Bölüm 141: #####

avatar
5094 9

The Dark King - Bölüm 141: #####


Bölüm

 

Uyanış

 

**********************************************************************

 

Dudian ona baktı ama hiçbir şey demedi ve yavaşça arabaya bindi.



Arabanın her yeri son derece güçlü bir çelikten yapılmıştı. Şu anki gücüyle bile açması neredeyse imkansızdı.



Dudian'in karşı çıkmadığını görünce orta yaşlı adam sıkılmıştı. Kafesi kilitledi ve zıplayıp ön tarafa oturdu. Sürücü de onlarla aynı zırhı giyiyordu, "Eskiden gönderilenlerden daha iyi."



"Yaşı küçük ama bayağı kurnaz. Baksana oltayı soylu bir hanımefendiye takmış. Ama bilmiyor ki, bu dünya ne kadar da acımasız."



"Aptal! Yükselmeyi hayal ediyor ha! Hahaha!"



"İyi oldu gene de!



"Bu kadar yumuşak bir cilt bayağı popüler olur."



"Hala genç bir çocuk, ha ha..."



Araba ilerlerken konuşuyorlardı. Arabaya dört şövalye çırağı eşlik ediyordu.



Dudian bağdaş kurup oturdu ve manzarayı izledi. Kaleden çıktıktan sonra çorak topraklardan geçmişlerdi. Yolda giderken ara sıra canavarlar saldırmıştı ama şövalye çırakları icaplarına bakmıştı.



Sınırdaki denetimi geçtikten sonra ıssız bir yere geldiler.



Araba hapishanenin önünde durdu, orta yaşlı adam kafesin kapısını açtı ve dedi ki, "Aşağı in."



Dudian arabandan indi, "Kendimi savunmak istiyorum."



"Savunma mı? Senin yapacağın tek şey inlemek olacak." Orta yaşlı adam alay eder gibi gülümsedi, "Bir şey yapmak için şansın olacağını mı düşünüyorsun? Hiç kimse seni duymayacak! Karar çoktan verildi ve senin için hiç kimse şahitlik etmeyecek. Eğer birini suçlamak istiyorsan fakir oldukları için aileni suçla. Eğer bir avcı olup konsorsiyumla çalışarak bir servet yapsan iyiydi. Ne zorun vardı da soylu bir hanımefendiye takıldın?"



Dudian soğuk bir şekilde ona baktı, "Sen hapishane müdürü değilsin, değil mi?"



"Hapishane müdürünün senin gibi birini şahsen göreceğini mi sanıyorsun? Bunun için yeterli bir mevkin yok! Sen adliyedeki binlerce stajyerden birisin. Bunu kullanarak bizle oynayabileceğini mi düşündün?"



Dudian derin bir nefes aldı ve ellerini sıktı, "Bana öğrettiklerin için teşekkürler."



Dudian aniden adamın yüzünü yumrukladı.



Bang! Adamın burnu kırıldı ve yere düşerken kanamaya başladı.



Ani saldırı yüzünden hepsi şaşırmıştı çünkü hiçbiri bunu beklememişti. Dudian ona hapishanenin önünde saldırmaya cüret etmişti.



Orta yaşlı adam kanamayı durdurmak için bir eliyle yüzünü kapattı. Sinirden deliye dönecekti ve Dudian'e ona öldürecek gibi baktı. Bağırarak dedi ki, "Öldürün!"



Şövalye çırağı silahını çekti. Ellerinde mızraklar ve kılıçlar vardı.



Ancak, Dudian hiç de bekledikleri gibi davranmamıştı... Arkasını dönüp kaçmıştı! Hapishaneye doğru koşarken yüksek sesle bağırdı, "Adam öldürüyorlar! Adam öldürüyorlar!"



Ses yüzünden hapishaneden birçok kişi dışarı çıkmıştı.



"Dur!"



Hapishanenin kapısı açıldı ve yedi sekiz kişi dışarı fırladı. En önden gözlük takan bir kadın gidiyordu. Şövalyelerin ona saldırmak istediğini görünce durmaları için emir verdi.



Şövalye çırakları durdu ve birbirlerine baktılar.



Dudian hemen kadına koştu, "Beni öldürmek için rüşvet almışlar. İtirazım var! Sen hapishane müdürü müsün?"



Kadın ona baktı ve kaşlarını çattı, "Ben hakimin sekreteriyim. İtiraz etme hakkın var. Sana yardımcı olabilirim ama kabul edebileceğini garanti edemem."



"Teşekkür ederim! Çok teşekkür ederim!" dedi Dudian.



Orta yaşlı adam eliyle burnunu tutarak geldi. Dudian'e onu öldürecek gibi bakıyordu. O anki siniriyle ve öldürme niyetiyle kadına dedi ki, "Sekreter hanım, bu cani suçlu bize saldırdı ve kaçmaya çalıştı. Hatta gardiyanlara bile saldırdı. Bu yüzden onu hemen idam etmeliyiz!"



Kadının yüzü çirkinleşti ve buz gibi bir sesle dedi ki, "Şu haline bak. Rezalet. Ayrıca benimle nasıl konuştuğuna dikkat et. Biz sadece mahkumları tutmakla görevliyiz. Onları öldürmek gibi bir hakkım yok. Saçmalamayı hemen kes!"



Orta yaşlı adam ağzından kaçtığını biliyordu bu yüzden hemen saygılı bir ifade takınıp eğildi ve dedi ki ,"Evet efendim."



Kadın Dudian'e doğru döndü, "Şu andan sonra gözaltındasın. Eğer bir daha böyle bir şey yaparsan ne olursa olsun affedilmeyeceksin!"



Dudian samimi bir şekilde başını salladı.



Kadın onun yüz ifadesini görünce orta yaşlı adam döndü, "Onu içeri gönder ama ondan sorumlu olacak kişi sen olmayacaksın. Ben başka birini gönderirim." Ardından kadın arkasını döndü ve gitti.



O gittikten sonra orta yaşlı adam arkasını dönüp öfkeli bir şekilde Dudian'e baktı, "Küçük şeytan, elimden kaçabildiğini aklından bile geçirme. Ben burada olduğum sürece kendini ölmüş bil!"



Dudian soğuk bir şekilde cevap verdi, "Yolu göstermeyecek misin?"



Orta yaşlı adam sinirden yumruklarını sıktı ama sinirini bastırıp yürümeye başladı.

 

...

 

...

 

Hapishane, lüks bir ofis.



"Oh, çocuk bir avcı çıktı." sinek kaydı tıraşlı kel bir adam koltuğunda oturmuşken az önceki sekreter ona bir belge veriyordu. Adam belgeyi gözden geçirdi, "Mellon Konsorsiyumundan bir avcı hırsızlık mı yaptı? Hahahah... Şaka gibi... Üstelik, Mellon konsorsiyumu ceza almasını mı istiyor... İlginç, bir para makinelerini öldürmek istiyorlar. Böyle bir şey ilk defa oluyor. Mellon konsorsiyumuyla iletişime geç ve konu hakkında birkaç soru sor, bakalım nasıl tepki verecekler."



Hapishane müdürün sekterinin kafası karışmıştı, "İtiraz olayını ne yapacağız?"



"Eğer Mellon konsorsiyumu onu öldürmek istiyorsa, onlara biraz yüz vermek zorundayız. Tabii ki, bu ucuza olmayacak. Bu bizim için iyi bir fırsat." Kel adamın gözleri parlıyordu, "Üstelik, bu olay konsorsiyumumuzun da işine yarayabilir."



"Anlıyorum." Sekreter başını salladı.

 

...

 

...

 

Dudian tek başına bir hücrede oturuyor ve sessizce bekliyordu.



"Orta yaşlı adamın konsorsiyuma bir şey söyleyip söylemediğini bilmiyorum." Dudian endişelenmişti, "Buradan çıkmanın başka bir yolunu bulmalıyım. İtiraz etme şansı bulduğum anda haklı olduğum ortaya çıkacak."



"Ne yazık ki, beni çıkartabilecek nüfuzu olan biri yok."



"Ancak, beni çıkartsalar bile Mellon konsorsiyumunun baskısından işleri biter."



"Acaba beni yetiştirmekle sorumlu oldukları için Jura ve Gray'in de başı derde girer mi?"



"Lanet olsun!"



Aklına hiçbir şey gelmiyordu. İçinde hem bir kızgınlık hem de korku vardı.



Göz açıp kapayıncaya kadar 3 gün geçmişti.



Daha hiç yemek vermemişlerdi ama sadece su araları oluyordu. Ondan sorumlu olacak kişinin değiştirildiğini biliyordu ama orta yaşlı adam da rüşvet verebilirdi. Ne de olsa şu anda bir mahkum olmuştu.



Ancak, geçen üç gün boyunca içindeki endişe büyümüştü.



"İtiraz etme hakkım olmayacak..." Dudian pencereden gelen loş ışığa baktı. İçinde bir boşluk oluşmuştu. Umutsuzluk ve kızgınlık onu deliye döndürüyordu, "Tek seçeneğim firar. Yoksa, burada sıkışıp öleceğim. Burada benim için sadece aşağılama ve ızdırap var."



"Eğer kaçarsam ortalarda fazla gezinemem ama karanlık benim dostum olabilir."



"Jura teyzeyi bir daha göremeyebilirim, Mason ve diğerlerini bir daha göremeyebilirim, ayrıca... onu da bir daha göremeyebilirim!"



Dudian üzgündü ama yaşama içgüdüsü ona son bir umut vermişti, hayatta kalmak istiyordu. Ciddi bir şekilde nasıl çıkabileceğini düşünmeye başladı.



Göz açıp kapayıncaya kadar iki gün geçti.



Öğle saatlerinde kafes aniden açıldı.



Şaşırmıştı çünkü burnuna tanıdık bir koku geldi.



"Dean!" tatlı ve titreyen bir ses etrafta yankılandı, "Sen, nasıl oldu da bu hale geldin?"



Dudian sesi duyunca bir anlığına duraksadı. Kafesin öbür tarafında beyaz bir etek giyen Jenny'i görünce gözleri birden açıldı. Beyaz parmaklarıyla kafesin kalın çelik çubuklarını tutuyordu.



Dudian şüpheyle ona baktı. Açlıktan hayal gördüğünü düşünmüştü, "Jen... Jenny, buraya nasıl geldin?"



"Babam gönderdi. Sana eziyet ettiler mi?" Jenny'nin gözleri kıpkırmızıydı.



Dudian hemen ayağa kalkıp elini tuttu ve heyecanlı bir şekilde dedi ki, "Sen iyi misin? Baban sana bir şey yapmadı, değil mi?"



Jenny hemen elini çekti ve birkaç adım geri çekildi. Gözlerindeki yaşı sildi ve dedi ki, "Babam neden bana zarar vermek isteyebilir ki? Sana tek bir sorum var. Neden? Neden o şeyi çalmak istedin?"



Dudian şaşırmıştı. Onu gördüğü için heyecanlanmıştı ama aniden sakinleşti. Kalbinde soğuk bir fırtına esmeye başladı, o anda sanki kalbine bin tane ine saplanmıştı. Acı çekiyormuş gibi kendi kendine düşündü, "Tabii ki de sana zarar vermez. Sen onun biricik kızısın. Bendeki de akıl, neden endişelendiysem?"



Dudian önündeki beyaz kıza baktı, "Gerçekten bir şey çalacağıma inanıyor musun?"



Jenny dişlerini sıktı, "Kanıtları çoktan bulmuşlar. Milan ailesinin Ejderha Dağı Yakutu senin kasanda bulunmuş. O şey Milan ailesinin 3 hazinesinden biriydi. Sahtesi bile yapılamayacak bir şey. Neden böyle bir şey yaptın?"



"Eğer sana Milan diye bir ailenin olduğunu bile bilmediğimi ve söylediğin yakutu hiç görmediğimi söylesem, bana inanır mısın?" dedi Dudian. Demir kafesin çubuklarını tuttu, vücudu titriyordu.



"Neden hala bana yalan söylüyorsun!" Jenny'nin gözlerinden yaşlar akıyordu, "Her şeyi araştırdım. Her şeyi biliyorum! Neden hala bana yalan söylüyorsun?!"



Dudian içi acıyla dolmuştu, "Sana asla yalan söylemedim ve söylemem de. Bunların hepsi bizi ayırmak için babanın oynadığı bir oyun. Neden bana inanmak istemiyorsun? Bunca yıl beraberdik ve hala benim nasıl biri olduğumu öğrenemedin mi?"



Jennifer yere çöktü, "Başta ben de öyle düşünmüştüm ama Milan ailesini gidip her şeyi sordum. İki ay önce Milan ailesinin hanımı seni evlerine davet etmiş. O zaman, böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini düşünmüştüm. Hatta yakut evindeki kasada bulunduğunda bile birisinin sana bir oyun oynadığını düşündüm!"



"Ama diyakoz yakutu alıp şahsen inceledi ve senin çaldığı kanaatine vardı!"



Dudian o anda her şeyi anlamıştı. Soruşturma ve yakalama emrinin kolayca verilmesine şaşmamalıydı. Soruşturmayı yapan hakim nüfuzunda bir diyakozdu.



Ancak, dünya ona karşı olsa da Milan ailesinin hanımını asla görmediğinden emindi. Bunların hepsi oyunun bir parçasıydı. Tuzağa düşmüştü!



"Bu diyakozu da baban satın almış olmalı." dedi Dudian, iç karartıcı bir yüzle.



Jenny birden yüzünde sinirli bir ifadeyle başını kaldırdı, "Babam hakkında tek bir laf dahi etme!"



Dudian'in gözlerinden neredeyse yaş akacaktı, "Babana inanıyor musun?"



Jenny cevap verdi, "Sen bilmiyor olabilirsin. Burong ailesi çok büyük olsa da bir diyakozu satın almak bizim için bile imkansız bir şey! Hakimler namuslu, asil ve parayla alınamaz kişiler. Diyakoz bizle iletişime bile geçmedi. Bu yüzden sana oyun oynamak gibi bir nedeni yok!"



"Para hiç kimseyi cezbedemez, adliyenin hakimlerini veya Kutsal Kilise'nin Işık Şövalyelerini bile."



Jennifer ona baktı gözleri yaşlarla doluydu. Yüz ifadesi yavaşça sakinleşti, "Her şey bir hırsız olduğun için oldu. Sen parayı seviyorsun diye diğerleri de sevmek zorunda değil! Işığın Kitabında, adilerin gözünde herkes adidir ve asillerin gözünde herkes asildir diyor!"



Dudian demir çubukları sıkıca tuttu, "Eğer bana artık inanmıyorsan neden buraya geldin?"



Jenny'nin bedeni titredi, "Sadece günahlarını kabul etmeni duymak istedim. Sen kabul ettiğin sürece hiçbir şey değişmeyecekti. Ben yine seninle olacaktım. Seni bu seferlik affedebilirdim. Ama sen, sen kafayı yemişsin. Babamı bile oyunlarına alet etmek istedin. Üstelik, suçlarını örtmek için diyakoza bile iftira atıyorsun. Ben, ben gerçekten de... hayal kırklığına uğradım!"



"Hayal kırıklığı mı?" Dudian gülüyordu, bir gözyaşı tanesi yüzünden aşağıya aktı, "Bana güvenmek yerine gidip adliyenin bir diyakozuna, bir yabancıya inanıyorsun. Sen haklısın. Ben suçluyum. Düzenin zincirlerini kırabileceğimizi düşünecek kadar aptal ve saf olduğum için suçluyum. Bir soyluyla sıradan insanın aşkı! Benim günahım, beni dünyanın sonuna kadar takip edip güveneceğine inanmaktı!"



"Birbirlerine sırılsıklam aşık olsalar bile, balıkla kuş birlikte olamaz!



Aniden, kapı açıldı ve orta yaşlı bir adam içeri girdi. Sıradışı bir tavrı vardı. Omuzlarından asalet akıyordu, "Evlat, hadi gidelim!"



Dudian adama büyük bir kinle baktı, "Eğer bizi ayırmak istediysen neden bunu açık bir şekilde yapmadın? Bana bir görev verebilirdin ya da bir yere ulaşmamı isteyebilirdin! Eğer yapamasaydım ben de pes ederdim. Neden? Neden böyle adice bir yollara başvurdun?"



"Yeter!!" Jennifer, Dudian'in sözlerini kesti ve acıyla ona baktı.



"Neden hatalarını hala kabul etmiyorsun? Şu ana kadar babama inanmadım. Eğer bir adam masumsa neden suçlanıyordu ki? Yoksa tüm konsorsiyum mu yozlaşmıştı? Senin büyü damgaların koku almayla ilgili değil mi?"



Dudian ona baktı.



"İlk karşılaştığımızdan beri kim olduğumu biliyordun, değil mi? Koku alma duyunla bana yakınlaşmak için tesadüfler yarattın! Beni geri gönderdiğin yağmurlu gece ve bana sınavlara eşlik ettiğin gün... hepsi, hepsi!!!! Her şeyi bana yakınlaşıp...."



"Bunların hepsini bilseydim yine de seni severdim. Senin sesini bile sevdim. Hatta olgunluğunu. Kendini gizlemediğini biliyordum. Ama neden?!!!" Neden hala kabullenmiyorsun? Neden bir hırsız olmak istedin?"



Dudian dediklerini duyunca kalbine bir hançer saplanmış gibi hissetti, acı onu boğuyordu.



O anda anlamıştı, biri sana inanmadığı sürece ne dersen de yalandı!



Eğer karşılıksız güven yoksa, ne yaparsan yap her şey parçalanacaktı!



Bu şimdi aşk mı?



Ona baktı ve aniden gülmek istedi.



Senin için, her şeyimi feda etmeye hazırdım, hayallerimi bile!



Senin için, kendimden vazgeçmeye hazırdım, benim için en değerli olan şeyden, hayatımdan!



Babanın planları yüzünden neredeyse hayatımı kaybettim!



Ve bunların sonucunda senin gözlerinde kötü adam olan, bir hırsız olan benim!



Dudian her şeyin bir komediden ibaret olduğunu hissediyordu.



Ne kadar da saftı! Bundan iyi bir şey çıkmayacağını daha önceden anlamış olmalıydı.



İyi davranarak her şeyin üstesinden gelebileceğine inanması ne kadar da gülünçtü.



Saf!



İçindeki tek şey iyilikti ama karşılığında aldığı tek şey iftiraydı!



Ona baktı ve gülümsedi. Gülmeye başladı. O kadar yüksek sesle gülmüştü ki, öksürmeye başladı.



Orta yaşlı adam Dudian'e baktı, arkasını dönüp Jenny'e nazikçe dedi ki, "Gidelim."



Jennifer aceleyle babasına bir şey sordu, "Baba, o iyi olacak mı?"



Orta yaşlı adam gülümsedi ve dedi ki, "Sadece hırsızlık. Çaldığı şey çok pahalı olsa da ben Milan ailesiyle konuştum. Ailemizin yardımıyla dört beş yıla salarlar. Bu yaptığımız biraz yasa dışı olsa da... umarım her şey onun için daha iyi olur."



Jenny rahatlamış bir şekilde iç çekti. Dudian'e uzunca baktı, göz yaşlarını sildi ve arkasını döndü.



Dudian elini kaldırıp onu durdurmak istedi. Ama yapmadı. Bazı şeyleri bir kez kaybettin mi bir daha alamayacağını biliyordu.



Sessiz bir şekilde kafeste duruyordu.



Tıpkı soğuk bir taş gibiydi.



İki gün sonra onu buraya getiren ve burnundan yumruk yiyen adam geldi. Burnu sarılıydı. Dudian'in hareketsiz bedenini görünce korkudan geri zıpladı. Bir süre sonra Dudian'in kendini asmadığını görünce rahatladı, "Velet, ödümü patlattın."



Dudian cevap vermedi, sanki onu hiç duymamış gibiydi.



Orta yaşlı adam alay eder gibi gülümsedi. Koyun derisinde yapılmış bir parşömen çıkardı ve dedi ki, "Bunu adliyeden gönderdiler. Karar çıktı."



Dudian'in vücudu hafiften hareket etti ve başını kaldırdı. Gözleriyle parşömeni sonra orta yaşlı adamı süzdü, ardından yüzünde bir gülümseme oluştu.



Dudian'in gülümsemesini görünce orta yaşlı adamın tüyleri diken diken oldu.



Büyük Silvia Duvarı Takvimi. Yıl 305. 'Kara Kış Mevsimi'



13 yaşındaki Dudian büyük duvardaki en kötü hapishaneye mahkum edildi. Dikenli Çiçek Hapishanesi! Son 50 yıl içinde Dikenli Çicek Hapishanesine gönderilen en genç mahkum olma şerefine sahip oldu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr