Bölüm 32 : Kararlı kalp, sığınmayı bekleme...

avatar
554 3

The Zombie Knight Saga - Bölüm 32 : Kararlı kalp, sığınmayı bekleme...


Çevirmen: Lucius

 

Bölüm 32 : Kararlı kalp, sığınmayı bekleme...

Hector onların yanına geldiğinde başlığını takmayı sürdürdü. Başlık kanla yıkanmış olsa bile, göz yaşlarına boğulmuş suratının gözükmesindense bunu tercih etti. Doğrusunu söylemek gerekirse bir şeylerin arkasına saklanmadan onlarla konuşabileceğinden hiç emin değildi.

"Artık güvende miyiz?" Sheryl sordu. "Gerçekten g-güvende miyiz? Gerçekten mi?"

"Evet..."

Sheryl rahatlama konusunda hiç istekli görünmüyordu. "Peki polis--nerdeler?"

 "Dışarıdalar." dedi Hector. "Sizi onlara götüreceğim."

"H-hayır." Sheryl geri kaçarken konuştu. "Kendim giderim. Şuan ortalık güvenli, değil mi?"

"E-evet öyle..."

"Beni yanlış anlama." dedi Sheryl. "Minnettarım. Beni kurtardın. Ama. Ama sen. Lütfen sadece b-benden uzak dur bundan sonra. Ben i-istemiyorum-lütfen..."

Hector başlığının altında kaşlarını çattı. Kıza elini uzatmak istedi ancak o daha da geri çekildi.

"Yapma lütfen! Bütün bunlar çok fazla! Senden hiçbir şey istemiyorum!" Kız ondan kaçtı. "Üzgünüm!"

Hector gidişini izledi. Onu gerçekten suçlayamazdı. Zaten en başında tehlikede olmasının sebebi kendisiydi. Doğrusu, muhtemelen böylesi çok daha iyiydi. Yalnızca bu kadar kötü hissettirmemesini umdu.

"Şu anda şokta." dedi Bayan Trent. "Ona biraz zaman tanı."

Hector zamanın pek bir fark yaratacağından kuşkuluydu. Öğretmenine baktı.

Ufak kesikler yüzüne oyulmuştu. Saçları ve giysileri darmadağın olmuştu. Dürüst olmak gerekirse en az Sheryl kadar şoktaymış gibi görünüyordu.

"N-nasıl hissediyorsunuz?" Hector sordu.

"Hayattayım. Sayende."

"Çok fazla minnettar olma. Ben... Sizi öldürmeye çalışmasının sebebi benim..."

"Anlamıyorum." yürümeye başlarlarken Bayan Trent konuştu. "Tam olarak amacı neydi? O babandı, değil mi?"

"O şey benim babam değildi. O bir... canavardı. Babamı öldürüp bedenini çaldı..."

Öğretmeni duraksadı. "Keşke sana inanamıyor olsam. Ama... olanlardan sonra... Söylediklerinden şüphem yok."

"Sanırım... bana zarar vermek istiyordu..." Hector sessizce derin bir nefes aldı. "Artık öldü, ama... bunu kesinlikle başardı..."

"Neden sana zarar vermek istiyordu? Kara-çelik Asker olduğun için mi?

Hector o an durdu. "Kara ne?"

"Ah hadi ama. Haberleri gördüm. Metal başlıklı siyahi genç bir erkek şehirdeki suçlulara terör estiriyor. O gencin başka biri olduğunu söyleme kalkma sakın."

"Evet, o benim a-ama Kara-çelik Asker derken?"

"Kendini bu şekilde çağırmıyor musun?"

"Ah... hayır..."

"Onlar öyle çağırıyor seni ama. Bilmiyor muydun yoksa?

"Ben, ah... Ben... pek haberlere dikkat edemedim bu aralar..."

"Hmm." Bayan Trent tekrardan ona baktı. "Haberleri birkaç hafta önce görmeye başladım ve senin hakkında kendi şüphelerim vardı. Sonra yaptığın başlığı hatırladım. Ve bir süredir kulüp buluşmalarına gelmiyordun. Ama yine de. Gerçekten senin olduğuna inanamıyordum. Sen o kadar. O kadar..."

"E-evet biliyorum. Ben de bu duruma çok şaşkınım..."

"Her zaman sessiz olanlardan şüpheleneceksin gerçekten."

Her ikisinin de iyiliğinin düşündüğünden Hector cesetlerin olduğu koridorlardan kaçındı ancak dört metal heykelin olduğu taraftan kaçınamadılar. Bayan Trent doğrudan onlara baktı sonra da Hector'a baktı ancak malum soruyu sormadı. Belki de bilmek istediği şeyi çoktan bildiği içindi.

Bayan Trent'e motosikletini bıraktığı yan otoparka kadar eşlik ettiğinde bir grup öğrenci ve polis memur kalabalığı kendilerini karşıladı. Bu kadar insanın sağ salim şekilde dışarı çıkabildiğini görünce içinden rahatladı.

Ani bir bağırış birden dikkatini çektiğinde bir grup öğrencinin polislerin arkasından kendisini işaret ettiği gördü.

"Bu o!" bir kız bağırdı. "Onun birisini öldürürken gördüm!"

"Baksanıza ona! Kanla kaplanmış her yeri!"

"Banyodaki çocuğu o öldürdü!"

Polis memurları şok tabancalarını çıkardı ve yedisi birden ona nişan aldı.

"Hayır!" Bayan Trent bağırdı. "O katil değil! O bizi korudu!"

Memurlar birbirlerine belirsiz ifadelerle baktılar ancak ellerini indirmediler. "Lütfen bizimle gel." dedi en yakındaki. "Bütün bunları çözmemiz gerekiyor sadece."

Hector kalabalığa tekrar baktığında sayısız kızgın ve dehşete düşmüş yüz kendisini karşıladı. Ayrıca kaldırımda duran motosikleti de görebiliyordu, kendisinden en fazla beş metre uzaktaydı. Bir karar vermesi gerekiyordu.

Garovel'in şuan burada olmasını her zamankinden çok istiyordu.

Hector uzun ve derin bir nefes aldı. Şuan polislerden kaçma seçeneği oldukça yorucu görünüyordu. Bu dürtüyle kendisini neredeyse onlara teslim edecekti. Ne var ki Hector unutmamıştı. O "bugün" birkaç kişiyi öldürmüştü. Bunu polislere açıklamak uğraştırıcı olduğu kadar tamamıyla imkansız görünüyordu.

Düşünmek için daha fazla zaman istemeyi düşünüyordu ancak polislerin onu dinleyeceklerini hiç sanmıyordu. Bunun üzerine polislerin silahlarını metal tuğlalara çevirdi ve karışıklık esnasında motoruna koştu. Bayan Trent arkasından bir şeyler bağırdı ancak ne olduğunu duyamadı.

Polislerden biri o motorunu çalıştırırken copuyla arkasından koştu. Hector adam ona yaklaşamadan önüne bir duvar kurdu ve kaldırımdan kurtuldu. Kalabalığın etrafında daire çizerken yolunu bulana kadar park alanını dolandı.

Gel gör ki, tatsız bir sürpiz kendisini bekliyordu. Bir polis helikopteri üstünde süzülüyordu ve Hector ona baktığını kendisini takip ettiğini gördü.

Genişlemiş gözleriyle yola baktı. "Siktiğimin helikopterinden nasıl kurtulacağım ki ben?!"

Kendisinin nereye gittiğini bile bilmiyordu. Evine de gidemezdi artık. Aradan birkaç dakika sonra daha fazla siren sesi duyduğunda dikiz aynasından ikaz lambalarını gördü. Trafik kısa sürede ortadan kalktığından polis önündeki sokakları boşaltıyor olmalıydı. Bu kimseye çarpmaması konusunda yardımcı olsa da kendisi için yol barikatları kurulacağını fark etmesine yol açtı.

Tabii ki, kısa süre içinde hemen önünde bir polis barikatının olduğunu gördü. Dört devasa kamyon sokakları ve kaldırımları doldurmuştu, ikaz lambalarıyla üniformalı polis memurlar silahları çekilmiş şekilde bekliyordu.

Aklına tek bir şey geliyordu. Şu ana kadar aklına gelen en aptalca şeylerden biriymiş gibi hissediyordu.

Polis kamyonlarının üstünden geçmesi için bir köprü yapmak istedi ardından da hemen yıkılması lazımdı. Sorun şu ki daha önce hiç böyle bir şey yaratmamıştı. Saatte 150 kilometre giden bir motosikleti geçirmesi gereken bir köprü yapmayı bırak, daha önce hiç gerçek bir yapı maddeleştirmemişti.

Ancak elinden gelenin en iyisini yaptı ve hızlanan motorunun ilerisine sürekli demir oluşturmayı sürdürdü.  Lastiklerin metale sürtünmesini kaybetmesine karşın onu oldukça geniş yaptı ve belki de motosiklet sarsıldığını hissettiğinden yokuşu biraz fazla dik yaptı. Motor tırmanıp geçerken metal bükülmeye başlayınca çapraz kesişen destekleyici sütunları ekledi.

Hector ablukanın üstünden geçerken köprü çökmeye başladı. Yanlışıkla aşağıdaki polisleri sütunlarıyla şişlemeyi istemediğinden köprüye gerekli desteği vermekten çok korkuyordu. Fakat öteki tarafa yeterince hızlı ulaştığında tekrardan sütun eklemeyi denedi ancak bu seferkiler oldukça dik olduğundan lastikler kaymaya başladı. Arkasındaki köprü iyice çökünce birisinin üzerine düşmeden onu hemen yok etti.

Motor yola çarparken önce ön teker değdi ve Hector devrileceğini düşündü ancak arka teker asfaltla buluşunca dengesini tekrar kavuştu. Hızlanmaya başlarken motor öğütme sesi çıkarmaya başladı.

Çok geçmeden tekrardan yolda araçları gördü ve yavaşlamak zorunda kaldı. Sonrasında ileride bir trafik sıkışıklığını fark etti. Üstelik çok sayıda yaya kaldırıma çıkmanın söz konusu olmadığını gösteriyordu. Motoruyla duran arabaların üstünden kaymayı deneyebilirdi ancak bunu gerçekten yapabileceğinden emin değildi. Bunun yerine tamamen durmaya karar verdi. Motorun ön tekerini döndürürken bir ayağını asfalta koydu ve helikoptere baktı.

Bu helikopter kesinlikle ısrarcıydı. Çok açık ki, onu takip ettiği sürece polis araçları onu bulmaya devam edecekti. Eğer ondan kaçamıyorsa o halde onu etkisiz hale getirmesi gerekiyordu. Tabii ki bunu da içeridekilere zarar vermeden yapması gerekiyordu.

Hector helikopterin iyice yaklaşmasını bekledi. Ardından 4 metal sütunu iniş kızaklarına bağlarken uçlarını ayı sokak lambalarına bağladı. Beşinciyi kuyruk kısmına bağlarken ucunu bir yangın söndürme musluğuna bağladı. Motorunu döndürdü ve farklı bir yöne sürmeye başladı, bu sefer arkasından gelen bir takipçi yoktu.

Dümdüz ilerliyordu. Ne yapması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Bunu ne kadar düşünürse o kadar kötü hissediyordu. Bir süre sonra şehirden çıktı. İlerlemeye devam etti.

Ara sıra yükselen kayalar azalıyorken çorak çayırlar ufku dolduruyordu. Doğrudan yolun kenarına çekti ve çayırlı topraklara girdi, bir kaya kümesinin yanında durdu.

Nihayet sessizleşmişti. Nihayet nefes almak için, düşünmek için zamanı vardı. Motordan indi. Başlığını çıkardı ve uzaklardaki Brighton'a bakarken parmaklarından düşmesine izin verdi.

Hector devrildi. Bilinçsizlik kendini orada o şekilde kucakladı.

Uyandığında yüzü hala toprağın üzerindeydi. Mavi gökyüzü ve beyaz bulutlar kendisini karşıladı. Güneş daha yeni batmaya başlamıştı.

Hector gözlerini kapattı. '...Garovel?'

'Hector! Neredesin?! Neler oldu burada?!'

Hector ağlamaya başladı.    

                                        

Ç.N: (Evet arkadaşlar baya oldu maalesef bir ara vermek durumunda kaldım hem vizeler hem çeviri beceremedim ancak geri döndüm kaldığım yerden devam edeceğiz. İyi okumalar şahsen seriyi cidden özledim bundan sonra neler olucak dört gözle bekliyorum :D









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr