Cilt 19: Bölüm 3-1

avatar
746 12

Terror Infinite - Cilt 19: Bölüm 3-1


Çevirmen: Starshollow

Editör: Mariposa




Takım bütün üyeleri Çin'e getirme kararı alındıktan sonra hiç vakit kaybetmedi. Geri kalan kişiler ikişer olarak binerken Xuan, Zheng için fazladan bir Uçan Kaykay çıkardı.

 

 

"Yani gerçekten 15 tane Uçan Kaykay mı yaptın? Fırsatın olursa her birimiz bir tane alabilir miyiz?" Zheng, Xuan'a sordu.

 

 

Xuan cevapladı, "Evet. Tanrı Takımı'ndan aldığımız malzemelerden Sihirli Top'u ve Uçan Kaykayları yaptıktan sonra sadece çok az kaldı. Ancak, gücümüz büyümeye devam ettikçe Uçan Kaykaylar savaşta kritik bir item olacak. Genetik kısıtlamayı açan herkes onu kullanabildiği için en iyi seçenek her kişiye birer tane vermek."

 

 

Zheng sordu, "O zaman neden daha fazla deneyim kazanmaları için geri kalanı çıkarmıyorsun?"

 

 

Xuan başını iki yana salladı. "Gerisi farklı. O birkaç tanesi iki kat hızlı olan savaş ekipmanları. Jet sistemini kullanarak 4000 km'ye varan bir patlama ile maksimum hız saatte 1700 km'ye kadar çıkıyor. Kullanılan farklı malzemeler yüzünden, enerji tüketimi çok daha yüksek. Qi'ni kullanarak tam bir yakıt ikmali yalnızca iki saatlik bir kullanım sağlar. Normal olanları normal amaç için kullanacağız."

 

 

Zheng başını salladı. Xuan özellikle konu savaş olduğunda oldukça yüksek bir iradeye sahipti. Gerçi bu irade diğerlerine göre bazen delilik seviyesindeydi.

 

 

Takım otele döndü. Kimse onlar yokken içeri girmemişti. Ancak saklamaya çalışmadıkları için uçuşları askerler tarafından görüldü. Yakında onları durdurmak için askerler gelirdi. Elbette, bu çağın savaş uçakları Uçan Kaykayların hızına yetişemezdi. Tek endişeleri ikincil hasardı.

 

 

"Ejderha parçası kolyesiyle bu çağda neredeyse yenilmeziz, büyük bir ordu tarafından kuşatılmazsak ya da yakın menzil silahlarıyla vurulmazsak tabii. Yine de, uyuyan üyeleri korumada dikkatli olun." Xuan uyuyan her üyeye ikişer kolye taktı.

 

 

"İkincil bir hasar almaları hakkında endişelenirseniz..." Zheng birkaç küçük taş aldı ve gülümsedi. "Bunlar icabına bakar."

 

 

"Nasıl?" En yakınında duran Heng sordu.

 

 

"Uçakları vurarak."

 

 

Zheng'in fikrini uygulamaya dökme fırsatı olmadı. Uyuyan üyeleri sepetlere koyup bu çağdaki insanların hayal güçlerinin ötesinde bir hızla uçtular. Çok geçmeden, Kahire çok çok uzakta kalmıştı.

 

 

Her üyenin ruh hali zaman geçtikçe yükseldi. Zheng'in canlanması herkesi Xuan baskısından kurtarmıştı. Kahkahalar sohbetlerine geri dönmüştü. Dahası, en çalkantılı yıllarında yeni Çin'e gitmeleri, onlara bir ölüm çılgınlığı yapma dürtüsü verdi. Ejderha parçası kolyesinin varlığıyla, çağın teknolojik seviyesi onlar için bir zarar teşkil etmiyordu. Bu nedenle takım bu yolculuğa bir tatil gözüyle bakarak tansiyonunu düşürdü.

 

 

"Neden bir şeyler çeviriyormuşsun gibime geliyor?" Zheng, Uçan Kaykay'dayken Xuan'a sordu.

 

 

"Hiçbir şey çevirmiyorum." Xuan gözlerini elindeki belgelerden ayırmadı.

 

 

(Yalan.)

 

 

Herkes Uçan Kaykay'a binildiğinden beri onun bir yığın belge okuduğunu gördü. Hepsi belgeleri inceledi fakat şifreliydiler, bu da Xuan'ı daha da şüpheli yapıyordu.

 

 

(Heng Sihirli Top'u yanında getirdiğini söyledi. Ne yapmayı planlıyor? Japonya'yı haritadan silmeye mi?)

 

 

Zheng'in zihnine bu düşünceler akın etti fakat Xuan'ın planlarını hayata geçirmesini engelleyemedi. Ne planladığını anlayamadığı için bile Xuan'ı durdurmuyordu. Bu durum ilk tanıştıkları zamandan beri vardı. Zheng bunu değiştirmeye çalışsa da sonunda pes etti ve alıştı. Ve şimdi, bir alışkanlık haline gelmişti. Üzülse mi yoksa sevinse mi bilmiyordu... Xuan'ın takımın bir parçası olduğu için sevinmeli miydi?

 

 

(Bir alışkanlık olarak benim hakkımda bir işler çevirmesi komik değil...) Zheng sıkıntılı bir şekilde gülümsedi.

 

 

 

 

Elindeki taşa baktı. Avucunun yarısı büyüklüğündeydi, her yerde bulunabilecek bir taştı. Qi'yi taşa aktardı. Yüzeyi zımparalanmış gibi pürüzsüzleşti. Zheng taşa üfledi ve sonra toz olarak uçtu.

 

 

Eline uzandı ve rafine Qi'sini aktifleştirdi. Rafine Qi etrafında bir aura içinde yayıldı ve tozu tekrar eline geri çekti. Toz, sanki bütün bu olanlar bir yanılsamaymış gibi tekrar taşa dönüştü. Zheng taşı Uçan Kaykay'dan aşağı attı.

 

 

(Sonunda sonsuz kontrolün yüksek ustalığını elde ettim. Gerçi hala orta-dördüncü aşamanın tepe noktasından biraz uzağım. Gen seçimim de biraz düşük. İdeal denge klonum gibi olandır. Ama bu form, Qi'yi rafine etmek yerine büyüye yoğunlaşan kan enerjisi için uyarlanmıştır. Görünüşe bakılırsa ejderha genlerini araştırmam gerek.)

 

 

Zheng düşünürken, ufku altın bir ışık kapladı. Gün o fark etmeden alacakaranlığa ulaşmıştı. Uçuşları bu noktada Orta Doğu'ya ancak ulaşmıştı, hala Çin'den baya bir uzaktılar.

 

 

(Önümüzde hala çok yol var. En büyük engeli atlattım ama onu yenebilmem için hala uzun bir yolum var.)

 

 

Zaman geçti. Asya'nın üzerine gece indi, bu çağda günün sonu anlamına geliyordu. Bu kuralın birkaç istisnası vardı, dünyadaki en büyük şehirler ve istikrarsız savaş alanları ve kışlalar.. Işık bütün geceyi aydınlattı ve bu yerler için günün sonu yoktu. Şanghay böyle bir şehirdi.

 

 

Bu Japonya'ya karşı olan direniş savaşı sırasındaki Şanghay'dı.

 

 

"Sayın DingLi, bu Japonya'nın Şanghay'daki ikinci ordusundan Teğmen Yasuo Kojiro. Qingbang'in lideri, Şanghay'ın en güçlü kişisi DingLi."

 

 

Akademik görünümlü orta yaşlı bir adam, lüks bir odadan aşağıdaki operaya baktı. Yanında saçları düzgün bir şekilde taranmış gözlüklü bir genç adam vardı. Genç adam askeri memurla konuşurken başını eğdi.

 

 

Memur bir Japon üniforması giyiyordu. Yaklaşık 27-28 yaşlarındaydı. Muhtemelen ordunun yükselen yıldızlarındandı.

 

 

DingLi iki kişiye bakmak için arkasını dönmedi. "Beni aramaya gelen altıncı grupsunuz. Sayın Teğmen, sadede gelin. Benim vaktim sizin gibiler tarafından boşa harcanamayacak kadar değerlidir."

 

 

Genç adamın yüzünü öfke kapladı fakat memur onu durdurmak için elini salladı. Memur hafifçe DingLi'ye eğildi ve "Zamanınızı aldığımız için özür dileriz..." Çincesi bir yerli kadar akıcıydı ve Pekin aksanı vardı. Japon askeri üniforması giyiyor olmasaydı Çinli zannederlerdi.

 

 

"Sayın Ding'in vakti değerli olduğu için, direkt sadede geleceğim. Buda kafası, bin milyon Yen veya eşit değerde altına eşdeğerdir. Bu paranın Çin'de güvenli oduğunu düşünmüyorsanız, istediğiniz herhangi bir ülkede size yasal bir kimlik verebiliriz, Japonya, Almanya, ABD.. Dilediğiniz yere gidebilirsiniz."

 

 

DingLi başını iki yana salladı, "Birincisi ben Buda kafasının nerede olduğunu bilmiyorum. Ayrıca önceki beş konuğa nasıl yanıt verdiğimi biliyor musunuz?"

 

 

Yasuo Kojiro sormadan önce biraz şaşırdı, "Yanıtınızın ne olduğunu sorabilir miyim?"

 

 

"Hatta her türlü günahı işledim. Ortaklarıma ihanet ettim, kadınları fuhuşa zorladım, silah, uyuşturucu ve hatta insan sattım. Hayatımın nerede sonlanacağını biliyorum, cehennemde. Her şeyi satabilirim, annem babam dahil. Fakat dokunmaya cesaret edemeyeceğim tek bir şey var. Lanet olsun ki ülkemi satmayacağım!"

 




 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr