Bölüm 160: Canavar Sürüsü Geliyor

avatar
7538 4

Tales of Demons & Gods - Bölüm 160: Canavar Sürüsü Geliyor


 

Çeviri: bebebiskuvisi Düzenleme: Dunklesplatz

 

Her şeytani canavar sürüsü bir kabustu, Şanlı Şehir alarm durumundaydı.


Şehir Lordu’nun Konağı’nın Salonunda…


Çeşitli ailelerden gelen muhtelif uzmanlar şehrin muhtelif yerlerine doğru yola çıkmış, geride sadece Aziz Aile kalmıştı.


Ye Zong ile Shen Hong’un dondurucu parıltılar içeren bakışları birbirleriyle buluştu.


Shen Hong, Ye Zong’a bakarken gülümseyerek konuştu: “Şanlı Şehir’e bir şeytani canavar sürüsünün saldırmasını beklemiyordum. Şanlı Şehir’in bir üyesi olarak, şehrin güvenliği için, Aziz Ailem şehri korumak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Şehir Lordu Aziz Ailem için ne planlıyor acaba?”


Ye Zong, Shen Hong’a bakarken gözlerini kıstı. “Aziz Aile’nin uzmanları kuzey duvarını korumaya gidecek. Ama Kardeş Shen’e, güney duvarındaki savunma hattını tutmak için benimle gelip gelmeyeceğini sormak zorundayım.”


Şeytani canavar sürüsü geliyorken, kim Shen Hong’un nasıl dalavereler çevirmeyi deneyeceğini bilebilirdi ki? Ye Zong, Shen Hong’u başıboş bırakırsa elbette içi rahat etmeyecekti.


“Şehir Lordu’nun emirlerine uymaya hazırım.” dedi Shen Hong. Gülümserken gözlerini kıstı. Ye Zong’un ne düşündüğünü nasıl bilebilirdi ki?


“Öyleyse çıkalım, Kardeş Shen!”


“Nasıl isterseniz, Şehir Lordu!”


Nie Li, Du Ze, Lu Piao ve diğerleri güney duvarlarına varan ilk gruptu. Şeytani canavar sürüsü ilk darbeyi güney surlarına vuracaktı ve bu yüzden de en tehlikeli yer burası olacaktı.


Şeytani canavar sürüsünün gelmesine hâlâ beş saat vardı. Nie Li’nin emri altındaki bin savaşçı, şehrin dışına bir çukur kazmaya başladı. Şeytani canavar sürüsü yakında varacağından herkes çok gergindi ve hızlı hareket ediyorlardı.


“Nie Li ne yapmayı planlıyor?” Lu Piao meraktan ölüyordu. Savaşçılar yeri kazıyor, araziyi engebeli hâle getiriyordu. Ama yine de bu çukurlar, güçlü Kar Rüzgarı tipi şeytani canavarlara karşı işe yaramazdı.


“Nie Li neyi planlıyor olursa olsun, onu takip edeceğiz!” Du Ze bir kürek aldı ve durmaksızın kazmaya başladı.


Muhafızlar ara sıra şehir surunun en yüksek noktasına çıkıyor, aşağı bakıyordu. Nie Li ve arkadaşlarının ne planladığını anlayamıyorlardı. Sadece iki derin ve uzun çukur kazıldığını ve içine yağ benzeri bir sıvının döküldüğünü görebiliyorlardı. Toprak engebeli bir hâle gelene dek kazılmıştı. Yumruk boyutunda bir sürü küçük çukur vardı.


Bir başka grup da binlerce bambu kesmiş, uçlarını sivrilterek mızrak benzeri bir şeye dönüştürmüştü. Bundan sonra da bambuların içine bir şey dökmüşlerdi.


Bunların dışında, bir grup simyacı da her yönden buraya doğru geliyordu. Hepsi de ellerinde kova kova iksir benzeri bir madde tutuyordu.


“Bu insanlar ne yapıyor?”


“Emin değilim...Hiçbir fikrim yok!”


“Bu kovalarda ne tür bir iksir var? Neden onları çukurlara döküyorlar?”


“Kim bilir?”


Surlarda nöbet tutan şehir muhafızları, Nie Li ve grubunun eylemlerini merakla tartışıyorlardı ve bu tartışma da, şeytani canavar sürüsünün gelişinin yarattığı korkuyu geçici bir süreliğine dağıtıyordu.


Zaman acımasızca akıp giderken, şeytani canavar sürüsünün kısa zaman sonra geleceğini bildiklerinden kalplerindeki korku derinleşiyordu. Muhtelif ailelerden gelen uzmanlar surun tepe noktasına toplandılar ve zihinlerini bir parça sakinleştirdiler.


Şanlı Şehir’in alaca surlarına gece karanlığı çöktüğünde şehir sakinlerinin kalpleri ağırlaştı.


Önceki nesillerden sayısız insan bu duvarda ölmüştü. Şehir surlarının her bir taşı, onların kanlarıyla yıkanmıştı.


Şeytani canavar sürüleriyle nesiller boyunca durmaksızın savaşmışlardı. Kimse dehşet verici şeytani canavar sürüsünün ne zaman geleceğini, son arazi de kaybedildiğinde ne olacağını bilmiyordu.


Bin savaşçı, surların aşağısında çalışmaya devam ediyordu. Çok güçlü olmamalarına rağmen ellerinden geleni yapıyor, büyük bir verimle çalışıyorlardı. Görev tamamlandığında ortaya çıkan manzara, Nie Li’nin hayalindekinden daha iyiydi, ama Nie Li hâlâ istihkâmı güçlendiriyordu.


Nie Li bunlarla meşgulken Ye Ziyun ve Xiao Ning’er boş boş oturmayı reddedip, ellerine kürek aldılar ve sıradan savaşçılar gibi kazmaya başladılar.


O sırada Ye Zong, Shen Hong ve pek çok uzman şehir surlarına vardı. Ye Zong’un dik ve sağlam duruşunu görenlerin kalpleri açıklanamaz bir şekilde rahatladı. Kalplerinde, Ye Zong tanrı gibi biriydi.


Lord Ye Mo’dan sonra Şanlı Şehir’in ikinci koruyucusuydu!


Ye Zong, Shen Hong, Ye Xiu ve diğerleri şehir surlarının altındaki çukurlara ve oyuklara bakıyorlar, bunları dolduran sıvının ne tür bir madde olduğunu merak ediyorlardı.


“Ne oluyor?” diye sordu Ye Zong, Ye Xiu’ya.


Ye Xiu göz ucuyla Shen Hong’a bakarken, başını sallayıp konuştu: “Ben de emin değilim!”


Ye Zong şaşkınlığı en kısa süren kişiydi. Tüm bunlar muhtemelen Nie Li’nin işiydi, sadece Nie Li böyle garip şeyler yapardı.


Shen Hong aşağıya baktı ve kafası karışmış bir şekilde sordu: “Şeytani canavar sürüsü birazdan gelecek, peki bu aptallar ne yapıyor? Bu yaptıkları şeyler de ne? Bu çukurlarla şeytani canavar sürüsünü durdurabileceklerini mi düşünüyorlar? Ne kadar da komik!”


Ye Zong ile Ye Xiu karşı çıkmadı. Nie Li neredeyse her şeyi tamamlamış olduğundan sadece neler olacağını bekleyebilirlerdi. Shen Hong ile tartışmanın bir anlamı yoktu.


Ama muhtelif Patrikler daha hoşgörülüydü.


İlahi Aile’nin Patriği gülerek konuştu: “Şeytani canavar sürüsü geliyorken bir şeyler yapmak, hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir!”


“Bu düpedüz enerji israfı. Şeytani canavar sürüsünü yenmek için kaba kuvvete güvenmek zorunda kalacağız! Tek yol bu!” Shen Hong gururla söyledi bunları. Ye Zong’un eylemlerine karşı her zaman bir hoşnutsuzluk duymuştu. Aşağıda olan şeyler, Nie Li tarafından yapılmış olmalıydı; bu nedenle, utanmazca bunları küçümseyebiliyordu.


Kısa bir sessizlik yaşandı. Surların altından gelen kürek sesleri dışında tek bir söz bile duyulmadı.


Bir süre sonra biri sessizliği bozdu. “Şeytani canavar sürüsünde sadece bir milyon canavar var, bu kadar gerginleşmemize gerek yok! Hem daha önce onlarca milyonluk şeytani canavar sürülerine dayandığımız zamanlar da oldu!”


Doğrusu, bir milyonluk bir şeytani canavar sürüsü engellenebilirdi. Ama her saldırıda zayiat da büyük olmuştu. Sürüyü püskürtmek için, Şanlı Şehir üzücü bir bedel ödemek zorundaydı. Sürü sonuca ulaştıktan sonra ortada harabeden başka bir şey kalmazdı.


Beş saat çabucak geçti.


Şeytani canavar sürüsü hâlâ gelmedi. Herkes uzaklara bakıyor, ufak bir şaşkınlık içinde ne olacağını merak ediyordu.


“Şeytani canavar sürüsü gelmiyor olabilir mi?”


Şeytani canavar sürüsü, büyük miktarda şeytani canavar tarafından oluşturulur. Geçtikleri her yeri yok eden bir tsunami gibidirler. Neden toplanıp bir sürü oluşturdukları hâlâ bilinmiyor. Belki göç etmek, belki de av bulmak için! Rotaları belirsizdir; bu nedenle, yön değiştirip değiştirmediklerini kim bilir.


Herkes, içlerinden biraz şanslı olduklarını geçirdi. Sonuçta, şeytani canavar sürüsü yön değiştirirse, Şanlı Şehir bu korkunç savaştan kurtulabilirdi.


Herkes bir parça rahatlamışken vadiden gelen bir şeytani canavar kükremesi duyuldu. Şeytani canavarın kükremesi, sessiz gecede kulağa çok kederli geliyordu.


Uzaktan gelen şeytani canavar kükremesini duyan herkesin ifadesi değişti.


“Şeytani canavar sürüsü geliyor, millet, tam savunma!”


“Savunma!”


“Aşağıdakiler, yukarı çıkın!” 


Şeytani canavarın kükremesini duyan Nie Li ve diğerleri hemen ellerindeki işleri bıraktı ve şehir kapısından girdi. Ardından şehir kapısı büyük bir gümlemeyle kapandı. Kapının her iki yanında da çömelmiş olan muhafızlar tetikte olmak için ayağa kalktılar. Şeytani canavar sürüsünün saldırısına uğradıkları her seferinde kapı mühürlenirdi. Karşı karşıya oldukları şey, etten ve kandan bir öldürme niyetiydi.


Ellerinde mızraklar tutan birkaç acemi hafifçe titriyordu.


“Korkuyor musunuz?” diye sordu yüzünde yara izi olan yaşlı bir asker.


Acemiler başlarını salladılar.


“Dert etmeyin, savaş başladığında her şey yolunda gidecek!” diyerek güldü yüzünde yara izi olan yaşlı asker. “Bıçak beyaz girer, kızıl çıkar. Ondan sonra korkulacak bir şey kalmaz!”


Nie Li ve grubu hızlıca şehir surlarına çıktılar ve uzaklara baktılar. Uzakta, düz arazide birbiri ardına siyah noktalar belirdi ve kısa sürede her yeri kaplayarak siyah, kalın bir hat oluşturdular. Bitip tükenmeyen gök gürültüleri gibi yer sarsılıyordu.


Aziz Ata Dağları’nda sayısız miktarda Kar Rüzgarı tipi şeytani canavar yaşıyordu. Kar Rüzgarı tipi şeytani canavarlar bir araya geldiklerinde korkutucu bir şeytani canavar sürüsü oluştururlardı.


Ufuk griye dönüştü. Artık gökyüzüne bakıldığında ufuk görünmüyor, sadece şeytani canavarlar görünüyordu.


Şeytani canavarların tümü kükreyerek Şanlı Şehir’e doğru hücum ediyordu.


Ye Zong ve diğerleri, ilerlemeye ve savaşa girmeye hazır bir hâlde kılıçlarını kınlarından çıkarmışlardı bile. Onların güçleriyle, siyah altın seviye bir şeytani canavarla karşılaşmadıkları sürece güvenle geri çekilebilirlerdi.


Nie Li, Ye Xiu’nun yanına gitti, Shen Hong’a bir bakış attıktan sonra kısık sesle, “Lord Ye Xiu, Lord Kayınbabama ilk hareketi yapmamasını söyleyin. Şeytani canavar sürüsü şehir surlarına gelene dek bekleyin!” dedi.


“Tamam.” dedi Ye Xiu başını sallayarak. Nie Li’ye güveni tam olduğundan sebebini bile sormadan Nie Li’nin mesajını Ye Zong’a iletti.


Şeytani canavar sürüsü çok hızlıydı, şehir surlarına uzaklıkları kabaca üç mil kadardı. Sürüde, her türden devasa şeytani canavar bulunuyordu, bazılarının büyüklüğü beş metreden uzun ve göz korkutucuydu.


Tüm Patrikler kılıçlarını kınlarından çıkardı.


“Şehir Lordu, hemen harekete geçmeliyiz!”


Onlar gibi uzmanlar şeytani canavar sürüleriyle olan daha önceki savaşlarda ileri çıkarak ilk saldırıya dayanırlar, yorulduktan sonra geri çekilip, duvarlardaki muhafızların ileri çıkmalarına izin verir, dinlendikten sonra ileri safları geri çekerek tekrar savaşa müdahil olurlardı. Uzmanlar bu şekilde savaşarak güçlerini daha efektif kullanabilirlerdi.


“Bekleyin!” Ye Zong elini salladı. Ye Xiu, Nie Li’nin henüz saldırmamaları konusundaki mesajını ona iletmişti.


“Şehir Lordu, neden bekliyoruz?” Shen Hong sabırsızlıkla sordu. Ye Zong ve diğerleri savaşırken, bir fırsat bulup da Ye Zong’u bir şeytani canavarın ellerinde öldürebilirse harika olacaktı.


Ye Zong başını sallayıp tekrarladı. “Bekleyin!”


Ye Zong’un emrini duyan tüm uzmanlar hareketlerini durdurdular. Ye Zong’un ne yapmaya hazırlandığını anlayamıyorlardı.


Doğrusu Ye Zong bile bunu bilmiyordu. Ona bunu yaptıran Nie Li idi.


Şeytani canavar sürüsü çoktan şehir surlarının dibine kadar gelmişti. Şeytani canavar sürüsünün içindeki normal ve bronz seviye şeytani canavarların ekseriyeti iki metreden büyüktü, ki bu da epey büyük oldukları anlamına geliyordu. Gümüş ve altın seviyelerin sayısı biraz daha azdı ama onların boyları genellikle dört beş metreye ulaşıyordu. Sürüde kabaca bir düzine kadar siyah altın seviye şeytani canavar vardı. Boyutları, gümüş ve altın seviye şeytani canavarlardan birkaç kat daha büyüktü, küçük bir dağ gibiydiler.


Bu şeytani canavarlar, ekseriyetle Kar Rüzgarı tipi şeytani canavarlardı, bu yüzden saldırdıklarında bir kar fırtınası patlak vermişti. Etraftaki hava yoğunlaşmış gibi görünüyordu.


Roar! Roar! Roar!


Şehir surlarındaki insanları fark eden şeytani canavarlar deli gibi kükredi. Her biri, çılgına dönmüş bir biçimde, süngü gibi Şanlı Şehir’e doğru saldırıya geçti.

 

Bebe Notu: Ben birkaç hafta çevireceğimi düşünmüştüm ama serinin asıl çevirmeni  bu bölümden itibaren geri dönüyor. Haftaya düzenli olarak çevirmeye-atmaya başlayacak. Kendinize iyi bakın. TMW’ye de beklerim.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44261 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr