36-Bir Aptalın Sözleri

avatar
432 2

Varoluşun Ötesinde - 36-Bir Aptalın Sözleri


Soğuk kış ayları neredeyse tüm kıtayı esir almıştı, gökyüzünden süzülen irili ufaklı kar tanecikleri millerce hektarlık arazileri karın soğuk ve bir o kadarda koruyucu kollarına bırakmıştı.


Kışın başladığını haber veren ilk karın düşmesiyle birlikte tüm kıtaya büyük bir sessizlik ve durgunluk çökmüştü.


Kış hazırlıklarını ilk karla birlikte bitiren otçul büyülü yaratıklar ve hayvanlar gelen soğuk ayları atlatmak için güvenli ve sıcak olarak geçirebilecekleri yuvalarına çekilmekle meşgullerdi.


Bunu yanı sıra kış boyunca yetecek yağı vücutlarında toplayan yırtıcı büyülü yaratıklar ise kış uykusu için yuvalarına çekildiler ve bir çok bitki türü tohumlarını keşvedilmemiş ormanlara, vadilere, ovalara, kanyonlara, dağlara ve nice yerlere ulaştırmadıktan sonra tüm tohumlar soğuk kış koşullarından korunmak için kışın beyaz örtüsünün altında ilk baharın gelmesini beklemeye başladı.


Tüm bu süreç işlerken insanlar kışlık giyecek ve yiyecek ihtiyaçlarını evlerinin kilerinde toplarken, yakacağı odunları evlerinin deposuna yığmışlardı.


Ve her kış olduğu gibi imparatorluğun emirleri üzerine sokakta yaşayanlarda yardımlar yapılmış ve onlara kalacak yer hazırlanmıştı, görünüşte böyle olsa da her kış ayında binlerce insan hayatını kaybediyordu.


Her ne kadar imparatorluğun desteğini alsalar da bu destek onları bir yere kadar götürüyordu, sonuçta kış aylarının ne zaman başlayacağı ve biteceği tamamen doğanın kontrolündeydi.


Ve bu durum imparatorluk baş kentinden uzaklaştıkça hayatını kaybeden canlı sayısını katlanarak artıyordu.


Başlıca nedenleri ise haydut gurupları, köle tacirleri, büyülü yaratıklar ve daha fazlası şeklinde devam ediyordu.


Kış aylarının etkisiyle tüccarlar krallıklar veya kıtalar arası ticaretleri durduruyorlar, bunu yanı sıra sınır kasabalarında ve ticaret yolların da düzeni sağlayan askerler yolların kar yüzünden kapanmasıyla birlikte devriye atmıyorlardı.


Tüm bunların sonucunda ise haydut gurupları kasabaları ve küçük yerleşim alanlarını yağmalıyor, geri kalan artıkları ise köle tacirleri toplayıp satışa sunuyorlardı. Böylelikle kasabanın erzak ve nüfusu yarıya inince ise sadece kalanlar için az miktarda yiyecek kalıyordu.


Kış için bir hazırlık yapmayan büyülü yaratıklar ise çareyi ya bulduklarını yiyerek yada insan yiyerek geçiyorlardı, birde kışın set koşulları eklenince hayatını kaybeden canlı sayısı giderek artıyordu.


Tüm bu yaşananlardan habersiz olan Ovour ise evininin bahçesinde, beyaz kar örtüsünün üzerinde son 1 aydır çoğunlukla çalıştığı Yedi Yolun Bedeli tekniğini çalışıyordu, ama daha tekniğe başladığı ilk saniyede hissettiği acı yüzünden bayılmıştı.


Şimdi ise sadece 2 dakika boyunca tekniğin verdiği acıya dayanabiliyordu, eğer acıyı fazlasıyla hissedip bırakmasa yavaşça bilincini kaybediyordu bu yüzden gidebildiği en uç noktaya gelince soluk soluğa kalıyordu.


Ama tüm bu acıya sarsılmaz iradesiyle direnip tekniğin yaratıcısının ilk sayfaya bıraktığı notu hatırlayınca yılmadan devam ediyordu, notta ise;


"İnsan doğa enerjisinin bir parçasıdır ve doğa enerjisi ise her şeydir. Nasıl ki beden kemik, kan, organ, dokular ve hücreler gibi binlerde parçadan ve doğa enerjisinden oluşuyorsam neden bu kadar zayıfız? Bizlerde doğa enerjisinden var olmadık mı? Öyleyse bu etten beden neden zayıf.


Bulunduğum çağda bir böceğinin bedeninde bile kendini koruması için kabuğu varken neden biz zayıf bedenlerin içine hapsolduk. Çevremdeki insanlar ağaçların, kayaların büyülü yaratıkların ve daha niceleri gibi kendi türümüz tarafından bile zara görüyordu.


Oysa ki doğaya baktığım zaman hayatın benim türüme adil olmadığını düşünürdüm, bir ağacın kabuğu bile benden dayanıklı ve yıkılmaz olmasını asla ama asla kabullenemiyordum. Her ne kadar enerji tabanlı teknikleri kullanarak savaşsakta, basit savunmalar oluştursak ta yine kendi zayıflığımız yüzünden yok oluyorduk.


Anlattıklarım sana saçma geliyor olabilir ama benim yaşadığım çağın koşulları bu şekildeydi, kullandığımız teknikler zayıf ve teknikleri kullanacak enerjilerimiz bitince ise zayıf bedenlerimize muhtaç oluyorduk. Ve hayatımın sona ereceğini düşündüğüm zaman bu durumun içindeydim, umutsuzca ölümümü beklerken bir kadın benim umut ışığım oldu.


Hayatım boyunca gördüğüm en güçlü insandı o, bizlere saldıran büyülü yaratıkları çıplak elleriyle öldürmüştü. Defalarca kere saldırıya uğramasına rağmen bedeninde bir çizik bile oluşmamıştı. O anki gördüklerim benim en uçuk hayalimin bile ötesinde bir gerçeklikti.


Ve o an hayatımı o kadına adamıştım, beni her ne kadar istemese de umutsuzca onu izledim ve sonucunda ise ona bu gücü veren tekniği öğrenme şansına sahip oldum ve hayatımı o kadını takip ederek geçirdim. Bu sayede ise şu anda okuduğun tekniğin etmelerini atmış oldum.


Artık hayatımı adayacağım bir yol bulmuştum bir vücut saflaştırmacının yolu. Bu yolda birçok vücut saflaştırmacının tekniği örgendim ve kendime ait 3 vücut saflaştırma tekniği yaratım. Artık ise hayatımın son dönemlerine ulaştığım zamanlarda, doğanın bir mucizesine tanık olmuştum. O mucizevi anda bir aydınlanma yaşadım ve sonucunda ise yaşamımın son zamanlarında 3. vücut saflaştırma tekniğim olan Yedi Yolun Bedeli tekniğini yarattım.


Ama ne yazık ki yarattığım teknikte ustalaşmadan her şeyde olduğu gibi zaman benim içinde gelmişti ve sen;


Bu tekniği öğrenmek için yeterli iraden ve dayanıklılığın var mı?


Her adımında büyük acılar çekeceğin bu yedi yolda yürümeye hazır mısın?


Acı dolu bir bedeli ödeyip, alemlerin ötesinde bir vücuda sahip olabilecek bir potansiyelin var mı?


Eğer yeterli olduğunu hissediyorsan bir sonra ki sayfaya geç ve benim başaramadığım nihai amacım olan alemlerin ötesinde bir vücuda sahip ol.


Ben çaresizliğin hüküm sürdüğü bir çağda yaşadım ve hüküm sürdüm, güç daima seninle olsun çocuğum..."


Ovour'un son hatırladığı şey gözlerinin kapatmasıydı, şimdi ise evinde sıcak şöminenin karşısında gözlerini açıp etrafına baktı.


"Sonunda uyandın ve sana kendini zorlama dediğimi çok iyi hatırlıyorum."


"Eh! baba bende denedim zaten, ama birden bilincimi kaybetmişim." Ovour sınırını yine zorlamıştı ama bundan babasına bahsetmeye gerek yoktu.


Tabi kide oğlunun gerçekleri çarpıttığının farkında olan Lunel, "Eminim öyledir, senin sayende yine anneden fırça yedim." Lunel koltukta uyuya kalmış olan Carol'u gösterdi.


Ovour ayağa kalkıp uyuyan annesinin kulağına yaklaşarak, "Seni endişelendirdiğim için özür dilerim." Dedi.



Ovour annesine yaklaşan turnuva için antrenmanlarını artırdığını ve babasının ona bir teknik öğrettiğini ve bunun sonucunda kendini fazla zorlarsa bilinici de kaybedeceğini söylemişti.


Çoğu doğru olsa da ufak tefek gerçekleri Lunel ve Ovour saklamayı tercih etmişlerdi, tabi başlarda Carol buna oldukça karşı çıkmıştı ama sonra oğlunun yoğun isteği üzene kararına saygı duymuştu ve, "Ovour kararına saygı duyup seni destekleyeceğim ama aynı zamanda annen olarak da senin için endişeleneceğim." Demişti.


Bu konuşmadan sonra Ovour ilk antrenmanın da annesini endişelendirmemek istemişti, fakat Yedi Yolun Bedeline çalıştığı ilk birkaç saniye sonra hissettiği ani acı yüzünden bayılmıştı.


"Ovour gel de ve turnuvanın detayları hakkında konuşalım, antrenmandan sonra söyleyecektim ama sen yine bayıldın."


"Tamam baba artık bayılma olayını bırakalım da turnuva ile ne öğrendiğini söylediğin kısma geçsek diyorum."


Lunel masayı gösterip oturdu ardından Ovour'da babasının karşısına oturdu. "Şimdi Turnuva önümüzde ki 3 gün içinde başlayacak, ben senin kaydını yaptırdım. İlk dış klanın turnuvası başlayacaktır ve sona kalan ilk 3 kişi ana klanın genç nesli ile savaşacaktır."


"Baba ilk üçe girersem o zaman savaşçı akademisine katılma şansım olur mu?


"Hahaha evlat eğer ilk girersen zaten akademilerin gönderdiği temsilciler bize akademi davetiyesi göndereceklerdir, asıl önemli olan ilk üçten sonra ana klanın genç nesliyle başlıyor. Eğer onlara karşı birazda olsa direnebilirsen seni akademiye burslu bile davet edebilirler."


Babasının sözleriyle iyice heyecanlanan Ovour ana klanın genç nesline karşı savaşması gerektiğinde o heyecanı yavaşça kaçtı ve, "Baba onlar benim gibi görevleri yok ki, sürekli savaş eğitimi alıyorlar nasıl onlara karşı koyabilirim ki ben?" diye sitemkar bir tutum sergiledi.


Lunel ise yüzüne sinsi bir ifade yerleştirdi, "Zaten karşı koymanı beklemiyorum ki." Dedi.


"Hah!!" Böyle bir cevabı beklemeyen Ovour'un ağızı aç kaldı.


"Evlat demem o ki zaten onların dengi değilsin, ama bu kazanamayacağın anlamına da gelmez."


"Peki nasıl kazanacağım ben?"


"Onların saha avantajını ve onlarda çok olan ama sende az olan kibir duygusunu kullanılacağız, şimdi iyi dinle her sene dış klandan giden gurup ilk turda elenir. İstisnalar var ama sen onlarla aynı potansiyele sahip değilsin, bu yüzden size kibirli davranıp kendilerini üstün görecekler. İşte senin için fırsat buradan itibaren başlıyor onlar asıl gücün sergilemeden aldatmalı taktiklere onları gafil avlayacaksın, bu kadar basit işte."


"Yani hile mi yapmamı istiyorsun."


"Bu bir ayrımdır Ovour, gerçek bir savaşta ölümü ensende hissettiğin anda nasıl hayatta kalacağın önemlidir. İnsanlar kendilerini boş ve saçma sözlerle överler ve kendilerini tatmin ederler. Şan, şöhret, onur bunlar birer saçmalıktan ibarettir, sen hayatın boyunca adaletli ve onurlu bir insan olarak yaşasan da aşağılık bir soylu gelir ve seni öldürür, sence bu durumda onur ve şöhret kime ait?"


Ovour beklemediği bir soruya karşı, "Onurlu yaşayan mı?" Cevabını verdi.


Lunel ise, "Hayır, ölümüne bir savaşta güçlü olan her şeyi alır ve yada başkaları için bir hiçken önemli bir görevi yaparken öldün, bu durumda arkandan övgü dolu sözler söyleyip seni şan ve şöhretle ödüllendirilirler. Ama sen öldükten sonra bunların ne anlamı var? Ölümün onurlu olsa da sen öldükten sonra ne anlamı kalır?


Tıpkı babam gibi ardından bir gün geçince sende unutulursun ve yerine başkaları gelir. Sakın unutma Ovour bu hayat hiçbir zaman adil değildir, güçlüysen şan ve şöhret senin hakkındır, eğer gücüysen kuralları sen koyarsın, bu hayatta güçlüysen yaşama hakkın vardır, geri kalan her şey bir aptalın sözleridir."


Ovour babasının sözlerini az çok anlamıştı, bunun eniyi örneklerinden birini kendisi de yaşamıştı.


Elgia'nın ölümü de bu yüzdendi.


Lunel masadan kalkıp koltukta uyuyan Carol'u kucağına aldı. "Turnuva başlayıncaya kadar sana başka şeylerde öğreteceğim şimdi geç oldu." Dedikten sonra üst kata uzanan merdivenlere yöneldi.


Bir süre babasının sözlerini düşünen Ovour da babasının ardından odasına gitti.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44669 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr