Cilt 6: Bölüm 7-2

avatar
3411 10

Terror Infinite - Cilt 6: Bölüm 7-2


 

Çeviren: HasıRwara

Düzenleyen: Ratel

 

Zheng bu dünyaya girdiğinden beri yaşadığı tüm savaşlar içerisinde, şuanki düşmanı güç olarak ona en yakın olandı. Yılan, birebir savaşlar veyahut grup savaşlarında güçlü olmasına rağmen, Zheng yakın dövüşte çok daha güçlüydü. Bu yüzden şuan avantaj ona aitti.

 

Shiva'ya yaklaşabildiği sürece, Zafer onundu!

 

Zheng, Shiva'nın sol kolundan kalbine doğru tabiri caizse yarıp geçmişti. Bıçağın eşsiz keskinliği Shiva'nın kolunu kolaylıkla kesmesine olanak sağladı. Tam o sırada, Shiva sağ eliyle altın bir dharmacakra çıkardı. Daha sonra vücudunun üstünde altın bir ışık katmanı göründü, ve bıçağın daha fazla ilerlemesine engel olmayı başardı.

 

"Aghhhh!"

 

Zheng delice bağırdı.  Işık katmanı tarafından engellenmesine rağmen Shiva'yı kesmeye devam etti. Diğer eline Qi’sini kanalize etti  ve Shiva'ya vurmaya devam etti. Bu saldırı dizisi boyunca, bilinçsizce yumruğunu Kızıl Alev'le kapladı.

 

Altın ışık tabakası Kızıl Alev ile temasa geçtiği her an biraz daha kararıyordu. Birkaç saniye sonra, Shiva karşı saldırı şansı bile bulamadan önce ışığının zayıfladığını fark etti. O anda ilk kez Korku hissi kalbini doldurmaya başladı.

 

Zheng adeta delirmişcesine saldırmaya ve çılgınca bağırmaya devam etti. Eğer ışık katmanı olmasaydı, bu saldırılar karşısında Shiva bir saniye bile dayanamayıp parçalarına ayrılırdı. Kurtadam burada olsaydı, o bile şuan Zheng karşısında hiçbir şey yapamazdı. Zheng’in durmaya hiç niyeti yokmuş gibiydi. Shiva'yi sıkıca tuttu, ağzını açtı ve başını ısırdı.

 

Zheng'in dişleri aniden çatırdadı, fakat yine de devam etti. Sonunda ışık katmanını geçmeyi başardı ve Shiva'nın sol kulağını ısırdı. Öyle bir ısırmıştı ki, Shiva'nın sol yüzündeki deriyle birlikte bütün kulağını parçaladı. Eti tükürdü ve tekrar ısırdı...

 

"Ah! Dur, hayır!" Shiva sonunda dayanamayıp korku içinde çığlık attı. Kaslarını hızlıca genişlettikten sonra kendini Zheng'den kurtardı. Duvardaki deliğe doğru deli gibi koştu. Zheng'de hemen arkasından onu kovalıyordu. Kan içindeki bu kırmızı gözler ile dudağında kalan et parçaları onu şeytan gibi gösteriyordu. Shiva'nın ondan korkması şaşılacak bir şey değildi. Şuan Imhotep Zheng'i görse o bile şok olurdu. Zheng, Tengyi ve Zero'nun ölümlerini düşündüğü her an Shiva'yı canlı canlı parçalamak istiyordu. Bu öfke dövüş sırasında farkında olmadığı birşeye, deliliğe dönüştü.



İkisi de tünelleri geçip koşmaya devam ettiği sırada etrafındaki karanlıktan gelen bağırışları işitmemişlerdi. Çünkü biri herşeyiyle kaçmaya odaklanmışken diğeri gözden kaçırmamak için tüm dikkatini ona vermişti.

 

Yinkong, Arot'u mezarlığın derinliğine meşale veya herhangi bir ışığın olmadığı bir yere çekti.  Burada sadece karanlık ve bokböceklerinden gelen soluk bir ses vardı.

 

Arot'un yaraları tamamen iyileşmişti. Kilitsiz modun birinci evresiyle birleşen kurtadam gücü, becerisi ve tepki hızı onu yakın dövüşte neredeyse Zheng'i bile geçen yıkılmaz bir silah haline getiriyordu.

 

"Benimle saklambaç mı oynamak istiyorsun? Hoho."

 

Kurtadam formunda hala konuşabiliyordu fakat gülüşü ulumaya dönüştü. Bu onu garip ve korkutucu bir ses haline getirdi. "Hala suikastçı inançlarına inanıyor musun? Bir vuruş bir ölüm, diyosun ha? Hoho. Onların hepsi yalan. Eğer bu inançlar o kadar güçlü ise ben neden hala hayattayım?  Neden bir çok suikastçı kendini adamasına rağmen beni öldüremedi?"

 

"Kaç tane suikastçı öldürdüm biliyor musun? On? Yirmi? Hayır, sana söyleyeyim. Onlardan kırk yedi tane öldürdüm! Hiç biri ellerimden kaçamadı! Onların derilerini canlı canlı yüzdüm ve tuzlu suya batırdım.  Acılı ifadelerini izlerken bile kendilerini öldüremediler çünkü kemiklerini kırdım. Hohoho. Onların acı içinde öldüğü sahne muhteşemdi."

 

Arot konuşmaya devam ederken karanlığın içinde daha derinlere gitmeye devam etti. "Avrupa suikastçı klanı neden beni aranan listesine koydu biliyor musun? Çünkü ben gücümü ve suikastçı inancının yararsızlığını test etmek istedim. Anlamıyorsun. Ölüm korkutucu değil. Bir vuruş bir ölüm gibi şeyler sahte. Bu dünyadaki en korkutucu şey şiddet ve işkence. Hoho. O zamanlar klan liderinin kızını kaçırdım, 12 yaşında sarışın bir kızdı. Bir melek gibi görünüyordu."

 

"Bu en muhteşem oyundu. Onunla bütün vücudu küçük parçalara dönüşene kadar 3 gün 3 gece oynadım. Bu yaptıklarımı videoya çekip daha sonra videoyu liderlerine gönderdim. Hoho. Onun ifadesini görmek ne güzel olurdu. Sonrasında ise gücümü test etmeye başladım. On yedi suikastçı, Avrupa suikastçılar klanının üçte birini öldürdüm."

 

"Bu dünyaya girmem müthişti. Gerçek dünyadan sıkılmıştım. İnsanlarla birer birer oynamak eğlenceliydi fakat bir süre sonra sıkmaya başladı. Neyse ki bu dünya eğlenmeye devam etmemi sağlıyor. Ne düşünüyorsun? Mükemmel vücudumu mu kıskandın?"

 

"Seninle uzun süredir konuştuğum için gurur duymalısın. Bu karanlıkta senin varlığını kolayca hissedemiyor olsam bile sakın istatistiklerimi senden daha fazla geliştirdiğimi unutma. Bir kurtun koku alma duyusuna sahibim. Kan kokusunu saklayamazsın. Hahaha. Parçalara dönüş."

 

Arot, Yinkong'un yerini çok önce keşfetmişti. Konuşmaya devam edip çaktırmadan ona doğru adım adım ilerliyordu. Ona yakınlaştığı zaman, bağırdı ve onun bulunduğu yere doğru atladı.

 

Bang!

 

Arot kendini 2 büyük kayanın arasına sıkışmış bir şekilde buldu. Onun büyük yapısı onu orada hareket edemeyeceği şekilde sıkıştırdı. Yinkong yavaşça CehennemAteşi Dişini(hançer) çıkardı. Ondan yayılan alev çevreyi aydınlatıyordu. Bu karanlığın içindeki bir tuzaktı. Dar alan büyük kurt adamın bundan kaçmasını engelledi.

 

"Bekle. Bekle. Ben."

 

Yinkong bıçağı sapladı. Hançer direniş olmadan Arot'un ağzına girdi. Alev ağzında patladı ve gözleri kulakları ve burnundan dışarı sızdı. Sonra vücudu yumuşadı ve hareket etmeyi bıraktı.

 

"Bir suikastçı  sadece bir vuruşa ihtiyaç duyar. Ne kadar çok saçma konuşuyorsun?"

 

Yinkong kurtadamı tekmeleyip attı sonra karanlıkta kayboldu.

 

Zheng ve Yinkong dövüşürken, Heng Jie'yi sırtında taşıyıp Honglu ile birlikte mezarlıkta derinlere doğru ilerliyordu. Honglu aniden dedi. "Tamam, burada duralım. 5 dakika sonra geriye koşmalıyız."

 

Heng şaşkınlıkla "Neden?" diye sordu.

 

Honglu saçlarını döndürdü ve dedi. "Basit akıl yürütme. Mezarlığın içinde olduğumuz sürece er yada geç savaşmak zorunda kalacağız. Fakat, biz bu savaşta sadece ölü ağırlıklarız. 5 dakika içinde geri dönüş yolumuzun üzerinde kimse kalmayacak. Bin süvari de o zamana kadar girişe varmış olacaktır. Sadece geri dönmeliyiz o zaman güvende olacağız. Mezarlıkta kendimizi tehlikeye atmamıza gerek yok. "

 

Heng kendi kendine birşeyler mırıldandıktan sonra dedi. "Ben savaşmak istiyorum! Daha fazla kaçmak istemiyorum. Bir kere daha o duruma düşmek istemiyorum. Kaçmak istemiyorum!"

 

Honglu şaşırmıştı. Heng'e baktı ve dedi. "Yayının gücünü görmeme izin ver."

 

Heng hemen başıyla onayladı. Bir metre uzunluğundaki İngiliz uzun yayını çekti ve bir okla önlerindeki meşaleyi hedef aldı. Ok inanılmaz bir hızla duvara uçtu, yolda meşaleyi vurdu.

 

Honglu başını iki yana salladı. "Çekme zamanı çok uzun. Düşmanın sana o kadar zaman tanımayacaktır. Ayrıca bir silahtan daha güçsüz. Büyülü bir silaha sahip olmadığın sürece, savaşa katılma konusunda sana katılmıyorum."

 

Heng konuşmadan diğer meşaledeki iki oku işaret etti. Bu iki okun hızı ve doğruluğu öncekinden de kötüydü. Farklı yönlere uçtular.

 

Honglu tekrar başını iki yana salladı. " Birden fazla oku kontrol etmek büyük miktarda eğitim ve yetenek gerektiriyor. Sen..."

 

O cümlesini bitirmeden, Bir ok diğerinin kuyruğuna çarptı, yönü meşaleye doğru değişti. Alan aniden zifiri karanlığa döndü.

 

Honglu bir an için karanlığın içinde sessizce durduktan sonra dedi. "Hala savaşa katılman konusunda sana katılmıyorum. Yeteneğin takım için yararlı. Eğer geliştirmeler ve iyi bir yay elde edersen, parlak bir geleceğin var. Eğer şuan savaşacağım diye ısrar etmeyi sürdürürsen, o zaman sen...."

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr