Bölüm 147: #####

avatar
4709 9

The Dark King - Bölüm 147: #####


Bölüm

 

Ben Sizin Gibi Değilim(1)

 

********************************************************************************************

 

"Aferin, iyi iş çıkardın." dedi gardiyan. Hücrenin içine iki parça ekmek attı ve Dudian'e dedi ki, "Ye bakalım ufaklık."



Dudian rahatlamıştı tam gidip ekmek parçasını alacaktı ki....



Şişko yüksek sesle kükredi ve gardiyanın sesini geldiği yere doğru koştu. Hemen kendini yere atıp iki ekmek parçasını aldı ve ağzına tıkadı.



"Lanet domuz!!" Gardiyan sinirle bağırdı.



Şişko gardiyanın bağırışını umursamadan ekmeği ağzına tıkıyordu.



Gardiyanlardan biri öfkeli bir şekilde cebinden anahtarları çıkardı ve kapıyı açtı. Arabadan işkence sopasını çıkartıp şişkonun kafasına ve sırtına vurmaya başladı. Gardiyan sinirlenmişti bu yüzden nereye vurduğu hakkında umursamıyordu.



"Biz izin verene kadar yiyemezsin!" İki gardiyan da sinirlenmişti, tüm güçleriyle şişkonun yüzüne ve göğsüne vuruyorlardı. Şişkonun dayak yediğini görünce diğerleri suspus oldu. Gardiyanlara yaklaşmaya cüret edemiyorlardı. Hapishanede, gardiyanlar hayatlarını ellerinde tutan varlıklardı. En tepedekiler onlardı.



İki gardiyandan da dayak yiyince şişko kendine geldi ve acıyla inlemeye başladı, "Bir daha yemem! Lütfen! Merhamet edin efendim..."



Ancak, gardiyanlar şişkonun yalvarışına aldırış etmedi. Şişko kanlı bir yaratığa dönene kadar tekmelemeye devam ettiler. Ardından yüzüne tükürdüler ve hücreden çıktılar.



Dudian yerdeki ezilmiş salyalı ekmeği gördü. Gardiyanlara bir şey demek istedi ama tereddüt etti ve demedi. Sessizce gidip yerdeki ekmeği aldı. Bir parça kopardı ve yavaş yavaş çiğnemeye başladı.



6-7 gündür hiçbir şey yememişti. Yorgundu ve bu o zamandan beri yediği ilk yemekti.



Gardiyanlar arabayı itip diğer hücrelere yemek dağıtmaya devam etti. Dağıtım bittikten sonra boş arabayı arabayı iterek geri döndüler. Koridordan geçerken gülüyor ve sohbet ediyorlardı.



Makumlar gardiyanların konuşmasını duyunca yutkundu. "Pirzola," "kaz ciğeri" ve "mangalda tavuk."



Herkes kapabildiği ekmeği yemekle meşguldü bu yüzden etraf sessizliğe gömüldü. Ardından yine kısık sesle sohbet etmeye başladılar.



Manzaradan, geçmişlerinden ve o tür şeylerden bahsediyorlardı.



Dudian sesszice ekmek parçasını yedi. Karnından gelen yanma hissi biraz da olsa dinmişti. Gücünü az da olsa toplamıştı. İnce ekmek parçası karnını doyurmasa da, uzun zamandır aç olduğundan bu bile bir şeydi. Zaten çok fazla yemek karnını ağrıtırdı. Şu anki ekmek parçası tam ona göreydi.



Diğerleri dikkatlice Dudian'e ve yerde inleyen şişkoya baktı. Sırf Dudian değil bu hapishaneye gelen her suçlu çubukların çilesini çekiyordu. Ayrıca uzun bir süre de yaraları kapanmıyordu.



Dudian'le aralarındaki tek fark, onun saldırıya uğramış olmasıydı. Ama onların iyileşmek için fırsatları olmuştu.



"Evlat, buraya nasıl geldin? Ha? Söylesene." Başka bir hücreden bir ses yankılandı.



"Ah, doğru! Sen küçük ve mutlu ailemize katıldın ama daha kendini tanıtmadın!" dedi diğer mahkumlardan biri de.



Dudian yavaşça gözlerini açtı ve etrafına baktı, "Ben sizin gibi pislik parçası değilim. Ben hiçbir suç işlemedim!"



Dudian'in cevabını duyunca tüm hücreler kahkaha sesleriyle doldu.



"Ufaklık, sana oyun oynadıklarını mı söylüyorsun? Haa?"



"Haha, aslında hepimiz masumuz! Burada suçlu hiç kimse yok!"



"Söyle bakalım, burada suçlu olan biri var gibi mi gözüküyor?"



Dudian'in dediklerine diğer kafeslerden türlü türlü cevaplar geliyordu.



Dudian kaşlarını çattı ama hiçbir şey demedi. Sessizce gözlerini kapadı.



Aniden gözlerini açtı ve hücrenin içindeki adamlardan birine baktı. Adam sessizce ona yaklaşıyordu, "Sana bir şey yapmayacaktım! Sadece arkada bir şey kalmış mı diye bakacaktım." Dikkatlice yerden ekmek kırıntılarını aldı. Dudian'in cevap vermediğini görünce kırıntıları yavaşça ağzına koydu.



Dudian bunu görünce neler olduğunu anlamıştı. Hiçbir şey demedi ve gözlerini dinlendirmeye başladı.



Akşam, iki gardiyan arabayı iterek tekrar geldi. İçlerinden biri fısıldamaya başladı, "Bugün fazladan bir şey eklemeye karar verdik. Yanımızda biftek var! Kim istiyor?"



Sessizliğe gömülmüş hücreler gardiyanın dediklerinden sonra yeri göğü inletmeye başladı.



"Ben!"



"Ben istiyorum!"



"Bana ver! Efendimiz bana verin!"



Gardiyan böylesi cevaplar alınca tatmin olmuştu. Elini hafifçe kaldırdı ve sinsi bir sesle dedi ki, "Demek bu kadar çok biftek isteyen kişi var! Hadi bu işi eski kurallarla halledelim. Ne yapacağınızı biliyor musunuz?"



Gardiyanın dediğini duyunca hücreler sessizliğe gömüldü.



Dudian parmaklıklara yaslandı ve sessizce olan biteni izledi.



Yanındaki hücreden iki kişinin konuştuğunu duydu, "Biz istiyoruz."



Gardiyanlar onlara baktı ama tatmin olmamışlardı, "Sadece iki kişi mi? Görünüşe göre geri kalanınız bu aralar iyi yemek yiyorsunuz!" Hücrelerden bir tepki gelmediğini görünce gardiyan bağırdı, "Yakalayın!"



Hücrelerin kapıları aniden açıldı.



İki mahkum dışarı çıktı. Biri az önce Dudian'le konuşan "Yaralı"ydı.



"Yaralı, bu sefer ben alıyorum!" Altın saçlı bir çocuk da dışarı çıktı.



Yaralı alay eder gibi gülümsedi, "Ne kadar güçlüsün görelim bakalım!" Yaralı aniden bir yumruk salladı.



Dudian dövüşü dikkatle izledi. Birkaç dakika sonra dövüş bitmişti ve kazanan Yaralıydı. Yüzünün bazı yerleri kıpkırmızı olmuş ve şişmişti. Nefes nefese kalmıştı, "Ben kazandım."



"Anladık." Gardiyan bifteği verdi.



Yaralı tam bifteği alacaktı ki, gardiyan parmaklarını gevşetti ve biftek yere düştü. Dudian biftekte birkaç ısırık izi olduğunu gördü. Arta kalan olduğu açık bir şekilde görülüyordu.



Gardiyan alay eder gibi gülümsedi, "Dövüşler giderek zevksizleşiyor. Sizce rol yaptığınızı anlamıyor muyum?"



Yaralının yüzü hafiften değişti, "Hayatta öyle bir şey yapmayız! İsterseniz onu alıp derisini yüzebilirsiniz."



"Bak sen dedin, ben karışmam."



Gardiyanın dediklerini duysa da Yaralının yüz ifadesi değişmemişti.



Dayak yiyen ve yerde yatan sarışın, Yaralıya bağırmaya başladı, "Lanet olsun! Şerefsiz piç!"



Yaralı bifteği yerden aldı ve hücresine geri döndü. Gardiyanlar kapıyı kilitledi ve arabayı iterek ekmek dağıtmaya devam ettiler. Ardından geri dönerken sarışını alıp gittiler.



Koridorun sonunda kapının kilitlenme sesi gelince gergin hava biraz da olsa rahatlamıştı.



"Şu iki lanet yaratık yok mu!"



"Bahtsız Jin."



Dudian hücre kapısının önündeki dört ekmeği aldı. Arkasını dönüp karanlıktaki aç gözlere baktı, "Kim gelip almak istiyor?"



Hepsi Dudian'in ekmekleri aldığını görmüştü bu yüzden aynı anda başlarını salladılar.



İçlerinden biri yağ çekmeye başladı, "Artık patronumuz sensin! Senin dediğin bizim için emirdir!"



Dudian hapishanedeki kuralları anlamaya başlamıştı. Hiçbir şey demedi, ekmeklerden ikisini yedi ve diğer ikisini de gece yarısına sakaldı.



Diğer ona kıskançlıkla baktı ama ileri çıkıp ekmeği çalmaya cüret edemediler. Anca Dudian'i tatmin etmeye devam edebilirlerdi.



Dudian onları umursamıyordu. Artık gerçek gücün ne demek olduğunu anlamıştı.



O sırada, Dudian yan hücredeki Yaralı’nın bifteği yemediğini ve kollarının arasında sakladığını gördü. Oraya gidip bifteği zorla almak istiyordu.



Yaralı Dudian'in baktığını fark etti ve gülümsedi, "Ufaklık, diğerleri bana Yaralı der. Sana ne diyelim?"



"Dean." diye cevap verdi Dudian. Adamın az önce şişkoya onu bırakmasını söylediğini biliyordu bu yüzden Dudian'de iyi bir izlenim bırakmıştı.



Yaralı başını salladı, "Eskiden avcı mı yoksa adliyeden bir şövalye miydin? Işık Şövalyesi değilsin değil mi?"



Dudian kaşlarını çattı ve cevap vermedi.



Yaralı, Dudian'in fazla kurcalamak istemediğini anladığından daha fazla bir şey demedi.



"Neden yemiyorsun?" diye sordu Dudian.



Yaralı, Dudian'in ne demek istediğini anlamıştı. Derin bir iç çekti, "Jin'in durumu şu anda kötü bu yüzden ona bırakacağım."



Dudian "Jin" dediğinde sarışın gençten bahsettiğini anlamıştı, "Rol mü yapıyordunuz?"



Yaralı ona baktı ve bir süre düşündü. Ardından başını salladı, "Evet. Şerefizler ara sıra 'iyi kalpli' olduklarından bize güzel şeyler veriyorlar. Ama her zaman birbirimizi öldürmemizi izlemek istiyorlar. Bu yüzden biz de onların oyununu oynuyoruz. Ne de olsa bu biftek birkaç yaraya değer."



"Aslında, biftek benim olacaktı fakat Jin'i götürdüklerinden bu seferlik ona vereceğim."



Dudian diğer hücrelere baktı, "Diğerleri karşı çıkmıyor mu?"



Yaralı başını salladı, "Eğer hiç kimse onlarla oynamazsa o zaman yemeğimizi kesiyorlar. Bu yüzden istediklerini yapmak zorundayız."



Dudian dediklerini duyunca sessizliğe gömüldü.



Bir saat sonra kanlı bir iki gardiyan tarafından sürüklenerek içeri girdi. Her tarafından kanlar damlıyordu. Onu bir hücrenin önüne getirdiler ve içeri tıktılar.



Gardiyanlar gittikten sonra Yaralı iki kez "Jin, Jin" diye bağırdı. Sarışın başını oynatınca Yaralı dedi ki, "Sen al ve ye. Bugün bayağı çektin!"



Diğerleri sarışının kalkmasına yardım etti. Sarışın zar zor dedi ki, "Bir gün onlara yaptıklarını ödeteceğim!" Yaralı ona baktı ve derin bir iç çekti, ardından da başını salladı.



Göz açıp kapayıncaya kadar gece yarısı olmuştu. Dudian kalan iki ekmeği de yedi ve gözlerini kapadı.



Çok geçmeden günün ilk ışıkları hücrelere yansıdı. Dudian gözlerini açtı ve az önceki adamın ekmek kırıntılarını topladığını gördü.



Dudian gözlerini açınca adam korkudan sıçradı. Bu kadar küçücük bir hareketin Dudian tarafından fark edilmesini beklememişti. Çabucak ona ne yaptığını açıkladı ve özür diledi.



Dudian hiçbir şey demedi ve tekrar gözlerini kapadı.



Ertesi gün.



Dudian acının bayağı azaldığını hissetti. Yaralar yavaş yavaş kapanıyordu. Çubukların saplandığı yerler hala biraz da olsa ağrıyordu.



Ancak, yanında ne bıçak ne de ilk yardım kiti vardı. Bu yüzden yapabileceği tek şey yaraya tükürüğünü sürmekti.



Günde iki kez yemek veriyorlardı. İlkini öğlen ikincisini gece veriyorlardı.



Öğlen üç ekmek vermişlerdi. Dudian ekmeklerden ikisini yiyip diğerini adamlara veriyordu. Ne de olsa fazla acıkırlarsa Dudian'in başına bela açabilirlerdi. O iyileşmeden birbirlerine girmelerini istiyordu.



Ancak, kavga etmek yerine ekmeği eşit parçalara bölmüşlerdi.



Dudian burada hiç kimseye güvenilmeyeceğini anlamıştı ama hayatta kalmak için aralarında bir bağ oluşturmuşlardı.



Tıpkı Yaralı ve Jin gibi.



Herkes bu bağa sadık kalıyordu.



Eğer bu bağı bozarsan tıpkı şişko gibi olurdun.



Gardiyanlar şişkoyu ağır yaralamıştı ve onunla ilgilenecek hiç kimse yoktu. Yaralarıyla ilgilenecek biri olmadığından pozisyonu giderek daha da düşecekti. Tabii Dudian yaraları hakkında ona yardım ederse işler değişebilirdi.

 

...

 

...






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr