Bölüm 161: Kutsal Yaban Göksel Salonu

avatar
10023 27

True Martial World - Bölüm 161: Kutsal Yaban Göksel Salonu


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: bezald35

   


Yi Yun taş masaya yürüdü ve masanın üzerine bir takım kıyafet ile bir kitap yerleştirilmiş olduğunu gördü.


Kıyafetler ketenden yapılmaydı, dokununca sertliği hissedilebiliyordu ancak sıradan insanların giydiği keten giysilerden farklıydı. Bu giysiler gümüş ipliklerle yapılmıştı. Sağlam ve doğa güçlerine karşı dayanıklıydı, yumuşak bir zırh olarak bile kullanılabilirdi. Zaten bunlar sıradan keten kıyafetler olsaydı Tai Ah Kutsal Şehri’ndeki eğitim yoğunluğundan dolayı birkaç gün içinde paçavraya dönerlerdi.


Kitap ise, tırnak kalınlığındaydı. Sayfaları inceydi ve kapağında ‘Kutsal Yaban’ yazıyordu!


Kapağı açtığında ise kitabın içinde başka bir dünya olduğunu fark etti. Sayfalara yazı yazılmamıştı, bomboştu. Biri, ruh enerjisini kitaba enjekte ettiğinde ancak o zaman içindeki dünya kadar bilgiyi okuyabilirdi.


Aslında bu kitabın her sayfası ayrı bir kitap gibiydi. Her sayfa kutsal yabanın farklı bir yönünü gözler önüne seriyordu.


Yi Yun birkaç sayfa çevirdi ve içindekiler kısmına baktı.


“Tai Ah Kutsal Şehri!”


“Kutsal Yabanın İklimi!”


“Kadim Metruk Hayvanlar!”


“Hazineler!”


“Gizemli Bölge Rivayetleri!”



‘Kutsal Yaban’ kitabı doksan sayfadan oluşuyordu. Yi Yun için her sayfası aydınlatıcıydı!


İlk sayfada Tai Ah Kutsal Şehri tanıtılıyordu. Önce tarihini anlatıyor sonra da şehirdeki savaşçı eğitim kurallarından bahsediyordu.


Tai Ah Kutsal Şehri’nde birçok yetişim kaynağı vardı ve bunların %90’ından fazlası ejder runlarıyla alınabiliyordu.


Geri kalan %10’luk kısmı elde edebilmek içinse ejder runlarının yanı sıra onur puanları da gerekiyordu.


Mesela, önceki rekorlardan birini kırmak çok büyük bir onurdu, elbette bunu başarmak çok zordu.


Bu kitap, Yi Yun’un ufkunu genişletti. Sayfa ardına sayfa çevirirken tamamen kitaba dalmıştı. Kitabın ilk sayfalarındaki Tai Ah Kutsal Şehri’nin tanıtımından sonraki sayfalar kutsal yabandaki metruk hayvanları, kutsal yabandaki bitkileri tanıtıyordu. Bu kitap, kutsal yabanda hayatta kalma kılavuzuydu.


Bu bilgiler çok önemliydi ve neredeyse her biri hayat kurtarıcıydı.


Kutsal yabanda normal görünen ve hatta zararsız görünen pek çok elit seviye metruk hayvan olduğunun bilinmesi gerekiyordu. Onları tanıyamazsanız ve onlara sıradan hayvanlarmış gibi davranırsanız kendinizi bir anda ölümün kıyısında bulabilirdiniz.


Ayrıca kıymetli bitkiler gibi görünen zehirli bitkiler de vardı. Dikkatsizce onlardan birini bulur da kullanırsanız güme gidebilirdiniz. Tai Ah Kutsal Krallığı’nda her biri önemli bir mevki, makam edinebilecek kuşağın içinde dahi ön plana çıkan bir kahramanın, dağda bayırda bulduğu bitkiler yüzünden nalları dikmesinden daha küçük düşürücü bir şey olabilir miydi?


Kitap, sadece kutsal yabandaki tehlikelerden bahsetmekle kalmıyor, aynı zamanda hangi metruk hayvanın ne kadar değerli olduğunu da anlatıyordu.


Özellikle ilk türlerle bir damla bile olsa bir şekilde kan bağı olan metruk hayvanlar, kan bağına sahip oldukları metruk hayvanlara kıyasla daha değersiz olsalar bile normal metruk hayvanlardan yüz kat daha değerliydiler!


İlk metruk hayvanların değerleri ise, eh...onların değerlerini ölçebilecek bir sistem yoktu!


Elbette böyle bir metruk hayvanın karşısına on bin tane Yi Yun çıksa bile hepsi ölürdü. Sadece Kutsal Şehrin ilk kıdemlisi gibi insanlar onlarla savaşabilirdi!


Bu ilk türler, dünyanın kendi evlatlarıydı. Yer ve Gök Yuan Qi’sine yakınlıkları insanların çok ötesindeydi.


İlk türlerden bir metruk hayvan öldürülebilirse, onun kemiklerinden yapılacak bir metruk kemik kalıntısı, dünyada kesinlikle bir kargaşa koparırdı!


O kalıntıyı yemek, kişiye sadece muazzam bir enerji vermekle kalmaz, ayrıca doğa kanunları hakkında küçük de olsa bir anlayış kazandırırdı. Bu da, eşsiz savaşçıları bile kıskançlıktan çatlatacak bir şeydi!


Yi Yun gecenin geç saatlerine kadar kitabı okudu. Şafaktan önce, iki saat kadar meditasyon yaptı. Büyük güç kaybı olmadığı sürece, Yi Yun’un seviyesindeki bir savaşçı için iki saatlik meditasyon, ideal zindeliğine kavuşması için yeterliydi.


“Toplanın!” Şafağın hemen ardından, yerleşim bölgesinin dışında biri bağırdı.


Yi Yun çabucak yıkandı ve masadaki kıyafetleri giyip dışarı çıktı.


Evlerin dışındaki boş arazide birkaç düzine asker toplanmıştı bile. Hepsi Yi Yun gibi birden uyanmıştı, ki bu insanlara Zhou Kui de dahildi.


Zhou Kui hâlâ onunla özdeşleşmiş savaş bıçağını ve Kafatası Kırıcı’sını sırtında taşıyor, öfkeliymiş gibi duruyordu.


Zhou Kui, Yi Yun’a baktığında Yi Yun da onun bakışlarına karşılık verdi, ama konuşmadılar.


Keltoş Qin çenesini okşadı ve neşeyle gülümsedi. Tai Ah Kutsal Şehri’ne gelen bu genç savaşçılar birbirleriyle mücadele ediyorlardı. Kaynaklar sınırlıyken birbirlerinin önüne geçmek zorundaydılar, bu yüzden de aralarında husumet olmaları doğaldı.


Bu kaçınılmazdı.


“Bugün, sizi Kutsal Yaban Göksel Salonu’na götüreceğim! Düşün peşime!” Kel adam söyleyeceklerini kısa ve öz bir şekilde söyledi ve onları şehir merkezine doğru götürdü.


Kutsal Yaban Göksel Tapınak Salonu, Merkezi İlahi Kule’nin tam önündeki koca binaydı. Göksel Salon o kadar büyüktü ki, Kutsal Şehir’de ondan daha büyük olan tek bina Merkezi İlahi Kule idi. Bu genç savaşçılar, binanın dibine ulaştıklarında kendilerini bir imparatorun sarayında sürünerek gezinen karıncalar gibi hissettiler.


Salon girişindeki sütunların tümü titizlikle cilalanmıştı. Uzunlukları otuz metreydi ve o kadar kalınlardı ki, otuz kişi onlardan birini anca sarabilirdi. İnanılmaz bir görüntüydü!


Tapınağın yapımında koca koca kaya parçaları kullanılmıştı ve ne kadar ağır oldukları da hemen anlaşılabiliyordu. Küçük bir dağdan yontulmuş, ardından birleştirilmiş parçalar gibiydiler. Kaya parçalarının arasındaki boşluğa eritilmiş demir dökülmüştü, duvarlardan soğuk, metalik bir parıltı yayılması da bu sebeptendi.


Salon, çok genişti. Yi Yun etrafına baktığında çok sayıda insanın orada toplandığını gördü.


Hem kadınlar hem erkekler vardı. Kadınların sayısı üçte bir kadardı. Jin Long Wei tamamen erkeklerden oluşuyordu ama Tai Ah Kutsal Şehri’ndeki kadın sayısı azımsanacak bir miktar değildi. Bu kadınlar, çoğunlukla aşiretlerden veya kraliyet ailesindendi. Bazıları da Jin Long Wei’nin muadillerindendi; örneğin, Qing Luan Wei kadınlardan oluşan bir birlikti.


Salondaki insanların çoğu durumlarına uygun giyinmişti. Bazılarında asillerin giydiği kıyafetler vardı. Uçan balık elbisesinin yanı sıra piton elbisesi giyenler bile vardı!


Piton elbiseleri baronlar tarafından giyiliyordu!


Tai Ah Kutsal Krallığı’nda soyluluk unvanları miras bırakılamazdı ve bir unvan hayat boyu da taşınamazdı. Bir savaşçı, herhangi bir nedenden dolayı gücünü kaybederse unvanı da ona gösterilen muamele de kaybettiği güç oranında düşürülürdü. Elbette, ülke için savaşırken yaralanmak bu durumun istisnasıydı.


Yi Yun, piton elbisesi giyen gence baktı. Genç, on dört yaşlarındaydı. Böyle bir yaşta baron olabilmesi, üstün bir yeteneğe sahip olduğu anlamına geliyordu!


“On dört yaşında bir baron...Acaba ne kadar güçlü?” Yi Yun kendi kendine mırıldandı. Başını başka bir yöne çevirdiğinde aniden şaşırdı.


Nakışlı bir Qiuniu elbisesi giyen ve sandalyede görkemli bir biçimde oturan bir genç vardı.


Qiuniu elbisesinin anlamı onun bir vikont olduğuydu!


On altı yaşındaki bir genç, bir vikont mu olmuş yani?


Kutsal Şehir’in Jin Long Wei’sinin generali olan Yan Menglong da bir vikonttu.


Bu genç, bir generalle aynı unvana sahipti!


Yi Yun gerçekten şaşırdı.


Salondaki pek çok kişinin bu nakışlarla süslenmiş kıyafetler giyen gençten kaçındığını fark etti.


İnsanların %99’u ayakta duruyordu. Ama bu genç, orada bir kralmışçasına aldırışsız bir şekilde oturuyordu.


Genç, gözlerinin ucuyla her yanı tarıyordu. Elinde mor, uzun bir kılıç tutuyordu ve parmağında da kırmızı bir yüzük vardı.


“Boyutlar arası yüzük…” Yi Yun yüzüğü hemen tanıdı. Bu boyutlar arası yüzüğün değeri çok fazlaydı. Bu sebeple Yi Yun onlardan birine hâlâ sahip olamamıştı. Kutsal yaban seyahati boyunca hayvan derisinden bir çanta taşımıştı.


“Onu tanıyor musun?” diye sordu Yi Yun, yanındaki Song Zijun’a. Yi Yun genci işaret etmek için gözlerini kullanırken, jestinin bu genç tarafından fark edilebileceğini aklından bile geçirmemişti!


Genç, bakışlarını Yi Yun ile Song Zijun’a dikti. Ama bir an sonra Yi Yun’u görmezden gelip başka yerlere bakmaya başladı.


Ama o bir anlık süre, Song Zijun’un nefesini kesmişti.


“Kılıç Niyeti! Kılıç Niyeti’nin nasıl kullanılacağını öğrenmiş bile, gözlerinden anlaşılıyor…”


Genç ona baktığı zaman, Song Zijun bir kılıcın ucu kaşlarının arasına kadar uzanmış gibi hissetmişti. Bu soğuk dokunuşla tüm tüyleri diken diken olmuştu.


Bir kılıç ustası, avuç içlerini, kollarını ve bacaklarını bir kılıç gibi kullanabilmek için bu uzuvlarını eğitebilirdi. Biraz eğitim yaptığında avuç içiyle yaptığı bir saldırı bir kılıçla yapılan saldırıdan farksız hâle gelirdi. Son kademelere ulaştığında bir bakışı dahi bir kılıç saldırısına dönüşebilir, bakışıyla bile insanları öldürebilirdi!


Bu genç, bakışlarını bir kılıç gibi kullanabilme aşamasına ulaşmamıştı ama bunu yapabilmesine çok zaman kalmadığının sinyallerini vermişti.


“Kim o?” diye sordu Yi Yun bir kez daha.


Song Zijun başını salladı. “Bir fikrim yok…”


Song Zijun, Jing Eyaleti’nin Nanjun Vilayeti’nde bulunan Song ailesindendi. Nanjun Vilayeti, koskoca Tai Ah Kutsal Krallığı ile karşılaştırmayı geç, Jing Eyaleti’nde bile küçük bir yerdi. Bu yüzden de Song Zijun pek çok seçkin insanı tanımıyordu.


O sırada Song Zijun’un yanında duran biri konuştu: “Adı, Yang Qian ve o, Tai Ah Kraliyet Ailesi’nden. On iki yaşındayken Tai Ah Kutsal Şehri’ne geldi, üç yıldır burada eğitim yapmakta. Cennet ve Dünya listelerinde ilk yüzün içine girdi. Bu yıl ilk ona bile girebilir!”


“Tai Ah Kraliyet Ailesi!” Yi Yun derin bir nefes aldı. Tai Ah Kutsal Krallığı’nın her yerinde nüfuzlu kabileler ve aşiretler vardı ama hiçbiri kraliyet ailesi ile kıyaslanamazdı!


Jing Eyaleti’nin yerel aşiretleri, kraliyet ailesinin önünde karıncalardan farksızdı.


Kraliyet ailesinin kan bağı, Tai Ah Kutsal Krallığı kurulduğundan beri onlarca milyon yıldır korunmuştu.


Kraliyet ailesi, bu on milyonlarca yılda evlilik için koydukları katı kuralları izlemişti. Kraliyet ailesinin her bir üyesinin evliliği, ailenin kıdemlileri tarafından kararlaştırılmıştı. Üyeler bu evliliği kabul etmeyip de sevdiğine varacak olurlarsa mevkilerinden vazgeçmek zorundaydılar.


Kraliyet ailesinden biriyle evlenmesi için seçilenler, ya derin miraslara sahip en büyük aşiretlerden olurdu ya da bazı kadim, gizemli kabilelerden gelen üstün kan bağına sahip olanlardan. Sıradan biri olacaksa da birçok kişiyi gölgede bırakıp kendine özgü yetenekleriyle ön plana çıkan insanlardan olmak zorundaydı.


Kısacası, ortaya çıkan her yetenekli insan, her seçkin insan, göklerin tüm gururlu çocukları, kraliyet ailesi tarafından kendi bünyesine katılırdı. Bunun nedeni de, bir sonraki neslin kan bağının güçlenmesini sağlamaktı. Ancak o zaman bir dahinin doğma ihtimali artardı.


Tai Ah Kraliyet Ailesi’nin güçlenip gelişmesini sağlayan sistem, iste bu akıl almaz sistemdi.


Kraliyet ailesinin mirası inanılmayacak kadar derindi. Hazineler bakımından sıkıntıları yoktu. Ama kraliyet soyundan olmaları, tüm bu kaynakların keyfini sürebilecekleri anlamına gelmiyordu. Kraliyet ailesine mensup insanların sayısı hiç de az değildi, bu yüzden sadece fevkalade yeteneklere sahip olanlar kraliyet ailesi tarafından yetiştiriliyordu.

 

Hâl böyleyken, Yang Qian’ın on beş yaşında vikont unvanını kazanmış olması şaşılacak bir şey değildi.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr