Cilt 3: Bölüm 5-2

avatar
3900 13

Terror Infinite - Cilt 3: Bölüm 5-2


 

Çeviren: HasıRwara

Düzenleyen: Ratel

 

Onlar öğleden sonra ne yapacakları hakkında tartışıyorlardı. Tapınaklara gidip Ju-On’da hayatta kalabilecekleri bir yol aramalarının yanısıra, polis ağına sızıp ne olup ne bittiğini öğrenmek de ayrıca önemliydi.

 

 Zero, uygun bir pusu mahali bulmak istiyordu. Bunun yanısıra Yanwei gidip alışveriş yapmak istedi ve bu 3 öğrenci/abaza da onunla gitmeye gönüllü oldu.

 

 Şuanki durum Zheng için tamamıyla beklenmedikti. Görünüşe göre kimse tapınaklarda işlerine yarar birşeyler bulabileceklerini düşünmüyordu. Silah ve büyülü mermilerin, hayaletlere karşı yeterli olacaklarını düşünüyorlardı sanki.

 

Tehlikenin farkında olan tek kişi Zheng’di. Ju-On, onların hayal ettiklerinden çok daha ötesindeydi. Ama dendiği gibi, cehalet mutluluktu.

 

Eğer karşılarında bir Alien(Yaratık) olsaydı, muhtemelen çok daha fazla korkacaklardı. Ama bu insanlar daha çaylaktı ve onlar kendisi gibi keskin duygulara sahip değillerdi. Dürüst olmak gerekirse, bu büyülü mermiler hayatlarını korumak için yeterli değildi.

 

Zheng’in yapabileceği bir şey yoktu, o herkesi yanında tapınaklara gelmesi için zorlayamazdı. Sonuçta bu sadece onun bir varsayımı/tahminiydi. 

 

Her ne kadar kabul etmek istemese de… şuan Xuan burada olsaydı, bu durum karşısında onun tutumu ne olurdu acaba?

 

Zheng kafasını sallayarak bu düşüncelerden kurtulmak istedi. Otobüs, onları bugünkü üçüncü tapınağa ulaştırdı. Dördü iki tapınağı çoktan ziyaret etmişlerdi ve tapınakların durumunu gösteren sayısız ziyaretçiden farklı olarak, keşişler/rahipler lanet ile ilgili hiçbir şey bilmiyordu. Onlara bazı kutsal metinleri okudular ve dört tane tütsü külü verdiler; ancak onların vücutlarında olan karanlık enerji izlerini hissedemediler.

 

Yılın bu zamanları turizm sezonuydu. üçüncü tapınak da ziyaretçilerle doluydu. Zheng derin bir nefes aldı. “Hadi gidelim, umarım bu sefer aradığımız şeyi buluruz… saat şimdiden 15:00 olmuş.”

 

Diğer üçü iç çekti. Her ne kadar baştan beri çok fazla bir umutları olmasa da, yine sonuç hayal kırıklığı yaratmıştı.

 

Ne olursa olsun, onlar devam etmek zorundalardı. Onlar kalabalığın içine dalıp yavaşça dağa tırmanırken Zheng aniden ürperdi. Soluk yüzlü bir oğlanın, karanlık içinde ortadan kaybolduğunu gördü. Tarif edilemez bir soğukluk hissi onu sardı. Sanki bir el, sol ayak bileğini tutmuş gibi hissetti.

 

Zheng’in cebindeki tılsım anında alevlendi. Ateş onu yakmadı, aksine ona sıcaklık hissi vardi. Bu sıcaklık vücudundan sol ayak bileğine doğru ilerledi ve o soğuk elin geri çekilmesini sağladı. O zamana kadar Zheng korkudan kendine gelememişti. Çok kısa sürede geçen bu olayların sonunda, onun sol ayağı uyuştu.

 

Diğer üçü, Zheng’in bir an duraksayıp ardından tökezlediğini gördü. Jie hemen onu tuttu.”Sorun ne? Ayağını mı burktun?”

 

Onlar şaşkın bir haldeyken, Zheng hafif makineli tüfeğini çıkardı ve onlara ciddi bir tonla dedi.”Biraz önce bana saldırıldı. Acele edin ve tapınağın içine girin. Benim cebimdeki tılsım şuan yanıyor…”

 

Bir kelime dahi etmeden Jie ve Tengyi, Zheng’i taşıyarak ve tapınağa doğru koşar adımlarla ilerlediler. Tengyi yapılı/iri biriydi ve güç baz alındığında ise Jie, Zheng’in hemen arkasından geliyordu. Onlar kalabalığın içine daldılar ve tılsımın ateşi sönmeden önce sonunda ana kapıya ulaştılar(hala gerçek tapınağın dışındalar).

 

İçeri girdiklerinde, Zheng üzerinden bir ağırlığın kalktığını hissetti. O soğukluk ve stres kayboldu. Jie ve Tengyi’yi durdurdu ve sonra kalabalıktan uzağa doğru yürüdü.

 

Yalnız olduklarında, Zheng çömelip pantolonunun paçasını kaldırdı. Bacağında, bir çocuğun eli ebadı kadar gri bir parmak izi vardı.

 

Tılsımını cebinden çıkardı, çoktan kül olmuştu, ama buna rağmen tılsımın bulunduğu yerde herhangi bir yanma izi yoktu.

 

“Bu gerçek bir saldırıydı.” O acı bir şekilde güldü. ” Siz Garez filminin içindeki iki hayaleti hatırlıyor musunuz? Bu muhtemelen o küçük oğlanın hayaletiydi. O zar zor ayağımı kavradı ve bundan dolayı hareket edemedim. Eğer yetişkin bir hayalet de bunun gibiyse, yada belki daha güçlü… o zaman büyülü mermiler yeterli olmayacaktır. Onlar bizi tuttuğu anda, biz ölüyüz.”

 

Jie ve diğer ikisinin yüzü soldu. Onlar sessizlikce tılsımın küllerine bakıyorlardı. Lan alnına dokundu ve sordu.”O zaman neden burada durduk? Acele edip tapınağın içine girelim.”

 

“Hissedemiyor musunuz? Doğru. Bunu hisseden sadece bendim. Kapının ötesine geçtiğimizde, soğukluk ve stres gitti. Görünüşe göre bu tapınak gerçek/muteber. Belki de aradıklarımıza sahipler. Ayrıca o hayaletin, bizim buraya gelmemizden hoşnut olmadığı için saldırdığından şüpheleniyorum.”

 

Jie hayecanlı bir şekilde bağırdı.”İşte bu ya. Ben gerçekten de işimize yarayacak birşeyler bulabileceğimizi hiç düşünmemiştim. Hahaha. Hadi gidelim, hemen girelim bu tapınağa.”

 

Zheng’in durmak istemesinin nedeni aslında sol bacağında hissizlik olmasından kaynaklanıyordu. Diğerleri tapınağa ulaşmak için heyecanlı olduklarından, Jie ve Tengyi Zheng’i taşımak zorunda kaldılar.

 

Bu tapınak ile diğer iki arasındaki en büyük fark, zamandı. Bu tapınak, yüzyıllar boyunca varlığını sürdürüyormuş hissiyatı veriyordu. Tengyi duvarları ve kapıları inceledi, ardından düşük sesle dedi. “Tang hanedanlığından bir stil, muhtemelen Japonya’yı ziyaret eden keşişler bıraktı.”

 

Bu onlara bir güvenlik hissi verdi. Eski çağlardan kalma keşişler muhtemelen hayaletlerle başa çıkmada daha yetenekliydi. Modern zamandan insanlar onları batıl inançlar olarak görsede, en azından bu dünyadayken, bu batıl inançlara inanmaya karar verdiler.

 

Dördü tapınağın başrahipini buldu. Maalesef bu başrahip ile gittikleri diğer iki tapınağın başrahibi arasında fark yoktu. Onların üzerindeki Ju-On’un izini hissetmedi ve sadece bazı kutsal metinler okudu. Güneş batmaya başladıkça, onlar daha da berbat/korkunç hissetmeye başladılar.

 

Zheng aniden dedi. ”Efendim, bu tapınağın ilk başrahibi Tang hanedanlığından mı gelme?”

 

Tengyi onun için kelimeleri tercüme etti. Yaşlı keşiş cavap verdi. “Bu tapınak, Xuanzang’ın öğrencisi Japonya’yı ziyaret ettiğinde yerel sakinler tarafından inşa edildi. Bu keşişin ana salonun içinde öldüğü söylendi. Ana salondaki Buddha, öldüğü yerin üzerine inşa edildi. “

 

“O zaman efendim, onun vücudu nerede? Ve dışarıdaki ana kapı ile alakalı herhangi bir gariplik var mı?”

 

Başrahip başını salladı ve devam etti. “Bu keşişin cesedi, Sengoku döneminde Oda Nobunaga tarafından yakıldı. Nobunaga daha sonra insanlara, onun küllerini ana kapıya püskürtmelerini emretti, böylece yürüyen herkes ona basacaktı.”

 

Başrahip iç geçirdiğinde, onlar sonunda olup bitenin farkına varmışlardı. O keşişin külleri, şer varlıkların kontrasıydı ve bu onların son umudunu da alıp götürmüştü.

 

Dördü iç geçirdi ve tam gitmek üzerelerken, başrahip onlara birkaç parça sarı kağıt uzattı.

 

“Bunlar o keşiş tarafından kopyalanmış kutsal kitaplardır. Japonya’daki vaazı tamamladıktan sonra Tang hanedanına geri döneceğini söylemişti. Maalesef bu dağda öldü … Kaderin sizi buraya kadar getirdiğini göze alırsak, neden bu kutsal yazıları almıyorsunuz. Belki de ondaki laneti kaldırmanın bir yolunu bulursunuz. “

 

Başrahibin cömertliği onların saygısını kazandı. Her ne kadar bu sayfalar eskimişse de ve bazı kenarları yırtılmış olsa da, bunlar çok değerli antikalardı.

 

Zheng, kutsal yazıları alırken bedeninde bir sıcaklık hissetti. Aynı zamanda vücudundaki iz de soldu, artık neredeyse hiç hissetmiyordu. Bu filmin içine girdiğinden beridir bu kadar rahat hissetmemişti.

 

“Biz kesinlikle hayatta kalacağız, kesinlikle!”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr