Bölüm 11-Göklerden gelenler

avatar
1373 7

Tembel Hükümdar - Bölüm 11-Göklerden gelenler






Shun, vücudunun her bir inçini kontrol etmekle meşgulken etraftaki insanlar çıt çıkarmadan diz çökmüş bir halde bekliyorlardı. Ayağa kalkmak istiyorlardı, fakat önlerindeki varlık her hangi bir şey söylemeden parmaklarını hareket ettirmeye bile cesaret edemediler. Kral bile hareketsiz bir şekilde diz çökmüş halde dururken, kendileri hareket etmeye nasıl cürret edebilir ki ?


Shun, etrafındaki diz çökmüş binlerce insanı görmezden geldi ve yavaşça vücudunu kontrol etti. Önce kafasındaki boynuzları yavaşça bedenine geri çekti, sonra kanatlarındaki ışıklar yavaşça sönerken sırtına geri döndü. Gözlerindeki ışık yavaşça söndü ve tüm gözünü kaplayan ışık sadece normal şekline döndü, fakat sağdaki gözü hala çok renkli bir ateş gibi göz bebeklerine sahipken, soldaki ise beyaz göz bebeklerine sahipti. Vücudundaki beyaz pulları yavaşça geri çekti ve pençeleride yavaşça geri çekildi. Pençeleri yerinde sadece bembeyaz tırnaklar kaldı.


Değişmeyen tek yeri saçıydı. Şimdi havada duran, 1.90 boylarında, tamamen beyaz tenli ve muhteşem bir fiziğe sahip uzun, mora kaçan ve karanlık bir hava yayan beline kadar uzun saçıyla yakışıklı bir genç duruyordu. Phoenix'in zarifliği, Yüce yıldız ejderhasının ihtişamı ve Yüce iblis tanrısının şeytaniliği bir araya gelince yaydığı aura akıl almaz derecedeydi. 


Tüm vücudu çıplakken bile umursamadan Shun, yeni dönüşmüş bedenini memnuniyetle inceledi. 


Şu anda, hem Yüce yıldız ejderhasının, hem Phoenixin ve hemde Yüce iblis tanrısının anılarına sahipti. Tabii ki, kendi olan Shun'un anılarına da. 


Bedenini ve ruhunu inceleyen Shun'a göre, 3 zirveye ulaşmış varlığın son buluşmalarında yaptıkları şeyin gerçekten başarılı olduğu görülüyordu.


Bir süre daha memnuniyetle kendini inceleyen Shun, sonunda gözlerini etrafında diz çökmüş insanlara çevirdi. Yavaşça seslendi, fakat ağzından çıkan her bir hece gök gürültüsü gibi herkesin ruhlarında yankılandı!


''Kalkın.''


Sesleri duyan diz çökmüş insanlar ruhlarında yankılanan derin sesten bir an dondular, fakat kısa sürede kendilerine gelip ayağa kalkmaya başladılar ve gözlerini korku, saygı ve hayranlık karışımıyla Shun'a doğru çevirdiler. Aralarındaki çoğu kızın Shun'un çıplak vücudunu ve yaydığı muhteşem aurasını görmesi yüzünden kalpleri daha hızlı atmaya başladı ve yüzleri kızardı.


Shun, kıyafetinin olup olmadığını pek sorun etmiyordu, fakat görebildiği kadarıyla insanların verdiği tepkiler yüzünden kıyafet giymeliymiş gibi hissetti. Elini uzattı ve enerjisini kullanarak vücuduna tam oturan basit bir kıyafet giydi. Üstünde beyaz, altında siyah enerjiden oluşmuş 2 kıyafet parçası vardı.


Bu hareketi gören insanlar hayranlıkla iç çekmeden edemedi. Enerjiyi bu boyutta manipüle edebilmek gerçekten akıl almaz birşeydi. Fakat, az önce yaşadıkları deneyimlere göre, pek bir şey değildi.


Bunuda yaptıktan sonra Shun, yavaşça Sily'nin olduğu tarafa doğru havada yürümeye başladı. Her adımı, havada tok bir ses çıkarıyordu, sanki havada yere basıyormuş gibi!


Etraftakiler bunu hayranlıkla izlediler ve günün birinde böyle güzel ve güçlü bir yeteneği kullanabilmeyi hayal ettiler.


Shun yavaşça Sily'e doğru yürüdü ve yüzünde hafif bir gülümsemeyle kafasını okşadı. Sily, yüzü heyecandan kızarmış bir şekilde hemen Shun'a sarıldı. Etraftaki kızlar bu sahneyi görünce kıskançlıktan çıldırmak üzerelerdi! Bu zayıf ve çelimsiz kızda özel olan neydi? Buraya toplanan herhangi bir kızı seçsen bile o kızdan daha güzel olabilir!


Kral önde gelirken kraliçeler, prens ve prenseslerin yanında Esna ve diğer elflerde Shun'a doğru yürümeye başladı. 


Kral öne gelip saygıyla konuştu,''Efendi Shun, bu bizim ilk karşılaşmamız olmalı.''


Kralın eşleri ve çocukları biraz şaşırmadan edemedi. Kralın saygıyla konuşmasına değil, bu tanrı gibi adamı tanıdığına şaşırmışlardı. Ne zamandan beri böyle güçlü birini tanıyordu?


Shun yavaşça gözlerini krala çevirdi, ağzını açıp aşırı sakin ve durgun bir ses ile konuştu,''Evet, epey kargaşa yarattım. Bununla birlikte yemekler biraz gecikecek sanırım...''


Kalenin neredeyse yarısını havaya uçurmuş ve tüm dünyanın altını üstüne getirmiş olsa bile söylediği ilk şey kraldan özür dilemek değil, yemeklerin gecikme sorunuydu... Sily, Kral, Esna, kraliçeler, prensler, prensesler ve hatta etrafta yakın duran diğer insanlar bile bunu duyunca şaşırmadan edemediler.


Ne kadar umursamaz!


Kral kendini sakinleştirmeye zorlayarak gülümsedi ve söyledi,''Sorun değil, sorun değil! Bir kaç saat içinde her şeyi halletmiş oluruz! Size verebileceğim en güzel ziyafeti vereceğim, merak etmeyin!''


Shun onaylama anlamında kafasını salladı ve Sily'nin kafasını okşayarak söyledi,''Bir kaç saat daha beklemek zorundaymışız gibi görünüyor.'' dedikten sonra hafifçe gülümsedi.


Sily, yemeği hazırlamasını sadece kendisi için istediğini biliyordu, bu yüzden minnettar hissetti.


''Önemli değil, bekleyebilirim!''


Sily bunu söyledikten hemen sonra göklerden 5 farklı silüet geldi. 5ide insanvari figürlere sahipti, fakat hiç birisi normal insan gibi görünmüyordu! 


2 si mavi tene sahip, yaklaşık 1.5 metre boyunda, kafalarının tam ortasında küçük boynuzları olan tatlı kızlardı. Gözleri su mavisiydi ve 2 side neredeyse aynı görünüyordu, tek farkları birinin saçının sağdan bağlanmış olması, diğerinin soldan bağlanmış olmasıydı. Muhtemelen ikizlerdi.


Diğer 3 kişiden 2 sinin kırmızı teni ve 2 metre boyu vardı. Kulakları elf gibi sivriydi ve gözleri ateş kırmızısıydı. 2 side erkekti ve biri iri yarıyken diğeri uzun ve inceydi. Tipleri göreceli olarak ortalamanın bir tık üzerindeydi.


5 kişinin ortasında duran kişi ise 3.5 metre boyuyla, siyah pullarıyla ve kafasında büyüyen 2 garip kavisli boynuzuyla garip görünüyordu. Tüm vücudu pullarla kaplıydı, bu yüzden erkekmi kadınmı olduğu belli değildi. Gözleri garip bir siyahtı ve ağzının içi bile tamamen siyahtı, biraz iğrenç gözüküyordu. 


Gelenlerin hepsinde kendi tenlerine uygun kıyafetleri ve sırtlarına veya yanlarına asılı kılıç, bıçak ve balta vardı. Sırtına asılı, kendisinin yarısı boyunda elmas gibi parlayan değişik ama değerli görünen bir baltayı tutan siyah pullu olandı, kendi görüntüsüne nazaran çok zıt gözüküyordu. Kırmızı tenli olanlar 2 farklı uzun kılıç taşıyordu, 2 side kınlarında olmalarına rağmen aşağıdaki insanlara aşırı bir tehlike hissi veriyordu. 2 minyon ve tatlı kızların da yanlarında asılı 2 şer ufak bıçaklar vardı, yaklaşık 35cm bıçakları vardı ve aynı şekilde kınlarındayken büyük tehlike hissi veriyordu. Fakat aralarındaki en tehlikeli hissi veren kişi aynı şekilde en önde duran siyah pullu garip varlıktı.


Siyah pullu insanımsı varlık ve diğer 4 kişi geldiklerinden beri gözlerini Shun'a dikmiş ve bir saniye bile ondan gözlerini ayırmamışlardı. Gözlerinin içinden değişik ifadeler geçip duruyordu. En çok şaşkınlık ve merak okunuyordu, fakat siyahlının gözlerinde sadece bir hor görme ve üstünlük ifadesi vardı. Ağzını açıp konuştu,''Söyle bana, az önceki enerjinin kaynağı senmisin?'' 


Arkasındaki 4 kişi bu kibirli sözleri duyunca gözlerini devirmeden edemedi. Bu piç her zaman böyleydi, eğer büyük babası olmasaydı bu kadar kibirli olamazdı, fakat yapacak birşey yoktu.


Shun, 5 kişiyi daha kozasından çıkar çıkmaz fark etmişti, fakat en başından beri kimseyi umursamıyordu, şimdi neden umursasın ki? 


Konuştuktan sonra onlara bile bakmadığını fark eden siyah pullu sinirlenmeden edemedi. Bugüne kadar kim ona saygıyla yaklaşıp ayaklarını yalamamıştı? Bu kadar güçlü olmasının sebebinin büyük babası olduğunu biliyordu, fakat yinede gücü çoğu yarı tanrıyı aşmıştı ve büyük babasının gücü olmasa bile çoğu gerçek ve üstün dünyadaki kimselere kolayca diz çöktürebilirdi! Fakat, daha yeni yarı tanrı seviyesine evrilmiş bir çocuk ona göz bile atmıyordu, nasıl sinirlenmezdi?!


Siyahlının sinirlendiğini fark eden ikiz kızlardan biri aceleyle konuştu,''Küçük kardeş, sadece küçük bir soru soracaktım, az önce oluşan enerjinin kaynağı sen misin?''


Shun bunu duyduktan sonra arkasında kalan 5 kişiye yüzünü döndü. Yüzünü çevirir çevirmez gelen 5 kişi yerlerinde dondu. Az önce Shun arkasına dönüktü ve tek gördükleri arka tarafıydı, fakat şimdi arkasına dönüp muhteşem yüzünü ve herşeyin ışığını söndürebilecek kadar parlak bir çift farklı gözleri görmüşlerdi. O gözleri gördükten sonra anladılar, bu adam normal biri değildi. Belkide yarı tanrı bile değildi, gerçek tanrı seviyesine geçmiş bir varlık olabilir mi? Sadece gözlerini görerek aldıkları baskı akıl almaz derecedeydi! 


Siyahlı adam bile titremeye yardımcı olamadı. Daha önce dedesinin güç gösterilerine tanık olmuştu. Tek bir darbeyle küçük bir dünyanın yarısını tahrip edebilecek kadar büyük bir güce şahit olmuştu! Fakat, sadece bu adamın gözlerini görmesiyle anlamıştı... Dedesinin bu adam karşısında tek bir saldırı şansı bile yoktu!


Shun gözlerini kaldırmaya üşendi ve ağzını açıp 2 kelime söyledi,''Aşağıya inin.''


Bu 2 kelime sanki kanunmuş gibi 5 kişinin üzerlerine bastırdı ve bir anda aşağıya doğru büyük bir hızla düştüler!


Booooommmm!!!


Etraftaki insanlar, kral, Esna, Sily, prens, prensesler ve özelliklede gelen 5 yarı tanrı şok durumuna girdi. Etrafta toplanan insanların şok olma sebebi, geldiklerinde bile üzerlerine muhteşem bir baskı getiren ve Shun'un doğuşunda oluşan baskının hiç altında olmayan baskı veren bu 5 kişiyi sadece 2 kelimeyle yere yapıştıran Shun'un gücünden dolayıydı. 5 yarı tanrının şokları ise sadece 2 kelimeyle, onlar gibi yarı tanrıların tamamen güçlerini kaybedip büyük bir ivmeyle yere doğru kontrolsüzce çarpmaları sebebiyleydi!


Kaç yüz yıl olmuştu? Yarı tanrı olmadan uzun zaman önce bile böyle büyük bir kayıp ve aşağılanma hissetmemişlerdi! Fakat şimdi, yarı tanrı olduklarını düşündükleri birini emirler ile görmeye geldiler, fakat adam sadece 2 kelimesiyle onları yere yapıştırdı! Nasıl şok olmazlardı?


Ne olursa olsun, hala yarı tanrılardı. Hızlı bir şekilde yere çarpsalar bile herhangi bir yara almadılar, hatta üzerlerinde çizik bile yoktu. Hemen ayağa kalkıp düz durmak istediler, fakat siyahlı sadece diz çökmüş bir şekilde kalırken sadece diğer 4 ü ayağa kalkabildi. Kırmızılı adamlar ve mavili 2 kız siyah pullu adama şaşkınlıkla baktılar, neden diz çökmüş halde duruyor ki? Sonra gözlerini Shun'a çevirdiler ve sonunda anladılar. 


Sadece yukarı bakmak istemediği için siyahlıyı göz hizasına diz çöktürmüştü. Belki de siyahlı kadar uzun olsalardı onların kaderide diz çökmek olacaktı, fakat yarı tanrılar olarak bu kadar büyük bir aşağılanmaya katlanmaları mümkün değildi! Bunu düşününce omurgalarından bir titreme geçti ve siyah pullu için biraz acı hissetmeye başladılar.


Hepsi yere indikten sonra Shun, onunla konuşan kıza baktı ve söyledi,''Evet.''


Etraftaki herkes ve 5 yarı tanrı tamamen suskun kalmışlardı. Sadece evet demek için bu kadar olay yaratmaya ne gerek vardı?


Shun 'evet' dedikten sonra siyah pullu olan kişiye gözlerini parlatarak baktı ve konuştu,''Kara yer kertenkelelerinin soyundan geliyorsun, neden bu kadar kibirli olduğuna şaşmamalı. Fakat, arkandaki kişi sana hiç söylemedimi, 'her zaman kışkırtamayacağın kişiler olacaktır.'Hm?''


Söylediği her bir kelime siyah pullu kişinin ruhunun derinliklerine vuruyordu ve çektiği acı yüzünden dişlerini sıkmasına sebebiyet veriyordu!


Diğer 4 yarı tanrı ve etraftaki diğer insanlar çıt çıkarmaya bile cesaret edemeden sadece bu sahneyi izliyorlardı.








......................








ölümün çağı atasım gelmedi bundan attım 1 tane daha belki gece 1 bölüm ölümün çağı atarım ama emin değilim yarın işe gidecem nasılsa .s 



















Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr