Bölüm 226: Xu Qingyun

avatar
9692 31

True Martial World - Bölüm 226: Xu Qingyun


 

Çeviri: Eynuma Düzenleme: bebebiskuvisi

 

 

Song Zijun, ‘Yıldız Toplayan El’in gerçek ölümcül darbesinin ne olduğunu anlayamadı. Oradaki çoğu genç de anlayamamıştı.


Bu, Song Zijun’a başarısız olmuş hissi verdi. Şöyle bir söz vardır: “Bir seyirci her şeyi görür, ancak ne olduğunu her zaman anlayamaz.” Eğer Liu Yuxing ‘Yıldız Toplayan El’i ona karşı kullansaydı sonuç açıktı.


Nasıl öldüğünü bile bilemeyecekti.


Yi Yun dedi ki: “‘Yıldız Toplayan El’ kılıç tekniği içerisine gizlenmiş bir parmak tekniği. Bu kılıç tekniği sadece bunu gizlemek için bir avuç saçmalık.”


‘Yıldız Toplayan El’in özü Yuan Qi’yi yoğunlaştırmaktı. Bu Yuan Qi, daha sonra nesneleri hareket ettirebilir ve hatta düşmanı öldürmek için de kullanılabilir.


‘Yıldız Toplayan’, ‘Yıldız Toplayan El’i en üst noktaya kadar geliştirmenin sonucudur. Bir kişi, Yuan Qi’sini bu şekilde kullanarak gökyüzündeki yıldızları toplayabilir.


Tabii ki de, bu sadece bir abartı.


Beklenmedik koşullar altında ‘Yıldız Toplayan El’ harikalar yaratabilir. Fakat rakip buna hazırsa, etkisi büyük ölçüde azalır.


Bu yüzden Liu ailesi ‘Yıldız Toplayan El’in etkilerini saklamak için çok çalıştı. Bu da, genç ve deneyimsiz savaşçıların çoğunun, ‘Yıldız Toplayan El’in nasıl çalıştığını anlamamasına neden oldu.


Liu Yuxing’in, Yi Yun’a yaptığı gizli saldırı her yönüyle iyiydi. Ne yazık ki, Yi Yun sadece Cennetin Göz Küresi’ni oluşturmakla kalmamıştı, vücudunda ayrıca Mor Kristal de vardı ve enerjiye karşı son derece hassastı.


Çıplak gözle Liu Yuxing’in gizli tekniği görülemezdi; ama Yi Yun’un görüşünde bu gizli teknik saldırısı, gece gökyüzünde yanan bir alev gibiydi. Böyle apaçık bir saldırı nasıl Yi Yun için sürpriz olabilirdi?


Bu yüzden Liu Yuxing başarısızlığa mahkumdu.


“İşte bu sebeple...” Yi Yun’un kelimelerini dinleyen Song Zijun, Yi Yun’un ‘Yıldız Toplayan El’ ile olan savaşını tekrar düşünüp sonunda ‘Yıldız Toplayan El’in arkasındaki ilkeleri anladı.


Aslında, gizli saldırıları baz alan yetişim teknikleri en iyisi değildi. Bilgelerin seviyesine ulaşıldığında ve Cennetin Gözü açıldığında, kişinin duyuları o kadar hassaslaşırdı ki, onlara sinsi bir şekilde saldırmak hiç kolay olmazdı.


Yi Yun kendi koltuğuna oturdu. Daha sonraki maçlarda kimse Yi Yun’a meydan okumaya cesaret edemedi.


Liu Yuxing bile Yi Yun tarafından bir tuğlayla hamura dönmüştü. Ne için sahneye çıkacaklardı ki? Sahneye çıkmak isteyen, sadece dayak yemeyi istiyor demekti.


Büyük miktarda ejder runu ödeyenler oldukça mutsuzdu, daha önce Yi Yun’a meydan okuyanlar şimdi içten içe göz yaşları döküyordu.


Yi Yun koltuğuna oturdu, sıra her ona geldiğinde ayağa kalkmasına gerek kalmıyordu, çünkü karşı taraf çoktan havlu atmış oluyordu.


Liu Yuxing’i yendikten sonra Yi Yun üst üste on beş maç kazanmış oldu.


Ardından on sekizinci maç, on dokuzuncu maç, yirminci maç …


Şüphesiz, Yi Yun üst üste yirmi maç kazanarak Hongdao Birliği ile olan bahsini kazandı.


Li Hong’un yüzü çoktan donmuştu.


Bu noktada başka ne diyebilirdi?


Çaylaklar arasında Yi Yun zaten zirveye çıkmıştı. Yi Yun ile rekabet edebilecek kişiler sadece Chu Xioran veya Qiuniu’ydu!


Li Hong sadece başarısızlığını itiraf edebilirdi.


“Kardeş Hong, bu sefer feci şekilde kaybettik...”


Bir Hongdao Birliği üyesi, Liu Yuxing’e kasvetli bir ifadeyle söyledi. Bin iki yüz ejder runu kaybetmişti. Bu kadar ejder rununu ise, arkadaşlardan borç alarak ve eşyalarını rehin ederek bahse yatırabilmişti.


Şimdi maç sonucu açıklandı, sıra ödemeye geldi. Ne de olsa, Tai Ah Kutsal Şehri, yetişimciler arasındaki borçları korumaz.


Hongdao Birliği üyeleri, bu kadar ejder rununu düşününce derin bir acı hissettiler. Onlara geri dönüşü nasıl olmuştu?


Li Hong sessiz kaldı. Önümüzdeki birkaç maçta Yi Yun’un, yüz binden fazla ejder runu kazandığını tahmin etti.


Bir çaylak, birkaç ay içerisinde yüz binden fazla ejder runu kazanmayı başarmıştı! Birisi göklere meydan okuyordu.


Li Hong’un tahminleri doğruydu. Üçüncü günün sonunda Yi Yun’un ejder runları yüz bini geçmişti.


Daha önce harcadığı ejder runlarını da eklersek Yi Yun’un toplam ejder runu yüz yirmi bin civarıydı.


Bu kadar ejder runuyla İnsan Onur Listesi’ne girebiliyordu.


İnsan Onur Listesi’nin hesaplaması, bir kişinin mevcut ejder runlarıyla On Bin Tapınak’ta ve çeşitli yetişim yerlerinde harcadığı ejder runlarının toplanmasıyla ölçülürdü. Toplam miktarla, bir kişi İnsan Onur Listesi’ne girebilir.


Onur puanları, İnsan Onur Listesi’ne dahil değildi. Bunun sebebi, İnsan Onur Listesi’nin yetişimcilerin gelecekte zengin olma potansiyelini ölçmesiydi. Onur puanların ise çoğunluğu, yetişimciler bir başarıyı tamamladıktan sonra verilirdi. Onur puanları zengin olma yeteneğini ölçmüyordu, bu yüzden de dahil edilmemişti.


İnsan Onur Listesi toplam servetten hesaplandığından, Tai Ah Kutsal Şehri’nde kaldığı sürece daha avantajlı olacaktı.


Genellikle, bir yetişimci makul bir güçle Tai Ah Kutsal Şehri’nde iki-üç yıl kaldığında günde ortalama yüz-iki yüz ejder runu kazanır. Bu da yılda yaklaşık kırk bin-elli bin kadar ejder runu eder.


Yi Yun yüz yirmi bin ejder runuyla kuşkusuz çaylaklar arasında bir numaraydı. İkinci ve üçüncü yılındaki yetişimciler arasında bile büyük çoğunluğu aşmıştı.


Şimdi Yi Yun, İnsan Onur Listesi’nde, ortada bir yerlerde, altı bin civarlarındaydı!


Son bir kaç yüzyılda Tai Ah Kutsal Şehri’nde üç ay içerisinde sıralamada altı bine ulaşan ilk kişiydi.


Zamanla Yi Yun’un ünü Tai Ah Kutsal Şehri’nde daha da yayıldı. Çoğu güçlü ve kıdemli yetişimci Yi Yun’a dikkat kesildi.


Başta, Onlar Yi Yun’un sadece şanslı olduğunu düşünmüşlerdi ama şimdi, Cennete Yükseliş Mührü’yle Liu Yuxing’i alt edince onun korkunç potansiyeli kanıtlanmış olmuştu.


Böyle biri gelecekte uçacaktır.


“Sen Yi Yun musun?”


Sıralama yarışmasının üçüncü gününün gecesinde; Yi Yun, Zhou Kui, Song Zijun ve grubu akşam yemeğine çıkmıştı. Yemekteyken Yi Yun’un önünde kıvırcık saçlı bir genç ortaya çıktı.


“Oh?” Yi Yun gence baktı. Karşı tarafın yüzünde hafif bir gülümseme gördü. Son derece dostça görünüyordu.


“Benim.” dedi Yi Yun.


“Ha! Tanıştığımıza memnun oldum!” Kıvırcık saçlı genç elini Yi Yun’a uzattı. “Benim adım Lan Bai. Ben Chu Kraliyet Evi’ndenim. Daha önce Kardeş Yi’nin haberleri aileme bildirilmişti. Ailemizin kıdemlileri Kardeş Yi ile çok ilgili. Birkaç ay sonra çaylaklar için kısa bir tatil olacak. Umut ediyorum ki Kardeş Yi, Chu Kraliyet Evimize gelmekle ilgilenir?”


Bunu söylerken kıvırcık saçlı genç, Yi Yun’a yeşim parşömeni verdi.


Yi Yun bir anlığına şaşkına döndü. Yeşim parşömenin içindeki ruhsal enerjiyle karşılaştı ve yeşil parşömenin içeriğini taradı. Hemen kıvırcık saçlı gencin amacını anladı. O Chu Kraliyet Evi’ni, kendisini çekmek için temsil ediyordu. Mektup Yi Yun’a bir çok fayda vaat ediyordu.


Chu Kraliyet Evi’nin yetkisinin altında orta büyüklükte bir şehir derebeyliği, tarıma elverişli geniş araziler, lüks bir konak ve neredeyse bin hizmetçi.


Her yıl, Chu Kraliyet Evi Yi Yun’a önemli miktarda iksir, kalıntı, çeşitli zırhlar, silahlar ve büyülü eşyalar verecekti.


Son satırda, Chu Kraliyet Evi on beşinci doğum gününde ona yedi göz kamaştırıcı cariye sözü vermişti.


Ve şartı, Yi Yun’un Chu Kraliyet Evi’nin misafiri olmasıydı.


Yi Yun şaşırmıştı. İkna edilmeye çalışılıyordu.


Böyle bir şeyle ilk defa karşılaşıyordu.


Yi Yun’un yanında duran Zhou Kui ve Song Zijun, yeşim parşömende ne yazdığını bilmese de Yi Yun’un ikna edilmeye çalışıldığını tahmin edebiliyorlardı. Kalpleri kıskançlıkla doldu.


Bu ortalama bir dahiyle üst düzey bir dahinin arasındaki farktı…


Yi Yun, Tai Ah Kutsal Şehri’nde olduğu üçüncü ayda kapışılmaya başlanmıştı.


“Nasıl? Memnun musun?” Kıvırcık saçlı genç ellerini ovuşturarak Yi Yun’un cevabını bekledi. Ancak bu anda hoş bir erkek sesi geldi. Taze bir bahar esintisi hissi verdi.


“Lan Bai, seni son gördüğümden beri uzun zaman oldu. Neden hiç değişmedin? Hâlâ çaylakları aldatıyorsun.”


Yi Yun şok olarak döndü. Tek gördüğü yeşil gömlekli bir gençti. Bu genç on sekiz yaşında gözüküyordu. Kaşları keskindi, dişleri beyazdı ve kahramanca bir aurası vardı.


Yeşil gömlekli genci görünce  Lan Bai’nin yüzü hemen çirkinleşti. Ağzını açtı ve dedi ki:


“Xu… Xu Qingyun…”


Oh? Xu Qingyun!?


Bu ismi duyduktan sonra Yi Yun şok oldu.


Cennet Onur Listesi’nin dördüncüsü, Xu Qingyun o muydu?


Xu Qingyun, Yi Yun üzerinde güçlü bir izlenim bırakmıştı. O hem Cennet hem de Dünya Onur Listesi’nde ilk beşteydi.


Xu Qingyun beş yıldır Tai Ah Kutsal Şehri’ndeydi ve bu yıl onun son yılıydı.


O en üst düzeyde kıdemli bir yetişimciydi.


Song Zijun ve Zhou Kui serseme döndü. Onlar gibi çaylaklar için Xu Qingyun, çok büyüktü. Onunla etkileşim kurma şansları yoktu.


Çaylak yarışmasında çok sayıda, haber başlıklarına çıkacak kadar, şok edici olay oldu. Bu yüzden birçok kişi, kimin mücadele ettiği fark etmeksizin arenaya çekildi.


Fakat bu Cennet ve Dünya Onur Listesi’nin ilk yüzü için geçerli değildi, böyle bir rekabet hiçbir şeydi. Önemsemeleri için bir sebep yoktu. Bunun sebebi kendi güçleriyle çaylaklar arasındaki güç farkının çok büyük olmasıydı!


Kıvırcık saçlı genç espri yapılmış gibi güldü ve gülümseyerek dedi ki: “Kardeş Xu şaka yapıyor olmalı. Ben çaylakları aldatmıyorum.”


“Ah.” Xu Qingyun Yi Yun’un elindeki yeşim parşömeni taradı. Göz açıp kapayıncaya kadar, içeriğini okumayı  bitirdi. Başını salladı ve tiksintiyle dedi ki: “Yine bu. Chu Kraliyet Evi küçük imkanlar verip çaylakları aldatıyor ve bir ruh sözleşmesi imzalatıyor. Siz çocuklar gerçekten iyi hesaplamışsınız...”

“Oh? Ruh sözleşmesi mi?” Yi Yun hızlıca düşündü. Sadece adından, kabaca ne olduğunu tahmin edebiliyordu.


Kıvırcık saçlı genç’in bahsettiği avantajlar ve şartın bir ruh sözleşmesi olduğu ortaya çıktı.


Bu kıvırcık saçlı genç ruh sözleşmesini açıkça anlatmamıştı ama Yi Yun yine de anlamıştı. Onun düşünceleri olgunluğa ulaşmıştı ve büyük hedefleri vardı. Bu sebeple kolayca kandırılamazdı. Diğer çaylaklar on üç-on dört yaşlarındaydı ve muhakeme yetenekleri zayıftı. Güzel cariyelere veya tüm olası ayartmalara kanmaları imkansız değildi.


“Tai Ah Kutsal Şehri’nde savaşmak dışındaki diğer şeyler de uğursuz olabilir.”


Yi Yun kafasını salladı.Kıvırcık saçlı genç dostça bir gülümsemeyle gelince, Yi Yun karşı tarafın neyle geldiğini tam anlamıyla anlayamamıştı.


“Burayı derhal terk et, yoksa...” Xu Qingyun sözlerini tamamlamadan kıvırcık saçlı genç gülümsedi ve dedi. “Kardeş Xu, Kardeş Xu, benim hatam. Hemen kaybolacağım!”


Bunu söyledikten sonra kıvırcık saçlı genç boyun eğdi ve geri çekildi.


Yi Yun, Xu Qingyun’a şaşkınca baktı. Bu Xu Qingyun’un aurası bir uzmanınki gibi değildi.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr