Bölüm 491: Başka Bir Tehlikeli Hareket

avatar
8199 30

True Martial World - Bölüm 491: Başka Bir Tehlikeli Hareket


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: Fullbringer

 

Bu boncuklar…



Yi Yun enerji görüşünde mağara boyunca yayılan Saf Yang enerji dalgalanmasının kaynaklarının bu boncuklar olduğunu görebiliyordu.



Toplam on iki boncuk vardı; her biri kan kırmızısıydı ve kristal kadar berraktı. Kusursuz ruhani kan taşlarına benziyorlardı.



Bu boncuklar… Kızıl nilüferin tohumları olabilir mi?



Yi Yun daha önce gördüklerini hatırladı. Üç bacaklı garip kuş, kızıl nilüferin tohumlarını alıp metruk hayvanların kalplerinden çıkardığı kanın içine atmıştı. Ardından da onları mağarasına götürmüştü.



Yi Yun şimdi o boncukları bulmuştu ve barındırdıkları Saf Yang enerji, onları önceki görüşüne kıyasla çok daha fazlaydı. Bu da, Yi Yun’un tahminini doğruladı.



Görünüşe göre, üç bacaklı garip kuş, metruk hayvanların kalp kanlarını çıkarıyor ve kızıl nilüfer tohumlarını kanın içinde bekletiyordu. Garip kuşların öldürdükleri metruk hayvanların çoğu Saf Yang temelliydi ve onların kalplerindeki kan da bu iş için en doğru tercihti.



Ama çoğu Saf Yang temelli olsa da, her biri farklı türdendi ve farklı niteliklere, farklı yasalara sahiptiler. Tüm bu farklılıklara rağmen kızıl nilüfer tohumları onların enerjilerini mükemmel şekilde özümseyebilir, onlarla birleşebilirdi!



Bu da, nilüfer tohumunun içindeki Saf Yang enerjinin daha saf ve daha dengeli hâle gelmesini sağlardı.



Demek o garip kuş bu kadar zeki…



Yi Yun biraz şaşırdı. İnsanların nilüfer tohumlarını şarabın içinde beklettiğini biliyordu. Birkaç yıl bekletmek sayesinde, kişinin Yang enerjisi tükendikten sonra onu yenileme etkisi ortaya çıkardı. Üç bacaklı garip kuşun da onları kan içinde bekleteceğini hiç düşünmezdi. Metruk hayvanların kalplerindeki kan ise, elbette şaraptan kat kat daha iyiydi. Kızıl Nilüfer için en uygun şeydi.



Yi Yun onların kaç yıldır kan içinde beklemekte olduğunu bilmiyordu. Kızıl nilüfer tohumlarının özümsemesi için kaç metruk hayvanın öldürüldüğünü ve kalplerindeki kanın akıtıldığını bilmiyordu.



Üç bacaklı garip kuş, bu tohumlar için çok çaba harcamıştı.



Yi Yun, garip kuşun bu tohumları evrimini tamamlamaya yakın zamanda kullanmak üzere sakladığını tahmin ediyordu. Birçok metruk hayvan, olgunlaşma döneminde kan bağına göre evrilebilirdi.



Lider kuş da üç bacağa sahip olduğu bir aşamaya evrilmişti zaten ve bu dünyanın Yer ve Gök Yuan Qi’sini soluyarak, Saf Yang enerjisini özümseyerek ve en sonunda Saf Yang nilüfer tohumlarını yutarak tüyler oluşturabilir ve kadim Altın Karga’ya daha fazla benzeyebilirdi.



Garip Kuş Kardeş, iyi iş başarmışsın, ama bu sefer senin payını ben alıyorum. Teşekkürler.” Yi Yun sessizce mırıldandı ve hızlıca hareket etti. Bir an içinde tüm Saf Yang boncukları toplayarak boyutlar arası yüzüğüne yerleştirdi.



Dünyanın kuralı buydu. Garip kuşlar çok sayıda metruk hayvan avlamış ve kalplerindeki kanları kullanarak kızıl nilüfer tohumlarını beslemişti.



Ardından Yi Yun gelip tüm tohumları çalmış, kuşlar için evladiyelik bir tane bile bırakmamıştı.



Dünyadaki milyarlarca canlı büyümek ve güçlenmek için savaşıyordu. Ve tüm bu savaş süreci boyunca iyi ve kötü ayrımı yapılamazdı. Yapılacak tek ayrım güçlü ve zayıf olmak üzerineydi.



En uygun kişinin hayatta kalması, dünyanın kuralıydı.



Tohumları aldıktan sonra arkasını döndü ve hızla mağaradan ayrıldı. Mağara ağzında bir anlığına durdu. Hiçbir metruk hayvanın onu fark etmediğine emin olduktan sonra kayalara tutundu ve bir anda kayboldu.



Bir kez daha uçurumun arka tarafına geçti. Bu kısım, savaşan tüm metruk hayvanlar için kör noktaydı.



Uçurumdan aşağı indi, ama toz bile kaldırmadan yere ayak bastığı sırada kulaklarında güçlü bir rüzgar patladı.



Baya yakında olan garip kuşlar ve koca kaplumbağa arasındaki savaş, daha da kanlı olmuştu. Koca kaplumbağanın dili, garip kuşların keskin pençeleri tarafından parçalanmıştı.



Koca kaplumbağa artık çok ciddi bir durum olmadıkça dilini kullanmaya cesaret edemiyordu, yoksa dili kökünden koparılabilirdi.



Koca kaplumbağa, şimdi öncekine göre daha acınası bir hâldeydi. Bedeni yaralarla doluydu ve kabuğundaki çamurlar ve bitkiler yok edilmiş, çıplak kalmıştı.



Boynunda, kafasında ve bacaklarında yaralar, pençe izleri ve yanıklar vardı. Hatta sayılamayacak kadar çoklardı.



Ama garip kuşlar da çok ağır bir bedel ödemişti. Garip kuşların en az üçte biri kaplumbağa tarafından ısırılarak öldürülmüştü. Bazı garip kuşların cesetleri zehir yüzünden çürürken, bazıları da koca kaplumbağanın ağzına çekilmiş ve onun besini olarak biraz dayanıklılık kazanmasını sağlamışlardı.



Şimdi koca kaplumbağanın ağzı kanla doluydu. Ağzından kızıl bir şelale gibi kanlar akıyordu.



Bu kan, hem koca kaplumbağanın kanıydı hem de yediği garip kuşların! Fusang Ormanı, kanla kırmızıya boyanmıştı! Toprak, kan ve ete doymuş, kızıl bir bataklığa dönüşmüştü!



Bu aşamaya varan savaş, gerçekten de şok ediciydi!



Garip kuşlar ve koca kaplumbağa, Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’nin ikinci seviyesinin efendileriydi. Muhtemelen bugünkü savaştan bir galip çıkacaktı ve galip olan da ikinci seviyenin tek efendisi olacaktı.



Yi Yun asıl amacını başarmıştı; her an ayrılabilecek durumdaydı ama bunu yapmayı planlamıyordu.



Yakınlarında garip kuş cesetleri vardı ve onları orada bırakmak istemiyordu.



‘Görünüş Totemi’ yoğunlaştırmak için metruk hayvanı kendi elleriyle öldürüp belgisini çıkartmalıydı ama cesetlerden kalanlarla pek çok Saf Yang temelli metruk kemik kalıntısı yapabilirdi.



Bir süre bu fikri enine boyuna düşünse de sonunda bundan vazgeçti. Vazgeçmesinin nedeni de, garip kuş cesetlerini almak istiyorsa savaş alanına yaklaşmak zorunda olmasıydı. Garip kuşların görme yetenekleri oldukça keskindi. Cesetleri çalmaya başlarsa muhtemelen hemen keşfedilirdi.



Bu tehlikeye değmezdi.



Bu yüzden, Yi Yun bakışlarını lav gölüne çevirdi. Lav gölünün içinde, kanın tadına doymuş ve görkemli bir şekilde açmış Kızıl Nilüfer vardı. Metruk hayvanlar birbirini öldürürken Kızıl Nilüfer kan yağmuruyla yıkanmıştı ve Kızıl Nilüfer’in en sevdiği besin kandı.



Yi Yun hafifçe iç geçirdi. Şu an, Kızıl Nilüfer’in birkaç bin feet uzağındaydı. Kırmızı Nilüfer’in yetiştiği yer, garip kuşların yuvasından farklı olarak lav gölünün ortasıydı. Oraya giderse onu gizleyecek hiçbir şey olmayacaktı. Kaçması için de Kızıl Nilüfer’i alması için de zaman gerekiyordu. Ve bunu gün ışığında yaparsa muhtemelen garip kuşlar tarafından fark edilirdi.



Ve bir kez fark edilirse, hem de Kızıl Nilüfer’i çalmaya çalışırken fark edilirse, sonuç felaket olurdu. Üç bacaklı garip kuş, koca kaplumbağayı boş verip ona saldırmaya çalışabilirdi.



Ve o kadar hızlıyken, Yi Yun ondan kaçamazdı.



Kızıl Nilüfer’i güvenli bir şekilde almak, ciddi bir problemdi.



Yi Yun tereddütlü bir şekilde bir şeyler düşünmeye çalıştı ama bir plan hazırlayamadı. Sonunda başka bir risk almaya karar verdi!



Yi Yun ölüm demek olacağından doğrudan Kızıl Nilüfer’e doğru ilerlemedi. Uçurumdaki kör noktayı kullanarak kendini sakladı ve dağ boyunca koştu.



Hareket tekniğini kullandı ve bir dakikadan kısa bir sürede hedefine vardı.



Derin bir vadinin önündeydi ve vadiden aşağı doğru lav akıyordu!



Bu lav vadisi, lav gölüne akıyordu.



Yi Yun biraz tereddüt ettikten sonra vadinin üstünden aşağı atladı!



Dimdik olmayan uçurumdan aşağı doğru kayaların üzerinden atlaya zıplaya indi. Artık akan lavın hemen üzerindeydi. Lavla arasında sadece birkaç feet vardı. Parlak beyaz lav, sessizce akıyordu. Yükselen ısı dalgası, Yi Yun’un yüzüne vuran kavurucu alevler gibiydi. Sıcaklık onu boğuyordu!



Saf Yang yasalarında yetişim yapıyorum ve Saf Yang enerjiyi kontrol edebilirim. Mor Kristal’le vücudumu koruyup lavın içine dalmam gerek!



Yi Yun kendi kendine mırıldandıktan sonra tutunduğu kayayı bırakarak lav gölünün içine daldı!

 

Fullbringer Notu: Vay Manyak






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr