Bölüm 262: Onunla Komşu Muymuşum?

avatar
10607 24

True Martial World - Bölüm 262: Onunla Komşu Muymuşum?


 

Çeviri: bebebiskuvisi

 


“Lanet olası Dong’er, iyi bok yedin Dong’er. Anca tıkınmayı bilirsin zaten! Bundan sonra yemek yemene nah izin veririm!”


Luo Huo’er Dong’er’in kulağını çimdikledi. Luo Huo’er öfkeyle doluydu ve öfkesini yansıtacak yeri yoktu. Yi Yun’un son sözlerini hatırladığında göğsü patlayacak gibi oluyordu.


“Acıyor...Acıyor...Ouch! Hanımım, Dong’er’in kulağını koparacaksınız!” Dong’er hâlâ haksızlığa uğradığını hissediyor ve öyle konuşuyordu. Neler olup bittiğinden habersizdi. Mutlu bir şekilde çörek yerken birden başına bu felaket gelmişti. Gerçi bu durumda olmasının nedeni de buydu.


Anca o zaman Luo Huo’er onu serbest bıraktı. Dong’er’in küçük kulakları kızarmıştı ve büyük gözleri de göz yaşları ile doluydu.


Dong’er’in duygulu bakışlarını görünce, Luo Huo’er’in kalbi yumuşadı. Ama hâlâ öfkeden köpürüyordu. “Sana kapıyı korumanı söyledim. Neden kapıyı korumak yerine burada yemek yiyordun?”


Dong’er küçük, kızarmış kulağına dokundu ve, “Açtım...çünkü…” dedi.


Açlığını hissettiğinde yerine kapıyı koruyacak kimseyi bulamamıştı.


Elbette, aç olmasaydı bile kapıyı korumayla uğraşmazdı. Çiçekle ilgilenmek, boş boş bakınmak, uyumak gibi şeylerle meşgul olurdu. Günün çoğunu, çimlerde yürüyen bir böceği izleyerek bile geçirebilirdi.


Luo Huo’er zamanının çoğunu Merkezi İlahi Kule’de ‘Metruk Gök Tekniği’ çalışmaya veya yetişimine harcardı. Ayran gönüllü gibi görünse de yetişimi için her zaman çok sıkı çalışırdı. Bu nedenle Dong’er’i çoğu zaman yalnız bırakırdı ve o da çoğu zaman sıkıntıdan patlardı.


“Hanımım. ‘Sonsuz Ateşin Kutsal Kitabı’nı başka birisi mi gördü…?” Dong’er korkuyla bu soruyu sorarken dudaklarını büzdü.


Luo Huo’er’in Dong’er’e kapıyı koruma görevini vermesinin nedeni, hem rahatsız edilmek istememesiydi, hem de ailesinin yetişim tekniği ‘Sonsuz Ateşin Kutsal Kitabı’nı çalışırken başkalarınca görülmek istememesiydi.


“Ondan bile daha kötü!” diye bağırdı Luo Huo’er öfkeyle. Birisi onun ‘Sonsuz Ateşin Kutsal Kitabı’nda eğitim yaptığını görseydi bile bunun ‘Sonsuz Ateşin Kutsal Kitabı’ olduğunu ve onun seviyesinin ne olduğunu anlaması zor olurdu. Üstelik Luo Huo’er de acayip dikkatli davranıyordu.


“Ondan daha mı kötü?” Dong’er küçücük ağzı ve geniş gözleri açık bir şekilde Luo Huo’er’e baktı. Bugün büyük bir sorun çıktığını anlayabiliyordu.


Her ne kadar Luo Huo’er ile olan ilişkileri çok yakın olsa da hâlâ hanım ile hizmetçiydiler. Görevinin Luo Huo’er’e hizmet için kendini adamak olduğunu biliyordu.


“Ne oldu Hanımım?” diye sordu Dong’er endişeli bir şekilde. Bunun düzeltilemez bir sorun olmaması için dua etmeye başladı.


Ne diyeceğini bilemediğinden Luo Huo’er’in yüzü kırmızıya döndü.


Dong’er ile araları çok iyi olsa da ona böyle utandırıcı bir olayı detaylarıyla anlatamazdı asla.


Dong’er ile eğitim alanına girdikten sonra onun kendi kendine söylediği kendini beğenmişçe sözleri duyan hödük hakkında nasıl konuşabilirdi ki? Üstelik o hödük tüm vücudunu da görmüştü!


Sadece bununla kalsaydı gene iyiydi, bir de elinden kaçmak için haince bir yöntem de kullanmıştı!


Luo Huo’er düşündükçe sinirleniyordu. Böyle kabul edilmez bir olay yaşadıktan sonra öfkesini yansıtabileceği bir yer olmadığı gibi, Dong’er de dahil, olanları kimseye anlatamazdı!


Öfkesini yansıtacak bir yer bulamayan Luo Huo’er, tekrar Dong’er’in kulaklarını çimdiklemeye başladı. Ama bu sefer güç kullanmadan!


“Lanet olası Dong’er, iyi dinle! İleride, kapıyı koruduğun zaman hiçbir yere ayrılmayacaksın! Ayrıca seni cezalandıracağım, önümüzdeki on gün boyunca sana çörek ya da yemek yok! Sadece bir tahıl kalıntısı yiyebilirsin!”


Luo Huo’er bunları söylediğinde Dong’er’in korkudan yüzü soldu. Dünyadaki en korkunç cezayı almış gibiydi.


“Çörek yok, yemek yok…”


Dong’er tekrar ağamaya başladı. Luo Huo’er’in bahsettiği tahıl kalıntısı, yemeğin yerini alabilen özel bir vahşi hayvan kalıntısıydı. Fazla Yuan Qi içermezdi ama bir tanesi on gün boyunca açlık hissettirmezdi.


Ama bu kalıntı tatsız tuzsuzdu. Beyaz erişte kadar yavandı. Dong’er on gün boyunca yemek yiyemeyeceğini, sadece bu tatsız kalıntı ile besleneceğini öğrendiğinde cehenneme düşmüş gibi hissetti.


“Hanımım…” Dong’er, Luo Huo’er’in elbisesine yapışarak mazlum gibi konuştu. Islak gözlerinden ne demek istediği anlaşılıyordu.


“Fikrimi değiştirmeyeceğim!” Öfkeyle konuştu ama Dong’er’i ölmek üzereymiş gibi görünce kalbi yumuşadı. “Bu seferlik affedeceğim. Cezanı beş güne indiriyorum!”


Bunu söyledikten sonra elbisesini Dong’er’in ellerinden kurtardı ve öfkeyle Merkezi İlahi Kule’nin idare ofisine gitti.


Bir anda ortaya çıkan o serserinin Merkezi İlahi Kule’nin altmış dokuzuncu katının eğitim alanının anahtarını nasıl alabildiğini öğrenmek istiyordu.



Siyah giysili güzel kız, Merkezi İlahi Kule’nin idare ofisinde oda listesini düzenliyordu. Yirmili yaşlarındaymış gibi görünüyordu. Mükemmel bir bedeni vardı ve oldukça güzel bir görünüşe sahipti.


Merkezi İlahi Kule, Tai Ah Kutsal Şehri’nin simgesiydi ve bu yüzden, onun her türlü konuğu karşılaması gerekiyordu. Bir servis elemanı olarak her yönüyle mükemmel olmak zorundaydı.


Siyah giysili güzel, Luo Huo’er bir hışımla odaya daldığında şok oldu. Luo Huo’er’in sorusunu kıkırdayarak cevapladı. “Küçük Kardeş Huo’er, büyük ihtimalle karşılaştığın kişi, Yi Yun!”


Bu siyah giysili kız, Yi Yun altmış dokuzuncu katta bir oda kiraladığında ona odasını gösteren kızdı. On üç yaşındaki Yi Yun, Tai Ah Kutsal Şehri’ne geldiği ilk yılda altı aylık kirayı peşin ödediği için bu kız çok şaşırmıştı ve bu yüzden onu çok net hatırlıyordu.


Bu kadar genç yaşta bu kadar güçlü olabilmesi, geleceği parlak bir olduğuna delalet ediyordu. Ve bekardı, onu alabilseydi…


Ama siyah giysili kız için bu sadece bir hayaldi ve bunun farkındaydı. Daha önce Tai Ah Kutsal Şehri’nde altı yıl yetişim yapmıştı ve altı yılı doldurduğunda da sonuçları berbattı. Sadece güzelliğinden dolayı şehirde kalabilmiş ve Merkezi İlahi Kule’de iş bulabilmişti.


“Yi Yun mu? O, Yi Yun muydu?” Luo Huo’er sonuçta Yi Yun’u daha önce görmemişti.


Onu ismen tanımasının nedeni de bin yıl sonraki ilk rekoru kırmış olmasıydı ve bu da Luo Huo’er’i her defasında sinirlendiriyordu.


Tai Ah Kutsal Şehri yetişimcilerinin hemen hemen hepsi ya Yi Yun’u kıskanıyordu ya da ona hayrandı. Sadece Luo Huo’er bu ismi duyduğunda sinirden kuduruyordu.


Ve bu çıldırtası olayın kahramanı, yine Yi Yun idi!


“Evet, Yi Yun, başarılı bir genç.” Siyah giysili kız kıkırdadı. “Merkezi İlahi Kule’nin altmış dokuzuncu katında oda kiraladı, bu yüzden eğitim alanının anahtarının onda da olması doğal. Orası atmış dokuzuncu kattakilerin ortak kullanımı için tasarlandı sonuçta. Ve evet, senin de komşun.”


Siyah giysili kız, kıskançlıkla Luo Huo’er’e bakıyordu.


Ama Luo Huo’er bunu duyduğunda ayak serçe parmağını masaya vurmuş gibi oldu…


Dang!


Şok oldu!


O kurbağa ile komşu muyum?


Bu, o kurbağayı ne zaman görsem başım yerde gezeceğim anlamına mı geliyor?


Gökler!


Bugünkü olaylar yaşanmasaydı Yi Yun’u yol kenarındaki kurbağaymışçasına görmezden gelebilirdi. Onunla komşu olmaktan memnun olmasa da onunla ara sıra karşılaşması sorun olmazdı.


Ama...bugünkü olaydan sonra, Yi Yun ile karşılaştığı her seferde Yi Yun’un gözlerinin önüne aynı sahne gelecekti. Bunu düşünmek bile Luo Huo’er’i öfkelendiriyordu.


Siyah giysili kız, Luo Huo’er’in ruh hâlini fark etmedi ve düşüncesizce konuşmaya devam etti: “Siz ikiniz, Tai Ah Kutsal Şehri’nin en iyi dahilerindensiniz. Birbirinizle arkadaş olup, beraber çalışabilirsiniz. Oh, sizi kıskanıyorum…”


Luo Huo’er bu sözleri duyduğunda dudakları seğirdi. Arkadaş olup beraber çalışmak mı? Güldürme beni!


“Onunla komşu olmak istemiyorum!” Pat diye söyledi Luo Huo’er. Yi Yun’un Merkezi İlahi Kule’nin altmış dokuzuncu katında oda kiralayabileceğini ummamıştı.


“Eh?” Siyah giysili kız şok oldu. “Neden Yi Yun’un komşusu olmak istemiyorsun? Yi Yun kirayı çoktan ödedi, orada kalmasından doğal bir şey yok!”


Altmış dokuzuncu katta yetişimcilerin kiralayabileceği sadece birkaç oda vardı. Odaların yerleri ne olursa olsun orada kalanların hepsi komşu olurdu. Komşuluktan kurtulmasının tek yolu, bir üst kata veya bir alt kata taşınmaktı.


Ama yetmişinci ve üzerindeki katlardaki odalar yetişimciler için değildi. Bunun nedeni de, oradaki Yuan Qi yoğunluğunun, düşük seviyeli savaşçıların elinde israf olacak olmasıydı.


Yetmiş ve üzeri katlarda kalmak için, her iki ayda bir, bir onur puanı ödemek gerekiyordu. Luo Huo’er İnsan Onur Listesi’nin zirvesinde olsa bile bunun için harcayacak kadar çok onur puanı yoktu. Başını sokacak bir yer karşılığında onur puanı vermek, israftan başka bir şey değildi.


Altmış sekizinci kata taşınmanın düşüncesi bile Luo Huo’er’i deli ediyordu. Neden altmış sekizinci kata taşınmak zorundaydı ki? Biri taşınacaksa o kurbağa olmalıydı!


“O çocuğu bulup gününü göstereceğim!” Luo Huo’er öfkeyle dişlerini gıcırdattı.



Tai Ah Kutsal Şehri’nin bitki dağında, güzel manzaralı bir yerde…


Keten kıyafetler içinde bir genç, bir ağaca sırtını yaslayıp çimlerde oturuyordu. Sessizce eski bir kitabı okuyordu. Ara sıra düşen yapraklar nazikçe yanaklarını okşuyordu.


‘On Bin Hayvan Totemi’, ‘Yasaların Gerçeği’...


Yi Yun Merkezi İlahi Kule’de kalıp, bu iki kitabı okuyup çalışmayı planlamıştı ama çalışma odasının kapısını açtığında onu neredeyse öldürecek zalim bir kızla karşılaşmıştı.


Biraz şaşırmıştı ama hiç şüphesiz zalim kızın gücü onunkinden çok yukarıdaydı. Hâl buyken, şimdilik Merkezi İlahi Kule’den kaçınmasının daha evla olacağına karar vermişti. Bu nedenle bitki toplama adı altında çalışmak için #60 bitki dağına gelmişti.


Chu Kraliyet Evi’nin ‘Yasaların Gerçeği’ kitabına baktığında onun çok değerli bir kitap olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı.


‘Yasaların Gerçeği’ tek bir yasanın yetişim tekniğine odaklanmıyordu. Tüm kitap bu hakikatlerle ilgili bilgi sunuyordu. Daha doğrusu, yasaları genel bir şekilde tanıtan gizli bir kitaptı.


Bunları anlayabilirse, yasaları anlama yolunda da büyük bir adım atmış olurdu ve ileride bunun çok faydasını görürdü.


‘Yasaların Gerçeği’nin giriş kısmında, dövüş sanatları yolunda üç bin Büyük Dao olduğu açıklanıyordu. Her bir Büyük Dao, öğreneni zirveye taşıyabilirdi. Bunlardan bazıları zordu, bazıları kolay! Ama her birinden elde edilecek güç de aynı değildi!


Bu üç bin Büyük Dao birkaç büyük kategoriye ayrılıyordu.


İlki, Silah Daoları idi!


Kılıç yasaları, sabre yasaları, mızrak yasaları bu kategoriye dahildi.


Bazı kılıç ustaları ömürleri boyunca sadece kılıç kullanırdı. Öyle olsa bile, dövüş sanatlarının zirvesine sadece kılıçlarıyla çıkabilirlerdi.


Aynı şekilde, bu mızraklar, sabreler, gönderli silahlar için de geçerliydi!


Yi Yun bunu öğrendiğinde, sabre mezarındaki Sabre Gerçeği’nin Yirmi Üç Kelimesi’nin sabre yasalarında akıl almaz bir seviyeye ulaşmış bir uzman tarafından geride bırakıldığını düşündü.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr