Bölüm 257: Düşman Saldırısı

avatar
9097 4

Tales of Demons & Gods - Bölüm 257: Düşman Saldırısı


Çevirmen: AllenWalker  Düzenleyen: Asile

 

Ruh Gücünü sonuna kadar tükettiği için Xiao Ning'er yorgun düşmüştü. Güzel yüzü terler içindeydi ve birazda solgun görünüyordu.

 

Bu sırada Nie Li kendisini uzun bir rüyanın içindeymiş gibi hissediyordu. Bu rüya da Nie Li; tek tek aile bireylerinin, sevdiği kızın ve arkadaşlarının ölümünü çaresiz bir şekilde izliyordu. Daha sonra ölen sevdiklerini hayata geri getirebileceği bir teknik bulmuş olsa da Bilge İmparator onun bu tekniği kullanmasını engellemişti. Sonunda tek başına acı bir ölümle hayatı son bulmuştu.

 

Gizemlerle dolu Zamansal Şeytan Ruhu Kitabı kendisine ikinci bir hayat bahşetmişti.

 

Fakat tüm olayların gerçekleşmesine olanak sağlayan Zamansal Şeytan Ruhu Kitabı ortadan kaybolmuştu.

 

Bu konu hakkında ne kadar çok düşünürse başı o kadar fazla ağrımaya başlıyordu. Neler olup bittiğini bir türlü anlamayı başaramamıştı.

 

Nie Li, elini uzatıp Zamansal Şeytan Ruhu Kitabı’nı yakalayacağı sırada kitap bir ışık demetine dönüşüp gökyüzünde gözden kayboluyordu.

 

Zamansal Şeytan Ruhu Kitabı bu hayatı yaşamasını sağlayan kitaptı. Bu hayat acaba Zamansal Şeytan Ruhu Kitabının var olmadığı farklı bir zaman dilimi içerisinde mi geçiyordu?

 

Kafasının içindeki yoğun acı hissi yavaşça ortadan kaybolmaya başladı ve bilincini geri kazandı. Gözlerini açtığı zaman Xiao Ning'er'in hemen yanı başında ağladığını fark etti. Üzerinde pembe bir elbise bulunuyordu ve ağladığından dolayı bitap düşmüştü.

 

"Öhöm, öhöm." Nie Li öksürdü ve utandığından dolayı farklı bir yöne bakmaya başladı.

 

Ağlamakta olan Xiao Ning'er sesi duyduğu zaman donup kaldı. Gözleri birden neşeyle parlamaya başladı. Nie Li'ye şaşkın şaşkın bir süre baktıktan sonra ona dokundu.

 

"Nie Li, uyandın mı?" dedi ve hemen ardından Nie Li'yi kucakladı. Bütün bu olanlar onu ölümüne korkutan bir rüya gibiydi. Nie Li uzun zamandır bilinçsiz bir şekilde yatıyordu ve Xiao Ning'er onun bir daha asla kendine gelemeyeceğinden korkuyordu.

 

Nie Li göğsünden gelen güzel bir koku ve yumuşak bir şey hissetti. Olayların hızlı bir şekilde gerçekleşmesinden dolayı tepki verememişti. Ne zamandan beri bilinçsiz yattığını bilmese de Xiao Ning'er'in çok korkmuş ifadesine bakınca uzun bir süredir bilinçsizce yattığını tahmin etti. Daha sonra nazik bir şekilde kucağında bulunan kızın belini tuttu. Xiao Ning'er onun için çok korkmuş gibi duruyordu.

 

Nie Li'nin sıcaklığını hisseden Xiao Ning'er hayal görmediğinin farkına vardı. Yüzü kızarmaya başlasa da Nie Li'yi bırakmak istemiyordu. Nie Li'nin şu anda kendisine ait olduğunu hissediyordu. Bu yüzden onu bırakmak istemiyordu.

 

Aniden iki kişi odaya girdi.

 

Birbirini kucakladıklarını gördüğü zaman Xiao Xue arkasını döndü ve "Hiçbir şey görmedim." dedi.

 

Kafasını kaldırıp Ye Ziyun'un kendisine baktığını gören Nie Li utanmıştı. Durumu tam ona açıklayacağı sırada Ye Ziyun'un ağladığını fark etti. Yüzündeki ifade kıskançlık değildi, tam aksine sevinçti. Nie Li'nin yanına doğru geldi ve yatağın hemen yanında bulunan sandalyeye oturdu.

 

Nie Li hayatta olduğu sürece başka hiçbir şeyin önemi yoktu. Nie Li'nin baygın yattığı süre boyunca Ye Ziyun bu konu hakkında düşünmüştü. Nie Li kendisine geldiği zaman bir daha asla Xiao Ning'er'i kıskanmamaya karar verdi. Ölümden daha ciddi bir şey var mıydı bu dünyada?

 

Ye Ziyun'un yatağın yanında ağladığını gören Nie Li'nin kalbi erimek üzereydi sanki. Gökler, Nie Li'ye Ye Ziyun ile bir kere daha birlikte olma şansı vermişti. Nie Li bu konu hakkında göklere ne kadar minnet etse de az kalırdı.

 

Ellerini açtı ve ağlamakta olan Ye Ziyun'u kucakladı.

 

Önceki hayatında yaşadığı hayattan dolayı Nie Li'nin tek korktuğu şey bu hayatının tamamen bir rüyadan ibaret olmasıydı. Fakat iki kızın sıcaklığını hissettiği zaman bu yaşadıklarının rüya olmadığına karar verdi.

 

Ye Ziyun ve Xiao Ning'er'in kavga etmediklerini gören Xiao Xue çok şaşırmıştı. Fakat biraz düşündüğü zaman kendisine de mantıklı gelmişti bu durum. Hayatta olduktan sonra diğer meselelerin hiçbir önemi yoktu. Bu dünyada hiç kimse bir gün sonra hala hayatta olacağına dair güvence veremezdi. Bundan dolayı yaşadıkları zaman zarfı içerisinde en çok değer verdikleri insanla vakit geçirmekten daha güzel ne olabilirdi ki?

 

Kısa zaman içerisinde Duan Jian, Du Ze ve diğerleri de buraya gelmişti. Odaya girdikleri zaman Nie Li'nin iki kolunda iki farklı güzeli gördükleri zaman ağızları açık kalmıştı.

 

Lu Piao kafasını kaşıyarak "Siktir, piç Nie Li'ye bak sen! İki güzeli de kendisine almış!" dedi.

 

Bu iki kız Kutsal Orkide Enstitüsü’nün iki Tanrıça’sıydılar ve onlar için sayısız erkek birbiriyle kavga etmişti. Şu anda ise bu iki Tanrıça Nie Li tarafından alınmıştı. Fakat tüm bunlara rağmen Lu Piao, Nie Li'nin kendisine gelmesinden ötürü oldukça mutluydu.

 

Du Ze gülümsemeye başladı. Nie Li kendine geldiği sürece diğer konuların çokta önemi yoktu.

 

"Ne zamandır baygınım?" diye sordu Nie Li.

 

"Bir ayı geçti." dedi Du Ze.

 

"Bir ayı geçti mi?" diye tekrar etti Nie Li şaşırmış bir şekilde. Uzun zamandır baygın olduğunun farkındaydı ama bir aydan daha fazla süredir baygın olduğunu hiç beklemiyordu.

 

"Nie Li, bedeninin durumu nasıl?" diye sordu Lu Piao. Nie Li'nin bedeninde bir sıkıntı olmasından endişeleniyordu. Her ne kadar umursamaz gibi gözükse de Nie Li, içinde, değer verdiği bir arkadaşıydı.

 

Nie Li, Yasaların Enerjisini bedeninde dolaştırdıktan sonra kafasını kaldırdı ve "Bir sıkıntı yok. Bedenim gayet iyi durumda." dedi.

 

Bedeni bayılmadan önceki durumuyla aynıydı. Baş ağrısından başka herhangi bir sıkıntısı yoktu. Fakat Nie Li bu kadar uzun süre baygın kalmasına bir anlam verememişti. Bu konu hakkında ne kadar düşünürse düşünsün bir cevap bulamadı. Zamansal Şeytan Ruhu Kitabı kaybolduğunu göre bir sonraki hamlesinin ne olacağını düşünmeye başladı. Görünüşe göre Ejderha Kalıntıları Bölgesi’ne gidip nelerle karşılaşacağını görmesi gerekiyordu.

 

Nie Li elini göğsüne soktu. Zamansal Şeytan Ruhu Kitabından yırtılmış iki sayfa hala oradaydı. Zamansal Şeytan Ruhu Kitabı’nın gizemini çözebilmesi için beklemesi gerektiğini düşünmeye başladı.

 

Hızlı bir şekilde Nie Li'nin bilincini kazandığı haberi Şehir Lordu’nun Konağında yayıldı.

 

Nie Li'nin bilincini geri kazandığını duyan Ye Zong ve Ye Mo rahat bir nefes almışlardı sonunda. Uğraştıkları her şeyi bırakıp Nie Li'nin kaldığı avluya doğru yola koyuldular.

 

Ye Ziyun ve Xiao Ning'er'in de yardımlarıyla Nie Li ayağa kalktı ve bedenini hareket ettirmeye başladı.

 

Nie Li ve arkadaşları hoş çiçek kokularıyla dolu avluda yürümeye başladılar.

 

Nie Li bir süre sessiz bir şekilde bir şeyler düşündükten sonra "Kısa zaman sonra Ejderha Kalıntılar Bölgesi’ne gideceğiz. Ailemin yanına gitmem gerek." dedi.

 

Ye Ziyun, Nie Li'nin söylediklerini duyduğu zaman "Bedenin hala tam olarak iyileşmedi, biraz daha burada kalsan senin için iyi olur. Neden amcama haber gönderip onu buraya davet etmiyoruz." dedi.

 

Nie Li'nin baygın olduğunu söyleyip ailesini endişelendirmemek için onlara Nie Li'nin kapalı kapı eğitimine girdiğini söylediler. Bundan dolayı Nie Li'nin ailesi onun bir aydan daha fazla süredir baygın olduğundan bihaberlerdi.

 

Nie Li bir süre düşündükten sonra kafasını onaylama anlamında sallayarak "Öyle yapmak daha mantıklı." dedi.

 

Onlar muhabbet ederken Ye Zong hızlı bir şekilde avluya giriş yaptı. Nie Li'nin komaya girdiğini duyduğu zaman onun hakkında çok fazla endişelenmişti. Her ne kadar Nie Li ile sık sık tartışmalar yaşasalar da Ye Zong kalbinde çoktan Nie Li'yi damadı olarak kabullenmişti.

 

Nie Li'nin yürüdüğünü gördüğü zaman Ye Zong gülümsemeye başladı.

 

Ye Zong yüzüne ciddi bir ifade takındı ve "Nie Li, seni velet! Sonunda uyanabildin. Eğer kızımı bu genç yaşında dul bıraksaydın senin yakanı öbür tarafta bile bırakmazdım." dedi.

 

Babasının sözlerini duyduktan sonra Ye Ziyun'un suratı bir anda kızarmıştı. Nie Li bilincini geri kazanmıştı, babası neden bu konu hakkında konuşuyordu ki.

 

Nie Li gülümsedi ve "Benim hakkımda endişelendiğin için teşekkür ederim Kayınbaba. Ben gayet iyiyim." dedi. Nie Li uzun bir zaman bilinçsiz kalmıştı fakat şu anda Ye Zong'u karşısında görmek onu biraz neşelendirmişti. Bundan dolayı Ye Zong ile tartışmak istemedi.

 

'Neden bu çocuk bir anda bu kadar nazikleşti ki?' diye düşündü Ye Zong. Komada geçirdiği zamanlarda bir aydınlanma mı geçirdi acaba? Ye Ziyun, Du Ze ve diğerlerine baktı ve 'Bu çocuklar Şanlı Şehrin umutları!' dedi içinden. Onun şu anda üzüldüğü tek bir nokta vardı Nie Li, Ye Ziyun ve diğerlerinin kısa bir süre sonra Ejderha Kalıntıları Bölgesi’ne gidecek olmalarıydı. Ejderha Kalıntıları Bölgesi’nin neresi olduğuna dair herhangi bir fikri olmasa da bu bölgenin çok uzakta yer aldığının farkındaydı.

 

Fakat bir kartal kanatlarını yaymadığı sürece asla gerçek bir kartal olamazdı. Ye Zong gibi yaşı geçmiş kişiler artık arkalarına yaslanıp genç nesillerin gelişmesine olanak sağlamalılardı.

 

Konağın kenarında bulunan bu avluda bulunan insanların hepsi mutlu bir şekilde sohbet etmeye başladı.

 

Bu buluşmadan dolayı Nie Li ve Ye Ziyun'da çok fazla eğleniyorlardı. Ye Zong, her ne kadar Nie Li ve Ye Ziyun'un yan yana olmalarından dolayı dışarıya karşı sert gözükmeye çalışsa da içinde gayet mutluydu. Kızının bu mutlu halini görünce kendisine de mutlu oluyordu.

 

Şu anda Şanlı Şehir eskisine kıyasla daha güvenli bir yer olmuştu. Nie Li ve arkadaşları Şanlı Şehir’den gitseler bile kurulan On Bin Şeytan Canavarı Düzeni’nin sayısı artmıştı ve sonradan gelen Efsane Seviye uzmanlardan dolayı eskisine kıyasla güvenlikleri bir hayli artmıştı.

 

Hava kararmaya başlamıştı.

 

"Neden büyükbabam buraya gelmedi? "diye sordu Ye Ziyun.

 

"Bende bilmiyorum. Onun haberi almış olması lazım." dedi Ye Zong. Onunda kafası karışmıştı. Her ne kadar şu anda gelişimini artırmak için pratik yapıyor olsa da Nie Li'nin uyandığını öğrendiği zaman buraya gelmesi lazımdı.

 

Ye Zong'un sesi kaybolduğu zaman Şehir Lordu Konağının diğer bir köşesinden yoğun bir enerji dalgası yayılmaya başladı.

 

Boom!! Boom!! Boom!!

 

Bir kaç yapı yerle bir olmuştu.

 

"Ne oluyor?" dedi Ye Zong ve hızlı bir şekilde ayağa kalktı.

 

Nie Li'de şaşırmış gibiydi. Şehir Lordu Konağı’nda etrafa saldırmaya kim cesaret edebilirdi ki? Şu anda Şehir Lordu’nun Konağı bir kaç tane Efsane Seviyeli uzman tarafından ve beş tane On Bin Şeytan Canavarı Düzeni tarafından korunuyordu. Bir kaç tane Yarı Tanrı Seviyesindeki uzman saldırmadığı sürece buradan canlı ayrılma ihtimalleri yoktu.

 

"Gidip görelim!" dedi Ye Zong.

 

Nie Li'nin sırtında bir siyah bir beyaz kanat ortaya çıktı ve Ye Zong'un hemen arkasından o da uçmaya başladı.

 

Duan Jian, Ye Ziyun, Du Ze ve diğerleri de onları takip etti.

 

Boom!! Boom!! Boom!!

 

Şehir Lordu Konağı’nın içinde şiddetli bir savaş başlamıştı. Sayısız yapı paramparça olmuştu. Sanki korkunç bir fırtına çıkmıştı. Şanlı Şehir’de bulunan sayısız uzman etrafa yayılmıştı ve savaşı izlemeye başlamışlardı. Bu şiddetteki bir savaşa katılamazlardı.

 

Şehir Lordu’nun Konağını bir anda saldıracak kadar kendine güvenen kişi de kimdi acaba?    






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44243 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr