Cilt 18: Bölüm 6-1

avatar
915 12

Terror Infinite - Cilt 18: Bölüm 6-1


Çevirmen: Starshollow

Editör: Mariposa




Xuan, Heng ve YinKong dışında bütün Çin Takımı üyeleri otelde nöbet tutmak için görevlendirildi. Bir odada toplandılar. Zheng doğaüstü varlıklar yaklaştığında kendiliğinden tutuşan tılsımlar çıkardı. Gerçi bu tılsımların bu dünyada etkili olup olmadığı başka bir soruydu.

 

 

Heng ve YinKong'un rolü Xuan'ın koruması olmaktı. Satılık veya kiralık konut aramak için şehirdeki emlakçılara doğru gittiler. Para sıkıntıları yoktu. Cepledikleri milyonlar herhangi bir evi sorunsuz bir şekilde kolayca alabilirdi.

 

 

Otelin dışında gökyüzü gün ışığıyla parlıyordu. Kalabalık caddeler kasabadan çok bir şehri anımsatıyordu. Caddede yürüyen çok sayıda insan görünce korkutucu atmosfer ortadan kalktı.

 

 

Heng uzun bir nefes verdi ve, "Kalabalık bir yerde olmak çok daha iyi hissettiriyor. Otelde son derece berbat hissediyordum. Sanki arkamda saldırmayı bekleyen bir el var gibiydi. YinKong, sen de böyle hissettin mi?"

 

 

YinKong cevap verirken ona bakmadı, "Ben arkadan gelecek bir saldırı için her zaman hazırlıklıyımdır. Ani saldırılar bir suikastçinin uzmanlık alanıdır, aynı zamanda en çok korktuğumuz şeydir."

 

 

Heng ona buruk bir şekilde gülümsedi, "Sormadım say. Peki ya sen, Xuan?"

 

 

Xuan cevap verdi, "Ah." Ardından konuşmadan kalabalığa doğru yürüdüler.

 

 

YinKong kaşları çatık bir şekilde onları takip etti.

 

 

(Yani, çok soru sordum. Birisi ketum bir suikastçi. Diğeri desen kendine ait bir karakteri bile yok. En iyisi çenemi kapalı tutayım.) Heng sıkıntılı bir şekilde gülümsedi. Aslında aralarındaki yoğun atmosferi hafifletmek istemişti. Nihayet kalabalık bir alana geldiklerinde oteldeki o berbat baskıyı sürdürmek istemezdi. Film yeterince korkutucuydu ve HongLu'nun sözleri sinirlerini germişti. Her an öldürülebilirlermiş gibi hissettiriyordu. Heng korkuyordu. Vücudu güçlü değildi. Gücü, yayı ve oklarından geliyordu. Bu gerçekten bir rüyaysa yayı çalışmayabilirdi bile.

 

 

(Ama ne yapmalıyız? Bu Elm Sokağı Kabusu. Eğer çaresiz rüyaya girersem, Freddy bana işkence edecek. Makasımsı eldivenler vücudumu yaracak. Kanlar fışkıracak.) Heng hayal ederken vücudunu titremekten alıkoyamadı. Ancak, sahip olduğu metanet parçası Xuan'ı sağlam adımlarla takip etmesini sağladı. Yüzüklerin Efendisi'ndeki yanılsamayı yaşadıktan sonra ruhu daha güçlü olmuştu. Çocukluğundan gelen anının hala üstesinden gelemiyordu fakat bir ilerleme kaydetmişti.

 

 

"Neden bu kadar çok insan var?" Heng kafasını kaşıdı.

 

 

Beklediği gibi, ikisi de ona cevap vermedi. İleriye daha dikkatli baktığında, aniden onları kaybettiğini fark etti. Bu kalabalık caddede Xuan ve YinKong'a yetişemedi ki bu saçmalıktı. Duyuları ve hızına bakınca, izlerini nasıl kaybedebilirdi?

 

 

Kızsa mı yoksa gülüp geçse mi bilemedi. Birkaç koşar adım attı. Xuan ve YinKong hala görünürde yoktu. Paniklemeye başladı. Onları yüksekten aramak için iki metre yukarı zıpladı.

 

 

"Xuan, YinKong, siz ikiniz..." Zıpladıkça bağırdı.  Cümlesini bitiremeden, tanıdık bir yüzün bir ara sokağa girdiğini gördü. Aklına bir şey gelmiş gibi durdu. Bir şekilde, HongLu'nun uyarısını unutmuşa benziyordu. Düşünmeden sokağa doğru koştu. O an, onun için en değerli kadını gördüğünü hissetti. Min Yanwei'nin sokağa girdiğini gördü!

 

 

Sokağa girdiği an Heng'in aklına ürpertici bir his geldi. Aniden HongLu'nun ona söylediği şeyi hatırladı. Sonra bir sokakta durmadığını fark etti. Bir yolun ortasındaydı. Öğle saatlerindeki parlak gün ışığının yerini karanlık gökyüzü almıştı. Heng kafasını çevirdi. Sokağın girişi yok olmuştu. Tek gördüğü yolun devamıydı.

 

 

(Lanet olsun. Kandırıldım mı? Freddy beni mi hedef aldı? Bu... Çaresiz rüya mı?) Heng panikliyordu ve korkmuştu fakat savaş alanındaki deneyimleri gümüş yayı ve oku çıkarmasını sağladı. Yaya geliştirilmiş bir +4 ok taktı. Bu durumda Zheng'in bile ona karşı dikkatli olması gerekmişti.

 

 

Heng savaş için hazırlanırken, arkasından bir ışık parladı. Hemen arkasını döndü ve oku ışık kaynağına fırlattı. Çat! Çok uzakta olmayan sedan bir araba gördü. Ok doğrudan arabanın farına saplandı.

 

 

Birkaç dakika sonra, arabanın içinden takım elbiseli güzel bir kadın indi. Şaşırarak Heng'e baktı, "Heng? Sen misin? Neden buradasın? Ve neden farımı kırdın?"

 

 

Heng arabanın farından rahatsız olan gözlerini kıstı. Bu kadının görüntüsü kelimeleri boğazında düğümledi. Onun sevgilisiydi, Min Yanwei. Korkaklığı yüzünden kaçıp terk ettiği kişi. Heng onunla burada tekrar buluşacağını hiç düşünmemişti.

 

 

 

 

"Şeytan? Freddy?" Heng'in kafasına öfke doldu. Gözleri kızardı ve bağırdı, "S*ktir! Onun kılığına girme hakkını sana kim veriyor?! Seni bu şekilde vuramam mı sanıyorsun?"

 

 

Yanwei'nin kafası karışmış ve endişelenmişti. Heng'e doğru birkaç adım attı ama Heng onu durdurdu. Elindeki büyülü ok parlamaya başladı. Fırlatılmaya hazırdı. Fakat parmakları morardı, oku bırakamıyordu. O ve Yanwei orada durmuş, birbirleriyle yüzleşiyorlardı.

 

 

Yanwei endişeli bir sesle söyledi, "Heng, bırak yanına geleyim. Seni hastaneye götüreceğim. Kendini iyi hissetmiyor musun?”

 

 

"Kapa... Kapa çeneni! Freddy! Onun ses tonuyla konuşma lan! Kalbimin içine bakma! Seni burada vururum!" Heng delilikle bağırdı. Ancak, parmakları titriyordu. Kalbi çarpıyordu. Bunun bir yanılsama olduğunu biliyordu. Bu kadının şeytan olduğunu biliyordu. Fakat oku bırakamıyordu.

 

 

Yanwei dişlerini sıkıp Heng'e doğru yürüdü. Tam o sırada, yan taraftaki ağaçların oradan beş tane adam çıktı. Kahkahalar atarak Heng ve Yanwei'ye yaklaştılar.

 

 

Heng'in kalbi deli gibi çarpıyordu. Aniden bağırdı, "Kaç! Neden hala buradasın? Arabana bin ve kaç!"

 

 

Yanwei kafası karışmış halde arkasına baktı. Ona doğru koşan iki adam gördü. İlk adam onu yakaladı ve diğeri Heng'e saldırdı.

 

 

"S*ktir git!" Oku fırlatırken artık kendini tutamadı. Bir ışık parladı. Adamın kafası patladı. Kafasız ceset Heng'in yanına yuvarlandı ve ardından hareketsizce durdu.

 

 

Heng birkaç ok aldı. Yanwei ve diğer adamlara saldırırken bağırdı. Bu sahneyi çok iyi biliyordu. Deminki adamı öldürmek, bu hayatının dönüm noktasıydı. Artık zihninde Freddy yoktu. Elm Sokağı Kabusu diye bir şey yoktu. Geri kalan tek şey Yanwei'yi kurtarmak için bu adamları öldürmekti. Kafasında yalnızca bu vardı.

 

 

Heng bir ok çekti, atışa hazırlandı. Fakat birden gümüş yayın ve okun kaybolduğunu fark etti. Elinde hiçbir şey yoktu. Adamların yumrukları ona doğru geldi. İlk darbe burnuna geldi ve burun kemiğini parçaladı. Adamların geri kalanı etrafını sardı ve onu dövmeye başladı.

 

 

(Sakın... Sakın bir daha olmasın. Sakın!)

 

 

Hafızasındaki sahnede, kaçıyordu. Şu an Heng kaçmayı düşünmüyordu. Fakat dayaktan sonra, Yanwei ve adamlardan daha da uzaklaşıyordu.

 

 

Yanwei'nin yürek burkan bağırışlarını duyunca, gözyaşları yüzünü sırılsıklam etti.

 

 

“Senden nefret ediyorum! Heng! Beni mahvettin! Hepsi senin suçundu! Seni zayıf ve aşağılık herif! Senden sonsuza dek nefret ediyorum!"

 

 

Heng kalbinde bir şeylerin parçalandığını hissetti. Orada hareketsizce durdu, gözyaşları suratından aşağı dökülmeye devam ediyordu. Yanındaki ceset gülerek ayağa kalktı. Siyah bir şapka ve siyah beyaz çizgili bir üst giyiyordu. Öylece Heng'in yanında durdu ve iğrenç bir şekilde güldü.











Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44256 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr