Cilt 8: Bölüm 3-1

avatar
3140 7

Terror Infinite - Cilt 8: Bölüm 3-1


 

Çeviren: RmLover

 

Zheng, sonunda Batı bölgesine geldi. Batı bölgesi gettolarla doluydu.  Yırtık giysiler içinde siyahî ve beyaz insanlar her yerdeydi. Ağır ama basit makyajı olan bir kadın üzüntülü bir şekilde bakıyordu. Şehrin en yoksul kesimi burada toplanmıştı.

(Ç.N: Getto dediğimiz şey kenar mahalle yani yoksul kesim.)

 

Çete üyesi arabadan indi ve saygıyla Zheng'e dedi: ''Patron, Yaşlı Yengeç etraftaki en büyük silah satıcısı. Kimse onu kışkırtmaya cesaret edemez, şehri yöneten Black Jack bile. Tabi O da sıradan bir insan ve bu yüzden seninle kıyaslanamaz bile. Gel patron, adam A bölgesindeki depoda.''



Zheng ve diğer üçü, O’nu takip etti. Lan, sonunda onunla konuşma fırsatı bulmuştu: ''Jie, bana otobüste baktığında onu takip ettim. Vücudum hareket halinde olsa bile zihnim karmakarışıktı. Neden bilmiyorum ama senin bu filmdeki en büyük canavar olduğuna dair fikrim vardı. Seni öldürürsek film sona erecekti. Biraz isteksiz hissettim ama olaylar olduğunda sen sıradan bir insan haline geldin.''



Zheng, içini çekti: "Tam düşündüğüm gibi. Muhtemelen Jie, seni hipnotize etti. Geziye gittiğimiz zamanı hatırla. Sende hipnotize edilmiştin. Bilincin açık olmasına rağmen vücudun okyanusa yürümeye devam etti. Seni öldürmek isteyenin, Jie olduğundan neredeyse emindim.''



Lan'ın gözleri kızardı: ''Ama neden bunu yaptı? Biz dost değil miyiz? Onu kaç kez kurtardın ve O da bizi kurtardı. Ayrıca neden Mumya filmi sırasında Hint takımına saldırmadı? Zero ölmeyecekti.''



Zheng, dişlerini sıktı: ''Rehber. Kendisinin rehber olduğunu söyledi. Ne oldu bilmiyorum ama O’nu kendi ellerimle döveceğim. Sebep ne olursa olsun bence biz söylersek herkes O’nu affedebilir. Ama bu ne ki? Bizi birbirimize düşürmeye mi çalışıyor? Bizden biri ölebilir diye endişelenmiyor mu? S*keyim!''



WangXia sessizce dinledi. Çaylak olduğu için herhangi bir şey söyleme yetkisi yoktu. Zheng ve Lan'ın muhabbeti bittiğinde konuştu: ''Zheng, televizyon binasına saldırmayı planlıyorsan hala silahın dışında bir şeye ihtiyacımız var.''



Zheng, merakla cevap verdi: "Nedir?"



"Para taşıyan zırhlı bir araba. Okun gücünü gördüm. Limuzinin büyük bir kısmını delip geçti. Bu güç nişancı tüfeği ile karşılaştırılabilir. Normal bir kurşungeçirmez arabanın buna karşı dayanıklı olacağını sanmıyorum. Doğrudan binanın içine doğru sürmeliyiz ve hızlanmak için en az bir kilometre gerekir ki bu esnada çatışmayacağımızın garantisi yok. Bu güce ve hıza bakılırsa ilerleyebileceğimizi sanmıyorum. Bu yüzden bir tane de zırhlı araba almalıyız.'' WangXia konuştu.



Zheng, o sırada alnına masaj yaptı. WangXia'nın doğru söylediğini biliyordu. Heng'in Dolu Vuruş yeteneğini kullanmadan nişancı tüfeği gücüyle vurabilecek gücü vardı. Bu yeteneği kullanırsa O’nu on dakikalığına baygın duruma soksa bile gücü Gauss nişancı tüfeğinin gücüne ulaşabilirdi. Bu ise insan vücudunun dayanabileceği bir şey değildi. Okun yarattığı çizik bile kritik bir şekilde yaralamaya yeterdi. Zero, bu gücü birden çok kez kanıtlamıştı. Zheng, bu riski almak istemedi.



''Bu film, Jie'yi öldürünce bitiyorsa o zaman zırhlı araba çalmak sıkıntı olmaz. Ama Ölüm’ün müdahale etmesinden endişeleniyorum. O zaman hem polisin hem de Jie'nin grubunun saldırısına uğrayabiliriz. İşler, bu derece sarpa sararsa hayatta kalabileceğimizi sanmıyorum.'' Zheng, mırıldandı.



Bir süre sonra Zheng, aniden Lan'a sordu: ''Neredeler? Hâlâ onları hissedebiliyor musun?''



Lan, kafasını salladı: ''Hayır. Hislerim binanın yaklaşık beş kilometre uzağında kesildi. Sanki bir şey görüşümü engelliyor gibi. Daha fazla bir şey hissedemiyorum. Hint takımındaki ruh gücü kullanıcısını hatırlıyor musun? Bence, O da aynı durumla karşılaştı.''



Zheng, dişlerini sıktı: ''İyi. Hay s*keyim. Artık umurumda değil. Yarın gidip bir zırhlı araç çalacağız. Sonra, WangXia benimle televizyon binasına gelecek.''



Tam o sırada çete üyesi döndü: ''Patron, bu depo Yaşlı Yengeç'in yeri. Aranabiliriz. Kuralları bu şekilde.''



Zheng, başını salladı. Çete üyesinin işaret ettiği yere doğru baktı. Yanında terk edilmiş başka bir depo vardı. Birkaç siyahî adam deponun dışında konuşuyordu. Rahat tavırları vardı ve silah deposunu koruyan insanlar gibi değillerdi.



Dördü depoya doğru yürürken siyahi adamlar ayağa kalktı. Gözlerinde soğuk bir ifade vardı. Bu onları diğer çete üyelerinden biraz farklı kılıyordu. Grubun başı soğukkanlılıkla konuştu: ''John, bahsettiğin patron bu mu? Beni kandırmaya mı çalışıyorsun lan?''



Çete üyelerinin suratı hafifçe kızardı. Zheng, konuşmadan önce aniden kapıya yumruk attı. Büyük bir gürültü koptu ve kapıda on santimin üzerinde derin bir göçük oluştu.



Zheng, etrafı iyice araştıracak modda değildi. Açık bir şekilde konuştu: ''Benim lanet zamanımı boşa harcamayın. Bir şeyler almak için buraya geldim ve sizde satacaksınız. Otorite kurmaya çalışmayın. Çabuk patronunuzu çağırın yoksa sizi İsa'ya göndereceğim!''



Yüzleri biraz solgun gözüküyordu. Zheng, sadece kapıda bir göçük oluşturmamıştı ayrıca elinde bir alev ortaya çıkmıştı ve kapıda beliren göçüğü yakmıştı. Bu güç onları ürpertti. Belki sıradan insanlarla kavga edip öldürecek kadar cesurlardı ve hatta ölüm bile onları caydıramazdı. Ama birden gördükleri bu hayal edilemez güç onların korkmasına sebep oldu. Zheng ile tartışmaya girmek istemediler. Tek bir yumruk bile onları öldürebilirdi.



Bir kişi hemen konuştu: ''Bekle. Patronumuz bunca zaman seni bekliyordu.''



Zheng, yumruğunu geri çekti ve sessizce kapının önünde bekledi. Zheng'in yanında gelen çete üyesi kendini gururlu hissetti ve gururla etraftaki siyahîlere baktı. Siyahîler başlarını önüne eğdi. Zheng'e bakmaya cesaret bile edemediler.



Kimse kapıdaki delikten damlayan erimiş metali fark etmedi. Yere bir kâğıt düştü ve kâğıt alev aldı ve sonra hafif bir rüzgâr onu deponun diğer köşesine uçurdu. Orada bir bez parçasıyla sarılı ahşap bir kap vardı. Yanan kağıt, bez parçasının üzerine düştü. Yavaşça...



Kısa ve tombul beyaz bir adam ağzında sigarasıyla tesadüfen orada dolaşıyordu. Umursamaz bir şekilde adamını dinliyordu ama kapıya yürüyüp deliği gördükten sonra yüz ifadesi aniden değişti. Birden güldü: ''Buradasın, dostum. Tüm gün seni bekledim. Saat neredeyse akşam dört oldu. Silahlara bakmaya hazır mısınız?''



Zheng, konuştu: ''Silahları bize satıyorsun. Altın ile ödeyeceğiz. Başka bir şey bilmene gerek yok ve bir daha geri gelmeyeceğiz. Sana silahların asıl fiyatının beş katını ödeyeceğim.''



Tombul adam direkt başını salladı. Siyahî adamlardan biri anahtarları çıkardı ve depo kapısının üzerindeki yedi kilidi açtı. Kapı açıldıktan sonra içeriye ilk, tombul adam girdi.



''Bu bir AK47. Ucuz ve güçlü bir silah ve yüz mermili.''



Kıyafetlerini çıkardı ve altındaki yağlı silahları ve kurşunları gösterdi. Kurşunların miktarı tüm depoyu yok etmek için yeterliydi. Tombul adam da dikkatliydi ve girmeden önce purosunu atmıştı. Heyecanla bir AK47 aldı ve sonrasında onu açıkladı. Zheng de zaten bu silah vardı ve Lan bu silahları kullanma konusunda yetenekli değildi. Seçebilecek tek kişi WangXia'ydı. Ama o da bir uzmandı. Bu tür sıradan silahlar onun için yeterince iyi değildi.



''Eğer bir saldırı yapıyorsak ben bu hafif makineli tüfekleri ve birkaç bombayı seçerim. Ayrıca üç yüz metre menzilli yarı keskin nişancı tüfek de alabiliriz. Ben de nitelikli bir nişancıyım. Bakayım. Bombalar için haznesi var. Ama mayın yok o kötü. Bu bombaları etkinleştirilmiş tuzaklarla değiştirebilirim. Ama bunun için bir güne ihtiyacım olacak.''



WangXia, silahını seçerken düşüncelerini söyledi. Zheng de onu dikkatlice dinliyordu ve sonra aniden konteyner de yazılı olan ''Patlayıcı'' yazısını gördü. Sonra etraftaki diğer konteynerlere baktı ve onların üzerinde ''Depo'' yazıyordu.



''Depo patlayacak! S*keyim!''



Zheng'in başka hiçbir şey için zamanı yoktu. Lan'ı aldı ve kapıya doğru koştu.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44253 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr