Bölüm 247: Kral Chu'nun Oğlu

avatar
9979 28

True Martial World - Bölüm 247: Kral Chu'nun Oğlu


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: bezald35

 

 


Li Hong, birkaç gündür altüst olmuş durumdaydı.


Birinci yılındaki çaylak Yi Yun tarafından kandırıldıktan sonra, Tai Ah Kutsal Şehri’ ndeki itibarı iki paralık olmuştu. Nasıl mutlu olabilirdi ki?


Tai Ah Kutsal Şehri’ nde genç patron, başkentte ünlü Genç Efendi Hong’du o. En çok önem verdiği şeyi, gururuydu.


Şimdi gururu ayaklar altına alınmıştı.


Nasıl rahat olabilirdi? Nereden teselli bulabilirdi? Savaşçının zihni bir kez tedirginlik hissetmeye başlarsa, bedenindeki Yuan Qi de dengesizleşirdi ve yetişimi de bundan etkilenirdi.


Li Hong, Yuan Tesisi Âlemi’ne girmek için kritik safhadaydı ama bu olanlar onu, boğazına kadar boka batmış gibi hissettiriyordu.


Durumu kurtarmanın yollarını arıyordu. Ama bir yandan da Yi Yun gücünü durmaksızın arttırıyordu. Li Hong olukça mağrur olsa da yarım yıl sonra Yi Yun’u yenme şansının kalmayacağını kabul etmek zorundaydı.


Ve bu bir kez olduğunda durumu toparlamak çok daha zor olacaktı!


Yi Yun’a bir ders verme fırsatı bulması gerekiyordu, ama...bu fırsatı nereden bulacaktı ki?


Li Hong bunu düşünürken dışarıda bir şamata koptu. “Kardeş Hong! Kardeş Hong! Büyük bir şey oldu! Yi Yun veledi sana meydan okudu, yarın arenada seninle savaşmak istiyor!”


Birkaç yandaşı, Li Hong’un avlusunda aç köpekler gibi havlamaya başladı.


Li Hong söylenenleri duyduğunda şaşırdı.


“Yi Yun bana meydan mı okuyor?” O kadar şaşırmıştı ki, çabuk tepki veremedi.


Gururunu kurtarmak için Yi Yun’dan intikam almayı düşünürken Yi Yun mu onun kapısını çalmıştı?


Bu, Li Hong’u garip hissettirdi.


Bu çocuk kafayı mı yedi? Yoksa başka bir amacı mı var?


Li Hong’un yüzü somurtkan bir hâl aldı. Yi Yun’un ona meydan okuması hakkında bazı kuşkuları vardı.


Bu bir tuzak mıydı?


“Patron, neden…”


Li Hong’un yandaşlarından birçoğu, onun bu haberi, Yi Yun’un aptallığına lanet ederek, onu yenme arzusuyla yürekten kahkahalar atarak ve delice sevinerek karşılayacağını düşünmüştü.


Li Hong’un bu şekilde bir tepki vereceğini beklememişlerdi. Öfke belirtisi de mutluluk belirtisi de göstermemişti.


“Yi Yun’un karşılaşmasının video düzen diskini aldınız mı?” diye sordu Li Hong aniden. Yi Yun’un karşılaşmasını kasten izlememeyi seçmişse de şimdi Yi Yun ona meydan okuduğuna göre en azından video düzen diskinden bu karşılaşmayı izlemeliydi, yoksa Yi Yun’un gücünü anlamayacaktı.


“Bu…”


Yandaşları ellerini dizlerine vurarak, “Tüh!” dediler. Buraya Li Hong’u alelacele bilgilendirmeye geldiklerinden bu konuyu unutmuşlardı.


“Hemen gidip alırız.” Yandaşlarından birkaçı geri döndü.


Tai Ah Kutsal Şehri’nde arena karşılaşması kayıtlarının birçok yedeği tutulurdu. Karşılaşmalar ne kadar şiddetli geçerse o kadar çok yedek alınırdı. Bunlar, uzun yıllar boyunca saklanıyorlardı ve küçük miktarda ejder runu veren herkes bunları kiralayabiliyordu.


Çok geçmeden bu piçler de bir düzen diski aldılar ve Li Hong’un avlusuna soluk soluğa geri döndüler.


Geri döndüklerinde Li Hong’un avlusunda bu kadar insan görmeyi beklemiyorlardı. Orada toplanan insanların çoğu, Hongdao Birliği’nin bel kemiğiydi. Bazıları da Tai Ah Kutsal Şehri’nin deneyimli yetişimcileri.


“Onlar…”


Piçler, bu insanları gördüklerinde şok oldular. Li Hong’un geniş bir arkadaş grubu olduğunu ve deneyimli yetişimciler arasında pek çok güçlü arkadaşı olduğunu az çok biliyorlardı.


Bu insanların tümü, Cennet ve Dünya Onur Listeleri’nde zirveye yakın insanlardı. Aralarında ‘Hu Tou’ isminde ilk elli içinde bulunan biri bile vardı.


“Oh? Bu o...değil mi?”


Piçler, on yedi-on dokuz yaşlarında görünen uzun ince genci gördüler. Boynunda büyük boncuklardan yapılma bir kolye, kolunda da İlahi Vahşi Kaplan dövmesi vardı.


Hu Tou, dört yıldır Tai Ah Kutsal Şehri’nde bulunan deneyimli bir yetişimciydi. Yuan Tesisi Âlemi’ne uzun zaman önce geçmişti. Şehirden ayrılmasına hâlâ bir yıl dokuz ay vardı. Ve daha bu kadar zamanı varken Dünya Onur Listesi’nin ilk ellisi içinde bulunmak, kesinlikle yetişimciler arasında en iyilerden biri olduğunu kanıtlıyordu.


“Hadi şunu izleyelim de analiz edelim.” Li Hong şüpheliydi. Bu insanları çağırmasının sebebi ise, hata yapmak istememesiydi. Muhteşem bir sağduyusu olan Hu Tou, Yi Yun’un gizlediği bir şey olup olmadığını söyleyebilirdi.


Birkaç yandaşı Yi Yun’un düzen diskini aldı ve toplanan insanların üzerinde çalışması için masanın üzerine bıraktı.


Li Hong, Hu Tou gibi deneyimli yetişimcilerin de görüşlerini almak istedi. Yine de bu videoyu uzun bir süre inceledikleri hâlde...pek bir şey bulamadılar.


Yi Yun’un savaşında sadece birkaç genel tahmin üretebilirlerdi. Ama ne kadar zorlandığına bakılırsa, Chu Xiaoran ile savaşında her şeyini kullanmış gibiydi.


“Li Hong, Yi Yun’un sakladığı bir gücü olması ihtimali düşük bence. Böyle bir karşılaşmada bile gücünü saklayabiliyorsa çok iyi rol yapıyor demektir. Ve gerçekten rol yapıyorsa en başından beri seni hedef alıyor demektir. Ama o daha küçük bir çocuk. Çaylak sıralama yarışmasının daha başlangıcında tüm bunları nasıl hesaplayabilir? Onun tüm Hongdao Birliği ile kavgalı olduğunu unutma. Çaylaklar arasında en iyilerden biri sayılan Liu Yuxing de dahil Hongdao Birliği’nden bir sürü kişi ona meydan okudu. En iyi çaylaklar olan Qiuniu ve Chu Xiaoran’ın yanı sıra böyle rakiplerle de mücadele etmek zorunda kaldı. Yüksek bahisleri de sayarsak tüm bu şeylerle ilgilenmek zorunda kaldı. Tüm bunlarla uğraşırken bir de sana tuzak kurduğunu mu düşünüyorsun Li Hong?”


Görüşlerini söyleyen ilk kişi Hu Tou idi. Söyledikleri mantıklıydı. Sonuçta Yi Yun sadece on üç yaşındaydı. Sıradan bir çocuk, çeşit çeşit ve karmaşık problemlerle yüzleştiğinde kafası karışırdı. Bu kadar kısa sürede bir tuzak kurmayı ve Li Hong’u yemlemeyi planlaması hiç de normal olmazdı.


Li Hong kaşlarını çatıp, “Muhtemelen…” dedi.


Bu savaşa girecekse bir bahis hazırlaması gerekiyordu. Bahse girmek istemese bile yine de girmek zorundaydı. Böyle bir savaşa zorlanıp hiç para yatırmazsa, Hongdao Birliği üyeleri arasındaki pozisyonunu kaybederdi. Tai Ah Kutsal Şehri’ndeki diğer yetişimciler bile onunla alay ederdi.


Ama Li Hong yine de büyük bir bahis oynamayı düşünmemişti. Bunun nedeni de çok kaynağa sahip olmamasıydı.


Li Hong bunun üzerine düşünürken aniden bir kahkaha sesi duyuldu. “Hahaha! Bir çaylak sana meydan okuduğu için acaba kazanabilir misin diye bu kadar büyük bir toplantı düzenledin. Hiç mi utanman kalmadı?”


Bu ses, Li Hong’un mosmor kesilmesine neden oldu.


Gerçi söylenilenler doğruydu. İnsanlar, bir çaylağın meydan okumasından dolayı korkmuş ve böyle büyük bir grubu o çaylağı analiz etmek için toplamış olduğunu görseler tüm gururunu kaybederdi.


Li Hong’un öfkesi utançtandı. Tam patlayacakken konuşan kişiyi görüp hemen sustu.


Ona doğru yürüyen genç, dokuz piton kemeri takmıştı, ayağında makosenler ve üstünde Qi Lin elbisesi vardı. Tepeden tırnağa bir asilin havasına sahipti.


“Yang Dingkun!” Yaklaşan bu on beş yaşındaki genç, Kral Chu’nun oğluydu!


Kral Chu, Tai Ah Kutsal Krallığı’nda köklü bir geçmişe sahip bir soyluydu. Soyu, Tai Ah Kutsal Krallığı’nın Kurucu İmparatoru’nun genç kardeşi İlk Kral Chu’ya dek uzanıyordu; bu sebeple, ailesi de kraliyet ailesinin bir parçasıydı.


Daha sonra Chu Eyaleti bu aileye tımar olarak verildiğinden bugüne kadar Chu Eyaleti’nin derebeyliğini sürdürmüşlerdi.


Artık Chu Eyaleti’nin Yang ailesi, dallanıp budaklanmış ve inanılmaz bir aşiret olmuştu. Elbette kan bağı bakımından kraliyet ailesi ile uzaklaşmışlardı ama hâlâ kraliyet ailesinin bir parçasıydılar.


Tai Ah Kutsal Şehri’nde hem Cennet hem de Dünya Onur Listeleri’nde iki haneli sıralarda yer alan Yang Dingkun, önemli biri olarak kabul ediliyordu.


Li Hong’un da parçası olduğu Li ailesi, evlilik yoluyla da olsa Chu Kraliyet Evi ile yakın ilişkilere sahipti. Bir başka deyişle, Yang Dingkun ile Li Hong uzaktan kuzenlerdi.


Bugünse Yang Dingkun ortaya çıkıp hem onunla alay etmiş hem de onu gücendirmişti.


“Kuzen, burada ne arıyorsun?” diye sordu Li Hong.


“Haha, senin stratejistin olmak için buraya geldim Kuzen. Maddi olarak sıkışık olduğunu biliyorum. Ejder runu ödünç almak istiyorsan sana verebilirim, ama...bir şartım var.” dedi Yang Dingkun.


“Ne şartı?”


“Bu…’Tai Ah Kutsal Tekniği’nin ilk üç cildi. Benim için onu kazanmanı istiyorum!”


Yang Dingkun’un gözleri, bunları söylerken parlıyordu!


Yang Dingkun, Tai Ah Kutsal Şehri’nin kurallarla yönetildiğini biliyordu. ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ gibi en iyi yetiştirme teknikleri bile bahse yatırılabilirdi; gerçi bu daha önce çok nadir yaşanmıştı.


‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ yetiştirme tekniğinin yeşim parşömeninin çok az sayıda kopyası vardı ve çok değerliydi. Bu yetiştirme tekniğini ejder runları ve onur puanıyla değiştiren yetişimci, aslında onu on aylığına kiralamış olurdu.


‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni kiralayan yetişimci bu on ay içinde bu tekniği dilediğince öğrenebilirdi ama parşömeni diğer yetişimcilere veremezdi.


Bahis karşılaşmasında kaybetmediği sürece!


‘Tai Ah Kutsal Tekniği’nin şikeli bahislerde kasten devredilmemesi için sıkı kurallar konulmuştu. Bahis kazanıldığında sorun olmazdı ama ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’nin ortaya konduğu bahis kaybedilirse kalan kira süresi %30 azaltılırdı!


Bu sebeple, çok az insan ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ne bahis oynardı.


Süre %30 düşürüldükten sonra çoğu yetişimci için tekniği öğrenecek zaman kalmazdı. Kaldı ki, çoğu kişi on ayda bile öğrenemezdi.


“‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ mi? Gözlerini Yi Yun’un ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ne mi diktin?” Yang Dingkun’un ölçüsüz açgözlülüğü Li Hong’u ürküttü. Çabucak, Yang Dingkun’un şartını kabul ettiği takdirde kayıplarının ne olacağını hesapladı.


Şüphesiz, Yang Dingkun ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni istiyorsa ortaya eş değer bir şey koymak zorundaydı!


Bu gerçekleşirse muazzam bir kumar olurdu!


Yang Dingkun da az deli değildi!


Ama Li Hong, Yi Yun’u yenebileceği konusunda kendine güveniyordu!


“‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni bulabilme veya alabilme şansın yok mu?” diye sordu Li Hong.


Yang Dingkun, Chu Kraliyet Evi’nden olsa da ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni öğrenebilecek denli imtiyazlı değildi. Chu Kraliyet Evi’nde çok fazla çocuk vardı. Yang Dingkun, Chu Kraliyet Evi’nin meşru mirasçısı olsaydı bile bu durum değişmezdi!


‘Tai Ah Kutsal Tekniği’nin kopyaları çok pahalıydı. Kutsal Krallık’ın kraliyet ailesinde bile onlardan üç-dört tane vardı sadece, kalanların hepsi Tai Ah Kutsal Şehri’ndeydi!


Bu sayede, bunun için sadece yeteneği olanlar mücadele edebilirdi, yeteneği olmayanlar sadece bu mücadeleyi izleyebilirdi.


Yang Dingkun öfkeyle konuştu: “Tsk! Tai Ah Kutsal Şehri’nin kuralları çok katı. Yeterli ejder rununa ve onur puanına sahip olsam da ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ çok pahalı. Onun için değişirsem kesinlikle çulsuz kalırım!”


“Ama Yi Yun veledi bitki toplamadaki şansıyla bir sürü ejder runu ve onur puanı kazandı. Onları da tekniğe harcayarak birdenbire ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni ellerinde buldu. Bu hiç adil değil! Ona bu hakkı kim veriyor?”


“‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ni mi istiyor? O sadece Bulut Çölü’nden gelen bir dallama! Hmph! Kraliyet ailesinden gelen biri olarak ben bile krallığın gizli tekniğini öğrenemezken hem de! Nasıl adalet bu! ‘Tai Ah Kutsal Tekniği’ bir kez benim elime geçerse şanım dört bir yana yayılır!”

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr