Cilt 19: Bölüm 8-1

avatar
699 13

Terror Infinite - Cilt 19: Bölüm 8-1


Çevirmen: Starshollow

Editör: Mariposa




"Durum bu. İş adamları liderlerinden, mafyalardan ve özellikle ShanXi hükümetinden alınan bilgiyi kullanarak yapılan analiz şunu gösteriyor ki, o dört güç Buda heykelinin kaybolmuş olabileceği o zaman aralığında ShanXi'ye kitleler halinde girip çıkmış. İçinde olabileceğimiz en kötü senaryo, Buda heykelinin dört güç tarafından bölünmesi.” Xuan gözlerini kağıtlarla kaplı masadan ayırmadan söyledi.

 

 

Bu kağıtlar Şanghay'daki nüfuzlu insanların bilgi sistemlerinden gelmişti. Ancak, bilgiler parçalar halinde gelmişti ve parçaları işe yarar bir şeye dönüştürmek için uzmanlara ihtiyaç vardı. Yine de insan gücü Çin Takımı'nın zamana ek olarak eksik olduğu şeydi. Çekirdek üyeler uyuyordu. En güçlü kişi Buda kafasını koruyordu. Kalan iki üyenin hiç savaş gücü yoktu. Bu zorlu süreç boyunca, Xuan hem stratejist hem de dövüş gücü olmak zorundaydı ve aynı zamanda çeşitli bütün görevleri üstlenmeliydi. Aşırı yüklü bir modda çalışıyordu.

 

 

"Dört güç bir, Kuomintang. ShanXi kendi etki alanı içinde yer alıyor. Buda'nın bir parçasının ellerine düşme ihtimali %30. İki, Japon ordusu. Görünüşe göre Japon ordusu, Buda heykeli ortaya çıktıktan sonra Yan Xishan'a rüşvet verdi. Bir parçayı elde etme şansları %25. Üç, Komünist Parti. Güçleri zayıf ama ellerinde yerlilerin ve kaderin desteği var. Onların da bir parçayı elde etme ihtimalleri %25.

 

 

Son gücün sadece %20 şansı var fakat ben en çok Buda heykelinin bunların eline düşmesinden endişeleniyorum. Onlar Almanya, Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, İtalya ve daha fazlası gibi Asya dışındaki güçler. Heykel dördüncü güçteki bir ülkedeyse Sihirli Top'a başvurmak zorunda kalacağız." Xuan, WangXia'ya söyledi.

 

 

WangXia, Xuan'ın yanında duruyordu. Şu an tamamen bir askere dönüşmüştü. Bu takımda Xuan'la şakalaşabilecek sadece iki kişi vardı; Zheng ve ChengXiao. Gerisi onun yanında ya stresli hissediyordu ya da ilişkilerinde alt üst ilişkisi bulunuyordu.

 

 

Xuan kağıtlara bakmaya devam ederken sordu, "Saat kaç?"

 

 

"İkinci gün, 04:07. 23 dakika içinde uyuyacağım ve 10:30'da kalkacağım." WangXia saatine baktı.

 

 

"08:30'ta kalk. Fazla zamanımız yok." Xuan, "Beş gün kaldı... Zheng seninle iletişime geçti mi?"

 

 

“Hayır. Senin dediğin şekilde hipnoz düzengeçi yanmaya başladığından beri her iki saatte bir TengYi'yle konuşuyorum. Zheng hala uyanma belirtisi göstermiyor. Sarı Sarıklılar'ın son saldırısından beri 8 saat geçti."

 

 

''Öyle mi?'' Xuan kağıtları bırakıp WangXia'ya bakmak için kafasını kaldırdı. Gözlerine masaj yaptı ve "Uyandıktan sonra onlarla tekrar iletişime geç. Zheng o zaman hala uyuyor olursa, düzengeçi maksimum gücüne ayarla. Elli kat daha fazla verimlilik olunca, rüya da elli kat daha hızlı ilerleyecektir. Bir sorun var mı?"

 

 

WangXia sorup sormamakta tereddüt etti. "Beyni o kadar hızlı çalıştırmak zihinsel olarak bir zarar verir mi? Zheng beşinci aşamanın kilidini açıp kalp şeytanının üstesinden gelmiş olsa bile, deneyi bu kadar zorlarsan- "

 

 

"Deney değil." Xuan gözlerini tekrar kağıtlara çevirdi. "Bu sayısız araştırma tarafından desteklenen bir sonuç. Bir insanın zihni teorik olarak sonsuz hızda çalışabilir. Örneğin, dün gece bir rüya gördün. Bu rüya o kadar uzun sürdü ki 10 sene onun içinde yaşamışsın gibi hissettin. Ancak, aslında, rüya sadece birkaç saniye sürdü. Rüya denen şey, gözlerin hızla kasılması ve beyinsel korteksin yüksek yoğunluklu aktivitesidir. Bu, gece boyunca bir anda gerçekleşebilir ama o an sana 10 sene gibi gelir. Rüyalarda zaman kavramı olmaz... Elbette, beyni o kadar hızlı çalıştırmak insanı zihinsel olarak yoracaktır. Zheng bununla başa çıkabilmek için gerekli fiziksel özelliklere sahip olmalı. Muhtemelen."

 

 

"Olmalı mı? Muhtemelen mi? Eminim Zheng uyandıktan sonra sana iyi bir dayak atmak isteyecek."

 

 

"Bu sadece hayatta kalırsak olacak." Xuan, WangXia'ya bakmak için tekrar kafasını kaldırdı. "Yarın Kuomintang ve Komünist Parti ile iletişime geçeceğiz. Git biraz dinlen. Sen ben değilsin."

 

 

WangXia kafasını salladıktan sora kapıya doğru yürüdü. Kapının yanında durdu ve aniden sordu, "Planın bir parçası olan gelgit dalgaları ile Şanghay limanının yok edilmesinden bahsetmiştin. O ne için? Heykel gemilerden birinde olsaydı bizim için zor olurdu.”

 

 

Xuan kafasını eğdi. "Ah, bu da bir ihtimal ama 10 binde 1'den bile az. Heykeli bir gemide taşımak için yer ve zaman doğru olmalıdır. Limanı yok etmemin sebebi şahitlerin gözünü korkutmak."

 

 

 

 

"Gözünü korkutmak mı?"

 

 

“Evet.” Xuan devam etti. "Yabancıları nüfuzlu insanlarla birlikte getirmeye gerek yoktu. Heykelin varlığını ve önemini bilmelerini istedim. Açgözlülük, arzuların en büyük itici gücüdür. Yabancılar ve casuslar Buda heykelinin gücü ile nükleer bombaların güç seviyesini hükümetlerine aktaracaklar. Heykelin bir parçasını elinde tutan ülkeler sırayla farklı tepkiler verecek ve bu gerçeğin kanıtlarını gösterecektir. İhtiyacımız olan tüm bilgiyi beş gün içinde toplamamız mümkün değil. Tehdit onları kendilerini açık etmeye itecek.

 

 

Limanın yok edilmesi, aynı zamanda heykeli Şanghay'a geri getirme ve bir kör nokta altına gizleme olasılığını da ortadan kaldırıyor ki bu çözülmesi zor bir durum. Heykeli bu şehirde saklarlarsa ben bile onu bulamayacağım. Bırakalım heykeli götürsünler. Hala hareket ettiği müddetçe, onu bulup elde etme şansımız yüksek. Biz heykelin kendiliğinden ortaya çıkmasını istiyoruz.”

 

 

WangXia derin bir nefes verdi ve ardından sessizce dışarı çıktı. Xuan'ı nasıl tarif edeceğini bilemiyordu.

 

 

Sesi arkadan bir kez daha duyuldu. "Uyandıktan sonra Heng'e görevine başlamasını bildir. Yakınındaki bir Japon ordusu birliğini veya daha büyük bir bölümünü ortadan kaldırsın. Buda heykeli Japon ordusundaysa, bu bir uyarı demek olacak."

 

 

Çin Takımı Çin'de beş ayrı yere dağıldı. Herkes aynı yıldızlı göğe bakarken farklı duyguların tadını çıkardı. Zaman daralıyordu.

 

 

"Bu çağda Japonlar ve Koreliler ne trajedi yaşadı. Dedenin dün söylediği şey doğru mu? Japonlar katlediyor, Koreliler deri yüzüyor. Koreliler gerçekten Japonlardan daha mı kötü?" Heng bir taşın üzerine oturup kendi kendine mırıldandı.

 

 

Yalnız görünmesine rağmen aynı zamanda birine içini döküyormuş gibi duruyordu.

 

 

"Haha. Milliyetçi bir çocukmuşsun gibi sinirlenmeyi bırak. Daha dün düzinelerce insan öldürdün. Neden sana bir şey olmadı? Kandan korkman gerekmiyor muydu? Yoksa bunca zaman numara mı yapıyordun? Sadece güçsüz olduğunda korkak davranırsın. Şimdi güçlü olduğuna göre, normal insanlara zorbalık yapabilirsin. Ah, ne kadar da güçlüymüşsün." Alaycı bir kadın sesi geldi. YanWei yüzünde soğuk bir gülümsemeyle Heng'e uzak olmayan bir yerde oturuyordu. Elmasından bir ısırık alıp söyledi. Sanki Heng'in söylediği her şey benzer bir cevapla iade edilecekti.

 

 

Heng aniden kafasını çevirdi ve kadını bir anlığına şaşırttı. Ciddi bir ses tonuyla, "Bunun milliyetçi olmakla ilgisi yok. Birisi gözlerinin önünde öldürülürken tepki vermemek başka, hayat kurtaran birini azarlamak başka. Bu hiç komik değil! Burada olduğum için, Tanrı tarafından yaratılan bu film dünyasında bile, oturup izlemeyeceğim! Bunun milliyetçilikle alakası yok! Ben yapmak zorunda olduğum şeyi yaptım!"

 

 

(Bu- Heng mi?)

 

 

YanWei, Heng'e bakarken nutku tutulmuştu. Onu bu günden önce hiç tanımamış gibi hissetti.










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44256 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr