Bölüm 33: Oh, benim kutsal çocuğum...

avatar
478 1

The Zombie Knight Saga - Bölüm 33: Oh, benim kutsal çocuğum...



Çevirmen: Lucius

Bölüm 33: Oh, benim kutsal çocuğum...

Uzun bir süre Hector cevap bile veremedi.

 

'Hector?! Ben... Eve gittim ve Geoffrey'in cesedini gördüm. Ayrıca Nathan'ınkini de.  Ve Okulu gördüm ve ben... Hector konuş benle.'

 

'Her şey kötü oldu Garovel... her şey o kadar... Ben yap...'

 

'Pekala, şu an bana nerede olduğunu söyle önce.' dedi Garovel.

 

'Ben gerçekten, ahh... Sanırım güneye doğru gittim...'

 

'Bana daha fazla bilgi vermen gerekiyor Hector.'

 

' Ben... Ben sana işaret direği yapacağım.'

 

'Ne demek istiyorsun? '

 

Hector kollarını uzattı. Derin bir nefes aldı ve ellerini birbirine sürttü. 'Yükseğe uç ve güneye doğru bak.'

 

'Um, tamam...'

 

İki elini de yere koydu. Metal bir sütun önünde yükselmeye başladı. Durmadan ekleme devam ederken gittiçe daha da geniş olmaya başladı ve çok geçmeden şu ana kadar gördüğü en büyük iğnreyi yapmıştı. 'Görüyor musun'

 

' Hm. Neyi?'

 

Hector kaşlarını çattı. Bir adım geri gitti daha da büyütmeye başladı. Gökleri delerek bir kuleye dönüştü.

 

'Siktir.' dedi Garovel. 'Sen az önce...?  Oradaki devasa direği sen yapmadın değil mi?'

 

' Evet ben yaptım...'

 

' Vay canına... Geliyorum. Şimdi söyle bana ne sikim olduğunu.'

 

Hector hala nereden başlaması gerektiğinden emin değildi. Gözlerini kapattı ve düşünmeye çalıştı. 'Cep telefonu.'diye düşündü. 'Gönderilen mesajlar... tuzakmış. Geoffrey atmış.'

 

' Anladığımı sanmıyorum...'

 

Hector her ayrıntıya girerek uzunca anlattı. Ölüm meleğine her bir şeyi anlattı. En kötü kısımları anlatırken bocaladı. Babası Nathan. Micah. En az bir düzine öğrenci. Konuşmayı sürdürürken boğazı şişti. Sonlara doğru neredeyse boğuluyordu.

 

Garovel sabırlı şekilde anlattığı her şeyi dinledi. Belki de aşırı sabırlı şekilde. Ölüm meleği neredese hiçbir şey demedi. İskelet yüzünde berbat bir korku ifadesi vardı. Garovel tekrar konuştuğunda akşam vakti olmuştu. 'Nasıl olabilir...? Yalnızca üç saatliğine yoktum... en fazla üç buçuk saat...'

 

Hector uzun bir kayaya yaslandı ve şişmiş gözlerini ovdu. "Şimdi ne yapacağız Garovel? Ben... Ben cidden öylesine kayboldum ki..."

 

Uzun bir süre Garovel buna bir cevap veremedi. Ancak sonra Hector'un kaşlarını dikleştirecek bir şey söyledi. '...Şu anda kim sana ihtiyaç duyuyor?'

 

"Ben..." İfadesi sertleşti ve yere baktı. "Annemi bulmam gerekiyor."

 

'Hector bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum. '

 

Kaşlarını çatmış şekilde baktı. "Neden?"

 

'Seni ararken polis karakoluna da gittim. Anneni orada gördüm. Oldukça perişan ve kafası karışmış görünüyordu ama o... bunu nasıl söylesem bilemiyorum...'

 

"Söyle gitsin."

 

Garovel ağır bir ifadeyle ona baktı. 'Onu gördüğümde babanı senin öldürdüğün izlenimine kapılmış görünüyordu. Seni görmek isteyeceğini sanmıyorum.'

 

"Polisler mi söylemiş bunu...?" İç çekti. "Tabii ki söylemişlerdir..."

 

'Üzgünüm.'

 

"Ama..."

 

''Hector. Sanırım Brighton'u geride bırakmamızın zamanı geldi. '

 

Bunu duyunca Hector sessizliğe gömüldü.

 

'Buradaki hayatın... yok oldu. Evindeki suç mahali ve okulundaki suç mahalindeki parçaları bir araya getirerek polis senin kimliğini öğrendi. Onları karakolda gördüm. Onlar metal başlıklı birini aramıyorlar. Onlar Hector Goffe'yi arıyorlar artık.'

 

"Annemi öylece geride bırakamam..."

 

'Hector...'

 

"Benden başka kimsesi kalmadı Garovel. Benim... onun... anlamasını sağlamam lazım... bir şekilde..." Doğru kelimeleri bulmaya çabaladı. "Onu tekrar görmem gerek. Ben sadece. Gitmem gerek..."

 

Ölüm meleği etrafında süzüldü. 'Şu anda şehirde en çok aranan kişisin. Ve oraya geri dönmek--'

 

"Nerede olduğunu biliyor musun?"

 

Ölüm meleği cevap vermekten çekindi.

 

"Garovel bana yalan söyleme..."

 

'Evet. Biliyorum. Polis koruması altında bir otelde kalıyor.'

 

"Beni ona götür."

 

'Ya onu ikna edemezsen ne olacak?'

 

"Bilmiyorum. Ancak denemeden öylece ayrılamam."

 

'Peki ya onu ikna ettin diyelim. Bu neyi değiştirecek? Hala cinayet için aranıyor olacaksın.'

 

Hector'un ifadesi sarsıldı. Gözlerini kapattı ve alnını ovdu. "O... Ben... Ben onun... beni gerçekten sevip sevmediğini bilmiyorum. Ama... Her daim babamı sevdiğini biliyorum. İkisi--" Başını salladı. "Onlar birlikte olmak için çok çabaladılar Tüm yaşamları birbirini tamamlıyordu. Ve... ve şimdi..."

 

Garovel yüzünü astı.

 

"Annemin hiç kardeşi yok Ve ebeveynleri yıllar önce öldü. Bu yüzden ben... Yani... Geriye bir tek ben kaldım artık..."

 

'Onu terk etmek istemiyorsun. Anlıyorum. Ama yine de--'

 

"Hayır öyle değil sadece. Ben... Birlikte kalmamızın imkansız olduğunu anlıyorum. Anlıyorum gerçekten. Okul... Ben öylece... geri dönemem... eve de geri dönemem... Ama onun... bu kötü şeyleri yaptığımı düşünmesini istemiyorum... Eğer babamı benim öldürdüğümü düşürsen, o zaman... ahh..." İç çekti.

 

'Ona düzgünce veda etmek istiyorsun.'

 

"E-evet..."

 

Garovel kısa süre sessiz kaldı. 'Hala bunun kötü bir fikir olduğunu düşünüyorum. Ama, pekala Seni ona götüreceğim.'

 

"Teşekkür ederim."

 

Hector devasa direği yok etti. Gece çöktüğünde Garovel onu şehire geri yönlendirdi. Yoldayken mezarlığın orada durdular ve geride kalan beş para çantasını yanlarına aldı. Motorun üstünde çok fazla yer olmadığından Hector dört çantayı yakınlardaki bir polis merkezinin yakınlarına bıraktı. Biri onu görme ihtimaline karşın mümkün olduğunca gölgelerden ilerlemeye çalıştı ancak kimse onu fark etmedi.

 

Otele vardılar. On beş katlı bir binaydı ve de tırmanacak balkonları yoktu.

 

'Odası yedinci katta.' dedi Garovel. 'Bitişik odalarda dört lobide ise 2 polis daha var. Ön kapıdan girmeye kalkarsan onları alarma geçirirsin ve ona ulaşana kadar yolunu savaşarak açman gerekir.  Lütfen bunu yapma.'

 

Başlığı olmayan kafasını kaşıdı. Bir çöp kutusunun arkasında çömelirken arka park alanından binaya doğru baktı. "Duvarı tırmanabilir miyim?"

 

'Bu sorun olabilir elbette. Yine de yedi katlı bir platformun daha sessiz olacağını düşünüyorum. Ç.N:(İnanın burda ne demek istediğini anlamadım anlayan varsa beni aydınlatabilir mi? Yanlış anlamadıysam tırmanmadansa 7.kata çıkan bir platform daha sessiz olur gibi bişi. Asıl cümle "I think a seven-story platform would be quieter, though.") Meraklı gözler için bir etrafa bakınayım ilk önce.'

 

"Tamam..."

 

Bir süre sonra Garovel geri döndü ve tam olarak durması gereken yeri gösterdi. Hector ayaklarının altında geniş bir sütun oluşturarak kendisini ölüm meleğinin gösterdiği pencereye kadar yükseltti. Elbette kapatılmış, kitlenmişti ancak hareket ettirmesi gereken küçük mandalı görebiliyordu. Bir elini cama bastırdı ve diğer tarafta pencere pervazından başlayan küçük bir demir sütun oluşturdu. Demir uzanmaya başlayıp mandalı itti. Kaça sesini duydu ve sinekliği çıkarttı. İçeri girip metalini yok etti.

 

Annesi banyodaydı. Ağladığını duyabiliyordu.

 

Yatağın ucuna oturup gelmesini bekledi.

 

Yüzlerce düşünce aklını silip süpürdü. Hala olan her şeyi nasıl açıklayacağından emin değildi. Hakikat kulağa oldukça saçma geliyordu ancak kendisini aklayacak tek şey buydu. Zihnindeki her şeyi tekrar saymaya başladı. Annesi banyodan çıktığında Hector tekrar ağlıyordu.

 

Vanessa Goffe şiş ve kızarmış gözlerle ona baktı. Çığlık atmak isteyip istemediğinden emin değil gibi görünüyordu.

 

Hector direk söyleme karar verdi. "Babamı ben öldürmedim."

 

Annesi tepki vermedi.

 

Tekrar denedi. "Onu ben öldürmedim. Anne, bana inanmak zorundasın. Ona asla zarar vermem. Ya da sana Ben... Ben a-asla..."

 

Annesinin yüzü göz yaşlarından oluşmuş çizgilerle ifadesizdi. "Benden ne istiyorsun?" tek sorduğu buydu.

 

"Ben sadece..." Kendine kızarken dişlerinin arasından konuştu. Şu anda doğru kelimeleri bulmaya çalışmanın zamanı değildi. "Ben... olan her şeyi açıklamak istiyorum... ve..."

 

"Açıkla o halde." dedi annesi. "Neden polis senin Samuel'i öldürdüğünü düşünüyor?"

 

"Çünkü... ah..." Yere baktı. 'Garovel yardım et bana...'

 

'Onu senin öldürmediğini başkasının öyle göstermeye çalıştığını söyle.'

 

Hafifçe başını salladı ve tekrardan annesine baktı. "Başkası ben yapmışım gibi gösteriyor..."

 

Kadın bir şey söylemeden dinledi.

 

"S-sen iş için evden ayrıldığında... birisi eve geldi... ve babamı rehin aldılar... sonra onu okula götürdüler... orada onu... öldürdüler..."

 

"Neden böyle bir şey yapsınlar?" Annesinin sesi titriyordu. "Kimdi onlar?"

 

"Bir akıl hastasıydı... Adı Geoffrey Rofal."

 

"Bu kişiyi tanıyor muydun?"

 

Bu soruya karşı yüzünü buruşturdu.

 

' Sokak kahramanlığın konusunda yalan söyleme. O çoktan biliyor. Polis söylemiş. '

 

"Geoffrey, o... sabıkalı bir suçluydu... ve biz daha önce dövüşmüştük... v-ve... ah-"

 

"Dışarıdaki şu gezilerin birinde yani, öyle mi?" Öfkesi artık kendini göstermeye başlıyordu. "Suçla mücadelendeki küçük maceraların birinde, değil mi? Bunun sonucu da bize dokundu. Gidip uğraşmaman gereken şeylerle uğraştığın için şimdi baban bu yüzden öldü. Benim kocam..." Kadın sert bir nefes aldı. "Senin yüzündendi! Ölmesine sebep oldun! Olan bu değil mi işte?!"

 

Hector yüzüne bakamadı.

 

"Cevap ver bana! Onu kendin öldürmedin ancak onun ölümünden sorumlusun işte! Değil mi?! Söyle bana!"

 

"...E-e-evet. Ben... Ben..."

 

'Hector, yapma. Bu senin hatan değil. Annenin seni buna ikna etmesine izin verme. Bu kimseye yardımcı olmaz.'

 

O anda kapı çaldı. "Hanımefendi, her şey yolunda mı orada?"

 

Vanessa nefesini dengeleken durdu. Önce kapıya sonra da Hector'a baktı.

 

Hector onun ne düşündüğünü görebiliyordu. Hemen doğruldu ve bakışı üzerine geldiğinde kaçmaya hazırlandı.

 

Annesi kapıya cevap verdi.

 

Hector memurları içeriye çağırıp kendisinin tutuklatmaya çalışmamasına şaşırdı. Annesinin kapı girişini engellediğini ve bu sayede kendisini görmelerini engellemesini izledi. Ardından her şeyin iyi olduğunu söylemesini ve kapıyı kapatmasını izledi. Annesinin ne düşündüğünü anlayamıyordu. "Anne--"

 

Vannessa bir elini havaya kaldırdı. Daha sonra elini sıkarak yumruk yaptı. Parmaklarını ağzına götürüp gözlerini kapattı. "Sadece. Git."

 

"Ama... lütfen dinle bir beni--"

 

Annnesi şiddetle yaşaran gözleriyle ona baktı. "Nedenlerinin ne olduğunu umursamıyorum." Titreyerek konuştu. "Buraya nasıl çıktığın bile ilgilendirmiyor beni. Sadece git. Ve asla geri gelme. Seni bir daha görmek istemiyorum."

 

Hector'un yüzü bozuldu. "B-böyle demek istemiyorsun sen..."

 

"Defol."

 

"Anne lütfen...!"

 

"Beni sınama Hector. Eğer şu anda gitmezsen ihbar edeceğim seni."

 

'Dediğini yap.' dedi Garovel. 'Şimdilik git.'

 

Yavaşça geriledi.

 

'Onu tekrar göreceğiz Hector. Biraz uzun sürebilir ancak tekrar gelip bunu çözeceğiz. Sana söz veriyorum. Eminim o zaman seni dinlemeye hazır olacaktır.'

 

Hector ölüm meleğine inandığından emin değildi ancak inanmak istiyordu. Açık pencerenin önünde durdu ve annesine son bir kez baktı. "Seni seviyorum, Anne..." Ve pencereden aşağı atladı.

 

Yerdeki park alanından bir sütun yükseltti ve ona biraz eğim vererek devasa bir kaydırağa dönüştürdü. Yine de inişi oldukça sertti. Yalpalayarak motosikletine ilerlerken Garovel kırık bacağını iyileştirmeye başladı.

 

'Doğru olanı yapıyorsun.' Garovel konuştu.

 

Hector cevap vermedi. Hala ağlamak istiyordu ancak göz yaşları uzun zaman önce bitmişti. Motoruna tekrar çıkarken telefonunu çıkardı ve Colt'un numarasını aradı. Ç.N: (Buradaki aradı dediği telefonla aradı değil hani rehberden numarayı bulmaya çalışıyor yani.)

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr