerini sıktı ve haykırdı. Hemen liderliği üstlendi ve etraflarını çevreleyen korumalara karşı saldırıya geçtiler. 

“çat çat!” 

İki ordu birbiriyle çatışmaya girince kılıçların etleri delme sesleri de yankılanmaya başlamıştı. Taze kan kokusu ormanı kaplamaya başladı. 

“Öldürün!” 

Luo Ling’in gözleri kana boyanmıştı. Manyak bir yaratık gibi elindeki kılıcı kalın bir Yuan Gücüyle kapladı ve vahşice düşmanları kesmeye başladı. Dünyevi Yuan Seviyesinin son aşamasında olduğundan düşmanların çoğu bir hamlede ortadan ikiye ayrılmışlardı. Aynı zamanda onun yanında savaşan korumaların sayısı da azalıyordu. 

“Çat!” 

Önünde başka bir figür beliriverdi. Gözlerinde kana susamış bir ifade olan Luo Ling kılıcını kaldırdı. Bu defa ortaya çıkan güç muazzamdı. Bir avuç dolusu kan kustu ve ipi kopmuş kasnaklı gibi kalabalığın arasına doğru uçuverdi.  

Xie Qian elindeki uzun kılıcı sıkıca kavradı ve umursamazca Luo Ling’e baktı. Luo Ling ayağa kalkmakta zorlanıyordu, elini ona doğrulttu ve kılıcı bir hışım gibi fırlayarak adamın kafasını hedef aldı. 

Gittikçe yaklaşmakta olan kılıcı gören Luo Ling hayatının sonuna yaklaştığını anlamıştı. Ama çaresizdi, tek yapabildiği gözlerini kapamak oldu. Derin bir nefes aldı, bu dünyadan ayrılırken yanında götürdüğü tek pişmanlık son görevini başarıyla tamamlayamamış olmasıydı… 

“Ding!” 

Luo Ling gözlerini kapamış ölümün tadına bakmaya hazırlanırken ormanın içinden hızla çıkan siya bir gölge kılıçla çarpıştı ve kılıcı geri püskürttü. 

“Kim lan bu?!” 

Bu sahneyi gören Xie Qian’ın yüz ifadesi buz gibi soğuk bir hal aldı.  

“Selam canım ben amcanım!” 

//EN: Evet çevirmen çıldırdı! 

 

Xie Qian’ın kızgın haykırışına karşılık olarak kıkırdama sesleri yankılandı. Ormanın içinden kırmızı bir gölge çıkageldi, bir kaplan kükremesi duyuldu ve kırmızı gölge Liu Yan, Luo Ling ve diğerlerinin yanında yerini aldı.  

Kalabalıktakiler gözlerini bu figüre çevirdiler, kaplanın sırtına oturan zayıf bir genç adamdı. Yüzünde buz gibi soğuk bir ifade taşıyordu, dehşet verici havası her yani kapladı.  

… 

“Lin Dong!” 

Kaplanın sırtında oturan genci gören Xie Qian’ın yüzü çirkin bir hal aldı. Lei ailesiyle yakın olduğundan Lin Dong’un kim olduğunu biliyordu elbet, O Xie Ying’i öldürüp Lei Pi’yi sakat bırakan kişiydi. Hikâyeyi ilk duyduğunda kulaklarına inanamamıştı doğrusu. Ama devamındaki olaylar bu hikâyeye inanmasını sağlamıştı ve Lin ailesinin bu genç ferdine bir saygı duymaya başlamıştı. 

“Dong-er” 

Lin Dong’u gören Liu Yan hiç mutlu olmamıştı. İçini bir endişe duygusu kapladı. Xie Qian’ın ne denli güçlü olduğunu biliyordu ve Lin Dong’a zarar gelmesini hiç mi hiç istemiyordu. 

“Anne. Endişeye gerek yok. İyi olacağım” 

Lin Dong başını çevirip Liu Yan’a gülümsedi ve bir işaret verdi. Bunu gören düzinelerce koruma ormanın içinden çıkageldi ve Liu Yan ile diğerlerinin etrafında koruyucu bir bariyer oluşturdular. Yaralanmış Lin ailesi muhafızlarına da yardım etmeye başladılar.  

Cansız bedenlere ve yaralı vücutlara bakan Lin Dong dişlerini sıkıyordu, yüzüne soğuk bir ifade yerleşmişti. Xie Qian’e bakmak üzere aniden döndü ve şöyle dedi: “Xie ailesi ve Lei ailesi. Siz ikiniz ortalık eden hırsızlardan başka bir bok değilsiniz. Her iki aile de eşit derece tiksinç” 

“Hehe, baban bile benimle bu ses tonunda konuşmaya cesaret edemez lan. Seni piç evladı, hiç terbiye edinmemişsin sen” Xie Qian sağlam karakterli birisiydi ama boy kadar bir çocuğun karşısında böyle saygısızca konuşması onu sinirlendirmişti.  

“Saygı kazanılan bir şeydir. Böyle utanmazca davranan birine ne diye saygı göstereyim ki ben?” 

Lin Dong dalga geçerken başını iki yana salladı. Etrafı incelemeye koyuldu ve Xie ailesinin büyük bir orduyla geldiğini gördü. Ama sadece bir tane Göksel Yuan kullanıcıları vardı, belki de bu miktarın yeterli olacağını düşünmüşlerdi. 

“Seni küçük şerefsiz. Azıcık güç sahibisin diye karşımda böyle küstahça konuşabileceğini mi sanıyorsun sen? Yani bugün birkaç küçük balık yakalarım diye çıktım ama kendini böyle güzelce teslim ettiğine göre senin canına okumaktan kaçınmayacağım!” 

“swoosh!” 

Xie Qian eliyle işaret verir vermez ormanın içinden oklar yağmaya başladı. Islık çalarak havayı yarıp geçen oklar Lin Dong ve diğerlerini hedef almıştı.  

Lin Dong derin bir nefes verdi. 

Bu manzaraya şahit olunca içinden kahkahalarla gülmek gelmişti. Onlarca siyah gölgeyi okların hedeflerine ulaşmalarını engellemek üzere gönderdi. Oklar hız kaybetmeden geldikleri yönün aksine uçmaya başladılar. Teker teker yankılanan çığlıklar duyuldu… 

“Bu lanet çocuk gizemli silahlardan yararlanmakta ustalaşmış cidden” ormandan gelen çığlıkları duyan Xie Qian’ın kaşları çatılmıştı. Yüzünde soğuk bir gülümseme belirdi, bu defa yanında koca bir ordu getirmişti. Lin Dong guruptaki herkesi korumasının imkânı yoktu. 

“Öldürün!” 

Xie Qian bağırdıktan sonra acımasız Xie askerleri silahlarını sıkıca kavradılar. Lin Dong ve diğerlerini hedef almışlardı, gözleri başka hiçbir şey görmüyordu. 

“Dikkat edin!” 

Xie ailesinin askerlerinin yaklaşmakta olduğunu gören Luo Ling bembeyaz bir suratla uyarısını yaptı. 

“Luo Ling amca, annem ve diğerlerini Çelik Koru Malikanesine götür. Ben onları oyalarım!” Lin Dong derin bir nefes çekti ve talimatlarını verdi. 

Lin Dong’un iyi silahlanmış orduya karşı tek başına savaşmak istediğini duyan Luo Ling ve diğerlerinin yüzleri solmuştu. 

“Dong-er!” Liu Yan’ı endişe dolu çığlığı yankılandı. 

“Madam, kendinizi sıkmayın. Genç efendi Lin Dong’a bir şey olmayacaktır” Çelik Koru Malikanesinden gelen bir muhafız Liu Yan’ı rahatlatmaya çalıştı. 

“Tamam. Dikkat et Genç Efendi Lin Dong!” 

Lin ailesi muhafızlarından böyle soğukkanlı sözler duyan Luo Ling şaşırmıştı. Daha fazla vakit kaybetmeden arkasını döndü ve diğer muhafızlara önderlik etti. Gurubu sık ormanların içine götürdüler. 

Lin Dong Alev Topu’nun sırtından indi. Avcunu açtı ve yerdeki kılıç eline doğru uçtu. Dan Tian’ından kalın bir Yuan Gücü fışkırmaya başladı, etraftaki yapraklar bir oyana bir buyana savruluyordu.  

“Rwaar!” 

Alev Topu yüksek sesle kükredi, öne eğildi ve patlayıcı bir güç bedenini sarmaya başladı. Alev Topu şuanda oldukça yetenekli bir Göksel Yuan kullanıcısıydı. Kalın postu, çevik refleksleri ve keskin pençeleri ona daha da ölümcül bir hava katıyordu. 

Elindeki kılıcı sıkıca kavrayan Lin Dong, Xie ailesi askerlerine doğru sıçradı. Kılıcın dansına kan damlaları eşlik ediyordu. 

“Bam bam!” 

Lin Dong’la karşılaştırılınca Alev Topu daha vahşi davranıyordu. Koca vücudu askerlerle çarpışmaktaydı, ezilerek ölenler, dev pençelerin azizliğine uğrayanlar ve keskin tırnakları bedeninde hissedenler birbirine karışıyordu.  

Bir yaratık ve bir genç Xie ailesinin askerlerinin canına okumak için yeterli olmuştu. Ölü bedenler etrafı kirletiyordu. 

Durumun hızla değişmekte olduğunu gören Xie Qian daha fazla dayanamadı ve derin bir haykırışla tıpkı bir kartal gibi Lin Dong’a saldırdı. Elindeki kılıçtan yükselen muazzam bir güç vardı, hedefi Lin Dong’un başıydı.  

“Ding!” 

Kaçacak yeri olmamasına rağmen Zihinsel Enerjisi sayesinde herkesin adımlarını takip edebiliyordu Lin Dong. Bu yüzden Xie Qian saldırmaya karar verir vermez bundan haberdar olmuştu. Elindeki kılıcı Xie Qian’ın kılıcının ucuna doğru savurdu. İki kalın Yuan Gücü birbiriyle çarpışınca güçlü bir patlama ortaya çıktı, onlara birkaç metre yakın olan herkes patlamanın etkisiyle geri uçmuştu.  

Patlamadan etkilenen Lin Dong sadece birkaç adım geriledi. Xie Qian’sa patlama yüzünden havada takla atarak yeri boylamıştı. Lin Dong’a yeniden saldıracaktı ama Lin Dong çoktan kalabalığa dalmış kana susamış kılıcını doyuruyordu.  

“Orospu çocuğu!” 

Lin Dong sadece kendisiyle savaşmak yerine Xie ailesinin yetenekli üyelerini kesip biçiyordu, bunu gören Xie Qian’ın yüzü bembeyaz kesildi ve bir hışımla ileri atıldı. Lin Dong’u yakalamaya çalışıyordu ama çocuk sümük gibi kalabalığın arasında kayıp gidiyordu. Tam bir kaos ortamı olan savaş alanında becerikli bir şekilde ilerliyordu. Ne tarafa dönerse dönsün Xie askerleri geri çekilmek zorunda kalıyordu. 

“Ding ding ding!” 

Xie ailesi pes etmeyi planlıyordu ki balta girmemiş ormanın içinden uçarak gelen kara keskin gölgeler birkaç adamın boğazını kesti.  

Bir genç ve bir yaratık karşısında Xie ailesi askerlerinin yarısı on dakikada telef olmuştu. Xie Qian gerçekten çok kızmıştı. Göksel Yuan Gücünün son seviyesinde olduğundan Lin Dong’u harcaması kolay olurdu. Ama Lin Dong çok kurnazdı. Lin Dong’u her yakalamaya çalıştığında çocuk ondan başarıyla kaçınıyordu. 

“Swish!” 

Askerlerle bir süre daha boğuşan Lin Dong zamanı tutuyordu. Liu Yan ve diğerleri arayı epey açmış olmalıydılar. Bir ıslık çaldı ve yere indi. Bedeni birden yükselmeye başladı ve sık ormanın içine doğru uçtu. Alev Topu da alevli kızıl bir gölgeye dönüşüp peşinden gitti.  

“Takip edin!” 

Xie Qian’ın yüzünde karanlık bir ifade vardı. İlk defa böyle küçük düşürülmüştü, dahası bunu yapan bir çocuktu. Böyle bitmesine izin veremezdi hızla talimat verdi. Ormanlığın içine doğru koşup Lin Dong’un peşinden gitti.  

Xie Qian ormanının içinde koşarken yakınlarda kızıl bir gölge belirdi. Bunu görünce gözleri öfkeyle dolan Xie Qian hemen onun peşine takıldı. 

Aniden ona doğru uçup gelen bir şey Xie Qian’ın duraksamasına sebep oldu. 

“Ding!” 

Kara Çelik Kılıcı Yuan Gücüyle dolmuştu, Xie Qian çarpışma sonrasında elinin uyuştuğunu hissedebiliyordu. Geri çekildi ve dişlerini sıkmaya başladı. Bağırıyordu: “Hay seni şeytanın pezevengi!” 

Lin Dong’un kaçıp gitmediğini anladı, niyeti onu ormanın içinde tuzağa düşürmekti. Biraz önce hızlı hareket etmese ağır yaralanacaktı.  

“Tanrının belası Xie, bir dahaki sefere bu kadar şanslı olmayacaksın…” 

Xie Qian hızla geri çekilirken Lin Dong ağaçların arasından çıktı ve Xie Qian’a sırıttı. 

“Piç evladı seni. Seni lime lime edeceğim oğlum!” 

Lin Dong’un ortadan kayboluşunu izleyen Xie Qian öfkeden köpürüyordu, hiddetli haykırışlarıyla ormanı inletti.  

 

(ÇN: Özleyen okuyucularıma uzun bir bölüm, iyi okumalar) 

//EN: Çevirmen karakterleri mahalle kekosuna çevirdi küfürlere bak adjgadjteq 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44335 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr