Cilt 17: Bölüm 10-2

avatar
1051 9

Terror Infinite - Cilt 17: Bölüm 10-2


Çevirmen: Starshollow

Editör: Mariposa



İnsanlar ateşe odunla, kömürle, aktif kömürle, fosil yakıtla ve hidroelektrik, rüzgar, güneş gibi doğal kaynaklarla başladı. Bütün enerji türleri, insanların keşfetmesini ve kullanımlarını ele geçirmesini bekleyerek her zaman etrafımızda var olmuştur. İnsanların doğal yapıları değiştirerek elde ettiği sadece bir tür enerji vardı. Evreni kavramamızda büyük bir sıçramaydı. Nükleer enerjinin gelişimi ve kullanımı.

 

 

Atomları değiştirmenin başarısı, kütle ve enerji arasındaki dönüşüm, evren bilgimizdeki ilerlememizi simgeledi ve aynı zamanda tarihimizde olan her şeyin ötesinde bir tehlike yarattı. İnsanlar kendi silahlarımız tarafından tehdit edildi. Bir düğmeye basmak insanlık tarihine nokta koyabilirdi.

 

 

"Engel olamıyorum!" Barınak 1'in aşağısında derinlerde yüzlerce insan kocaman bir merkezi bilgisayarı, Birleşik Devletlerin bilgi alışverişinin merkezini onarmaya çalışıyordu. Alıcı ucun askeri hattı sağlam olduğu sürece ABD içindeki her yere mesajlar gönderebilirdi.

 

 

Merkezi bilgisayarın donanımlarından kıvılcımlar çıkıyordu. Tabii ki, ana konu donanımla ilgili değildi. Bilgisayara bulaşan bir virüs aşırı yüklenmeye neden olmuştu. Bu durum 30 dakika daha devam ederse, merkezi bilgisayar yanacaktı.

 

 

"Güç kaynağını kesin! Tüm önemli personel alt kattan tahliye edilsin!” Roosevelt raporları dinledikten sonra emir verdi.

 

 

Ona rapor veren Teğmen cevap verdi. “Sayın Başkan, bu mümkün değil. Güç kaynağı odası kapatılmış. Merkezi bilgisayar savunma sisteminin otomatik kontrolünü kazanmış. Ağır ateşli silah ve patlayıcılar kullanmadan kısa bir süre içinde girmemiz mümkün değil. Dahası, merkezi bilgisayarın çıktısına bakılırsa, ona zarar verecek herhangi bir girişim onu üssün işgal edildiği sonucuna vardıracaktır. Ve sonuç..."

 

 

“Kendini yok etme. Ben bu üs inşa edildiğinde de imzamı attım. Merkezi bilgisayar, bu üssün işgal edilmesi halinde düşmanlarımızın herhangi bir teknoloji ve gizli dosya elde etmesini engellemek amacıyla üssü yok etme iznine sahiptir." Roosevelt iç çekti. “Önce tahliye edelim.”

 

 

"Bu felaket!” Odaya bağırarak siyahi bir binbaşı girdi. "Nükleer silah şifreleri ortaya çıkarıldı. Kara kutu üzerinden doğrulanıyor. Doğrulama tamamlandıktan sonra…”

 

 

Roosevelt'in rengi attı. Bir an bile gecikmeden odadan çıktı. İnsanlar yolda ona doğru koşuyordu. Gelen raporları duyunca ümitsizlik onu ele geçirdi.

 

 

“İlk hidrojen bombasının şifresi gönderildi. Nükleer taşıyıcı denizaltı 3 ile iletişimimiz kesildi. Hidrojen bombası muhtemelen çoktan fırlatılmıştır. İkinci şifre gönderildi. Nükleer taşıyıcı denizaltı 6 ile iletişim kesildi. Üçüncü şifre doğrulanıyor.”

 

 

Bu stres Roosevelt'e neredeyse felç geçirtecekti. Bağırarak lobiye koştu. Lobi insanlarla doluydu, araştırmacılar merkezi bilgisayar için bütün çabalarını gösteriyorlardı ve büyük ekrana bakan kişiler donakalmış gibiydiler. Ekranda beyaz kodlar akıyordu ve çok geçmeden, kaybolmadan önce bir anlığına bir dizi numara belirdi.

 

 

"Çabuk! Üssün pahasına olsa bile merkezi bilgisayarı yok edin!” Roosevelt delilik içinde bağırdı. Numaraların simgelediği şeyi ve bir hidrojen bombasının dünyanın şu anki durumunda ne anlama geldiğini biliyordu. Bir hidrojen bombası dünyayı sona sürükleyebilirdi.

 

 

Bum! Roosevelt'in gözleri karardı. Yere yığıldı. Arkasında duran bir binbaşı inledi.

 

 

Roosevelt bayıldıktan sonra diğer kişilere bağırdı. "Herkes üssü boşaltsın. Herkes çıktıktan sonra merkezi bilgisayarın infilak etmesi için zamanlı bomba kurun."

 

 

Buz kesilmiş kalabalık tekrar koşmaya başladı. Ancak bu seferki üssü terk etmek içindi. Binbaşı Roosevelt'i asansöre taşırken tekrar inledi.

 

 

"Efendim!” Binbaşının arkasından bir ses geldi.

 

 

Binbaşı cevap verdi. "Ne oldu? Bir hidrojen bombası daha mı fırlatıldı?”

 

 

“Hayır. Merkezi bilgisayar üçüncü hidrojen bombasından sonra St. Louis'i kuşatan ordunun saldırıya geçmesi için başka bir emir daha verdi." Şahıs bildirdi.

 

 

Binbaşı "Öyle mi? Üç hidrojen bombası da St. Louis'i hedef alıyorsa, kaybımız neredeyse göz ardı edilebilir.. Ve eğer bu belaya bir son verebilirsek beklediğim kadar kötü sonuçlanmaz... Sonuç insanların nükleer silahlar tarafından silinmesinden daha iyi."

 

 

Ancak, diğer kişinin suratındaki panik asla kaybolmuyordu. "Bu emirden hemen sonra, merkezi bilgisayar başka bir emir verdi... Dördüncü bir hidrojen bombasının üçüncü vuruştan üç saat sonra St. Louis'i vurması ile ilgili. Bu, ordumuzun şehrin merkezine ulaşacağı zamana denk geliyor!"

 

 

Xuan geniş bir kayanın üzerinde uzaktan çelik kaleye bakarak dikiliyordu. Tuhaf bir şekilde, her zamanki gözlüğünü takmıyordu, yerine bir güneş gözlüğü takmıştı. Özgürlük duygusu saçıyordu.

 

 

"20 dakika daha ve ilk hidrojen bombası burayı vuracak. Pozisyonumuza bakarsak, üzerimizden şiddetli bir rüzgar geçecek. Ancak, bizi etkilemeyecek olsa gerek,” dedi Xuan sakince.

 

 

Zheng çok uzak olmayan bir tepede oturuyordu. Aynı zamanda o da bir güneş gözlüğü takmıştı ve dışarı bakıyordu. Başını salladı fakat cevap verecek bir söz bulamadı. Kafası gelecek olan hidrojen bombasındaydı.

 

 

” İnsanlar..." Xuan aniden döndü ve Zheng'e baktı. "İnsanlar nelerdir? Uzun zaman önce bilim ve tarih edebiyatından onların tam olarak ne olduklarını çözmeye çalışmıştım. İnsanlar primat, Dünya'nın hakimi, bütün canlıların efendisi olarak tanımlanıyor... Fakat insanlar nelerdir? Kibarlık, kötülük, iyi, kötü, hayatta kalmak, ve ölüm..."

 

 

(Duygusal mı davranıyor? Xuan duygusal olabilir mi ki?) Zheng ona şaşırarak baktı ve sordu. “Ne demek istiyorsun? Kafana saksı mı düştü? Neden aniden bu kadar tuhaf konuşmaya başladın? Kendini iyi hissetmiyor musun?”

 

 

Xuan hafifçe güldü. Zheng'e göre bu sadece kasların mekanik bir hareketi gibi görünse de, Xuan'ın beyninde alışılmadık şeyler olduğunu gösteriyordu. "Belki kendi zekanla bunu anlayamazsın. Başka bir deyişle, bir zamanlar sana hayatta kalmak için ellerini kirletip kirletemeyeceğin sorulduğunu hatırlıyorum. Cevabın, ellerini kirletebilmendi ama kalbini değil.

 

 

Bilincinle yüzleşme zamanı geldi...

 

 

Kalbin lekelenmişse hala yaşamak ister misin?"

 

 

 Bir mermi Xuan'ın arkasında gökyüzünde süzüldü ve mavi gökyüzünü neredeyse ikiye ayıran beyaz bir duman izi bıraktı. İzin önünde kıtalar arası bir nükleer füze vardı. Füze tam St. Louis'e indiği zaman Xuan arkasını döndü.










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr