Bölüm 164: Bilgenin Hakikati

avatar
9365 29

True Martial World - Bölüm 164: Bilgenin Hakikati


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: bezald35

 

Yi Yun sadece bir kez şansını denemek istemişti ama başarıya ulaşmıştı. Mor Kristal gerçekten büyük bir hazineydi, karşısındaki Büyük Yan Altını’na mühürlenmiş bir ilk türün enerjisi olsa bile emebiliyordu!


Sürecin bu kadar zor olmasının nedeni ise, büyük ihtimalle ruhani enerjisinin yetersizliğiydi.


Büyük Yan altınının içinden çıkardığı enerji, doğrusunu söylemek gerekirse ilk türün tüm enerjisi göz önüne alınırsa bahsedilmeye bile değmeyecek kadar ufaktı.


Manevi enerjisi daha yüksek olsaydı, o zaman enerjiyi altının içinden çıkarmak da daha kolay olurdu.


Mor Kristal’i daha önce sayısız ışık noktaları şeklindeki metruk kemik enerjisini özümsemek için kullanmıştı. Ama şimdi, ilk türden emdiği enerji, güvercin yumurtası büyüklüğünde bir ışık damlasıydı.


Yi Yun’un gözleri parladı. Dikkatle baktığında, ışık damlasının içinde yuvarlanıp duran küçücük kimera gölgeleri gördü.


Bu minik üç başlı hayvanlar, fazladan iki başı olan köpek yavruları gibi görünüyordu. Görünüşleri, karşısındaki heykel kadar vahşi değildi. Hatta tatlı oldukları bile söylenebilirdi.


Doğrusu bu kimeranın yavruları gibi görünüyorlardı.


“İlk türün içindeki enerjinin böyle bir şey olacağını düşünmek! Enerji çok saf olduğu için mi bu formda? İnanılmaz!”


Yi Yun, Mor Yeşim Ginseng gibi belli yaşa ulaşan bazı bitkilerin, besili bir bebek ya da küçük bir kız gibi fiziksel tezahürler oluşturabileceğini biliyordu.


Ama ilk türden dışarı sızmış enerjinin küçük bir ışık damlası şeklindeki tezahürünün içinde böyle bir form oluşması inanılmazdı!


Bu enerjiyi emersem nasıl hissederim acaba?


Yi Yun, minicik hayvan gölgesinin kendisine doğru süzülmesi için onu dikkatle kontrol etti.


Daha yakından baktığında, bu ufak hayvanın çok muhteşem olduğunu fark etti. Güvercin yumurtası büyüklüğünde olmasına rağmen, küçük pençeleri, kanatları ve hatta pulları bile açıkça görülebiliyordu.


Yi Yun ağzını açtı ve enerji damlasını yuttu.


Bir an sonra bedeninin içinde sıcak bir enerji dalgası yayıldı, önce aklına sonra dantianına ulaştı!


Bu enerji, daha önce özümsemiş olduğu enerjilerden tamamen farklıydı. Sadece saf bir hayat özü içermekle kalmıyor, ayrıca ruhani enerji de içeriyordu.


Bu ruhani enerji, Yi Yun’un zihnine girdi ve etrafının bir bulanıklığa dönüştüğünü hissetmesine neden oldu.


Puslu bir beyaz ışık içinde uçuyormuş gibi hissetti. Engin yabanın binlerce metre üzerinde uçuyordu.


Kendini ilk türe dönüşmüş gibi hissediyordu.


Bu ilk tür, gökyüzünde uçarak avlanıyor, bölgesi için diğer ilk türlerle savaşıyordu. Bu görüntüler, Yi Yun’un zihninde kesik kesik beliriyordu.


Yi Yun, bu hayal meyal görüntülerin içinde yeni bir dünyaya dokunmuş gibi hissetti. Çevredeki Yer ve Gök Yuan Qi’sini algılayabilliyordu. Daha önce hiç olmadığı kadar net!


Doğru ya!


Kafasında bir ampul yandı. ‘Kutsal Yaban’ kitabında, ilk türlerin enerjisinin sadece hayat enerjilerini değil, ayrıca doğa yasalarını da barındırdığının yazıldığını hatırlamıştı!


İlk türlerin kalıntıları tüketildiğinde bu kanunlar hakkında ufak aydınlanmalar kazanılabilirdi. Bu, tüm eşsiz uzmanların hayalini kurduğu bir şeydi!


Dövüş sanatları yolunda seviyen ne kadar yüksekse bu hakikatin aslı da o kadar önem ihtiva ederdi.


Bu yasaları anlamakta başarılı olmuş biri, dünyadaki Yer ve Gök Yuan Qi’sini dilediği gibi kontrol edebilirdi.


Peki ya kendisi ilk türün hakikatini anlayabilirse acaba gücünü ne kadar yükseltebilirdi?


Yi Yun’un kalbi güm güm atmaya başladı. Geleceği konusunda umutla doluydu!


Ama bu tek enerji damlası, doğanın hakikatinin çok az bir parçasını içeriyordu. Çok yetersizdi.


Yi Yun gözlerini kapadı ve konsantre oldu. Dişlerini gıcırdatırken ruhani enerjisi bir kez daha Mor Kristal’e girdi. Mor Kristal’i kontrol ederek Büyük Yan Altını’nın içinden azar azar da olsa enerjiyi dışarı çıkardı.


Mor Kristal ilk türün enerjisini emebiliyor olsa da Yi Yun’un bunun için verdiği uğraş, bedeninde, kan akışını bile düzensizleştiriyormuş gibi görünen ezici bir baskı yaratıyordu.


Böyle bir durumun içindeyken ilk türün enerjisini emmek kolay değildi.


Yi Yun yaklaşık on beş dakika sonra Büyük Yan Altını’nın içinden ikinci bir enerji damlası çıkarmayı başardı ve çıkarır çıkarmaz enerji damlasını kendisine doğru yönlendirdi.


İlk türün enerjisi güçlü olsa da, güvercin yumurtası büyüklüğündeki bir ışık damlası çok da fazla enerji içermiyordu. Sahip olduğu temellerle buna dayanması zor olmuyordu.


Yi Yun, ikinci ışık damlasını da yuttu.


Çok geçmeden bir ısı dalgası tekrar bedenine girdi. İlk türün hafızasındaki sahneler de daha da netleşti.


Yi Yun, kendisinin ilk tür olduğunu hissetti ve fizik kurallarını sezinleyebildi.


Bunun akabinde, bin bir zorluk çekse de üçüncü ve dördüncü ışık damlalarını da çıkarmayı başardı…


Dört ışık damlası yuttuktan sonra, kafasının içine görüntüler dolmaya başladı. Heyecan verici ve aynı zamanda şok edici bir sahne zihninde yavaşça netleşti!


Kutsal yabanın engin çorak topraklarını gördü. Düzlüklerin üzerindeki engin gökte bir kimera uçuyordu. Üç büyük kanadını açıyor ve kapıyordu, her kanat çırpışında bulutlar yüzlerce mil öteye dek sürükleniyordu.


Kimera, altın bir savaş zırhı giyen uzun saçlı bir adamla savaşıyordu!


Bu altın zırhlı adamın silahı, bir mızraktı. Gözü pek bir tavırla dimdik duruyor, uzun saçları rüzgarla dalgalanıyordu!


Ellerinde tuttuğu dört metrelik uzun mızrak ezici bir baskı yaratıyor, mızrak havada dans ettiğinde bir hengâmeye neden oluyordu!


Yi Yun, altın zırhlı adamla olan bu savaşı ilk türün gözünden izlediğini fark etti!


Aniden gördüğü adamın Tai Ah Kutsal Şehri’nin ilk şehir lordu olduğunu fark etti! O, altı ilk türden metruk hayvanı öldüren ve bedenlerini Göksel Salon’a getirip, onları Büyük Yan Altını’yla heykellere dönüştürüp mühürleyen kişiydi.


Gördüğü bu sahne, kimeranın son hatıralarıydı.


Tai Ah Kutsal Şehri’nin şehir lordunun rolü neydi?


Tai Ah Kutsal Şehri’nin Merkezi İlahi Kule’sinin doksan dokuzuncu katının sefasını sürebilir ve şehirdeki tüm kaynakları kontrol edebilirdi!


Tai Ah Kutsal Krallığı’nda iki büyük güç vardı; biri kutsal imparator, diğeri Tai Ah Kutsal Şehri’nin şehir lordu!


Kutsal imparator, yönetimle, duyurularla, kanunlarla, protokollerle uğraşmak zorundayken Tai Ah Kutsal Şehri’nin şehir lordunun bunlarla uğraşmasına gerek yoktu. Tüm istediği yetişimine odaklanmaktı.


Güç bakımından kıyaslanacak olurlarsa, Tai Ah Kutsal Şehri’nin şehir lordu kesinlikle daha güçlüydü!


Yi Yun şimdi ilk şehir lordunu izliyordu. O, Onlarca milyon yıl önce Tai Ah Kutsal Krallığı’nda yaşamış baki bir kişilikti!


Gücü, Yi Yun’un havsalasına sığmıyordu.


Şehir lordu, Kutsal Yaban Göksel Salonu’ndaki altı heykeli yaptırdığında, heykellerin içlerine kendi anlayışını da bırakmıştı.


Ama şimdi, Yi Yun ilk türün enerjisini emdiğinde, bu enerjinin içindeki fizik kanunları anlayışı da bedenince özümsenmişti!


Ayrıca, ilk şehir lorduyla yaptığı savaşı, ilk türün gözünden izleyebiliyordu. Sanki şehir lorduyla kendisi savaşıyormuş gibiydi. Hâl böyle olunca da, ilk şehir lordunun anlayışı üzerine kapsamlı bir fikre sahip olabiliyordu.


Bu iki yönlü anlayış yaklaşımı, anlama çabası göstermeden heykelin önünde dikilmekten çok daha üstündü.


Yi Yun’un idrak kabiliyeti her zaman iyi olmuştu. İki hayat yaşayan Yi Yun’un ruhani enerjisi muazzamdı. İdrak kabiliyeti Lin Xintong tarafından bile övülmüştü ve her zaman onu hor gören Su Jie bile Yi Yun’un kavrama becerisinin iyi olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı.


Yüksek idrak kabiliyeti ve kapsamlı tecrübesiyle, Yi Yun yavaş yavaş ilk şehir lordunun hareketlerinin esasını kavradı!


Tam maksadıyla anlayamamış olsa bile muğlak bir fikre sahip olmuştu.


Nizamın gerçek anlamı, bu, nizamın gerçek anlamı, öyle değil mi…


Zihninin içinde, kendi kullanımı için Yer ve Gök Yuan Qi’sini tetikleyebilirdi. Bunun için yeterli bir âleme ulaştıktan sonra Dünya’nın ve Cennet’in yasalarını kontrol edip bedenini kısa sürede insanüstü bir yapıya bile dönüştürebilirdi!


İlk türden birbiri ardına sızan ışık damlaları Yi Yun’a doğru uçtu. Bu ışık damlaları Yi Yun için gizemli bir âlemin kapılarını açtı. Kapıdan safi hakikat yükseldi. Ve bu hakikat, Yi Yun’u büyülü bir alana dokunmuş gibi hissettirdi. Daha önce hiç duymadığı, hiç görmediği bir şeydi bu.


Yi Yun, açlıktan kıvranan bir insan gibi tüm bu bilgileri tüketmeye başladı. Bu bilgiler, dünyanın gizemleriydi ve Yi Yun bu gizem örtüsünü kaldırdığında önünde ortaya çıkan şey onun aklını başından aldı!


Yi Yun belirsiz bir zaman zarfı boyunca büyülü bir durumun içine daldı. Orada zaman kavramını kaybetti. Ama dış dünyada, Zhou Kui hâlâ Yi Yun ile rekabet hâlindeydi.


Zhou Kui’nin silah arkadaşları artık dayanamıyordu. Birçoğu dizleri üzerine çökmüştü ya da ilk türün baskısına dayanamayıp yere serilmişti.


Heykelin önünde hâlâ ayakta duran sadece birkaç kişi vardı.


Elbette Zhou Kui de onlardan biriydi.


“Hmph! Baskıya dayanmak benim en güçlü özelliğim. Baskıya dayanmak konusunda buradaki insanlar arasında en iyisi olduğumu söylersem, kimse aksini iddia edemez. Buradaki herkesi devireceğim!”


Zhou Kui işte bu kibirli düşünceye sahipti.


İlk türün baskısı muazzam olsa kaç yazar?


Rüzgarın karşısında, bir tepe gibi güçlüydü!


Nehri tıkayan metal bir zincir gibi özgürdü!


Bu, Zhou Kui’nin şu anki zihinsel durumuydu.


Baskıyı hissediyordu elbette, ama köpek gibi yorgun da olsa, bedenini sınırlarına dek zorlamış da olsa hipnoz benzeri bir hâldeydi, durumun keyfini çıkarıyordu. Durmaksızın kendine en güçlü olduğunu söylüyordu, bunun etkisiyle de baskıya karşı direnci bir seviye daha yükseliyordu!


Zhou Kui’nin vücudundaki tüm kemikler çatırdarken, her tarafı da terle kaplıydı. Yi Yun’a bakmak için zorlukla başını çevirdi.


Yi Yun’un gözlerinin kapalı, yüzünün solgun olduğunu gördü. Bir kabus görüyormuşçasına durmaksızın kirpikleri titriyordu.


“Zihinsel durumu istikrarlı değil. Sınırında.” diye düşündü Zhou Kui. Elbette, kendisi için de dayanmak kolay değildi.


Yi Yun’un yere yığılışını görmek istiyordu ama ne yazık ki, bunu görmek kaderinde yazılmamıştı.


“Gong!”


Birdenbire gürültülü bir çan sesi duyuldu!


“İki saat doldu. Tüm acemiler Kutsal Yaban Göksel Salonu’nu terk etsin!” Altı odanın içinde de bu otoriter ses yankılandı. Bu ses, Kutsal Yaban Göksel Salonu’ndaki heykelleri onlara takdim eden sesle aynıydı.

 

“Süre doldu mu? Yazık oldu!” Yi Yun hâlâ trans hâlindeydi. Zihni yavaş yavaş dünyaya dönerken gözlerini ağır ağır açtı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr