Bölüm 147: Siyah Ejderin Öfkeli Alevleri

avatar
4885 5

Tales of Demons & Gods - Bölüm 147: Siyah Ejderin Öfkeli Alevleri


 

Çeviri: AllenWalker Düzenleme: Accoladia

 

 

“Amca benimle dalga mı geçiyorsun? Hongyue ablaya nasıl olur da layık bir eş olabilirim?” dedi Nie Li ve nazikçe gülümsedi. Bu kelimeleri söylerken zihninde ne söyleyeceğine dair düşünceler hızla işleniyordu. Işık Taşlarını elinde tutan Yaşlı Tilki kolayca onları vermeye niyetli değildi. Nei Li, Sikong Yi’nin kendisine duyduğu endişeleri biran önce en aza indirgemeliydi.

 

Sikong Yi bir kahkaha attı ve “Yeğenim kendini bu kadar ezik göstermene gerek yok. Senin gelişimin Hongyue ile yarışamasa da simya bilgin Hongyue’ye layık bir eş olman için yeter de artar.” dedi.

 

Hala bitirmedin mi? Nie Li yüreğinde Sikong Yi’yi azarlıyordu fakat yüzüne nazik bir gülümseme yerleştirdi ve “Ama şifalı otları toplamak için birilerini gönderebilirsin fakat dış dünya şeytan canavarları tarafından istila edilmiş vaziyette. Senin gönderdiğin kişiler hangi yöne gideceklerini bilmediği için Şeytan Canavarları tarafından öldürülebilirler.” dedi.

 

Sikong Yi, NieLi’nin söylediklerini duyunca kaşlarını çattı ve “Tamam o zaman. Dış dünyaya sen gideceksin ama sana benim adamlarımdan birkaç tanesi de eşlik edecek. Bu gezi çok tehlikeli olduğundan senin arkadaşların burada kalsalar daha iyi olacak.” dedi.

 

Sikong Yi utanmazca Xiao Ning’er ve diğerlerini rehinesi olarak tutmak istiyor.

 

Nie Li gülümseyerek “Elbette. Amca merak ettim de benim yanımda göndereceğin insanların gelişimi nedir?” dedi.

 

“Benim kabilemde sadece ben Efsane Seviyeye ulaşmış vaziyetteyim. Bunun dışında iki tane Kara Altın seviye uzmanımız da var. Fakat bu ikisi Kabilenin işleriyle uğraşmaktan yoruldukları için kendilerini inzivaya çektiler. Dış Dünyada sana eşlik edenlere gelirsek beş tane Altın Seviye uzman yeter diye düşündüm. Bu kadar sana yeterli olur mu?” dedi Sikong Yi.

 

“Amcam benim hakkımda çok endişeleniyor. Bu kadar endişeye gerek yok bana iki tane Altın Seviye uzman versen yeterli olur. Dış Dünyada yolunu bilirsen çok fazla tehlikeye maruz kalmazsın.” dedi Nie Li.

 

“Eğer iki tane Altın Seviye uzman gönderirsem senin güvenliğin hakkında sürekli endişelenmek durumunda kalırım. Beş tane Altın seviye uzman makuldür.” dedi Sikong Yi. Eğer iki Altın Seviye uzmanla gönderirse onları kandırmayacağından nasıl emin olabilirdi ki?

 

“Tamamdır ama bir talebim daha olacak.” dedi Nie Li.

 

“Talebin neymiş? Söyle bakalım.” dedi Sikong Yi gülerek.

 

“Bazı otların görüntüsü birbirine çok benziyor. Bundan dolayı doğru otu bulmak için test etmek zorunda kalabilirim. Bu otları test etmek için Duan Jian’ı da yanımda götürmek istiyorum.” dedi Nie Li. Gözlerini Sikong Yi’ye dikmiş onun tepkisini ölçmeye çalışıyordu.

 

Sikong Yi kaşlarını hafifçe çatmıştı. Nie Li’nin Duan Jian’a neden bu kadar ilgi duyduğunu anlamamıştı. Bundan dolayı biraz endişelense de Duan Jian’ın attığı çığlıkları duyduktan sonra ilacı onun üstünde denediğine inanmıştı.

 

Ayrıca Duan Jian’ın gelişim seviyesi sadece Üç Yıldız Altın Seviyeydi. Onun herhangi bir soruna sebep olacağını düşünmüyordu.

 

“Sıkıntı olmaz. Duan Jian’ı da yanında götürebilirsin.” dedi Sikong Yi gülümseyerek ve “Hazırlıkları hızlıca yap, sabah yola çıkacaksınız. Işık Taşlarını yarın yanında gelecek adamlarıma vereceğim ve onlarla birlikte seyahat edeceksin.” İlacın yapılmasını daha fazla geciktirmek istemeyen Sikong Yi, Nie Li’yi hemen yarın yola çıkarmaya karar verdi.

 

“Tamam.” dedi Nie Li aynı zamanda kafasıyla da onayladı. O ne yapacağını çoktan kararlaştırmıştı bundan dolayı Sikong Yi’nin onu hemen yarın göndermesine itiraz etmedi.

 

Sikong Yi gözlerini daraltmış bir vaziyette uzaklara bakıyordu. İçinden Nie Li’nin arkadaşlarını düşündü onları bırakıp gitmeyeceğini düşünüyordu.

 

Nie Li, Sikong Yi olan muhabbetini sürekli uzatmaya çabalıyordu. Muhabbeti uzatmasının sebebi bir katakulli yapıp Işık Taşlarını Sikong Yi’den almak istiyordu. Fakat konu ne zaman Işık Taşlarına gelse Sikong Yi konuyu hemen değiştiriyordu. Bu durumda Sikong Yi’nin Işık Taşlarını Nie Li’ye vermek istemediğini gösteriyordu.

 

Nie Li isteksiz bir şekilde muhabbet etmeyi bıraktı ve Sikong Yi’ye veda ederek avluya doğru yola çıktı.

 

“Hongyue, Lei Zhuo’nun şüpheli bir şeyler yapmaya çalışacağını düşünüyor musun?” diye sordu Sikong Yi. Bakışları o kadar keskindi ki sanki karşısındaki kapıyı bakışlarıyla kesebilecek gibiydi.

 

“O şüpheli bir şeyler yapmaya çalışsa bile onun nazik kalbi onu engelleyecektir. Arkadaşlarını elimizde tuttuğumuz sürece onun kaçıp gitmeye yeltenmeyeceğini düşünüyorum.” dedi Sikong Honyue. Kan Kristali madeninde yaşananlar aklına gelmişti.

 

Onun bir yabancıya karşı bu kadar nazik olduğunu düşünürsek konu arkadaşları olduğu sürece Nie Li’nin herhangi bir şüpheli harekette bulunmayacağını düşünüyordu.

 

“Güzelll!!” dedi Sikong Yi. “Lei Zhuo hastalığımızı tedavi ettikten sonra bütün ailelerin topraklarını ele geçireceğiz. Daha sonra Dış dünyaya bir göz atmaya gideriz.” dedi.

 

Sikong Yi her ne kadar Dış Dünyadan korksa da bu ebedi karanlık dünyada çektikleri ister yemek kıtlığı ister şeytan canavarlarının günlük saldırısı olsun onu bıktırmıştı. Eğer Dış Dünyaya gitmek mümkünse…

 

 

Avluda;

 

“Siz çocukları burada kalıyorsunuz. Bugünden on gün sonra akşam vakti harekete geçeceğiz. Ben hareke geçince siz bu rotayı takip ederek buradan kaçacaksınız.” dedi ve bir harita çıkararak Xiao Ning’er, Du Ze ve diğerlerine takip edecekleri rotayı gösterdi.

 

Bu haritayı Nie Li  on gün boyunca dışarıda gezerek çıkarmıştı. Harita Gümüş Kanat Kabilesine ait bölgeyi çok iyi bir şekilde resmediyordu.

 

Xiao Ning’er, Du Ze ve diğerleri haritayı akıllarına kazımıştı.

 

“Bu sefer senin Gümüş Kanat Ailen yerle bir olacak.” dedi Nie Li gülümseyerek. Kaçmaları için her şeyi hazırlamıştı.

 

Nie Li sözlerini duyduktan sonra bir köşede pratik yapan Duan Jian’ın gözlerine anormal bir parıltı yerleşti. Bu intikam gününü çok uzun zamandır bekliyordu.

 

Ertesi günün sabahında beş tane Altın Seviye Muhafız Nie Li’nin bulunduğu avluya girdiler.

 

“Bay Lei, yola çıkmamız lazım.” dedi beş Altın Seviye Muhafızın lideri. Gözlerini köşede oturan Duan Jian’a dikti. Gözlerinde bir küçümseme parıltısı oluştu. “Benim adım Sikong Jue. Bu yolculuk boyunca Bay Lei’nin güvenliğinden sorumluyum.” dedi.

 

Nie Li, Sikong Jue’ye bakarak “Işık Taşlarını getirdiniz mi?” diye sordu.

 

“Getirdim. Lütfen bir göz atın.” Sikong Jue’nin elinde birkaç tane Işık Taşı vardı. “Ben toplamda elli tane getirdim. Gerisi uzaysal yüzüğümün içinde bulunuyor.” dedi.

 

Nie Li, Sikong Jue’nin elindeki taşlara baktı ve onların Işık taşı olduklarını doğruladı.

 

Nie Li, Işık Taşlarını almak için elini uzattığında Sikong Jua elini hareket ettirdi ve Işık Taşları birden bire ortadan kayboldu. “Bey Lei, geç kalıyoruz. Hemen ayrılmamız lazım.” dedi.

 

Yaşlı Tilki Sikong Yi, Sikong Jue’yi Işık Taşlarını Nie Li’ye vermemesi konusunda uyarmıştı galiba. Nie Li, Sikong Jue’nin bu hareketine fazla aldırmamış gibi davrandı ve “Durum bunu gerektiriyorsa gidelim o zaman.” dedi.

 

“Nie Li, dikkatli ol.” dedi Xiao Ning’er, Du Ze, Lu Piao ve diğerleri.

 

Xiao Ning’er sessizce Nie Li’yi izliyordu. Gözlerinde bir endişe parıltısı vardı.

 

“Benim için endişelenmeyin. Ben geri dönmemi bekleyin ve eğitiminize devam edin.” dedi Nie Li.

 

Sikong Jue, Duan Jian’a doğru yürüdü ve “Küçük Piç, ayağa kalk hemen.” dedi.

 

Ç.N: Senin bir güzel si**inde de gör o zaman kim piç kim değil.

 

Duan Jian, Sikong Jue’yi duyduktan sonra kafasını kaldırdı ve gözlerinde ki nefretle birlikte Sikong Jue’ye baktı. Şu anda saldırıya geçse şu anki gücüyle Sikong Jue’yi bir tavşanmış gibi öldürebilirdi.

 

“Seni küçük piç kurusu, bana o şekilde bakmaya nasıl cüret edersin.” dedi ve ayaklarıyla Duan Jian’ın yüzüne bastırdı. Duan Jian’ın kafasını yere yapıştırdı. “Senin annen utanmaz bir fahişeydi. O başka ailelerden bir çok adamla yattı ve sonucunda senin gibi bir piç kurusunu doğurdu. Senin bu zamana kadar yaşaman tamamen bizim iyi niyetimizden kaynaklanıyor.”

 

Duan Jian dişini sıkıyordu. Gözlerinden sanki bir ateş fırtınası çıkacak gibiydi.

 

Nie Li içinden lanetler okuyordu. Eğer Duan Jian saldırıya geçseydi bütün plan yerle bir olurdu.

 

Nie Li ileri doğru bir adım attı ve “Kardeşim ona karşı neden bu kadar sert davranıyorsun. Şu anda böyle davranmanın hiç gereği yok. Eğer onu yaralarsan kimin üstünde ilacımı test edeceğim. Bir de onun yaralarını tedavi etmek için uğraştırma beni.” dedi Nie Li ve birkaç iksir şişesini Sikong Jue’ye doğru fırlattı.

 

Sikong Jue başını eğdi ve ellerindeki iksirlere baktı. Soğuk kanlı bir ses tonuyla “Bu gezimiz sırasında bana dürüst davranmanızı istiyorum Eğer herhangi bir şüpheli hareketinizi görürsem derinizi yüzerim.” dedi.

 

Sikong Jue, Duan Jian’a doğru tükürdü ve geri döndü.

 

Duan Jian sessizce ayağa kalktı. Tek bir kelime dahi etmedi.

 

Nie Li, Duan Jian’ın davranışlarını izledikten sonra ona hayranlık duydu. Onun bu durumu bu kadar güzel bir şekilde atlatacağını düşünmemişti. Gümüş Kanat Kabilesinin ona nasıl davrandığını gelecekte unutabilirse geleceği kesinlikle sınırsız olacaktı.

 

Du Ze, Lu Piao ve diğerleriyle vedalaştıktan sonra Nie Li, Sikong Jue ile birlikte avluyu terk ettiler. Onların arkasından Duan Jian onun arkasında geri kalan muhafızlar geldi.

 

 

Uzaktaki bir ağacın üstündeki balkonda;

 

Sikong Yi ve Sikong Hongyue; Nie Li ve diğerlerinin karanlıkta Gümüş Kanat Kabilesinin sınırları dışarısına çıkmalarını sessiz bir şekilde izliyorlardı.

 

“Eğer Lei Zhuoa ilaçla birlikte geri dönerse Duan Jian’ı anında öldürmeni istiyorum. O velet yaşadıkça kendimi gergin hissediyorum.” dedi Sikong Yi. Bir Efsane Seviye uzman olmasına rağmen Altın Seviye bir velet mi onu geriyordu. Bu durumdan dolayı Sikong Hongyue biraz şaşırmıştı.

 

“Lei Zhuo döndüğü zaman ben bizzat o çocuğu öldüreceğim.” dedi.

 

Sonsuz karanlık içinde vahşi doğanın içine doğru bu yedi kişilik grup yürümeye devam ediyordu. Önlerinde iki Altın seviye uzman yollarını kapatan Kırmızı Hayaletleri öldürüyordu. Geri kalanlar ise hızlı adımlarla ilerlemeye devam ediyordu.

 

Karanlık vahşi doğanın içlerine doğru ilerledikçe ortam daha da sessiz bir hal almıştı. Sikong Jue bile bu sessiz ortamdan dolayı gerilmişti. Bu alanın son derece tehlikeli bir alan olduğunu bütün grup hissetmişti. Her an karşılarına tehlikeli bir durum çıkabilirdi.

 

Gujiii!!Gujiii!!

 

Ç.N: Geldi yine tipini Si****lerim.

 

Kırmızı Hayaletlerin çığlıkları tüm ormanı kuşatmıştı. Her saniye başı birkaç tane Kırmızı Hayalet ölmesine rağmen hiç durmadan gelmeye devam ediyorlardı.

 

“S.ktiğimin iğrenç yaratıkları.” diye bağırdı Sikong Jue. Aslında Sikong Jue, Gümüş Kanat Kabilesininden ayrılmayı hiç istemiyordu. Avlusuna geçip güzel kızlarla yatmak istiyordu. Fakat şu anda sonu gelmeyen bir şeytan canavarı saldırısıyla karşı karşıyaydı ve tüm bunların sorumlusu Lei Zhuo idi.

 

“Onlar ortadan kaldırmak için daha etkili bir yöntem bulmazsak bu işin sonu kötü bitecek.” dedi Üç Yıldız Altın Seviyeye ulaşmış bir muhafız.

 

Nie Li ve Duan Jian ara ara göz teması kuruyordu. Onlar hiç gelen şeytan canavarlarıyla savaşmamışlardı.

 

“Kahretsin!!” Sikong Jue keskin bir kılıç çıkardı ve savaşın ortasına atladı.

 

“Puff….puff….” Kırmızı Hayaletse birbiri ardına ikiye bölünmeye başladılar.

 

Savaş çok şiddetli bir hal almıştı.

 

Booom!! Boooom!! Boooom!!

 

Sikong Jue ve diğerleri ruh güçlerini sonuna kadar kullanıp Kırmızı Hayaletlerle savaşmaya devam ettiler.

 

Birkaç saat geçtikten sonra Kırmızı Hayaletlerin ölü bedenleri her tarafı kaplamıştı. Sikong Jue ve diğerleri bu geçen saatlerde savaştan dolayı rahat bir nefes dahi alamadılar.

 

Nie Li arkasını büyük bir taşa dayayıp eğlenceli bir yüz ifadesiyle Sikong Jue ve diğerlerini izliyordu. Sikong Jue, Nie Li’nin bu ifadesinden dolayı çok sinirlenmişti.

 

Nie Li sakince “Şimdi senin sıran!” dedi.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr