Bölüm 10-Yeniden doğuş(En Güçlünün Dönüşü)

avatar
1282 8

Tembel Hükümdar - Bölüm 10-Yeniden doğuş(En Güçlünün Dönüşü)






En güçlü ünvanı tekrardan el değiştirince bütün dünya bir kaç saniyeliğine donup büyük tartışmalara yol açtı.


''Hey, duydun mu? Bu en güçlü ünvanı için 3 büyük imparatorluğun en güçlüleri şu anda gizlice birbirleriyle savaşıyorlarmış! En güçlü ünvanını hangi imparatorluğun üyesi alırsa, 3 büyük imparatorluğun yaptığı anlaşmaya göre diğer 2 imparatorluk kendi hazineliğinden en iyi 2 hazineyi vermek zorundaymış!''


Fresta krallığının başkentinde bir yerde 2 insan konuşuyordu. Bu kelimeleri söyleyen sıska, kısa saçlı, normal yüzü olan ve keten elbiseleriyle bir adamdı. Yanındaki ise kısa saçları ve iri yarı figürüyle sağlam biriydi ve sıska adamın söylediklerini duyunca bir salağa bakıyormuş gibi ona bakarak,''Gerizekalımısın sen? Böyle şeyleri götündenmi uyduruyorsun? En güçlü denilen varlıkların gerçekten imparatorlukların emri altına girebileceklerinimi sanıyorsun? Daha geçenlerde yaşanan olayı gerçekten duymadın mı? En güçlü denilen ejderhayı kızdırdığı için Lester imparatorluk sarayımıza tek başına saldırıp neredeyse yok ettiği olayı diyorum! Tanıdığım bazı imparatorluk askerlerinden duyduklarıma göre, İmparatoriçemiz değerli bir hazine ile ejderhadan özür dilemese tüm sarayı rahatlıkla yok edebilirdi! Demem o ki, o en güçlü dediğin şahısları imparatorluk askerleri veya onların komutanlarıyla karşılaştırmana gerek yok! En güçlüler genellikle insan olmayan veya insan olup insanlık sınırlarını aşmış varlıklara denir. Tıpkı İmparatoriçemizin eski eşi gibi...'' İri yarı adam bunu söyledikten sonra üzgün bir şekilde iç çekti.


Sıska adam'da iri yarı adamla birlikte iç çekti ve konuştu,''Haklısın. Eğer İmparatorumuz hala burada olsaydı o ejderhanın saraya saldırıp ayrılabileceğini hiç sanmıyorum...'' Dedikten sonra iri yarı adam'da onaylayıp birlikte iç çeke çeke konuşmaya devam ettiler.


Sadece bu 2 kişiyle sınırlı değildi böyle konuşmalar. Lester imparatorluğunda bulunan tüm vatandaşlar, yarı insan veya normal insan olsun bu şekilde düşünüyorlardı. Hatta diğer 2 imparatorluk olan İera ve Andson İmparatorluklarındaki çoğu vatandaş'da bu şekilde düşünüyordu.


Bu sırada 3 İmparatorluğun imparatorları/imparatoriçeleri veya imparatorlukta bulunan çok yüksek statüdekilerin çoğu kaşlarını çatmışlardı.


Genellikle büyük imparatorluklar veya 1. seviye krallıkların çoğunda ''Kahin'' yeteneği bahşedilmiş bir kişi bulunur. Bu yeteneğe sahip kişiler kendi sistemlerine dahil olan herhangi bir yaşanan veya yaşanabilecek olayları gören aşırı nadir kimselerdir. Aynı şekilde sisteme dahil olan fakat güçlerini aşırı aşan birşeyi görmek için bir bedel ödemek zorundadırlar! 


3 İmparatorluğun ve yüksek statüdeki insanların kaşlarını çatmasını ve rahatsız hissetmesine neden olan şeyde bu olay yüzündendi. Kendi kahinlerine ne tür yüksek enerji derecesine sahip hazineleri verselerde neredeyse hiçbir şey elde edemediler! Hatta bazı karanlık yerlerde insan feda ederek onlardan elde edilen kötü ve güçlü enerjiyi feda edenler bile oldu fakat yinede ele geçen sadece tek bir bilgi vardı;


''En Güçlü Geri Döndü!''


Doğal olarak bu bilgiyi alan yüksek statüdekiler ve imparator/imparatoriçeler kendilerini tedirgin hissetmeye başladılar. Nedir bu ''En Güçlü Geri Döndü''? 


Bilinmelidir ki daha önce ki yaşanan tarih kayıtlarında bile böyle garip bir olay yaşanmamıştı! En güçlü ünvanı sadece sisteme kayıtlı olan en yüksek statülere sahip kişilere sistem tarafından verilmiş basit bir ünvandır. Tabii ki, bu insanlar veya insan olmayan varlıklar krallıklar ve hatta imparatorluklar tarafından korkulur ve arzu edilir, fakat kahinlerin dediklerine göre;


''Bu sefer farklı! Bu sisteme kayıtlı olmayan, sistemi bize veren gerçek dünyanın bir uyarısı!''


Yüksek statüdeki insanlar bunu duyunca dehşet hissetmeden edemediler. Ne demek gerçek dünyanın bir uyarısı!? Hem, gerçek dünya konuşa biliyormuydu ki!?!? Kahinin dediklerine çoğu kişi inanmasa'da, inanan bir çok üst kesim, hatta imparator-imparatoriçe bile vardı, ve bunu öğrendikten sonra verdikleri ilk emir imparatoruklarına bağlı olan tüm krallıklara ''Bir süreliğine hiç bir büyük hareket yapıpı dikkat çekmeyin!'' emri vermek idi.


1. Seviye krallıkların çoğunda'da kahin olduğu için emrin neden geldiğini anlamışlardı, fakat 2. ve 3. seviye krallıkların neredeyse hepsinin neler olduğuna dair tek fikirleri, sürekli el değiştiren ''En Güçlü'' ünvanıyla alakası olmasıydı. 


Tüm imparatorluklar kargaşadayken, Fresta krallığında ki Kralın kalesinde; Shun'un odasında, Shun, yatakta bilinçsizce yatıyordu. Fakat çoktan kafasında farklı anıları ve bilgileri yaşıyordu. Genellikle akla hayale sığmayacak, yıldızlardan milyonlarca kat daha parlak ve evreni tek ısırıkta yok edebilecek bir kudrete sahip bir ejderha idi! 


Bu ejderha öyle kudretli bir hava salıyordu ki varoluşta ki herşeyin tepesindeki varlıkmış gibi hissettiriyordu. Ağzından bir söz çıksa var olacakmış gibi, sadece dururken yaydığı ihtişam evrende var olan ve paralel evrenlerdeki var olan tüm yıldızların, her şeyin ışıklarının sönmesine sebebiyet veriyordu! 


Bembeyaz pulları, her biri yıldızlardan milyon kat daha ihtişamlı ve güzel bir şekilde parlıyordu. Gözleri, özellikle gözleri yıldızların arasındaki en ihtişamlı yıldız gibi, 2 parlak gözü tüm güzelliğiyle var oluşu tepeden izliyordu! Ve, Shun şu anda bu ejderha idi. Şu anda  Shun olduğunu çoktan unutmuşu. Bu ejderhanın doğuşundan bu güne kadar, milyonlarca yıldır bu ejderhaydı ve binlerce, milyonlarca savaşa girip var oluşun tepesine kadar çıkmıştı. Şu anda ise var oluşun tepesinde olduğu en güçlü olma hissi, ve içinde oluşan o boşluk ve büyük ıssızlık hissiyle evrenin dışındaki boşlukta durarak uzaktan belli olan doğduğu evren ve farklı evrenleri gözlüyordu.


Milyonlarca yıl yaşamış, var oluşun en tepesine kadar çıkmıştı. Fakat, ne kadar güçlü olduğu önemli değil... artık yapacak hiçbirşeyi kalmamıştı. Tepede olan, diğer tanrıların bile görünce titreyip kaçtıkları, yüce yıldız ejderhası olsa bile... şu anda ne yapacağını bilmeden, boş boş parlayan evrenlere bakıyordu...


Kendi içinde yaşadığı, kimsenin anlayamayacağı boşluk hissini yaşarken, daha ne olduğunu anlamadan tüm sahne ayna gibi tamamen çatladı ve toza dönüşüp yok oldu...


.........


Sayılamayacak kadar çok renkli, ateş gibi farklı renkteki tüyleriyle muhteşem güzellik ve ihtişamıyla bir phoenix. Bir kanadını çırpmasıyla evrenin yarısını yakıp anında toz bile bırakmayacak kadar güçlü ve muhteşem bir phoenix. 


Shun, şu anda bu phoenixi yaşıyordu. Tabii ki, çoktan Shun ve az önce olduğu yüce yıldız ejderhası olduğu anıları yoktu. Sadece yüz binlerce yıl yaşayan, var oluştaki en güçlü ve en güzel alevlere sahip bir phoenixti! 


Doğduğunda alevlerin içinden doğmuştu. Büyürken alevlerin içinde büyümüştü. Güçlenirken alevleri kullanmıştı ve gücünü alevle büyütmüştü. Sonunda doğduğu bölgedeki alevler kendisini güçlendirmeye yetmedi ve ayrılıp farklı ateşleri bulup farklı ateş türündeki varlıklarla savaştı. Savaştıkları yaratıkların güçlü alevlerini özümsedi, gezdiği farklı yerlerdeki doğal olarak doğan güçlü ateşleri özümsedi, güçlendikçe güçlendi. Sonunda kendi doğduğu evreninde bulunabilecek tüm alev türlerini özümsemişti ve o alev türlerini rahatlıkla kullanabiliyordu. Bu yüzden kendi evreninden ayrılıp farklı evrenlerdeki alevleri aradı! Hepsini bulup özümsedi, özümsedi ve özümsedi.


Sonunda özümseyebileceği bir alev kalmadı. Yüz binlerce yıldır yaptığı şey olan alev bulmak, özümsemek ve güçlenme döngüsü sonunda durmuştu. Fakat... artık yapacak bir şeyi olmadığı için boşluğa düşmüştü. 


Sonunda ne yapacağını bilemeyen phoenix, evrenlerin dışındaki sonsuz boşluğa doğru uçtu. Yüzlerce saat boyunca uçtu, uçtu, uçtu. Sonunda sonsuz karanlıkta muhteşem güzellikteki, açsa tüm evrenlerden bile görülebilecek ihtişam ateşleriyle yanan kanatlarını çırparak vücudundaki ateşlerden daha parlak, yanan bir çift gözleriyle sonsuz karanlığa baktı. Ne kadar süre baktığı bilinmiyordu, veya ne düşündüğü de. Sonunda kanatlarını çırparak arkasına döndü, kaç yüz milyar kilometre olduğu bilinmez, uzaktan parlayan gökyüzünü dolduran yıldızlar kadar sonsuz yıldız vardı, hepsi kendi doğduğu evren de dahil farklı evrenlerdi. Fakat sonunda hepsini dolaşmış ve yapabileceği tüm alevleri özümseyip var oluştaki en güçlü ateşe sahip phoenix olmuştu, artık yapabileceği başka ne vardı?


Phoenix düşünürken, daha ne olduğunu anlamadan her şey bir anda ayna gibi çatlayıp parçalandı ve toza döndü... 


..........


Korkunç bir çift uzun ve yukarı kavisli mora kaçan boynuzları vardı. Yüzü insansı bir ton taşıyordu, fakat bir yandan tenindeki mora kaça siyahımsı rengindeki pullarıyla insan olmadığını daha net bir şekilde belli edemezdi. Şu anda evrenlerin dışındaki sonsuz boşlukta durup sonsuz karanlığa bakıyordu. Fakat uzaktan baksan bile belli olacak şekilde bu iblisin yaydığı karanlık havanın, bu sonsuz boşluktaki karanlıktan daha kara olduğunu görebilirsiniz.


Evet, Shun bu sefer yüz binlerce yıl yaşamış bir karanlığın iblis tanrısıydı. Tabii ki, önceki ihtişamlı phoenix, yüce yıldız ejderhası ve Shun olarak anılarına sahip değildi.


İblis yaydığı boşluğun karanlığından daha siyah bir karanlığı yayarken boşluğa bakıyordu. Şu anda ne yapacağını bilmiyordu... Küçük bir dünyada doğan zayıf bir iblisti, fakat özel bir yetenekle doğmuştu, karanlığı emebiliyordu.


Doğduğu andan beri istemese bile etrafındaki karanlığı emip kendini güçlendiriyordu ve kontrol edebildiği karanlıkla istediği gibi terör estirebiliyordu. Fakat iblisin istediği şey terör estirmek değil, dahada güçlenmek için güçlü bir karanlık kaynağı bulması gerekiyordu! Fakat bu küçük dünyada gezebildiği tüm karanlık temelli alanları gezebilmiş olsada pek bir şey kazanamamıştı, sonuçta hepsi normal karanlıktan başka birşey değildi!


Bir süre sonra şans eseri bir geçitten geçti ve gerçek dünyaya ulaştı. Nerede olduğunu hala bilemezken etrafını çoktan sarılmış buldu. Ona karşı kötü niyetleri olduğunu fark ettikten sonra hepsini yok edip ne olduğunu araştırmadan bilmediği bu dünyada farklı yerleri ve denk geldiği yerleşkeler ve imparatorlukları gezdi. Tabii ki, özel olarak yaratılmış karanlık bölgeleride.


Bu dünyada çok fazla şeyde öğrenmişti. Kendi küçük dünyasında bulunmayan yin havası bu dünyada bulunuyordu. Yin, karanlığın ve soğuğun temeliydi, yani yin temelli şeyleride emebilir demek oluyordu bu!


Gerçekten, bu dünyada gezmedik yer bırakmadı, tüm karanlık ve güçlü yin temeli bulunan bölgeleri teker teker gezdi ve karanlık özümseme gücüyle tüm bölgelerdeki gücü emip bitirdi. Sonunda gerçek dünyadada gezebileceği yin bölgesi kalmadığını fark edince, farklı bir dünyaya uçtu! Artık öyle bir güce ulaşmıştı ki, geldiği gerçek dünyayı tek başına kolaylıkla tahrip edebilirdi. Fakat onun istediği şey kötülük ve terör değil, sadece daha fazla karanlıktı!


Gezebileceği tüm küçük, gerçek, üstün dünyaları gezdi ve sonunda farklı evrenlerin olduğunu fark edip o evrenlerdeki tüm farklı güçteki karanlık kaynaklarından'da güç emdi. Artık emebileceği karanlık ve yin temelli birşey kalmamıştı, fakat hala tatmin olmamıştı! 


Sonunda, evrenlerin dışındaki sonsuz boşluğa gitmeye gerek verdi. Orada bulunan sonsuz karanlığı görünce sevinçten dört köşe olmuştu, fakat bu sevinci daha tam yaşayamadan emdiği karanlığın artık kendi karanlığını besleyemediğini fark etmişti... fakat o hala yeterli olmadığını, dahada fazla karanlık emmesi gerektiğini hissediyordu!


Evrenlerin dışındaki sonsuz boşlukta binlerce yıl seyahat etti, fakat tek bir şey bile bulamadı. Sonunda içinde bir boşluk oluştu. Mora kaçan gözleriyle sonsuz boşluğu gözlemeye başladı. Artık ne yapacağını bilmiyordu...


Bir anda sağ tarafında çok renkli muhteşem bir ışık kaynağı gördü ve gözlerini ona doğru çevirdi, fakat tam ona doğru bakacakken sol tarafında çok renkli ışıktan daha ihtişamlı ve kudretli parlak bir ışığı fark etti ve gözleri titredi. Sonunda hafifçe gülümsedi ve yerinde durup 2'sininde ona doğru yaklaşmasını bekledi. Bu, var oluşun zirvesindeki 3 tanrının ilk buluşması değildi, fakat son buluşmaları olacaktı...


.........



Shun bu anıları yaşarken garip bir fenomen oluşmaya başladı. Gerçek dünyadaki tüm enerji, gerçek dünyanın dışındaki tüm enerji, var oluştaki tüm enerji Shun'a doğru toplanmaya başladı!


Shun'un etrafında toplanan enerji o kadar yoğundu ki krallıkta, hatta dünyada bulunan tüm insanlar nefes almayı bile zor buluyordu. Güçlü varlıklar toplanan bu enerjiyi görünce normal insanlar gibi korkmamış, aksine daha önce hiç olmadıkları kadar heyecanlı hissetmişlerdi! Çünkü bu enerji sayesinde yaşadıkları büyük darboğazlardan kolayca geçebilir ve hızlı bir şekilde güçlerini arttırabilirlerdi! Fakat, hayal kırıklıklarına rağmen bu enerjiyi kontrol edemediklerini fark ettiler. Yaşadıkları hüsran ve kızgınlıkla enerjinin toplandığı alana doğru gitmeye başladılar. Yaşlı bir adam,''Lanet puşt, ne biçim bir deney yapıyorsa formülünü öğrenmeliyim! Bu formülle gücümü dahada arttırıp ömrümü uzatabilirim!'' Açgözlülükle gözleri çoktan kör olmuştu bile.


Enerji tarafına gidenlerin çoğu bu tarz, aç gözlü bir zihniyetle gidiyorlardı. Fakat, mantıklı düşünen bir kaçıda vardı elbet. Uzun ve yakışıklı görünümlü bir genç kaşlarını çatarak konuştu,''Bu korkunç. Dünyadaki tüm enerjiyi kontrol edebilmek... Bu kıdemli, çoktan gerçek dünyanın sınırlarını aşmış olmalı...'' saygılı bir tonla konuşmuştu. 


Etrafında toplanan, genç adamla yaklaşık aynı yaşta 10 15 kişilik kızlı erkekli grupta aynı fikirdeydi.


Bu sırada, Platin saçlı, dünyaları devirebilecek ''En güçlü'' kişide çoktan şaşkınlıkla birlikte solgunlaşmıştı. Daha önce hiç yaşamadığı bu enerjiyi kontrol edememe olayı onu dehşete düşürmüştü! Sonuçta, enerjiye büyük yatkınlığı olan bir ejderha idi, nasıl enerjiye her hangi bir dokunuş bile yapamıyordu! Üstelik sadece bu değil, kendi sahip olduğu enerjiyi bile kontrol edemiyordu! 


Yüzü solgun bir haldeyken dudaklarında hafif bir gülümseme oluştu ve titreyen bir sesle konuştu,''Sanırım, yardım alabilecek birini buldum. Yani, umarım...'' 


Yıllardır kendinden daha güçlü birini aramasının bir sebebi vardı. En güçlü takıntısı bu yüzdendi, fakat en güçlü kişinin kendisine yardım edip edemeyeceğini kontrol edemezdi, bu yüzden biraz umutlu, biraz umutsuz hissediyordu...


Tüm imparatorlukların lider isimleri değişen bu ani olaylardan ötürü korkmaya başlamıştı. Kahinlerin söylediği ''En Güçlü Geri Döndü'' sözü, belli etmeseler bile çoktan kalplerine korku tohumları ekmişti, üstüne yaşanan bu garip ve korkunç enerji olayı yaşanınca iyice korkar oldular. Ne kadar korkmuş olurlarsa olsunlar, tüm yetki ve güç sahipleri neler olduğunu araştırmak için en hızlı ve gizli adamlarını gönderdiler. 


Fresta krallığının başkentindeki kalede, çekimin hedefine çok yakın oldukları için hissetikleri korkunç his dahada yüksekti. Bu nedenle çoğu normal hizmetli basınca dayanamayıp bayıldı ve daha güçlü olsalar bile basınç ve enerjiyi kontrol edememe hissi yüzünden korkudan arkalarına bile bakmadan kaçtılar.


Esna ve diğerleri, kralın özel ekipleri, kralı, ailesini ve sily'i alıp hızlıca kaleyi terk ettiler ve kaleden olabildiğince uzaklaştılar.


Sily çoktan temizlenmiş ve Shun'un ona aldırdığı güzel kıyafeti giymişti ve tatlı görünüyordu. Fakat uzun zamandır doğru düzgün yemek yemediği için güçsüz ve zayıf görünüyordu. Şu anda o da basınçtan etkileniyordu ve ayık kalmak için zar zor dayanabiliyordu.


Bu sırada kral ve diğerleri ne olduğunu anlamak için kaleye doğru bakıyordu. Esna bir anda bir şey fark etti ve söyledi,''Majesteleri, Shun bey hala içeride. Yoksa?...'' sözlerinin devamını getiremedi. Sadece böyle bir olayın onun tarafından başlatılabileceğini düşünüyordu, fakat artık bu insan sınırlarını aşmış bir varlığın değil, bir tanrının bile yapabileceğine şüphe edeceği bir şeydi! 


Kral bunu duyunca gözle görülür şekilde titredi, etrafında bulunan kadınlar ve kız, erkek çocukları şaşkınlıkla ona baktılar. Olgun görünen kadınlar kralın eşleriydi ve çoğu uzun zamandır ona eşlik etmişti, fakat imparatorluğun imparatoriçesi karşısında bile hafif bir baş eğme dışında başka hiç bir korku belirtisi bile görmedikleri kocalarının titrediğine ilk defa şahit oluyorlardı! Kız ve erkek çocuklarıda aynı şekilde babalarına şok ifadeleriyle bakıyordu. Babalarını ne zaman görseler, hep kral havasını takınmış ve her zaman gururlu ve dik başlı durmuştu. Babalarının böyle titreyeceklerini rüyalarında bile görmeleri imkansız!


Kral'ın onların düşüncelerini önemseyecek vakti yoktu. Bir süre sakinleştikten sonra enerjinin artık somut hale geldiği bir bölgeye baktı ve tekrar hafifçe titreyerek konuştu,''Evet, ondan başkası olamaz!'' 


Eşleri ve çocukları neler olduğundan habersizdi, çünkü Shun'un kim olduğunu, nereden veya niye geldiğini, hatta kaleye geldiğini bile bilmiyorlardı. Fakat, Esna ve diğer elfler onu çok iyi tanıyordu ve bu sözleri ve kalede belli bir bölgede toplanan enerjiyi görünce ne olursa olsun gözleri şaşkınlıkla açıldı ve o bölgeye bakmaya başladılar. Enerjinin toplandığı bölge, Shun'un olduğu odaydı tabii ki.


Bu sırada gölgelerden krallığın başkentine, oradan şatonun etrafına toplanan çok büyük topluluklar vardı. İmparatorluktan gelenler ve yakınlarda bulunan güçlü varlıklar, enerjinin merkezini merak edenler, toplanmaya başlamıştı ve hepsi aynı Esna gibi, gözlerinden açık bir şekilde şok okunurken enerjinin toplandığı bölgeye bakıyorlardı. Açgözlülükle buraya gelenler bile enerji topluluğunu ve getirdiği baskıyı görünce hareket edemeden yerlerinde donup sadece enerjinin toplandığı alanı izlediler.


Var oluştan gelen muhteşem enerji, Shun'un etrafında toplanıyordu. Enerjinin dansı, milyonlarca renkli ve parlak yıldızın dans etmesi gibiydi ve göklerden, dünyadan, her taraftan gelip şatonun etrafına ve oradan Shun'a geliyordu. Enerjinin bu görsel şöleni var oluşta tekrar olamayacak tek mucizeydi, ve bu şatonun etrafında toplanan kişiler bu şöleni görebilecek var oluşun en şanslı kişilerdi.


Şatoyu izleyen ve görsel şölene hayranlıkla dalmış kalabalıktan ayrı, Shun'un etrafında toplanan enerji uzun zaman önce etrafında renkli yıldızlar gibi parlayan noktalarla bir yumurta  gibi kapatmıştı. İçinde geçen zaman gerçek dünyaya nazaran milyonlarca kat daha hızlıydı! Shun'un vücudunda her an değişiklikler meydana geliyordu. Fakat oluşan değişiklikler sadece vücuduyla sınırlı değildi!


Bilinci ve ruhu bile muhteşem bir uyanışa geçip değişimler geçirmeye başladı! 4 farklı renkteki ruhu, Parlak beyaz, Çok renkli, Simsiyah ve normal saydam ufak bir ruh kaynaşmaya başladı!


Ruhunun kaynaşması ve evrimleşmesi, Bilincinin farklı bir boyuta geçip güçlenmesi ve vücudunun evrim geçirerek ruhundan ve dış dünyadan gelen enerjilerin gücüyle evrimleşip tamamen farklı bir bedene dönüşmesi... Anlatması basit olabilir, fakat oluşan süreç ve kesin olmayan sonuç çok değişken ve riskliydi!


Yumurta gibi oluşan renkli enerjinin içinde Shun'un vücudu ve ruhunda oluşan her değişiklik yıllarca, belki on yıllarca yıl sürüyordu! Fakat enerji yumurtasının içindeki ve dışındaki zaman ve mekan farkından dolayı dışarıda sadece bir kaç saniye geçmiş oldu.


Dışarıda, enerji şölenini izleyen kalabalık krallık başkentini çoktan doldurmuştu, hatta başkentin dışındaki surların tepesine çıkan, evlerin tepesine çıkan ve enerji şölenini izleyen insanlarla doluydu!


Çoktan 1 saat geçmişti, fakat bu şöleni izlemekten asla sıkılmayacaklarını hissediyorlardı. Gerçi, ne kadar sıkılsalarda hareket edecek cesaretleri yoktu, çünkü enerjinin getirdiği basınç gitgide artıyordu ve artık parmaklarını bile hareket ettiremiyorlardı!


Tam o anda, enerji bir anda şatodaki enerjinin toplandığı alana çekildi ve basınç tamamen yok oldu. 


Herşey o kadar hızlı olmuştu ki, insanlar ne tepki vereceklerini bile anlamadılar. Aradan biraz zaman geçince bazı insanlar kaleye doğru hareketlenmeye başladı. Fakat tam o anda;


Booooooooommm!!!


Kalenin enerjinin toplandığı alan büyük bir patlamayla patladı ve yukarı doğru göz kamaştırıcı parlaklık yayan çok renkli bir yumurta yükselmeye başladı. Yaklaşık 2 metre boyundaydı ve o kadar parlaktı ki insanlar gözlerini açıp yumurtaya zar zor bakabiliyordu.


Parlaklık sayesinde şehrin surlarındaki kişiler bile yumurtayı rahatlıkla görebiliyordu. Yumurta çıktıktan kısa süre sonra insanlar büyük bir kargaşaya girdi ve yumurtaya doğru büyük bir açgözlülükle koşmaya başladı.


Görünüşe göre yumurtayı dünyanın enerjisiyle doğan, gelmiş geçmiş en güçlü hazine olarak görüyorlardı. Öyle ki, dünyadaki herşeyin enerjisini emip doğdu! Koşarken başkaları kapamasın diye arkasından saldıranlar çoğunluktaydı. Fakat akıllı olup yerlerinde saklanan bir çok insanda vardı. Böyle bir yumurtanın bir hazinemi veya başka birşeymi olup olmadığı önemli değil, burada bu kadar güçlü insan toplanmışken o şeyi koruyamayacaklarını biliyorlardı!


Aynı şekilde hareket etmeyenlerde vardı ve bunlar Esna, diğer elfler ve kraldı. Tabii ki, bunlar o yumurta şeklindeki şeyin içinde ne olduğunu bildikleri için hareket etmeye cesaret edemiyorlardı!


Kralın eşlerinden biri, büyük göğüslü ve keskin çenesiyle olgun bir güzellik, artık dayanamadı ve sordu,''Koca, neden hazineyi almak için birlikleri göndermiyorsun? Kendi krallığımızda çıkan hazineyi başkalarına kaptırırken burada oturmayacaksın, değil mi?''


Kocasının akıllı ve mantıklı birisi olduğunu biliyordu, bu yüzden neden herhangi bir şey yapmadığını anlamıyordu. Aklında başka bir plan olabilir mi? 


Kral kafasını çevirdi ve eşleriyle çocuklarına baktı, hepsinin kadının söyledikleriyle aynı fikirleri varmış gibi kafaları karışık bir şekilde ona baktıklarını görünce, garip bir şekilde gülüp,''O bir hazine değil...'' dedi. Sily'e baktı, gözleri parlak yumurtaya bakarken sevgi ve saygıyla parlıyordu. Akıllı bir kız, değil mi? O kişinin çoktan kendini kurtaran adam olduğunu fark etmişti...


Kadınlar ve çocukların kafaları dahada karışmıştı. Kralın neden 'o bir hazine değil' dedikten sonra zayıf ve çelimsiz kıza baktığını anlamamışlardı, fakat daha fazla soru sormadılar ve muhteşem parlaklıktaki yumurtaya bakmak için başlarını çevirdiler. Fakat, bir an sonra yaşanacak olaylar akıllarını başlarından aldı...


Etrafta açgözlülükle koşturanlar, kalenin sınırları içerisine girip yumurtaya epey yaklaşmışlardı. Hatta birileri o kadar yakındı ki bir kaç adım sonra yumurtayı alıp kaçabilirler gibiydi! Fakat o sırada;


Çatırt!


Tüm dünya dondu. Açgözlülükle koşturanlar bile ne oldukları unutup yerlerinde dondular! Ellerini uzatsalar yumurtaya dokunacak kişiler bile yerlerinde donup kaldı. Kral, eşleri, çocukları, Esna, diğer elfler, Sily ve uzaktan izleyen herkes, tamamen yerlerinde donup kaldılar.


Yumurtanın üzerinde ufak, neredeyse görünmeyen bir çatlak vardı. Fakat o çatlak çatladığında, tüm evren titredi! Öyle ki, herkes titremeyi ve çatlama sesini ruhlarının derinliklerinden hissettiler. Bu çok garip ve dehşet verici bir olaydı!


Fakat burada sona ermedi, çatlak büyümeye devam etti ve oluşan tüm çatlak sesleri herkesin ruhlarında derin bir yankı uyandırmaya devam etti.


Sonunda, çatlak tam ortadan ikiye bölünecek şekilde çatladı. Yumurta yavaşça rengini kaybetmeye başladı ve yavaşça ortayadan ikiye ayrıldı. Yere düşerken yumurtadan hiçbir şey kalmayıncaya kadar tozları havaya karışıp toza dönüştü. Fakat etraftakilerin ona dikkat edecek vakitleri yoktu, çünkü yumurtanın içinden çıkan birşey vardı!


Kafasında bir çift mora kaçan kavisli boynuzu vardı, fakat karanlıktan daha karanlık bir hava yayıyordu! Öyle ki, o boynuzlara bakan kişiler, ruhunu o karanlıkta kaybedeceklerinden korkup tekrar bakmaya cesaret edemedi.


Beline kadar uzanan morumsu siyah saçları vardı. Aynı şekilde boynuzları gibi karanlıktan daha karanlık bir enerji yayıyordu ve insanlar ona bakmaya çekiniyordu.


Sırtından çıkan bir çift kanat vardı. Sağdaki kanadı çok renkli tüylerle dolu ateş gibi yanıyordu. Az önce oluşan enerji şöleninden çok daha güzel bir görsel şölen sunan muhteşem ve zarif bir kanattı. 


Soldaki kanat, beyaz pullarla kaplı muhteşem bir kudret havası yayan ve sağdaki çok renkli ateş kanadından daha muhteşem, yıldızlardan milyon kat daha güzel ışık saçan bir ejderha kanadıydı! İnsanlar o kanada bakarken kudreti ve majestesi önünde diz çökmeden edemedi, kral, esna ve izleyen herhangi bir varlık çoktan diz çökmüştü ve kalkmaya cesaret edemiyorlardı! 


Tüm vücudu aynı şekilde beyaz, majeste ve kudret havası yayan ejderha pullarıyla kaplıydı. Elleri ve ayaklarından uzayan pençelere bakmaya cesaret edebilen yoktu, çünkü bakarlarsa ruhlarının anında parçalanacakları gibi garip bir his hissediyorlardı!


O gözler... Tüm vücudunun en dikkat çekici noktası gözleriydi. Sağ gözü, sağ kanadı gibi çok renkli ateşle parlıyordu, fakat kanadından çıkan ateşin parlaklığıyla gözünden çıkan parlaklık akıl almaz derecede farklıydı! Sadece tek bir göz, insanlar o parlayan göze bakmaya çalıştılar, fakat 1 saniyeden fazla bakan kişiler çoktan yerde nefessiz kalmış bir şekilde uzanıyordu! Bunu gördükten sonra diğer insanlar gözlerine bakmayı kestiler.


Fakat merakına yenik düşen çok büyük kısımda vardı ve sol gözünü merak ettiler. Düşündükleri gibi, sol gözü, sağ gözüne nazaran daha fazla parlaklık yayan muhteşem kudret ve majeste hissi veriyordu! 


Bu varlık ortaya çıkınca etraftaki tek değişiklik insanların diz çökmesi ve gözlerini görenlerin yerde nefessiz bir şekilde yatması oldu, herhangi bir baskı ortaya çıkmadı.


Fakat, etraftaki insanlar biliyordu, bu varlığın herhangi bir baskı vermesine gerek yoktu. Sadece baktığı kişileri rahatlıkla öldürebilecek biri, neden baskı salmakla uğraşsın ki? 


Ne olursa olsun, hareket etmeye cesaret edemeden, başları aşağıda bir şekilde diz çöküp  beklemeye devam ettiler. Eğer varlık emri vermezse ömür boyu böyle kalacaklarına yemin edebilirler!


Bu sırada Shun, kendi ellerine baktı ve ruhuyla vücudunu kontrol etti. Bir süre sonra hafifçe güldü.


''Sanırım başarılı oldu.'' 








..................................................







miraderim şimdi ben hafta içi öğlen 12 gece 3 işteyim novel yazacak vaktim yok bu yüzden kusura bakmayın hafta sonuda genellikle dolu oluyorum işte şimdi gece 3 te yazmaya başladım boşken saat 7 uyumadım daha öğlen 1 2 gibi işim var tekrar belki yarın da ölümün çağı atarım belli olmaz ben bölümleri atarım çok uzun zamandır atmadım özlemişim lan :D muhtemelen bundan sonra hep böyle uzun bölümler atacağım ama haftada en fazla 1 2 bölüm oda hafta sonunda .d hadi eyw 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44229 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr