Bölüm 730: Savaş Borazanı

avatar
5049 13

True Martial World - Bölüm 730: Savaş Borazanı


 

Bölüm 730: Savaş Borazanı

 

Sert ve korkunç gözleri sırf bir bakışla insanları öldürebilecek gibi gözüküyordu!

 

Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı'yla yüzleşince Panshi'nin hissettiği tek şey yüzünün iki yanından aşağı akan kaynar sıvı olmuştu. Akan şey kandı. Gözleri Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı'nın öldürücü aurası yüzünden çoktan yanmıştı.

 

Şeytan Tanrı'nın gücü herkesin bakabileceği bir şey değildi!

 

Sou!

 

Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı harekete geçti, Panshi ve diğerlerinin olduğu yöne doğru uçtu. Dalgalanan kan bulutu inince dağlar çöktü!

 

Panshi'nin bindiği metruk hayvan çığlık attı ve bedeni patlayarak parçalara ayrıldı!

 

Kan havuzunda dururken akan kan Panshi'nin gözünde bulanıklaşıyordu. Elindeki mızrağı titreyerek kaldırdı.

 

Kaçma şansının olmadığını biliyordu. Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı'nın ona karşı bir şey yapmasına gerek yoktu, çünkü kan bulutunun baskısı zaten onları öldürecekti. Ondan daha güçlü birçok insan bu şekilde ölmüştü.

 

Panshi öleceğini bildiğinden sonunun öylece çürük et yığını olmasını istemedi. Tek isteği bir kez saldırmaktı, saldırırken bir savaşçı olarak ruhunu yakıp şanlı bir şekilde ölebilmek istiyordu!

 

Panshi Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı'nın başlarının üzerinden geçişini zar zor görebilmişti.

 

Boom!

 

Kulaklarında sanki bir anda gök gürlemişti.

 

Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı geçtiği anda dünya çöktü. Panshi görebildiği her şeyin çöktüğünü görebiliyor ve duyabiliyordu.

 

Panshi'nin bedeni tamamen donmuştu.

 

Mızrağı havadaydı ama saplamayı başaramamıştı..

 

Panshi'nin yaşam gücü tamamen yok olmuştu. Eti dökülüyordu, arkada sadece zırhı ve iskeleti kalmıştı. Göz yuvaları şu anda boştu ve ruhu dağılmıştı. Mızrağı sıkıca tutan beyaz kemikli bir el görülebiliyordu. Mızrağın ucu, üstünde soğuk bir parıltıyla belirli bir yöne doğrulmuştu ve sonsuza kadar donmuş gibi gözüküyordu.

 

Ölümüne kadar Panshi ancak ağzını açılabilmişti. Yine de söylemeyi o kadar çok istediği sesi çıkarmakta başarısız olmuştu:

 

Şeytan Tanrı burada!

 

Panshi'nin arkasındaki Metruk Irkı savaşçıları da patlamıştı!

 

Ancak ölümleri anlamsız değildi.

 

Panshi saldırmak istese de devriyeye başlamadan önce Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı'nın önünde hiçbir şey yapamayacaklarını biliyorlardı.

 

Devriyelerinin amacı Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı'yı önceden görüp uyarı sinyali vermek değildi. Onun yerine, amaçları et ve kanlarını kullanıp yaşamları uğruna bir ateş yakmaktı.

 

Ondan fazla ateş tutuşmuştu.

 

Ka-cha! Ka-cha!

 

Metruk Irkının kampında, binden fazla Yaşam Çubuğu'nun arasındaki bir dizi Yaşam Çubuğu aniden çatladı!

 

Eski Metruk Kraliçe birden gözlerini açtı.

 

Bu Yaşam Çubukları ruhen onun aklına bağlıydı. Bu sayede Yaşam Çubuklarının çatlaması hakkında anında bilgi sahibi olmuştu.

 

Eski Metruk Kraliçe'nin kalbi sıkıştı.

 

Wu!

 

Metruk Irkı kampı boyunca basit ama kasvetli bir borazan sesi duyulabiliyordu.

 

Bu borazanın üflenmesinin tek bir nedeni olabilirdi. Temsil ettiği tek bir şey vardı.

 

Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı geliyor!

 

Savaş borazanı!

 

Issız dağlar boyunca, borazanın sesini duyan tüm Metruk Irkı üyeleri ellerinde ne iş varsa bıraktı. Hepsi Metruk Irkı Sarayına doğru hücum etti.

 

Geçen günler boyunca Metruk Irkı birçok defa tatbikat yapmıştı.

 

Bu sefer, telaşlı ve gergin olsalar da panik yapmamışlardı.

 

“O burada... Bu çok hızlı oldu. Merak ediyorum da Genç Efendi Yi nasıl.” Meditasyon yapan Sığınak Adası Çifti gözlerini açtı. Kadın iç çekti. Bu savaş büyük ihtimalle onları için kalıcı bir ayrılık olacaktı veya ikisi birden ölecekti.

 

Ancak çift karar verdiğine göre bundan pişmanlık duymayacaktı.

 

“Dong'er, gidelim.”

 

“Tamam.”

 

Çift birbirinin elini tutup Metruk Irkı Sarayına doğru uçtu. Yanlarında büyük sayıda insan savaşçı vardı. Issız dağlar gibi ücra bir yerde savaştayken ölmek memleketlerinden uzakta ölmekle aynı şeydi, fakat şu anda başka bir seçenekleri yoktu. Bunların hepsi soylarını devam ettirmek içindi.

 

Eski Metruk Kraliçe salona ulaştı. O anda salonda sessizce Gök Tilkisi heykelinin altında oturan Jiang Xiaorou'dan başka biri yoktu. Onun haricinde Çoban da yerde oturmuş onu biraz uzaktan izliyordu.

 

Gök Tilkisi heykelinin içinde Metruk Irkının Kutsal Ruh'u uyuyordu.

 

Eski Metruk Kraliçe salona girdiğinde Jiang Xiaorou çoktan gözlerini açmıştı. “Anne.”

 

“Borazan üflendi...”

 

Eski Metruk Kraliçe, Jiang Xiaorou'nun sakin ama kararlı yüzüne bakınca içinin acıdığını hissetti.

 

“Evet.” Jiang Xiaorou yavaşça başını salladı. Kutsal Ruh yaralandıktan sonra hala uyuyordu. Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı tüm gücüyle yaklaştığında büyük tehlikeyi sezmiş ve onu zorla uykusundan uyandırmıştı.

 

Kutsal Ruh Kutsal Yaban'ın toprağıyla birleşmiş tek varlıktı ve Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı'nın baskısı da Kutsal Yaban'a kilitlenmişti. Bu iki antik varlık arasındaki son hesaplaşmaydı.

 

Yıllar önce Kutsal Ruh'un onu kutsal kemik sunağında kabul etmesi daha dün olmuş gibiydi. Jiang Xiaorou iç çekti. Kaderindeki fedakarlık onun istemediği bir seçimdi.

 

“Yun'er... Sana kötü hiçbir şey olmamalı...” Jiang Xiaorou ayağa kalkmadan önce fısıldadı. Parlak kırmızı elbisesi bir gül gibi açılmıştı.

 

Yi Yun Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı'ya saldırmak için insiyatifini kullanmış ve onu aramaya çıkmıştı. Ama şimdi Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı muazzam bir öldürücü ivmeyle yaklaşıyordu.

 

Jiang Xiaorou'nun kalbi buz kesmişti. İçi endişeyle doluydu, fakat o sırada Metruk Irkının Kraliçesi olarak bu şeyleri düşünemezdi. Bu Metruk Irkının yaşam ve ölümün eşiğinde olduğunu bir savaştı.

 

Jiang Xiaorou salondan dışarı çıktığında duyguları normale döndü.

 

Jiang Xiaorou'nun tavrı eski Metruk Kraliçe'yi rahatlattı.

 

Korkusu olmaması ve tamamen sakin olması onun kızı olduğunu gösteriyordu. Ancak ondan sonra Metruk Irkı tarafından desteklenip Kraliçe olarak Kutsal Ruh'un kabulünü görebilirdi.

 

“Yun'er iyi olacak.” Jiang Xiaorou kendi kendine bir kez daha mırıldandı. Sanki kendine güven vermeye çalışıyormuş gibi kararlı bir sesle konuştu.

 

Yi Yun ona söz vermişti ve verdiği sözleri de hep tutmuştu.

 

Tam Jiang Xiaorou o cümleyi söylemişti ki gözleri sarayın ötesine baktı. Sarayın meydanının ötesinde, ufuktan sonsuz öldürme niyeti geliyordu.

 

“O burada.” dedi Jiang Xiaorou.

 

Kendilerine feda eden devriye ekibi Metruk Irkı kampından sadece birkaç bin kilometre uzaklıktaydı. Bu Siyah Zırhlı Şeytan Tanrı'nın anında aşabileceği bir mesafeydi.

 

Jiang Xiaorou'nun uzun saçı arkaya doğru uçuştu. Zarif ve çekici görünüyordu. Lakin salonun dışındaki gökyüzü şu anda kan bulutlarıyla kaplıydı.

 

Kan bulutları bir anda gelmiş ve tüm Metruk Irkı kampını kaplamıştı!

 

Borazanın sesini duyduktan sonra herkes bulunduğu yerden çıkıp saraya akın etmişti.

 

Fakat geldiklerinde başlarının üzerindeki mavi gökyüzünün yok olduğunu gördüler.

 

Kan bulutu sıvı kan kadar kalındı, sanki her an damlayacak gibiydi.

 

İnsan ve Metruk Irkının Yüce Kralları Yuan Qi kalkanları oluşturmaya başlayıp zayıf dahileri korudu.

 

Ama yine de, dahiler kan bulutu üzerlerine çöktüğü anda kan ve Qi'lerinin kaotik bir hal aldığını hissetti. Birçoğu titriyordu. Her şeyi yok edebilecek Şeytan Tanrı'nın karşısında genç olan onlar çok önemsizdi.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr