Cilt 7: Bölüm 4-1

avatar
3376 9

Terror Infinite - Cilt 7: Bölüm 4-1


 

Çeviren: HasıRwara

Düzenleyen: Ratel

 

Bir sonraki filme iki gün sonra gideceklerdi. Silahlar, bandajlar ve hemostaz spreyleri ile paketlenmiş gıda, katılaştırılmış su gibi destekleyici maddeler de dahil olmak üzere tüm hazırlıklar yapıldı.

 

Eğitim sonrasında, dinlenmek için biraz zaman gerekiyordu. Bodrumlarında neler yapabileceklerini öğrenince, herkes odalarına geri döndü ve kendi tatil yerini yarattı. İnsanların olmamasının dışında, bu yerler Dünya’dakilerle birebir aynı görünüyorlardı.

 

“Geri döndüğümüzde, yaşamak için burası gibi sakin ve güzel bir yer bulalım. O zamana kadar muhtemelen çok ama çok zengin olacağız. Hahaha. Eğer seversem, taytımı üzerime geçirip dünyayı kurtarırım. Ardından boş zamanlarımda da seninle alışverişe gideriz. Dediklerim imkansız değil, gülmeyi kes.” Zheng, kollarının arasına aldığı Lori ile birlikte çimlerin üzerinde oturuyordu. Güneşin olmaması dışında, hava ve atmosfer çok gerçekçiydi.

 

Lori ölümünden önce fazla film izleyen biri değildi ve Süpermen’i hiç izlememişti. Ancak, burada bir sürü film izleme fırsatı buldu. Bunların çoğu Zheng ile birlikte izledikleri korku fimleriydi. Ama tek başınayken de son çıkan filmlerin bazılarını izlemişti. Bu yüzden Süpermen’in kim olduğunu biliyordu. Zheng o kelimeleri söylediğinde, bu yüzden gülmüştü. Hafif bir rüzgar esti ve çim alanını hafifçe dalgalandırdı.

 

İkisi hiç bir kelime etmeden sessizce sarılıp uzandılar. Ta ki Zheng, elini onun yakasının içerisine doğru sokana dek…

 

—–

 

Heng 1 km mesafedeki bir ağaca nişan aldı. Elf soyu; onun el becerisini, görüş kabiliyetini ve yayı üzerindeki kontrolünü yüksek oranda arttırdı. Ayrıca yaylar konusunda doğal bir yeteneğinin de olduğunu göz önüne aldığımızda, bu bir kaç günlük Sirius’u kullanma eğitimi onun okçuluk yeteneğini geliştirmesi için yetti.

 

Sekme ve patlayıcı atış, ailesinden ona kalmış olan antik bir kitaptaki yeteneklerdi. Sıkı çalışmasıyla bile, sadece şimdiye kadar sekme’yi kullanmayı öğrenebildi. Daha değişik okçuluk yetenekleri de vardı ama onlar çok gerçek-dışı görünüyorlardı. Değiş tokuş sisteminde bu yetenekleri gördüğünde, o zaman onların gerçek olduğunun farkına vardı. Patlayıcı atış üzerine çalışmasının nedeniyde buydu zaten.

 

Patlayıcı atış, durmaksızın iki ok fırlattırken, oklardan birine daha fazla güç uygulayarak diğerine vurmasını sağlıyor ve bu şekilde de vurulan okun hızını ve gücünü ikiye katlıyordu. Efsaneye göre, en güçlü okçular 9 oku bu şekilde kullanabiliyordu.

 

Heng yaylar üzerinde yetenekli olduğunu biliyordu, ama bir dahi olarak kabul edilebilecek kadar değildi. En önemli kısım, ikinci kez ateş etme cesareti yoktu. Bu yüzden daha fazla çalışıp zayıf noktalarını telafi etmeliydi. Tüm umudunu ilk atışına koymak zorundaydı.

 

Ne yazıkki, patlayıcı atışıyla sadece iki ok fırlatabiliyordu. Ve bunu arttırmak için Elf soyunu daha da geliştirmek zorundaydı. Ama her ne kadar sayısı az olsa da, en azından bu iki oku ustalıkla kullanabiliyordu.

 

Yaydan kan damladı. Eli kesiklerle doluydu ve yayın ipi kan ile lekelenmişti. Heng merdivenlere doğru yürürken somurttu.”Sadece 800 puan kaldı. Bu şekilde yaralanmaları 80 kez daha iyileştirebilirim.”

 

—-

 

Lan odasında gözleri kapalı bir vaziyette oturuyordu. Uzunca bir süre geçtikten sonra, miskim miskin yatağının üzerine uzandı. Gözleri anlamsız/kaybolmuş gibi bakıyordu. Bir yastık aldı ve ‘baka(aptal)’ diye mırıldanarak vurmaya devam etti. Bir süre sonra, yastığı tutup kaybolmuş gibi bakmaya devam etti.

 

“Ben bir aptal mıyım? Onlar besbelli aynı kişi değil. Neden onu yaratmıyorum? Ben gerçekten aynı anda iki kişiyi birden mi seviyorum? Hayır, bunun nedeni…”

 

Lan uykusunda konuşuyormuş gibi bu kelimeleri mırıldandı. Aslında, o ne dediğinin farkında değildi. 2 figür onun zihninde belirip duruyordu. Sonunda, bu iki figürü birmiş gibi üst üste koydu ve bu daha da fazla başının ağrımasına neden oldu.

 

Lan yataktan kalktı ve komodiden kilitli günlüğünü çıkardı. Ve açarak yazmaya başladı.

 

“Ne kadar mucizevi bir yer. Belki de Jie’nin dediği gibi biz geri dönemeyiz ve burası bir cehennem. O halde seni burada tekrar görebilir miyim? Ben senin yüzünü unutmak üzereyim.”

 

“Birkaç gündür buradayız. Jie’nin dediğine göre önümüzdeki filme 10 gün içerinde gireceğiz. Umarım sonuncusu kadar bu filmde de şansımız yaver gider. O canavar neredeyse beni öldürüyordu. İşte o zaman gerçekten ölümden korktuğumun farkına vardım. Hayır, sadece ölmekten değil, herşeyi unutmaktan korkuyorum. Kendimi, seni, aşkı ve nefreti unutmaktan korkuyorum…”

 

“Biz yarın girmiş olacağız. O Zheng çok şanslı. Ama insanlar her zaman ne derdi, mutluluk şansla ters orantılıdır. Ama Zheng çok şanslı olmasına rağmen en az bir o kadar da mutlu. Ben de seni yaratmalı mıyım? Bilmiyorum. Gerçekten. Ölüm ölümdür. Seni yaratsam bile, aynı kişi olmayacaksınız. Seninle aynı görünüşe ve anılara sahip bana dokunan birini düşündüğümde, çok korkuyorum. Seni bir daha görmekten mi korkuyorum? Ya da senden çok nefret ettiğimden mi seni bir daha görmek istemiyorum? Ben gidiyorum. Umarım geri gelebilirim.”

 

Lan bunları okurken güldü. Yine de gözyaşları günlüğün üzerine inci gibi aktı.

 

“O gerçekten iyi biri. Sadece çok inatçı ve yufka yürekli. O şartlar altındayken normalde beni terk edip tek başına kaçmalıydı. Tıpkı senin gibi, inatçı ve yufka yürekli. Baka/ aptalın teki.”

 

“Alien filminde Yaratık tarafından sürüklendiğimde, aniden o kızın(lorinin) nasıl hissettiğini anladım. Muhtemelen bu dünyaya bağlı olduğundan umutsuzluk içindeydi. Ne yaparsa yapsın burada yaratıldığından, o hala kendini bu dünyaya bağlı hissedecekti.”

 

“Birden bire başkalarının ilişkilerine sempati duymaya başladım. Hoşnutsuzluk ve sempati. Onların ne yaptıklarına değil, nasıl hissettiklerine üzülüyorum.”

 

“Çok üzgün hissediyorum, çünkü onun Lori’yi kucakladığını gördüm.”

 

Lan şimdiye kadar hıçkırarak ağlıyordu. O ağladı, ağladı ta ki kalemi eline alıp yazana kadar.”Gerçekten vazgeçtim. Üzgünüm, beni affedecek misin? Şuandan itibaren kimseye aşık olmayacağım artık. Cehennemde karşılaşana kadar seninle kalacağım. Ardından da özür dileyeceğim.”

 

—–

 

Honglu mekanik parçaları aşırı düşkün bir şekilde birleştiriyordu. Bir kısımdan elektrik alev aldı ve boom. Herşey patladı. Duman uzaklaştığında, Honglu siyah küller ile kaplanmış yüzüyle orada oturuyordu. Yüzüne dokundu ve sesli bir şekilde kahkaha attı.

 

“Küçük efendi, sizi izlerken insanlar endişeniyor. Biraz önlem alabilir misiniz?”

 

Honglu’nun arkasında cheongsam giymiş 28-29 yaşlarında muhteşem bir kadın duruyordu. O her erkeğin fantazilerini süsleyecek kadar olgun bir görünüme ve harika bir vücuda sahipti.

 

Honglu başını iki yana salladı. “Sana benim yanıma gelmemeni söylememiş miydim? Ayrıca Ran nee-san, bana küçük kardeş olarak seslenmeni söylemiştim, unuttun mu? Sorun yok. Bunlar düşük güçlü patlayıcı olmayan makineler. Yani patlasalar bile zarar verici/yıkıcı değiller. Tehlikeden nasıl kaçınacağımı biliyorum. Hehe, endişelenme.”

 

Kadın bir şey söylemek istedi ama iç çekerek sessizliğini korudu. O bir mendil çıkartarak Honglu’nun yüzünü temizledi ve dedi. ”Genç efendi, bu kıyafetler çok… en azından izin verin iç çamaşırı giyeyim.”

 

Honglu sapıkça güldü. Onun poposuna vurarak dedi. ”Bu mümkün değil. Sen nasıl olsa odadan çıkıp platforma gitmeyeceksin. Burada da başka kimse yok. Yoksa sana bakmamı istemiyor musun?”

 

Kadın kızardı ve mırıldandı. “Hayır, sadece bu doğru değil.”

 

Honglu mekanik parçaları monte etmek için geri döndü. “Bu mümkün değil. Seni böyle kıyafetler içinde görmek beni mutlu ediyor. Bu pijamaları da biz uyurken giyecek ve bana sarılacaksın. Bunları kararlaştırdığımıza göre, o zaman devam ediyorum. Bunu günün sonuna kadar birleştirmeliyim.”

 

Parçalar tekrar patladı ve yüzü bir kez daha küller içinde kaldı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44262 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr