İHANET - DURDURAK BİLMEYEN SAVAŞ!

TORAN yazan FarozX
avatar
256 0

TORAN - İHANET - DURDURAK BİLMEYEN SAVAŞ!


Direnişi sürdüren görevliler durdurak bilmeden saldırsalarda isyancı birlik ellerindeki silahları avantajlarından yararlanarak hızla ilerliyorlardı. Toran, hemen asansörlere koştu lakin, beklediği gibi asansörler çalışmıyordu.

Yaşlı kurt elini ortağının omzuna koyarak, “Hastanenin ikinci katı başka bir alana açılıyor,” dedi. 

“Eğer, oradan gidersek güverteye uzanan merdivenlerden dışarıya çıkabiliriz!”

Toran, başıyla onaylayarak ufak ordusuyla beraber hızla hastaneye doğru ilerlediler. Barmen kızı emanet ettiği adamı yakınında tutarak n'olur n'olmaz diye önlemini alıyordu. Hastanenin kapıları doğal olarak kilitli olduğundan ordudaki en iri adam Bhor öne çıktı. Yaklaşık üç metre boyunda, esmer olan canavırmsı herifin insan olduğuna bin şahit gerekliydi. Sağ kolunu geriye doğru gererek tüm gücüyle hastane kapısına indirdi, ve kapı tuzla buz oldu. Parçalanan kapıyla beraber ordu hastanenin içine dolaraken birçok parçaya ayrılarak diğer koridorlara dağıldı. Bu sayede, hastaneden gelecek düşmanlarla göğüs göğüse çarpışarak tuzağa düşmekten kurtulacaklardı. 

Toran, üst kata çıkan koridordan giderken yaşlı kurtta hastanenin deposuna doğru ilerleyişini sürdürmeye karar verdi. Merdivenlerden çıkarken bir asker merdivenlerden üzerine doğru atlayınca Toran son anda bedenini sağa çekerek düşmanının boşa düşmesini sağladı, ardından daha yere konmadan tekmesini düşmanının göğsüne geçirerek askeri merdivenlerin üzerine serdi. Ardından, silahını çıkararak bir el askerin kafasına ateş etti. 

“Sakın geride kalma!”

“T-tamam!”

Toran, adamı yanından ayırmadan kolaylıkla üst kata çıktı. Ardından, hastanedeki tabelaları takip ederek güverteye çıkan merdivenin bulunduğu odaya gitti. Sadece, önünde kıçı kırık bir kapı vardı. 

Onu kırdıktan sonra merdivenlerden güverteye çıkacak ve özgürlüğüne kavuşacaktı. Barmen kızı emanet ettiği herifle beraber yaklaşık yarım saat merdivenlerden çıktıktan sonra kapağın üstündeki vanayı çevirerek bir kilit sesi yankılandı. Tüm gücüyle kapıyı ileriye doğru iterek kapıyı açıktıktan sonra içeriye temiz hava suratına çarparak saçlarını havalandırdı. Toran, barmen kızı da yanına alarak güverteye çıkınca diğer adamın yanlarına gelmediğini gördü.

Kaşlarını çatarak elini uzattı. “Hey, gel buraya. Neden orada duruyorsun?”

Adamın yüzünde gergin bir gülümseme belirdi ve, “Oyun bitti Toran,” diyerek kapağı sertçe kapattı. Toran, adamın ne yapmaya çalıştığını anlayamadan kapağı kilitledi ve etrafını saran silahlı herifleri fark etti. Bunlar aşağıdakilerinden çok daha farklıydılar. Her biri tam teçhizat silahlandırılmışlardı, duruşlarından ve tavırlarından deneyimli oldukları apaçık ortayadı. Üstelik, omuzlarındaki ağzıyla balık yakalamış kuru kafa logusu oldukça tanıdıktı.

“Denizciler...”

Ortadan her iki yana saçları ayrılmış, göz altları morarmış, bakımlı bir yüzü olan siyah şeritli gri takım elbiseli bir herif alkış tutmaya başladı. Toran, kaptan köşküne doğru bakışlarını çevirdiğinde kendisini tanıdık bir yüz karşıladı.


“Toran... ortak, nasılsın?”

“Biji? Senin burda ne işin var?”

Biji, kollarını her iki yana açarak, “Ne işim mi var?” diye sordu. “Dostum, buranın güvenliğinden ben sorumluyum. Ve, sen şuan öldürmem gereken bir düşmansın. Keşke, aşağıda kalsaydın. O zaman, öldürülmez sadece anılarını alır ve bırakırdık. Lakin, buraya kadar geldiğine göre... sen ve o yanındaki şıllık ölmek zorunda.”

O sırada, barmen kız gözlerini yavaşça açarken sadece Biji'nin söylediği son sözü duyabilmişti. 

“Sen ve o yanındaki şıllık ölmek zorunda.” 

“Ne?!”

Kadının ani çıkışıyla herkes sonunda uyandığını anladılar. Biji, kadına doğru el sallayarak gülümsedi. “Merhaba matmazel, nasılsınız? Müsadeniz olursa, ya da olmazsa, sizi öldürebilir miyim?”

“Hey! Ben, bu herifle değilim. Ben, aşağıda çalışıyorum. Beni ne çabuk unuttun, Biji? Kaçırıldım ben, kaçırıldım!”

Biji omuzsilkerek yüzüne kocaman bir gülümseme takılı kaldı. “Ba-na-ne...”

“Şerefsizzz...”

“Neyse, bunları daha fazla konuşmaya gerek yok. Ne de olsa birazdan öleceksiniz, değil mi?”

Bu sırada yaşlı kurt ve ekibi...

Yaşlı kurt, girdiği birkaç çatışmadan sonra depodan aldığı emaneti arka cebine koyarak merdivenlere doğru ilerlediğinde Toran'ın yanında olması gereken ortağı tek başına kendilerine doğru geliyordu. 

[Bu da ne?..]

Yaşlı kurt, adamın yanına temkinle yaklaşarak, “Toranlar nerde?” diye sordu.

Adam omuz silkti. “Yukarıya çıktılar... ama, etrafları sarılınca beni geri gönderip kapağı kilitlememi söylediler.”

“Tch.” adamın yanından geçerek merdivenlere doğru ilerledi “Bunun olacağını zaten biliyorduk aptal! Şimdi, hemen o kapağı açıyor ve Toranlara katılıyoruz. Anladın mı?!”

Adamın hareketleri oldukça ağır ve şüpheliydi, bu durum yaşlı kurdu sinirlendirmeye başlamıştı.

“Neden bu kadar rahatsın?..”

Adam belini kaşırken, “Bilmem,” dedi. Ve, işini bitirdiğinde elinde bir el bombası görüldü. 

“Sadece, size ihanet etmiş olduğumdandır...” herkes biranda hayretler içinde etrafa kaçınırken yaşlı kurtta el bombasının piminin çekilmemesi için ileriye atıldı.

“O*rospu çocuğuuuuu!”


...

[Kaçacak bir yer yok. Etrafımız tamamen sarılmış durumda. Üstelik, yanımda şu kız var, beni yavaşlatacak. Ama, başka çarem yok, teslim olamam. Ne yapmalıyım, Ne?..]

Düşman ağır adımlarla yaklaşmaya devam ederken Toran sağ elini oldukça yavaş bir şekilde silahına doğru yaklaştırıyordu. Patlamanın şiddeti ve sesi askerler tarafından hissedildiği sırada, 

“Şimdi!” diye bağırarak silahını çıkardı, ve tam arkasındaki askerin kafasına sıktığı gibi kadınla beraber güvertenin ortasındaki tankerlerin arasına saklandılar. 

Geminin balkonundan paralı askerlerin liderleri, “Çabuk öldürün şunu!” diyerek küfürler saydırmaya başladı. Askerler her boşluktan içeriye girerken bazıları da tankerlerin üzerlerinde gezinerek Toran ve yanındaki kadını arıyorlardı. Lakin, bir türlü ikiliden bir iz dahi bulamıyorlardı. 

Askerlerden biri kulağındaki mikrofondan, “Hâlâ bulamadınız mı?” diye bir soru alınca etrafına son bir kez bakıp, “Hayır,” dedi. “Buhar olup uçt-” silah sesi eşliğinde askerin sesi kesildi. Tüm birlikler ölen askerin yanına ışık hızında gittiğinde yerde öylece yatan askeri görünce birbirlerine boş boş bakmaya başladılar. Ve, tam o sırada tankerlerin üzerindeki askerlerden biri kafasına yediği kurşunla aşağıya düştü.

Askerlerinin birbir görünmeyen bir düşman tarafından öldürüldüğünü gören herif öfkeden dişlerini sıkarak telsizi ağzına yaklaştırdı.

“O kadının görünmezlikle veya kamuflajla ilgili bir gücü var gibi. Toran, gibi bir eziğin asla böyle bir özelliği olamaz. Termal Bakış'ı aktive edin. Çabuk!”

Askerler emirlere uyarak Termal Bakış'ı açtılar, fakat o sırada aralarından birkaç kişi eksilmişti. 

Bir avuç kadar kalan askerler temkinli adımlarla tankerlerin arasında gezinirken bir erkek sesi, “Sandığımdan daha çok işe yarıyorsun,” diye itiraf etti. Ve, bir asker daha kafasında bir kurşun eşliğinde yere yığıldı.

[Korkutucu. Vücud ısısını bile gizlemesi... gerçekten mutlak görünmezlik. Resmen kusursuz.] 

(Toran)

Toran, yanındaki kadına teşekkür etmek için baktığında genç kızın beti benzi çoktan atmıştı. Ayakta zor duruyordu.

[S*ktir! Buna daha fazla dayanamaz. Fakat, hâlâ dört beştane paralı asker kaldı. Ne yapmalıyım?]

“Efendim, düşman herhangibi bir faliyete geçmiyor. Tankerlerin içinde saklanıyor veya dinleniyor olabilir. İçeriye giriyoruz.”

“Anlaşıldı. İçeriye girin asker. Nasıl bir güç kullanıyorlar bilmiyor, ancak belli ki bunu uzun süre devam ettiremezler. Çabuk, düşmanı etkisiz hale getirin.”

Telsiz konuşması kesildi. Askerlerden biri temkinli adımlarla tankerin içine girdiğinde ağır ağır ilerlerken tankerin karanlık sonunu aydınlatmak için silahının altındaki feneri yaktı, ve yoluna bu şekilde devam etti. 

Tankerin içi neredeyse boştu. Sadece, önemsiz ıvır zıvırlar vardı. Ahşap kasalar ve... bir el bombası.

“Ha?”


Asker daha olayı kavrayamadan ayağının dibinde patlayan el bombası yüzünden bedeni parçalara ayrılırken Toran, “Gerçekten bana birini hatırlatıyorsun,” dedi. Ve, kadını ahşap kasaların arkasında bırakarak gün yüzüne çıktı, ve balkondaki piçle göz göze geldiği gibi silahını ateşledi.

“O kadar kolay değil.”

Adamı omzundan tutarak geriye çekti, ve gurşun göğsüne çarptırarak durdurdu. Gri saçlı, esmer kadın ellerini kalçasının kenarına koyarak başını yana yatırdı. 

“Toran... cidden b*k gibi bir isim. Bu gün burada ölecek olman gerçekten oldukça hoş...”

Etrafını çeşit çeşit insanlar sarınca kendiside bu durumdan bir çıkar yolunun kalmadığını biliyordu. Hiçbir insan normal değildi. Her biri abzürt güçleri bulunan insanlardı. Gergin ve acınası bir gülümsemeyle silahını sıkıca kavradı. 

“Aşağıdaki patlama sanırım müttefiklerimi öldürdü. Ve, eminim ki daha gün yüzüne çıkmamış onlarca insan var bu gemide. Hıh... n'aparsın? Bu gün bitmeyecek gibi...”

Kadın, balkonn tepesinden Toran'a bakarken rüzgar adamın saçını dalgalandırdı. Ve, sol gözünden süzülen bir parıltı kadını tedirgin etti.




Diğer novelimi KARA ŞÖVALYE'ye de lütfen şans verin! Bir dahaki bölümde görüşmek üzere... 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44376 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr