Bölüm 628: Gök Tilkisi

avatar
6665 18

True Martial World - Bölüm 628: Gök Tilkisi


Gök Tilkisi

 

Engin Kutsal Yaban’da sıradağlar ve sonsuz vadiler vardı. Kutsal Yaban’ın derinlerinde büyük bir sunak duruyordu. Sunak sayısız kemikten oluşuyordu. Dışarı doğru uzanan bu kemikler antik ve ilkel bir aura yayıyordu.

 

Bu sunak yıllar boyunca burada kalmıştı. Sunağa fazla uzakta olmayan bir sarayda, günlerini orada geçiren kırmızı elbiseli bir leydi vardı.

 

Genç leydinin zarif vücut hatları ve kaşlarının ortasında üç tane parlak kırmızı nokta vardı. Yüz hatları sanki yeşim taşından yapılmış gibiydi ve cildi kar kadar beyazdı. Güzelliği ise dillere destandı.

 

Saraydaki karanlık salonun penceresinin önünde oturuyordu ve kucağında küçük, pofuduk, kırmızı bir tilki vardı. Tilkinin yüzünde rahat ve yerinden memnun bir ifade vardı.

 

O anda karanlık salonun içinde ayak sesleri duyuldu. Gök mavisi kıyafetli bir adam leydiye yaklaştı ve tek dizinin üstüne çöktü.

 

Genç leydi gök mavisi kıyafetli adama baktı ve yavaşça konuştu: “Zamanı geldi mi?

 

Evet.” Gök mavisi kıyafetli adam leydiye tapar gibi konuştu.

 

O, bilyonlarca metruk hayvana öncülük eden ve neredeyse Tai Ah Kutsal Krallığı’nı yok eden Çoban’dı.

 

Kırımızı elbiseli genç leydi ise Yi Yun’un kız kardeşi Jiang Xiaorou’ydu.

 

Yedi yıl önce kutsal kemik sunağında antik kan bağını uyandırarak Metruk Kraliçe olmuştu. Ancak Çoban, hala ona “Halef” deme alışkanlığından kurtulamamıştı.

 

Jiang Xiaorou Metruk Irkına döndüğünde bir yaşam görevini üstlenmesi gerektiğini biliyordu. Başta karşı çıkmıştı, fakat Shen Tu Nantian tarafından hapsedilen Yi Yun’u kurtarmak zorundaydı.

 

Çoban’ın Yi Yun’u kurtarma koşulu İnsan Irkıyla olan tüm ilişkisini kesip Metruk Irkı’nın Halefi olmasıydı.

 

Jiang Xiaorou’nun benzersiz bir kan bağı vardı ve Metruk Irkı’nın Kutsal Ruh’u olarak kabul edilmişti. Son on milyon yıllık tarih boyunca Metruk Irkı’nın kan bağı giderek incelmişti. Çağın Metruk Kralı’nın Kutsal Ruh tarafından kabul görmesi çok zordu.

 

Yedi yıl boyunca Jiang Xiaorou’nun tavrı daha sessiz ve hüzünlü bir hal almıştı.

 

Ancak Jiang Xiaorou, küçük tilkiyle beraber yanında kemik asasıyla durduğunda, bedeninin etrafında kutsal bir aura geziniyor gibi görünüyordu.

 

Çoban bile bu auraya karşı kendini bir hizmetkârın kralına olduğu gibi tapmaktan alıkoyamıyordu. Artık bir kıdemlinin küçüğüne gösterdiği ilgiyi göstermiyordu.

 

Eğer öyleyse, başlayalım.” Jiang Xiaorou yavaşça konuştu ve uzun bedeni ileri gitti.

 

Salondan kızıl cübbesiyle beraber çıktı.

 

Salonun dışında onu bekleyen bir dev vardı. Devin yanında sıradan kıyafetler içinde güzel bir kadın Jiang Xiaorou’ya bakıyordu.

 

Biraz Jiang Xiaorou’ya benziyordu. O kişi önceki Metruk Kraliçe’ydi.

 

Anne...” Jiang Xiaorou hafiften eğildi.

 

Sıradan giyimli kadın sevgi dolu bir şekilde Jiang Xiaorou’ya baktı ve yavaşça iç çekti, “Rou’er, üç gün içinde Ruh Mezarı’ndaki Yin atmosferi on bin yıldaki en zayıf halinde olacak. Biz, Metruk Irkı, Ruh Mezarı’na girmek için bu zamanı seçtik.

 

Irkımız on yıldan fazla süredir dâhiler yetiştiriyor ve şimdi onları kullanmanın zamanı geldi.

 

Sıradan giyimli kadın konuşurken arkasındaki devler yavaşça gökyüzüne yükseldi. Bu devlerin üstünde savaş kıyafeti giymiş Metruk Irkı elitleri vardı.

 

Metruk Irkı Kanlı Ay’ın Semavi Dao Birliği’ni kurduğunu biliyordu ve amaçlarının ne olduğunun da farkındaydı. Bu nedenle Metruk Irkı, Semavi Dao Birliği’ne karşılık olarak bir grup “Gök Tilkisi” yetiştirmişti.

 

Ruh Mezarı’na olan yolculuk on milyonlarca kilometre uzunluğundaydı.

 

Metruk Irkı Ruh Mezarı’nın nerede olduğunu uzun süredir biliyordu ve Ruh Mezarı’nın Kanlı Ay’ın asıl yetiştirme yeri olduğunun da farkındalardı. Ancak Ruh Mezarı’nın koruyucu düzenlerine ve orada biriken Yin Enerjisine karşı Metruk Irkının yapabileceği hiçbir şey yoktu.

 

Ve şimdi Kanlı Ay’la savaşmak için Metruk Irkına öncülük edebilecek tek işi Jiang Xiaorou’ydu.

 

Ancak Kanlı Ay’ın Reenkarnasyoncuları çok güçlüydü. Ruh Mezarı’na olan bu yolculuk Jiang Xiaorou’yu son derece büyük bir tehlikeye atıyordu!

 

Tek bir kaza bile Jiang Xiaorou’nun Ruh Mezarı’nda ölmesine neden olabilirdi.

 

Sıradan giyimli kadın bunu yapmaya katlanamıyordu, fakat yapabileceği pek bir şey yoktu.

 

Jiang Xiaorou hafiften zıplayıp devin kafasına bindi. Yavaşça kemik asasını savurdu ve dev gökyüzüne doğru uçtu. Anında, sayısız dev onun peşinden gökyüzüne yükseldi. Hepsi kanatlarını açınca neredeyse gökyüzünü kaplamıştı!

 

Jiang Xiaorou’nun devi en önde diğerlerine öncülük ediyordu. Güçlü rüzgâr Jiang Xiaorou’nun saçlarını havalandırıyordu, fakat o gözlerinde kararlı bir ifadeyle sakin kalıyordu ve kuzeye doğru uçmaya devam ediyordu.

 

Jiang Xiaorou’nun devi ufukta kaybolurken sıradan giyimli kadın orada uzun süre sessizce durdu.

 

Sadece tüm devler kaybolunca sıradan giyimli kadın kendi kendine mırıldandı: “Rou’er, güvenli bir şekilde geri dönmek zorundasın…”

 

...

 

Uzak kuzeyde, bitkilerin büyümediği yerlerde dev dağlar vardı. Hepsi siyah kayalarla kaplıydı.

 

Kuşların bile oranın zirvelerinden geçmesi zordu. Siyah rüzgâr vadide eserken bir hayaletin inlemesi gibi sesler çıkarıyordu. Siyah rüzgâr, sanki arkasında hiç koku bırakmadan öldürecek bir zehir gibi kokuyordu.

 

On milyonlarca yıl boyunca burası hiç kimsenin gitmediği son derece tehlikeli bir yer olmuştu.

 

Son derece soğuk bir yerdi ve büyük miktarda Yin Qi’yle dolmuştu. Eğer ölümlüler burada kalsaydı Yin Qi yüzünden yaşam güçleri çabucak emilir ve yavaşça ölürlerdi.

 

Savaşçıların bile burada enerjisi yavaşça emilir ve zamanla zayıflarlardı.

 

Bu nedenle en kuzeyde olan bu yerde hiç yerleşim yoktu.

 

Ve kuzey kutbunda, Yin Qi’sinin en güçlü olduğu merkez bölgesine Kanlı Ay tarafından Ruh Mezarı deniyordu.

 

Phew–Phew–Phew–

 

Bir grup uçan yaratık Ruh Mezarı’nın tepesinde belirdi.

 

Metruk Irkının elitleri bu uçan yaratıkları sürüyordu. Ve en öndeki uçan yaratık küçük bir tepe büyüklüğündeydi. Kırmızı elbiseli genç leydi ise onun başında duruyordu.

 

Jiang Xiaorou elinde kemik asasıyla yaratığın başından aşağı bakıyordu. “Ruh Mezarı bu mu?

 

Çoban Jiang Xiaorou’nun yanında belirdi ve cevap verdi: “Evet, Halef. Bu zehirli gaz da bir düzen. Ruh Mezarı’nın girişini ve gerçek görüntüsünü engelliyor.

 

Ruh Mezarı devasaydı ve girişi en kuzeye doğru uzanıyordu. Girişler sayısızdı ve bir karınca kolonisinin yuvası gibi karmaşıktı.

 

Girişler çok olduğundan, Kanlı Ay Reenkarnasyoncuların girişleri korumasına izin veremezdi.

 

Kanlı Ay’ın zaten pek Reenkarnasyoncusu, yoktu bu yüzden tüm girişleri korumalarının da bir yolu yoktu.

 

Yin Hayaletleri ve diğer ölü hizmetkârları ise Reenkarnasyonculardan çok daha zayıftı, bu yüzden Ruh Mezarı’nın sayısız girişini korumaları anlamsızdı. Bunun nedeni Metruk Irkının Çoban gibi görkemli uzmanlarına karşı koyamayacak olmalarıydı.

 

Zaman geçtikçe Kanlı Ay girişleri korumak için daha fazla adam göndermiyordu. Sadece o değil, geçen zamanla birlikte zehirli gaz düzeni de bayağı zayıflamıştı. Böylesi büyük bir Ruh Mezar’nın sürekli bir düzene güç sağlaması için yıllık gereken enerji miktarı çok büyüktü.

 

Demek bu bir düzen… Zaman yüzünden bayağı zayıflamış.” Jiang Xiaorou konuşurken yavaşça bindiği devin başına vurdu.

 

Uçan hayvan yere baktı ve gözlerini devirdi. Ancak, Jiang Xiaorou ona bir bakış attığı anda keskin bir şekilde ciyakladı ve kanatlarını çırptı!

 

Kanatlarını çırptıkça hortum gibi gözüken bir kum yükseldi ve dağlar titredi.

 

Dağlarda gezinen siyah duman dağıldı ve Ruh Mezarı’nın gerçek görüntüsü ortaya çıktı.

 

Büyük bir dağda, girişi kan kırmızısı bir ışık tarafından mühürlenmiş derin bir mağara vardı.

 

Kanlı Ay, Ruh Mezarı’nı korumak için kemik yaşını sınırlayan antik bir düzen kurdu. Sana eşlik edemeyeceğim, yapabileceğim tek şey ırkımızın dâhilerine içerde öncülük etmene izin vermek.” dedi Çoban. İçi hüzünle dolmuştu ve genç Metruk Kraliçe’nin Kanlı Ay’ın üssüne tek başına girmesine izin vermek istemiyordu.

 

Tamam, anladım.” Jiang Xiaorou uzağa baktı. Sesi hafif bir rüzgâr gibiydi.

 

Genelde, Ruh Mezarı’nda kalın bir Yin Qi tabakası vardı. Şeytani ruhlar ve zombi krallar içeride kol geziyordu. Hepsi on bin ila yüz bin yaşları arasındaydı. Hibernasyondaki Yin Hayaletleri onların ilgisini çekmiyordu, fakat canlı şeyleri yemeyi seviyorlardı. Gençler için zombi krallar güçlüydü, bu yüzden umursamazca girmek son derece tehlikeli olabilirdi.

 

Kanlı Ay bile Semavi Dao Birliği üyelerine buraya getirdiğinde zombi krallarla karşılaşmak istemiyordu. Eğer karşılaşırlarsa, o bedenler amaçlarını yerine getiremeden önce zombi krallar tarafından yenilirdi.

 

Bu nedenle Ruh Mezarı’na girmek için Yin Qi’nin on bin yılda en zayıf olduğu günü seçmişlerdi.

 

Bugün, on bin yaşındaki zombi krallar kış uykusuna yatacaktı. Bu Ruh Mezarı’na girmek için en iyi zamandı.

 

Jiang Xiaorou başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Ruh Mezarı’nın üstündeki gökyüzü ölüm aurası yüzünden etkilendiğinden karanlık ve daraltıcıydı.

 

Gitme zamanı.” Jiang Xiaorou yavaşça konuştu.

 

Jiang Xiaorou’nun arkasındaki “Gök Tilkisi” elitleri Metruk Irkına mutlak bir şekilde sadıktı. Jiang Xiaorou’yu seviyor ve tapıyorlardı.

 

Ayrıca Ruh Mezarı’na girişlerinin geri dönüşü olmayacağını da biliyorlardı, fakat hiçbiri onu bırakıp kaçmamıştı.

 

Jiang Xiaorou kollarını açtı, rüzgâr sanki yeni tutuşmuş bir alev gibi kıyafetini uçuruyordu. Elindeki beyaz kemik asasını ise gökyüzüne doğrultmuştu.

 

Gizemli bir güç aniden kemik asasının tepesinde belirdi.

 

Rüzgârlar her taraftan toplanmaya başlayınca bindiği uçan yaratık hırladı.

 

Rüzgâr kemik asasının tepesinde toplanmıştı. Jiang Xiaorou’nun gülümsemesiyle…

 

Boom!

 

Bir rüzgâr sütunu gökyüzündeki siyah bulutlara doğru hücum etti.

 

Gökyüzü sanki delinmişti, parlak sıcak güneş ışığı delikten üzerlerine yansıyordu.

 

Jiang Xiaorou kemik asasını indirdi ve yaratığın başında yürüdü. Sanki ışık huzmesinde yürüyormuş gibi Ruh Mezarı’nın büyük geçidine doğru ilerledi...



 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr