Bölüm 157: Kutsal Yaban Seyahati

avatar
11044 29

True Martial World - Bölüm 157: Kutsal Yaban Seyahati


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: bezald35

   


“Yun’er, kutsal yaban kampına… gitmek zorunda mısın?” Jiang Xiaorou dudaklarını ısırdı ve karmakarışık duygular içinde Yi Yun’a baktı.


Yi Yun, Jiang Xiaorou’ya kutsal yaban kampındaki ölüm oranı hakkında bir şey söylememişti ama Jiang Xiaorou yine de orası hakkındaki her şeyi bir şekilde öğrenmişti.


%15’lik ölüm ve %5’lik malullük oranı çok rahatsız ediciydi.


“Her şey yolunda gidecek.” dedi Yi Yun ciddi bir şekilde.


Yi Yun’un sözlerini duyan Jiang Xiaorou’nun ağzı açıldı, bir şeyler söylemek istedi ama dilinin ucundaki sözleri bir türlü söyleyemedi.


Yi Yun’a sarılmaktan başka bir şey yapamadı. Yi Yun’un kendi hayatı olduğunun ve istediği gibi yaşayacağının bilincindeydi. Yi Yun bir kere kararını vermişse onu kararından döndüremeyeceğini biliyordu.


Vahşi bir at, çayırlara aitti sonuçta…


Jiang Xiaorou, Yi Yun’a beraberinde götürebileceği her şeyi verdi. Yi Yun’a uygun bir çanta dikti ve üzerine ‘Rou’ kelimesini işledi. Engin yabanda iyi dilekler için bir tılsımdı bu gelenek. Ayrıca Su Jie’nin Yi Yun’a vermiş olduğu koruyucu tılsımı da onu koruması umuduyla çantanın içine dikti…


Jiang Xiaorou ile vedalaştıktan sonra Yi Yun seyahatine başladı…



Üçüncü gün, belirlenen zaman, hava yeni aydınlanmaya başlamıştı. Yi Yun yarım insan büyüklüğünde hayvan derisinden bir çanta taşıyordu. Jin Long Wei meydanında bir süredir beklemekteydi.


Çok geçmeden Song Zijun görüş alanına girdi.


Birbirlerine başlarıyla selam verdiler. İkisi de kutsal yaban yönüne doğru bakarken söylenecek pek bir şey yoktu.


Dimdik ayakta duran iki figür, yan yana duran mızraklara benziyordu.


Güneş’in ilk ışıkları yayılmaya başladığında ufkun ötesinde zümrüt yeşili bir nokta peydah oldu. Nokta gitgide yakınlaştı ve büyüdü ve sonunda tüm göğü kapladı.


Yi Yun gözlerini ondan alamadı ve şaşkınlığından dolayı dilini şaklattı. Bu bir hava gemisiydi. Daha önce Bulut Çölü’nde Lin Xintong’un onlardan birine bindiğini görmüştü.


Ama bu askeri bir hava aracıydı. Lin Xintong’un bindiğinden daha büyük olsa da onunki kadar gelişmiş değildi.


Hava gemileri, Tai Ah Kutsal Krallığı’nın övgüye değer hava taşıma araçlarıydı. Özellikle kutsal yabana doğru yolculuk yapan hava gemilerine kutsal gemiler deniyordu. Tai Ah Kutsal Krallığı’nın seçkin ustaları tarafından yapılmışlardı. Metallerine hem runlar hem de çeşitli düzenler işlenmişti. Güçlü savunmalara ve birçok saldırıya karşı korunmaya sahiptiler. Kutsal yabandaki uçabilen metruk hayvanlara karşı dayanabilirlerdi.


Tai Ah Kutsal Krallığı’nın meşhur donanması, bu kutsal gemilerden oluşuyordu. Tai Ah Kutsal Krallığı’nın gücünün milli sembolleriydiler.


Kutsal gemi yavaş yavaş alçaldı. Madeni gövdenin altındaki su damlaları, sabah güneşinin ışıklarıyla parladı. Üzerine kazınmış birkaç gizemli run, hava gemisini mukaddes bir hâle ile sarıp sarmaladı.


Böyle muazzam bir aracı gören Yi Yun’un nefesi kesildi. Böyle devasa bir hazineyle uçacağı ilk seferdi bu.


Kutsal yaban ordusuna katılması için gerekli olan yeterlilik belgesini sıkı sıkıya tuttu.


Buzz


Hava gemisi, yerin yüz metre üstünde asılı kalırken kükreme benzeri bir ses çıkardı. İnişini durdurmuştu.


Hava gemisinin alt tarafından su kovası büyüklüğünde, kalın, siyah bir metal zincir Yi Yun ile Song Zijun’un önüne düştü ve çarptığı yeri parçaladı.


Ağır demir zincirin düşüşü sebebiyle havaya bir toz bulutu yükseldi.


Geminin gövdesinden bir kabin kapısı açıldı. Orta yaşlı, sırım gibi ince ve kel bir adam kollarını bağlayarak orada durdu. Yukarıdan, hükmedici bir edayla Yi Yun ile Song Zijun’a baktı.


“Kutsal Şehir Jin Long Wei’si tarafından kutsal yaban kampına gitmesi için seçilen öğrenciler siz misiniz? Belgelerinizi gösterin!” Adam otoriter bir sesle, sesini Yi Yun’un kulağına iletti.


Song Zijun ile Yi Yun yanıt olarak yeterlilik belgelerini yukarıya fırlattılar.


Orta yaşlı adam belgeleri inceledikten sonra başıyla onayladı. “Tamam, zinciri kullanarak buraya gelin.”


Yi Yun ile Song Zijun çabucak zincire tırmanmaya başladılar ama çok geçmeden zincirin kaygan olduğunu ve ellerinin kaydığını fark ettiler. Sanki bir yağ tabakası ile kaplanmış gibiydi.


Düşününce bunun basit bir test olduğunu idrak ettiler.


Bu test onlar için bir sorun teşkil etmiyordu. Esnekliklerini kullanarak maymunlar gibi çevik bir şekilde zincire tırmandılar.


Yi Yun özellikle göze çarpıyordu. Düz yolda yürüyormuş gibi tırmanıyordu. Orta yaşlı adam sık sık ona bakıyordu.


Hava gemisine girdikten sonra, lider onları geminin kuzeydoğu köşesine götürdü. Hava gemisinde uyulması gereken bazı kuralları açıkladıktan sonra da yanlarından ayrıldı.


Lider ayrıldığında Yi Yun dikkatle etrafı incelemeye başladı.


Hava gemisinin içinde yirmiden fazla insan oturuyordu.


Bunlar, komşu şehirlerden gelenlerdi. Kutsal Şehir’in yakın çevresinden pek çok insan vardı.


Bu insanların hepsi de cesur ve erkeksi görünüyordu.


Bazıları hava gemisinde bile yetişimleri için çalışmayı sürdürüyor, meditasyon yapmak için oturuyordu. Bazıları da derin nefesler vererek yumruklar atıyordu. Ama hiçbiri rahat görünmüyordu.


Bu durum, Yi Yun’a kutsal yaban kampına gitmesi için seçilenlerin sıradan insanlar olmadığını fark ettirdi!


Yi Yun kimseyle konuşmadan yerine oturdu ve nefesini düzenlemeye başladı.


Kutsal gemi çok geçmeden Kutsal Şehir semalarından ayrıldı. Kutsal Şehir’in komşu şehirlerine uğrayarak bir düzine kadar insanı aldı. Ondan fazla şehre uğradıktan sonra gemiye binenlerin sayısı yüzü aşmıştı.


Başka binecek kimse kalmamıştı. Kutsal gemi yükseldikçe yükseldi ve bulutların bile üzerine çıktı, ardından bir düzen aktifleşti ve gemi, arkasında bir gürleme bırakarak, bir uğultu sesinin eşliğinde yol almaya başladı.


Yi Yun gözlerini açıp pencereden dışarı bakmadan edemedi.


Tai Ah Kutsal Krallığı’nın havadan görünüşü, gerçekten de görülesi bir manzaraydı!


Yi Yun gibi küçük bir kabileden gelen biri için dağların ve nehirlerin havadan görünüşünün tadını çıkarmak da bir çeşit eğitim ve tecrübe kazanımı sayılırdı.


Yi Yun aşağıda devasa büyüklükte bir nehir gördü. Nehir birkaç yüz mil genişliğindeydi ve içerisinde siyah gölgeler vardı. Gölgelerden biri aniden suyun üzerine sıçradığında, onun balinadan birkaç kat daha büyük bir dev hayvan olduğunu gördü. Dev hayvan, su yüzeyine sıçradıktan sonra dev bir kuşu yakalamış ve ardından tekrar suya dalmıştı.


Yi Yun bu sahneye şaşırmadan edemedi. Daha önce hiç böyle ölümcül bir su canlısı görmemişti.


Ayrıca sonsuz çölün göğünü kaplayan garip kuş sürüleri de gördü. Kanat açıklıkları yüz feetti ve kanat çırpışları, hava gemisinin türbülansa kapılmasına sebep oluyordu.


Engin okyanusta, nefes almak için sudan çıkan pek çok küçük adacık gördü. Gök kuşakları oluşturuyorlardı. Bu şeyler, muazzam büyüklükteki kaplumbağalardı.


Pek çok şahane hayvan, Yi Yun’un şaşırmasına neden oldu, bu yolculuk gerçekten göz alıcı bir deneyim oluyordu.


Tai Ah Kutsal Krallığı inanılmaz genişti, ama birkaç günlük yolculuğun ardından, hava gemisi göklere uzanan, büyük bir kaleye doğru yöneldi.


Kale, gökyüzüne parlak bir enerji yayan, içerisinde sayısız kristal barındıran bir düzene ev sahipliği yapıyordu.


Bu şey, bir süper uzun mesafe düzeniydi.


Tai Ah Kutsal Krallığı çok büyük, kutsal yaban çok uzak olduğundan ulaşımı sadece hava gemisiyle sağlamak bile çok uzun bir zaman alıyordu. Bu yüzden, seyahat için kadim düzenlere bel bağlamak zorundaydılar.


Yi Yun her şeyi dikkatle izliyordu, üç muazzam kaleden oluşan bir düzene girmişlerdi. Üç kez ışınlanmışlar, on milyonlarca mil uzağa ulaşmışlardı.


Sonunda, kutsal yabanın yakınındaki bir çorak araziye ulaştılar.


Lian kabilesi aslında Jing Eyaleti’nin yanında bulunan Bulut Çölü’ndeydi. Ama kutsal yaban, Kutsal Krallığın öte tarafındaydı. Jing Eyaleti’nden kutsal yabana yaptıkları bu seyahatte, Tai Ah Kutsal Krallığı’nın büyük bir bölümünden geçmişlerdi!


Yol çok uzaktı!


Batan güneş göğü kızıla boyarken hava gemisinin üzerine de kızıl parıltılar dökülüyordu.


Hava gemisinin üst tarafında birkaç çukur vardı. Kutsal gemiyi koruma maksadıyla sıra dışı metalin içerisine düzenler yerleştirilmişti. Ama yine de yolculuk boyunca iki kez metruk hayvanların saldırılarına uğramışlardı. Ve bu saldırılar da metal üzerinde bazı izler bırakmış, çukurlar oluşturmuştu.


“Kutsal yaban! Kutsal yabana ulaştık!” diye bağırdı kutsal geminin içinde bulunan biri. Herkes cam kenarlarına koşarak dışarıya baktı.


Yi Yun pencereden dışarı bakarken kaşlarını kaldırdı. Uzaktaki sisin dağınıklığını fark etti.


Balta girmemiş bir ormanın havası göğe doğru yükseliyormuş gibiydi.


Ao!


Bir kükreme dünyayı salladı.


Altlarındaki yerin her yanı toz duman içindeydi. Düzlükte koşan bir sürü dev hayvan vardı. Toynakları, gök gürültüsü benzeri sesler çıkarıyordu.


Ufkun ötesinde, boydan boya kara bir orman uzanıyordu. Her devasa ağaç, mavi göğe yükselen bir sütunu andırıyordu.


Gökyüzünde keskin çığlıklar yankılanıyordu. Sayısız kanatlı yaratık sağa sola saldırıyor, ustura kadar keskin pençeleri kılıçlara benziyordu. Düzensiz toz fırtınasına yakalanmış aslana benzer bir hayvanın kanı gökyüzüne dek sıçradı.


Daha da uzakta zirvesi bulutlara uzanan bir dağ vardı. Çevresinde parlak bir ışık dolaşıyordu. Ama bu bölgeden, hayvanları yakalayan siyah, örümcek ağı benzeri bir ipek fırlayıp duruyordu.


Bazı dağ zirveleri çıplak ve ölüydü. Dağlardan biri yüzükoyun yatan bir aslan tarafından kendi bölgesi ilan edilmişti. Uyuyan aslanın horultusu bile gök gürlemeleri gibiydi.


Hava gemisi bu bölgeye ulaştığında daha dikkatli ve daha yüksekten uçmaya başladı.


Hava gemisinin altında sayısız dağ uzanıyordu.


Ara sıra büyük siyah bir bataklık veya kavurucu bir çöl görülebiliyordu.


Bazı bölgelerde dağ gibi üst üste yığılmış beyaz iskelet yığınları vardı.


“Bu, kutsal yaban…” Kutsal yabanın zorluluğunun ve korkunçluğunun farkına varan Yi Yun derin bir nefes aldı.


“Bak, bu Çatırdayan Ateş Hayvanı değil mi?” Yi Yun aşağı bakarken birisi konuştu. Yi Yun, hava gemisinin altındaki yabani bölgede kemikten ufak dağlar gördü. Kemiklerin içinde lav gibi akan bir şey vardı. Belli ki Çatırdayan Ateş Hayvanı idi.


Ama Çatırdayan Ateş Hayvanı öldürülmüştü. İç organları meydandaydı ve üzerinde renkli dev bir kuş oturuyor, etini yiyordu.


Yi Yun’un gözleri seğirdi. Çatırdayan Ateş Hayvanı, Bulut Çölü’nde de vardı ve orada iyi biliniyordu. Ama kutsal yabanda renkli dev bir kuşun avı olmuştu.


Kutsal yabanda, başını nereye çevirirsen çevir tehlike vardı. Çok korkutucuydu. Bulut Çölü ile kıyaslandığında tamamen başka bir seviyedeydi.


Bulut Çölü, Yer ve Gök Yuan Qi’sinin kıt olduğu çorak bir topraktı. Güçlü metruk hayvanlar veya hazineler meydana getiremezdi.


Kadim türler sayılabilen devasa hayvanlardan yoksundu.


Bulut Çölü’nün en güçlü metruk hayvanları, Metruk İnsan Vadisi’nin kuzeyindeki ıssız bölgede yaşardı. Ki bu ıssız bölge ile Bulut Çölü tamamen farklı yerlerdi.


Ama kutsal yaban farklıydı. Burada sayısız görkemli devasa hayvan bulunuyordu.

 

Sıradan insanlar bin bir güçlükle de olsa Bulut Çölü’nde hayatta kalabilirdi ama kutsal yabanda hayatta kalmaları mümkün değildi. Bu bölgede çok az sayıda insan adım atmıştı. Özel kan bağına sahip gizemli kabilelerle ilgili efsaneler vardı gerçi. Onların gizemine ve gücüne dair efsaneler!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr