Bölüm 27: Oh, Acımasız Baba…!

avatar
398 1

The Zombie Knight Saga - Bölüm 27: Oh, Acımasız Baba…!



Çevirmen: Lucius

 

Bölüm 27: Oh, Acımasız Baba…!

 

Colt gözlerini açtı. Karanlık sular onu karşıladı. Aynı şekilde bir köpek balığı da, dişleri çoktan göğsüne gömülmüştü.

 

‘Oh evet.’ dedi Bohwanox, Colt’un omzuna dokundu. ‘Bu arada, akım seni köpek balığı bölgesine sürükledi.’

 

Colt yapabilseydi ölüm meleğine bağırırdı. Yakan acılar tüm vücudunda yayıldı, kasları yenilendi, eti köpek balığının yırtabileceğinden daha hızlı şekilde yeniden oluşuyordu. Balığın burnuna yumruğunu geçirdi. Onu serbest bıraktı ancak kaçmadı, bir an sonra tekrar adama atıldı. Toplayabileceği tüm güçle hayvanı tekmeledi ve balığı bir torpidoyla simsiyah karanlığa gönderdi.      

 

Colt yüzeye yüzdü, ne var ki burada da işler daha kolay değildi. Dalgalar onu savuruyor, onunla bir havuz oyuncağımışçasına oynuyordu.

 

‘Benimle konuşmak istiyorsan kelimeleri kafanın içinde düşün yeter.’ dedi Bohwanox.

 

‘Gah! Siktir git!’

 

‘İyi iş. Ayrıca, arkanda başka bir köpek balığı var.’

 

Colt tam zamanında dönerek sırt yüzgecinin kaybolduğunu gördü. Çenenin bacağına kitlenmesini hissedemese de, tekrar aşağı sürüklenmek yeterince bilgilendiriciydi.

 

Balığı suyun dışına gönderdi. ‘Bu saçmalığa ayıracak zamanım yok!’

 

‘Çocukların hala güvende mi?’

 

‘Umuyorum ki evet. Bir şey ters gitmediyse şu anda Hector’la olmalılar.’

 

‘Ah! Hector ha? O zaman bu iyi. Geoffrey seni takip ederken mesafemi korumak zorundaydım fakat zaten ilk etapta seni takip etmemin sebebi Hector’du.’

 

‘Hey, kıyı ne tarafta?’

 

Bohwanox işaret etti.

 

Gece karanlığındaki sularda olsa bile, ölüm meleği ona gün gibi açıktı. Her ne kadar Bohwanox zaten kara bir figür olsa da ışık bir fark yaratıyor gibi görünmüyordu. Colt’un gözlerinde ölüm meleğinin bir suratı yoktu, tamamen zifiri siyah bir pelerinle gizlenmişti. Eller ve ayaklar dahi örtülmüştü.

 

Colt yüzmeye başladı, dalgaların altında ilerledi. Akım onunla mücadele verdi fakat o yarıp geçti. ‘Yani Hector da senin hizmetkarın, öyle mi?’

 

‘Hayır, hayır. Ölüm melekleri yalnızca bir hizmetkar alabilir. Hector’un ölüm meleğinin adı Garovel.’

 

‘Hmm. Sanırım çocuğun insanlık dışı gücünün nereden geldiğini artık biliyorum.’

 

‘Kesinlikle. Bu arada sen de oldukça şanslısın. Geoffrey senin ruhunu tüketseydi, seni diriltemezdim. Ruhunun sağlam olduğunu görmeseydim, sadece ayrılıp Hector’a olanları söyleyecektim.’

 

Ardından başka bir köpek balığı yaklaşınca, Colt onu tekrar karanlığa postaladı. ‘Sadece şunu bil, sana minnettarım.’

 

‘Olma.’ dedi Bohwanox. ‘Seni bunun için diriltmedim.’

 

-+-+-+-+-

 

‘Güzel bir yerin varmış.’ dedi Ozmere. Moss her zamanki gibi onu arkadan takip ediyordu, malikanenin engin koridorlarına ve gösterişli ahşap işçiliğine sessizce hayran dolu bakışlar atıyordu.

 

“Teşekkür ederim.” Geoffrey Colt’un kalbini ve ceketini saklamıştı. Tüm olanlar tamamen bir hayal kırıklığı yaşatsa da, en azından yadigar koleksiyonunu genişletebilecekti.

 

Malikanenin salonlarının tekrardan insanlarla dolu olmasına biraz şaşırdı. Gitmesinden bu yana bir hafta bile geçmemişti fakat görünüşe göre büyükbabası boş kalmamıştı. Onu gördüklerinde hızla önünden çekilmemelerine bakılırsa insanların çoğu belli ki yeni elemanlardı. Hatta uşakların biri geçerken ona çarptı. Adam kabaca konuşmak üzereymiş gibi bir yüz yaptı fakat ardından Geoffrey’in arkasında duran heybetli Moss’u görünce, aptal daha iyi düşünmüş gibiydi ve özür diledi.

 

Üçlü ana çalışma odasında Damian ve Feromas’ı buldu.

 

“Merhaba büyükbaba!”

 

“Selam, Torun!” Damian bir gülümsemeyle karşılık verdi, Geoffrey’in misafirlerini görünce bu gülümseme soldu. “Peki kim bunlar?”

 

“Arkadaşlarım! Ozmere ve Moss. Onlar Fesih’ten! Süper değil mi? Onlarla gideceğim ve benim güçlenmeme yardımcı olacaklar. Sescoria’da daha da fazla üye var! Ozmere bana tüm bir şehri yedirteceklerini söyledi. Bunu hayal edebiliyor musun? Koca bir şehri!”

 

Aniden Geoffrey odadaki gerginliği fark etti. Damian’ın yüzünde önceki neşesinden eser kalmamıştı ve Ozmere’nin ifadesi karışıklıkla doluydu. Hatta Moss bile dikkatli duruyordu, bir süre kimse bir şey söylemedi.

 

Feromas sessizliği bozdu. ‘Dozer mi? Morgunov mu?’

 

Ozmere çekindi. ‘Morgunov.’

 

Tekrar bir sessizlik oldu.

 

Geoffrey tekrar herkese göz gezdirdi. “Neden hepiniz sustunuz?”

 

‘Çünkü arkadaşın Ozmere beni tanıyor.’ dedi Feromas. ‘Öyle değil mi?’

 

‘Sen Feromas’sın…’

 

‘Evet.’

 

‘Bu kişi de?’

 

‘Onun adı artık Damian Rofal. Fakat evet, aynı hizmetkar.’

 

Ozmere kapıya doğru geri süzüldü ve Moss önüne geçti. ‘B-bakın.’ ölüm meleği konuştu. ‘Sizin kalibrenizde birine karşı büyük bir saygıdan başka bir şey hissetmiyorum. Sizinle bir problemimiz yok.’

 

“Bu kötü oldu.” dedi Damian.

 

‘Hayır, lütfen! Yapm…”

 

Damian bir elini kaldırdı. Ani bir ışık parladı ve Ozmere ile Moss tamamen yok olurken yüksek bir çatırdama sesi duyuldu.

 

Genişçe gözlerini açan Geoffrey eskiden bedenlerinin olduğu yerdeki havanın gözle görülür biçimde bozulduğunu görebiliyordu. Hava boşluğu tekrar doldururken bir şok dalgası Geoffrey’e çarptı ve geride bir tek ince bir buhar kaldı. Bir an sonra o da kayboldu.

 

Geoffrey’in olan biteni anlamaya başlaması dahi biraz zaman aldı. “Büyükbaba, ne yaptın sen?”

 

“Üzgünüm Geoffrey. Biliyorum arkadaşlarındı. Sana öncesinde hiçbir Fesih üyesini buraya getirmemen gerektiğini söylemeliydim.”

 

“Neden onları öldürdün!”

 

‘Çünkü kimse Damian ve benim hayatta olduğumuzu bilemez.’ dedi Feromas.

 

Geoffrey tekrar boş alana baktı. “Ama! Onlara tam olarak ne yaptın?”

 

“Onları toz parçacıklarının biraz daha fazlasına indirdim.” dedi Damian. “Gerçi, sanırım ölüm meleklerinde bu durumda, bir vücut kütlesi olduğu için gerçekten hiçbir iz kalmadı.”

 

Geoffrey ona bakmayı sürdürdü.

 

“İstersen, Sescoria’ya diğer Fesih üyeleriyle oynamaya gitmene karışmıyorum.” Yaşlı adam konuştu. “Fakat burada olanları asla bilemezler. Hatta onlara bir büyükbaban olduğunu dahi söyleme.”

 

‘Fakat bu ikisinin niye geri dönmediğini açıklamak zor olabilir.’ dedi Feromas. ‘Belki de Geoffrey’in burada Brighton’da bizimle kalması daha iyi olur.’

 

Damian omzunu silkti. “Eh. Geoffrey istediğini yapabilir. Artık kendi kararlarını verebilecek kadar büyüdü.”

 

“Büyükbaba, sen tam olarak kimsin? Neden senden bu kadar korkuyorlardı?”

 

Feromas Damian’dan önce cevapladı. ‘Alınma ama Geoffrey, sır saklama konusunda pek iyi gözükmüyorsun. Bence bildiğin şeyler fazlasıyla yeterli.’

 

“Ayrıca.” Damian ekledi. “Sana pişirme tariflerini verirsem oklu kirpiler üzülür. Çok cimri yaratıklardır.”

 

Geoffrey aptalca gözlerini kırpıştırdı.

 

‘En azından gerektiğinde sağduyulu olabiliyor.’

 

Suratını ekşiten Geoffrey oradan ayrıldı. Odasına gitti ve Colt’tan kalanları yatağın yanındaki komidinin üzerine attı. Ceket ahşapa çarpınca sadece kumaştan çıkamayacak sert bir ses çıktı. Ceplerini kontrol etti ve kısa sürede çeşitli nesnelerle karşılaştı. Birkaç bozuk para, biraz yedek mermi, sakız, bir mendil, bir adet tahıllı gofret, bir sustalı çakı.

 

Bir de telefon buldu.

 

-+-+-+-+-

 

Hector, Brighton’a dönüş yolunda bir otoyol polisi tarafında kenara çekilmişti. Motorsiklet ve metale sarılı iki bebeği taşıyan kasklı bir insan görüntüsünü sindirmek için biraz zaman harcadıktan sonra, üniformalı memur görünüşe göre tüm bunların kesinlikle ne kadar aptalca ve yasa dışı olduğunu açıklamakta zorluk yaşıyor gibi görünüyordu.

 

Elbette Hector durumunu açıklamakta çok daha büyük bir zorluk yaşamaktaydı. Bunu konuşarak halletmesinin hiçbir yolu olmadığı için, en sonunda memurun silahını bir prespapyeye çevirdi, kelepçelerini kırdı ve özür dileyerek arabasındaki telsizi parçaladı.

 

Garovel aracın tekerlerini de parçalayıp adam için bir çekici çağırmasını önerdi fakat Hector bunun aşırıya kaçacağını düşündü. Silahsız ve yalnız polis onu takip etmekle pek ilgileniyor gibi değildi, bu yüzden Hector onu öyle bıraktı ve tekrardan Brighton’a doğru yola çıktı.

 

Evine doğru yaklaşırken Hector çocukları ebeveynlerine nasıl açıklayacağını düşünmeye çalıştı. Onları gizlice sokmayı düşündü ancak çocukların herhangi bir zamanda ağlayıp ebeveynlerini uyandırabileceğini düşününce bu ona pek işe yararmış gibi gelmedi.

 

Motorsikleri tekrar mezarlığa bıraktı ve kollarında çocuklarla evin yolunu tuttu.

 

İçeri girdiğinde onları salonda buldu. Annesi babasının omzunda uyuyordu. Adam onu ve çocukları gördü, Hector babasının bir şeyler düşündüğünü görebiliyordu.

 

Adam yavaşça karısını uyandırdı. Ayağa kalktılar ve ona doğru yaklaştılar. “Hector.” babası konuştu. “Neden kollarında iki bebek var?”

 

‘Bunu idare edebilecek misin?’ Garovel sordu.

 

‘Göreceğiz.’ Hector düşündü. “Bir arkadaşımın, ah… bir tür… ailevi durumu var. Çocuklarına bakacak birine ihtiyacı var ve um, güvenebileceği tek kişi benim…”

 

Annesi bir kaşını kaldırdı. “Kim bu arkadaş?”

 

“O bir polis…”

 

“Polis mi?” annesi konuştu. “Bir polisle nasıl arkadaş oldun?”

 

“Ah… bir tür okul programı. O ve diğerleri… seminer gibi bir şey yapıyorlardı…”

 

Babası kollarını katladı. “Bu da sana çocuklarını verecek kadar güvenmesini sağladı, öyle mi?”

 

“Ben, ah… diğer çocuklardan daha fazla şey yaptım. Karakolu ziyaret ettim ve bunun gibi şeyler”

 

“Hı-hı.” annesi konuştu. “Ne tür bir ailevi durumdan bahsediyoruz peki?”

 

“Benim de çok fazla bilgim yok… ama yardımıma ihtiyacı vardı…”

 

“Onlara ne kadar süreliğine bakmanı istiyor?” babası sordu.

 

“Ah… belki birkaç gün? Bu da biraz belirsiz durumda…”

 

Samuel ve Vanessa Goffe birbirine baktı. Ardından bir kez daha çocuklara baktılar.

 

Annesi kaşlarını çattı. “Bu arkadaşının çocukları terk etmediğine emin misin?”

 

“Bunu yapacağına ölmeyi tercih eder.”

 

Kuşkulu bir şekilde kaşını kaldırdı. Elini küçük kıza doğru uzatınca, bebek elini tuttu. Sırıttı, ardından tekrar Hector’a baktı. “Malzemeler nerede?”

 

“Ne?”

 

“Bebek malzemeleri. Arkadaşın sana bunlarla dolu bir çanta vermiştir. Biberonlar? Pudra? En azından bebek bezi de mi yok?”

 

“Ah… um…”

 

“Wow. Anlaşıldı. Görünüşe göre bu akşam bir market gezisi yapmam gerekecek.”

 

Hector gözlerini kırptı. “Ah—Ben-Ben hallederim… Bu benim sorumluluğum.”

 

“Pfft.” dedi Vanessa. “On altı yaşındaki bir çocuk bebek bakma hakkında ne bilebilir?” Kapının yanından ceketini aldı. “Gerekenleri almaya gidiyorum. Hemen dönerim.” Kocasını öptü ve dışarı çıktı.

 

“Ben de onlar için küçük yataklar yapacağım.” babası konuştu. “Tam bir beşik olmayacak fakat şu an için yeterli olmalı.”

 

“Ah, ama—bunu yapmak zorunda değilsin…”

 

“Oh, onlar senin odanda uyuyacaklar. Bunun için hiç endişelenme. Gece yarısı ağlamalara ve beslemelere şimdiden kolay gelsin.”

 

Hector onu bir koridor dolabına kadar takip etti, adam orada bir dizi battaniye aldı ve bir çift büyük çamaşır sepetiyle, yataklar tamamlanmıştı.

 

“Bu polis arkadaşın sana oldukça güveniyor olmalı.”

 

“E-evet.”

 

“Gerçekten başka kimse yok, değil mi?”

 

“Yok…”

 

Odasında yatağının baş ucunda güzel bir yer buldular ve bebekleri yeni yataklarına yerleştirirken Hector babasının yüzünde daha önce görmediği yumuşak bir ifade gördü.

 

“Baba?”

 

“Evet?”

 

“Um… b-ben nasıldım? Bebekken yani.”

 

“Oh, sen tam bir felakettin.” Babası konuştu. “Her zaman ağlardın. Bir olay yaratmadan seni hiçbir yere götüremezdik. Yemek konusunda oldukça da seçiciydin. Anneni canından bezdirirdin.”

 

“Oh… ö-özür dilerim.”

 

“Dileme.” dedi Samuel. “Ne kadar sıkıntılarla dolu olsan da tuhaf bir şekilde eğlenceliydi. Ayrıca iki ila üç yaşına gelince gerçekten de olgunlaştın. Aslında ondan sonra sıkıcı olmaya başladı.”

 

“Sıkıcı mı?”

 

“Evet. Hiç zorlanmadan tuvalet eğitimini aldın. Aynı şekilde giyinmek ve ayakkabılarını bağlamak da senin için çocuk oyuncağıydı. Bir daha yemeğinle ilgili seçici de olmadın.”

 

“B-benim daha zor olmamı mı istiyordun?”

 

“Bilmiyorum. Sıkıcılık da iyi bir şey olabilir.” Kapıya doğru geri döndü.

 

Hector kaşlarını çattı. Bir sorusu daha vardı ve bunu ağzından çıkarmak için kendiyle mücadele verdi. “Baba, ah… neden annemle başka çocuğunuz yok?”

 

Döndü ve başını eğdi. “Nereden geliyor bu ani sorular?”

 

“Ben, ah… sadece… Bilmiyorum…”

 

Adam bir an sonra yanağını kaşıdı. Tekrardan Hector’a baktı. “Çok bir sebebi yok. İkimiz de daha fazla çocuk sahibi olma fikrini sevmedik ve annen gerçekten de hamile olmaktan nefret ediyordu.”

 

“Ama… ikiniz de… Yani, şimdi bebeklerle… ikiniz de biraz eğlenmiş gibi görünüyorsunuz…”

 

“Sana neyin bu izlenimi verdiğini bilmiyorum.”

 

“Ben… ah…”

 

“Bu kadar fazla düşünmemelisin Hector. Kendini deli edeceksin.”

 

Ardından babası ayrıldı.

 

Hector sessizce iç çekti. Garovel’le birbirlerine baktılar, ölüm meleği bir şey söyleyecekmiş gibi görünüyordu fakat sessiz kaldı.

 

Tekrardan yalnız kalan Hector bu zamanı değerlendirmeye karar vermeden önce bir süre uyuyan çocukları izledi. Onları yalnız bırakamazdı fakat öncesinde demiriyle antrenman yapmaya karar vermişti.

 

Zeminin ortasına oturdu ve uzun bir metal parçası oluşturdu. Ucunu sivriltti ve biraz kabaca olsa da bir bıçak yapmıştı. Ne var ki amaçladığı bu değildi.

 

Hector zihnini odakladı, ruhunu hissetti ve onu demire gönderdi. “Garovel.” Konuştu. “Biraz buraya gelsene.”

 

Ölüm meleği yanına süzüldü ve Hector bıçağın ucunu ona doğru ittirdi. Garovel kaçındı. ‘Hey. Elindekine dikkat et.’

 

“Aha. Gerçekten işe yarıyor…”

 

‘Tebrikler. Artık beni bıçaklamayı bırak.’

 

“Biraz beklesene. Denemek istediğim bir şey daha var.” Kenara kaydı ve yatağına oturdu.

 

‘Ne zaman ben kobay faren oldum?’

 

“Sakın kımıldama…”

 

‘Beni incitmekten korktuğun zamanları daha çok seviyordum.’

 

 Bıçağı fırlattı. Hiçbir etki yaratmadan ölüm meleğinin içinden geçip gitti.

 

“Hah…”

 

‘Hmm.’

 

“Yani… demiri vücudumun bir uzantısı gibi hayali güçle odaklayabilirim… fakat görünüşe göre yalnızca ona temas ediyorsam işe yarıyor…”

 

‘Anladım. Demiri uzakta yarattığın gibi uzaktayken demire odaklanabilmeyi de istiyorsun.’

 

“Evet. Böylelikle ölüm meleklerine zarar verebilecek şeyler fırlatabilirim. Ya da belki de onları kafeslere sıkıştırabilirim.”

 

‘İkimiz yeterince senkronize olmadık, fakat bu kesinlikle mümkün.’

 

“En azından bunu bilmek güzel. Çünkü eğer bunu yapamazsam… o zaman düşman bir ölüm meleğini nasıl yakalamayı başarırım bilmiyorum. Sizler her zaman ulaşılmaz oluyorsunuz ve yakınlaşılsa bile çok hızlısınız…”

 

‘Doğru. Sescoria’dayken tüm sorunumuz buydu. Ancak bunu başarabilmen biraz zaman alacak. Ruhunu yansıtmak şu anda olduğundan çok daha fazla kontrol gerektirir.’

 

“Önceden senkronize olma hızını arttırmanın hiçbir yolu olmadığını söylemiştin.”

 

‘Evet.’

 
Annesinin döndüğünü duyana dek bir süre daha demirle çalıştı. Annesi ona nasıl bez değiştirildiğini gösterdi ve çocukları tekrar yatağa koymadan önce onları beslediğinden emin oldu.

 

Hector aynı soruyu annesine de sormayı düşündü ancak bu nedense ona yanlış geldi, sanki onları gizli bir teste tabi tutuyormuş gibi hissetti. Tabii bir de, annesinin farklı şekilde cevaplayabilme fikri oldukça korkutucuydu. Babasının yalan söyleyip söylemediğini gerçekten öğrenmek istemiyordu.

 

Bu yüzden sessiz kaldı ve çok geçmeden annesi tekrar ayrıldı.

 

Hector’un gözleri bir kez daha çocuklara kaydı. “Garovel… sence onları ne yapmalıyım?”

 

‘Bunu söylemek güç, cidden. Onları koruyucu aileye sokmanın güvenli olup olmadığını bile bilmiyoruz. Muhtemelen, Colt bunun onlar için en iyisi olduğunu düşünseydi bunu çoktan yapardı, fakat kim bilir?’

 

Hector kaşlarını çattı. “Yine bilgiden mahrumuz…”

 

‘Evet, öyleyiz. Sanırım bu acele kararlar almamamız gerektiği anlamına geliyor.’

 

“Fakat… er ya da geç…”

 

‘Evet. Ebeveynlerinden birkaç gün kazandın. Şimdilik gerçekten yapabileceğimiz tek şey beklemek. Umarım Colt sana geri dönüş yapar.’

 

“Ben de öyle umuyorum…”

 

‘Ne var ki Colt’un bir daha gelmemesi durumunda ne yapacağımızı da düşünmemiz gerekiyor.’

 

“Hmm…”

 

‘Gördüğüm kadarıyla toplamda üç seçeneğimiz var. Birinci seçenek: onları koruyucu aileye veririz. Açıkçası bu tehlikeli olmayacağı anlamına gelmiyor fakat tehlikeyi ortadan kaldıramasak da onları farklı evlere yerleştirerek ayırırsak en azından riski biraz düşürebiliriz.’

 

“Nee? Onları ayırmak mı?”

 

‘Bunun çok ideal olmadığını biliyorum. Fakat ikizler aniden sistemde gözükürse bu onları arayanlara ölüm davetiyesi göndermek olur. Onları ayırırsak kesinlikle daha güvende olurlar.’

 

“Bu seçeneği hiç sevmedim…”

 

‘Makul. İkinci seçenek: kendi başımıza onlara yeni bir aile buluruz.’

 

Hector başını eğerek ölüm meleğine baktı. “Ne, nasıl…? Kulağa imkansız geliyor.”

 

‘Belki de ÖYLEDİR.’ dedi Garovel. ‘Elbette iyi bir aile hiçbir soru sormaksızın onları kabul etmez. Belki bir şekilde açıklayabiliriz veya işin içinden çıkacak başka bir yöntem buluruz ama şu anda aklıma hiçbir şey gelmiyor.’

 

“Ahh, cidden… peki üçüncü seçenek ne?”

 

Garovel cevap verecekken Hector’un telefonundan ses geldi. Telefon masasının üzerindeki ceketinin cebindeydi ve ikili oraya bakmak için döndü.

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr