Bölüm 578: Ölüm Çölü

avatar
7589 20

True Martial World - Bölüm 578: Ölüm Çölü


True Martial World 578 - Ölüm Çölü



Yi Yun’u kovalayan öfkeli Dokuz Yenidoğan, Yi Yun Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’ne girmiş olsa bile durmadı ve Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’ne doğru koştu!



O an, Dokuz Yenidoğan’ın ilkel hayvanlara özgü içgüdüleri uyanmış, zekasından geriye eser kalmamıştı. Tek istediği, Yi Yun’u yemekti!



Boom!



Yaralı Dokuz Yenidoğan, Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’nin merdivenlerine çarptı. Merdivenlere hiçbir şey olmazken, yaralanan Dokuz Yenidoğan oldu!



Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi oldukça genişti, yapılırken kullanılan malzemeler oldukça sağlamdı ve düzen teknikleri ile güçlendirilmişti. Dokuz Yenidoğan korkunç bir yıkım gücüne sahip olsa da, Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’ne zarar veremezdi. Bu nedenle, Yi Yun Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi için hiç endişelenmeden onun içeri girmesine izin vermişti.



Deliye dönmüş Dokuz Yenidoğan Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’ne girdikten sonra dokuz kafasını her yana çevirip on dokuz gözüyle her yeri taramıştı.



Ama Yi Yun’un izini bulamamıştı.



Öfkeli Dokuz Yenidoğan kuyruğuyla vurarak duvarları yıkmayı ve Yi Yun’u saklandığı yerden dışarı çıkarmayı umdu. Ama kuyruğunu yere de vursa duvarlara da vursa sapasağlam kaldılar. Tek bir iz bile bırakamadı, aksine, pulları parçalandı ve kan sızmaya başladı.



Hiddet!



Dokuz Yenidoğan’ın gözleri kan kırmızısına dönüştü. Kükreyerek büyük salonda dolaştı. Bedeni, her an patlamaya hazır bir yanardağ gibiydi.



Aniden başını kaldırdı ve Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’nin ikinci seviyesine girişi sağlayan ışık kapısını gördü.



İnsanın varlığı, o ışık kapısından hissediliyormuş gibiydi!



Dokuz Yenidoğan’ın gözlerinde bir vahşet parıldarken hemen oraya doğru koştu.





O anda, Yi Yun, Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’nin beşinci katında, tanıdık olduğu Yin-Yang yetişim odasında, bir ışık kapısı vasıtasıyla ortaya çıktı. O geçtikten sonra hemen arkasındaki ışık kapısı kayboldu.



Bu yetişim odası, Lin Xintong’la altı yılını geçirdiği yerdi.



Şimdilik rahatlayabilirim.” Yi Yun’un yüzü solgundu. Ağzından sızan kanı sildi. Sadece bu sonuca ulaşmak için bile, birkaç kere ölümün kapısına gidip gelmişti.



Sadece arkasındaki ışık kapısını değil, Büyük İmparatoriçe gizemli bölgesi ve Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi girişlerini de kapatmıştı.



Dokuz Yenidoğan, Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’nin içine kilitlenmişti!



Duyularına göre, Dokuz Yenidoğan Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’nin ikinci seviyesindeki metruk topraklarda ortaya çıkmıştı. Ve o ışık kapısından geçtikten sonra, Yi Yun ışık kapısını kapatarak mühürlemişti.



Dokuz Yenidoğan ikinci seviyeye hapsedilmişti. İçeride çok geniş bir alan vardı ve Dokuz Yenidoğan orada istediği gibi çıldırabilirdi.



Bir düşüncesiyle birlikte, Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’nin düzen diskinin hologramı önünde ortaya çıktı. Düzen diskini usulca parmaklarıyla sardı ve düzen diskinden bir ışık akışı çıktı.



Bunu takriben, Dokuz Yenidoğan hakkında düşünmeyi bıraktı. Bağdaş kurarak yere oturdu ve gözlerini kapattı…





Tanrı’ya Dönüşüm Kulesi’nin ikinci seviyesindeki ıssız topraklarda, Dokuz Yenidoğan hızlı bir şekilde koşturup duruyordu.



Ortaya çıkışı, diğer metruk hayvanların korku içinde titremesine neden oldu. Kendi mağaralarına saklanarak hareket bile etmeye cesaret edemez şekilde durdular.



Dokuz Yenidoğan öfke içinde koşturup endişeyle Yi Yun’un izini arıyordu.



Buraya yeni girdiğinde, Yi Yun’un varlığının buradan bir yerlerden geldiğini hissedebiliyordu ama bir an sonra Yi Yun’un izi tamamen ortadan kaybolmuştu.



Bu da Dokuz Yenidoğan’ı fazlasıyla kışkırtmıştı.



Kolayca yiyebileceği, planktona benzer bir varlık, onu ciddi bir şekilde yaralamıştı ve onu buraya kadar kovalasa da izini kaybetmişti.



Dokuz Yenidoğan zekasını yeniden kullanabilmeye başladığında, o cılız insan tarafından bir tuzağa düşürüldüğünü anlamaya başladı!



Öfkeyle önüne çıkan her şeyi yok etti! Etrafa saldırıp durdu, ama aniden bir çöle girdiğini fark etti!



Çöl sonsuzdu ve çok sıcaktı. Çöle girdiğinde kaybolmuş gibiydi. Arkasına baktığında, arkasındaki ıssız toprakların kaybolmuş olduğunu gördü!



Çöle daha şimdi girdiğini hatırladı ve mantıken, ıssız topraklara geri dönüş yolunu görebilmesi gerekiyordu. Ama çöl aniden genişlemiş, az önceki ıssız toprakların yerini almış gibiydi.



Dokuz Yenidoğan yanlış bir şeyler olduğunu hissetti. Şimdi hem öfkeliydi hem de paniğe kapılmaya başlamıştı. Böğürmeye ve koşmaya başladı.



İçgüdüsel olarak çöle karşı bir korku hissediyordu. Çölden kurtulmak istiyordu, ama ne kadar koşarsa koşsun, çölün sonu gelmiyordu.



Zaman akıp geçerken insanın izini bulamadı, yaraları da iyileşmedi.



Kanı akarak sarı kumları kızıla boyadı. Göğsündeki ağrı, azalma belirtisi göstermeden canını yakmaya devam etti.



Dokuz Yenidoğan’ın gözlerinde şüphe ortaya çıkarken şaşkındı. Bedeni, inanılmaz bir iyileşme gücüne sahipti ve şimdiye kadar yaralarının iyileşmiş olması gerekiyordu, ama hâlâ iyileşmemişlerdi.



Dokuz Yenidoğan bu konuda düşünürken dokuz ağzını da açtı ve havayı emdi.



Yeterince Yer ve Gök Yuan Qi’si özümsediği sürece yaraları hızla iyileşirdi.



Belli bir seviyeye ulaşan metruk hayvanlar, tıpkı belli bir yetişim seviyesine ulaşan insanlar gibi hiçbir şey yemeden yaşayabilirdi. Nefes aldıkları sürece hayatta kalabilirlerdi.



Bedenleri, pek çok yaralanmayı iyileştirebilecek güçlü bir kendini iyileştirme yeteneğine sahip olurdu.



Ama bu senaryo için bir şart vardı. O da, Yer ve Gök Yuan Qi’si ile bağlantıda olmak zorunda olmalarıydı.



Savaşçılar Yuan Qi soğururken, metruk hayvanlar da Yer ve Gök Yuan Qi’si özümserdi. Bu, hayatta kalmalarını sağlayan enerji kaynağıydı.



Bağlantıları kesilirse, en güçlü savaşçılar da en korkunç metruk hayvanlar da bedenlerindeki enerjiyi yavaşça kaybederdi. Yaşam güçleri zayıflar ve sonunda enerji yoksunluğundan ölürlerdi.



Bu, temel olarak ölümlülerin açlıktan ölmeleriyle aynı şeydi.



Aşılmaz Deniz’e bu ismin verilmesinin nedeni de buydu. Aşılmaz Deniz’de çok ileri gidildiğinde Yer ve Gök Yuan Qi’si çok incelirdi. Bir insanı besleyecek ya da destekleyecek enerji olmadan, bir Büyük İmparator bile güçsüz düşerdi. Tüm enerjisini kaybeden bir insan, sahip olduğu her türlü büyülü gücü de kaybederdi.



Bu yüzden, tüm hayatı boyunca Aşılmaz Deniz’de yaşamış olan Dokuz Yenidoğan, Büyük İmparatoriçe gizemli bölgesinin saf enerjisi tarafından ayartılmıştı. Bu enerji sayesinde, Semavi Felaket’ten sağ çıkabileceğini hissetmişti.



Ama şimdi, çöldeki Yer ve Gök Yuan Qi’sini özümsemek için ağızlarını açtığında donup kaldı. On dokuz gözü, göz yuvalarında sabit kaldı.



Bir anlığına afalladıktan sonra bir kez daha boyunlarını uzatıp havayı emmeye çalıştı.



Dokuz Yenidoğan’ın emişi yüzünden rüzgar kükredi ve kum tepelerini hareket ettirdi. Yerdeki kumlar uçmaya başladı.



Ama özümsemeye çalıştığı şey, burada yoktu.



Bu dünyada hava, gökyüzü ve sarı kumlar vardı, ama tek bir damla bile Yer ve Gök Yuan Qi’si yoktu!



Göğsünden hâlâ kan fışkırıyordu. Enerji olmadan yaraları daha yavaş iyileşir, bedenindeki enerji ve kan tükenirdi. Zamanla daha zayıf düşecekti.



Aşılmaz Denizin en derin noktalarında bile, çok seyrek olsa dahi Yer ve Gök Yuan Qi’si vardı. Dokuz Yenidoğan, böylesine korkunç bir yerin olacağını asla düşünmemişti!



Eşi benzeri görülmemiş bir tehlike duygusu, Dokuz Yenidoğan’ın dört bir yanını sardı. Bu deli gibi güçlü metruk hayvan, korku hissetti. Engin topraklar üzerinde çılgıncasına koştururken dokuz kafasını daha yükseğe uzattı. Yer ve Gök Yuan Qi’si bulmak umuduyla ağızlarını durmaksızın açarak tekrar denedi.



Ama bunların hepsi boşunaydı…





Tam yedi gün sonra, Dokuz Yenidoğan hâlâ etrafta koşturuyor ve arıyordu.



Artık Yi Yun’la ilgilenemezdi. Tek istediği, bu ölüm çölünden kurtulmaktı.



Yedi gün boyunca, hayatını bedeninde biriktirdiği enerjiyi kullanarak koruyabilmişti.



Bedeninde pek enerji kalmamış, açlık hissetmeye başlamıştı. Bedenindeki pullar bile matlaşmaya başlamıştı. Aurası da büyük ölçüde zayıflamıştı.



Sayısız kez geçmiş olduğu bir kum tepeceğinden geçer ve çölden çıkış yolu ararken, aniden bir ışık parıltısı ortaya çıktı. Işık noktası hızla genişleyip bir ışık kapısı hâlini alırken, kapıdan dışarı doğru saf enerji yayıldı.



Dokuz Yenidoğan, dokuz kafasını hemen o yana doğru döndürdü.



Elinde altın yay tutan bir insanın yavaşça ışık kapısından geçtiğini gördü.



Bu, o insandı!



On dokuz gözü birden hemen kıpkırmızı oldu. Yedi gündür kalbinin derinliklerine hapsedilmiş öfkesi bir anda patladı!



Onu bu çöle, bu insanın soktuğunu hissedebiliyordu. Öyleyse bu insan, çölden çıkış yolunu da biliyor olmalıydı!








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44246 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr