Bölüm 140: Şeytan Lordu?

avatar
4934 4

Tales of Demons & Gods - Bölüm 140: Şeytan Lordu?


 

Çeviri: AllenWalker Düzenleme: Kharsmi


Nie Li’nin ne düşündüğünü çözememişlerdi yine de lafı uzatmaya gerek duymadılar ve ilerlemeye devam ettiler.

 

Kül grisi gökyüzünde grubun üstünden ara sıra kuş sürüleri uçuyordu. Ara sıra gelen yüksek sesli çığlıklar geceye garip bir atmosfer katıyordu. Üstlerinden geçen kuş sürüleri daha önceki karanlık gecede gördükleri devasa balık benzeri kuşun yanında bir karınca gibi kalıyorlardı. Kuş sürüsü ile daha önceki devasa yaratık arasında fark çok çok büyüktü.

 

Du Ze, Lu Piao ve diğerleri Nie Li’yi arkadan takip ediyorlardı ve takip sırasında da etrafa bütün dikkatlerini vererek bakıyorlardı. Bu bölgenin içinde gizlenmiş çok fazla tehlike mevcuttu ve dikkatli davranmaktan başka çareleri yoktu.


“O ilerdeki de nedir?”
Du Ze vahşi doğanın ilerisinde bir yeri işaret etmişti.

 

Nie Li, Du Ze’nin işaret ettiği bölgeye doğru kafasını çevirdi. İşaret edilen bölgede devasa bir anıtın kalıntılarını zorlukla görebilmişti.

 

Nie Li “Gidip bir göz atalım bakalım.” dedi.

 

Grup, devasa anıtın kalıntılarına doğru ilerlemeye başladı. Kalıntıya yaklaştıkça nefes almalarını zorlaştıran bir baskı hissetmeye başlamışlardı.

 

“Bu şey tam olarak nedir yav?” diye sordu Lu Piao merakı git gide artmıştı. Grup kalıntıya doğru yaklaştıkça üzerlerindeki baskı ağırlığını git gide artırmıştı.

 

Çok sayıda Kırmızı Hayalet Nie Li ve grubunu kovalamaktaydı. Fakat bu baskıyı hissettikten sonra Kırmızı Hayaletler daha fazla ilerlemediler ve yavaş yavaş dağılmaya başladılar. Bu devasa kubbe anıtın Kırmızı Hayaletler üstündeki etkisi bir hayli fazla gibi görünüyordu.


“Siz çocuklar burada kalın. Ben gidip bir bakayım.”
dedi Nie Li. Hemen Gölge İblisi ile birleşti, sonuçta burası tehlikeli bir yerdi dikkatli davranmak zorundaydı. Gölge İblisi ile birleştikten sonra yavaş yavaş kalıntıların olduğu tarafa doğru ilerlemeye başladı.

 

“Dikkatli ol!” dedi Xiao Ning’er. Oldukları yerde durup Nie Li’yi izlemeye başladılar.

 

Birkaç metre ilerledikten sonra kafasını yukarı doğru kaldırdı ve Kubbe şeklindeki dev anıtın tamamına bakmaya başladı. Dev anıtın yüksekliği onlarca metreyi buluyordu, kül rengiydi. Nie Li’nin bu anıtın neyden yapıldığına dair hiçbir fikri yoktu.

 

Bu devasa anıta altı farklı tipte antik yazıt oyulmuştu. Nie Li bu antik yazıtlardan sadece birisini kabataslak oyabilirdi. 

 

“Beni takip edenler, mükafatlandırılacaktır. Bana karşı gelenler yok edilecektir. Hayatım boyunca olağanüstü bir yetenekle ödüllendirildim. On yaşıma geldiğimde dağları ortadan ikiye bölebiliyordum taşları sıkarak toza dönüştürebiliyordum. On üç yaşıma bastığımda bir el hareketimle nehirleri kurutabiliyordum. On altı yaşıma geldiğimde şeytan ruhlarının temelini anladım ve Efsane Seviye alemine ayak bastım. Otuz yaşıma bastığımda, gökyüzünün altında bulunan hiç kimse benim üç yumruğuma karşı duramadı. Dünya üzerindeki bütün uzmanlarla dövüştüm ve hiç mağlubiyeti tatmadım. Kırklı yaşlarda insanlar aleminin doğasını anladım, yeni bir bakış açısı kazandım, gelecekten ve geçmişten haberdar oldum. Ellili yaşlarda, yaklaşan felaketi gördüm ve tahtımı bırakıp bu diyarları terk ettim. Arkamdan gelecek nesillere aktarılması için dokuz kelime bıraktım…”


Dev anıtın üzerine oyulmuş kelimeleri okuduktan sonra Nie Li şok geçirmişti. Bu eski anıtın İmparator Kong Ming tarafından bırakıldığını hiç düşünmemişti. Bu anıttan yola çıkarak Nie Li, İmparator Kong Ming’in hayatı boyunca çok yetenekli bir insan olduğunu söyleyebilirdi.

 

Nie Li’nin bu kelimelerden dolayı şok olmasının asıl sebebi İmparator Kong Ming’in kırklı yaşlarda insanlar aleminin doğasını anlamayı başarabilmesi ve gelecek ve geçmişten haberdar olabilmesiydi. Ancak Kong Ming’in bahsettiği geçmiş ve geleceğin içerdiği anlam tam olarak neydi?

 

Nie Li; İmparator Kong Ming’in, Zamansal Şeytan Ruhu Kitabıyla yakından ilgili olduğunu belli belirsiz hissetmişti. Belki bu İmparator Kong Ming’in tüm sırlarını çözmenin bir anahtarıydı. 

 

İmparator Kong Ming’in arkasında bıraktığı dokuz kelime…

 

Nie Li’nin bakışları anıtın alt kısımlarına doğru kaydı. Antik anıtın alt kısmını keskin cisimlerle kazılmış birkaç sözcük vardı ama sözcüklere baktığında okumak yerine Nie Li’nin görüşü bulanıklaşmaya başlıyordu.

 

'İmparator Kong Ming’in arkasında bıraktığı dokuz kelime neydi? Neden onları tam olarak okuyamıyordu?' Nie Li gözlerini iyice kıstı sanki göz kapaklarını kapatmış gibiydi. Acaba birisi ondan önce buraya mı gelmişti? Gelen kişi bu dokuz kelimeyi öğrendikten sonra, dokuz kelimeyi başka kimsenin okumaması için mühürlemiş miydi?

 

Nie Li uzun bir süre hem Antik Orkide Şehri hem de bu anıt hakkında düşünmeye başladı. İmparator Kong Ming’in geride bazı ipucu benzeri şeyler bıraktığına kanaat getirdi. Ama Kong Ming arkasında bu tür şeyler bırakarak neyi amaçlıyordu?

 

Antik anıtın etrafında bir süre dolaştıktan sonra hiçbir şey öğrenememişti. Ama aniden aklına bir fikir geldi ve elini oymaların üstüne getirdi, yavaşça oymalara dokundu. Gizemli yazıt desenleri birden bire anıtın üstüne yayılmaya başladı.

 

“Bu anıtı yaparken İmparator Kong Ming’in çoktan Efsane Seviyeye ulaşacağını hiç düşünmemiştim. Bu kelimeleri anıtın üstüne oyarken asıl niyetini içine gizlemişti. Birisi bu sözleri mühürlese bile Kong Ming’in niyetine hiçbir şey yapamayacaktı.” Nie Li’nin aklına bir sürü sahne gelmeye başladı.

 

Sanki sonsuz gökyüzünün ortasında gibiydi. Karşısında beyaz bir cübbe giymiş orta yaşlı bir adam dikiliyordu.

 

“Ben kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Gözlerimde; sayısız canlının ölümü, sayısız canlının doğumu var. Her canlı bir reenkarnasyon döngüsü içinde mücadele ediyor. Bu sayede kan bağı nesiller boyunca aktarılmaya devam edecektir. İnsanoğlu sürekli ilerlemeye devam ediyor ama Dao’nun sonu nerede bitiyor?” diye iç çekti beyaz cübbeli adam ve “Dao tam olarak neydi?”


“Dao tam olarak neydi?”
Nie Li kalbinde hafifçe gülümsedi. Bu şey insanların Efsane Seviyeye ulaşıp daha da ileriye gittikleri zaman ulaştıkları bir seviyeydi. Efsane Seviye duvarını kırdıkları zaman ulaştıkları alem “Dao’nun huzuru.”

 

Sayısız uzman sürekli bu sorunun cevabını aradı ama hiçbir zaman bulamadılar. Dao kişinin kalbinde yer alıyordu. Galiba İmparator Kong Ming, bu anıtı inşa edip buradan ayrılırken Dao’nun anlamını kavrayamamıştı. Nie Li’nin asıl garibine giden konu, şu ana kadar okuduğu hiçbir belgede İmparator Kong Ming’in Efsane Seviyeyi aştığına dair bir bilgi bulamamasıydı.

 

Acaba İmpartor Kong Ming bu dünyadaki her şeyin anlamını kavradıktan sonra burayı terk edip başka bir aleme mi gitmişti?

 

“Gizemli bir kişi benden önce Efsane Seviyenin ilerisine ulaşmayı başarıp kayıp mı oldu?” diye mırıldandı Nie Li.

 

“Sonsuzluğun başlangıcı yoktur, Hiçbir başlangıcın da sonu olmayabilir...” diyerek iç çekti Beyaz Cübbeli adam ve geriye doğru hareket ederek uzaklaştı.

 

Nie Li, İmparator Kong Ming’in arkasında bıraktığı dokuz cümleyi hissetmeyi başardı ve bundan dolayı şaşkına döndü. O daha önce bu dokuz kelimeyi Zamansal Şeytan Ruhu Kitabında da görmüştü. Bu dokuz kelime bir kağıt parçasının üzerinde yazılıydı ve anlamı da oldukça derindi. Nie Li, bu sözcüklerin anlamını İmparator Kong Ming’in kavrayabileceğini hiç düşünmemişti.

 

Önceden Nie Li, çok sayıda uzman tarafından geçilmişti. O dönemlerde Nie Li, Efsane Seviye uzmanların bile hayal edemeyeceği alemlere girmeyi başarabilmişti. Ancak o zaman bile Nie Li bu dokuz kelimenin anlamını kavrayamamıştı. O, İmparator Kong Ming’in bu dokuz kelimenin anlamını sadece Efsane Seviyede kavrayabileceğini düşünmemişti.

 

Önceki hayatını hatırlayan Nie Li aniden bu dokuz kelimeye karşı derin bir kavrayış hissetti. Bu dokuz kelimelik cümle, hayatın gerçeği anlamına geliyordu. Hayatın mirasları sonsuzdu. Nie Li tüm bu cümleyi sadece kısmen kavrayabilmişti.

 

Birden bire Nie Li, ruh bölgesinin amansızca genişlediğini ve ruh gücünün çılgınca arttığını hissetti. Gölge İblisi ve Uzun Dişli Pandanın ruhlarının birbiriyle birleştiğini hissetti. Her iki şeytan ruhu da ilk evrimlerini geçirip mutasyona uğramışlardı.

 

Ç.N: Level Up!!!

 

Nie Li’nin bu dokuz kelimelik cümlenin sadece bir kısmını kavramasına rağmen, bu cümlenin gücünün çok fazla olduğunu hissetmişti.

 

“Sadece Efsane Seviyeye ulaşmışken, Savaşçı yolu hakkında bu denli kavrayışa sahip olmak.. O kesinlikle sıradan bir insan değildi. Neden önceki hayatımda böyle bir uzmanla karşılaşamadım?” Nie Li bir süre sessizliğe büründükten sonra “Ancak, on binlerce dünya arasında, ben sadece köşedeki küçük bir dünyayı dolaştım. Dışarıda çok daha fazlası var. Belki de İmparator Kong Ming bu dünyaların çok çok ötesine ulaşabilmeyi başarmıştır.”

 

Nie Li, İmparator Kong Ming’in bulanık bedenine bakmaya başladı.


“İlahi Tanrı Tekniklerini çalışmak sizin için mükemmel bir şans. Ben, benim bu dokuz kelimelik cümlemi anlayabilecek kişi sayısını beş kişi olarak hesapladım. Her biri çok iyi yeteneklere ve bu dokuz kelime üstünde oldukça nadir bir anlayışa sahip. Bu beş kişi birbirlerini öldürecek ve diğer dördünü öldüren kişi, diğerlerinin bu dokuz kelime üstündeki kavradıklarını onlardan alıp benimle buluşma fırsatına sahip olacak.” dedi İmparator Kong Ming.

 

Nie Li şok geçirmişti. Yani kendisi de İmparator Kong Ming’in hesapladıkları arasında yer alıyordu.

 

Bu İmparator Kong Ming nasıl bir insandı böyle?

 

İmparator Kong Ming bu dokuz kelimelik cümleyi çok iyi bir şekilde kavrayabilecek beş kişi hesaplamıştı demek. Bu beş kişiden birisi diğer dördünü öldürüp onların kavradığı anlamları da kendisine geçirecekti. Ama bu dört kişi şu anda neredeydiler? Bunları düşündüğü sırada Nie Li’nin kalbine hemen bir korku saplandı. Peki bu dört kişi ya kendisini arıyorlarsa??

 

Nie Li tam bu olanlardan dolayı şaşkınlık geçirirken aklında başka bir hatıra canlanmaya başladı.

 

Bir kişi uçarak antik anıtın önüne kadar geldi. Kendi kendine “Şanlı Şehirde hiç böyle bir bölgeyi bulacağımı düşünmemiştim. Bu gezi beni oldukça tatmin etti. Beni takip edenler, mükafatlandırılacaklardır. Bana karşı gelenler yok edilecektir mi? Hmph, Hmph, Böyle büyük sözler etmek. Bu kadar kibirli bir insan olan İmparator Kong Ming’de kim?” diye mırıldandı.

 

Bu adam uzunca bir süre antik anıta baktı ve birden kaşlarını çattı. “Sonsuzluğun başlangıcı yoktur, Hiçbir başlangıcın da sonu olmayabilir.. Bu siktiğimin cümlesi de ne böyle? Böyle bir Şaheser gelişim tekniği sadece dokuz kelimelik bir cümleye mi saklanıyor!! Bu İmparator Kong Ming ammada saçmalamış!”


Bu kişinin antik anıta dair herhangi bir ilgisi kalmamıştı. Arkasını dönüp tam gidecekken bir anda geri döndü ve kaşlarını çattı.


“Ben, Şeytan Lordu, bile bu dokuz kelimeyi anlamayı başaramadıysam kimse denemeye bile kalkamasın.” diye kendi kendine konuştu. Daha sonra bir bıçak çıkartıp bu dokuz kelimenin üstünü çizerek mühürledi. “Şimdi tam oldu! Hahaha!”

 

Birden bire bir kere daha Şeytan Lordu kaşlarını çattı ve “Ehh, Az önceki dokuz kelime tam olarak neydi? Neden hatırlayamıyorum?”

 

Şeytan Lordu kafasını kaşıyarak düşünmeye başladı. Tam olarak bu dokuz sözcük neydi? Kabaca bu dokuz kelimenin olağanüstü olduğunu düşünmeye başladı. Fakat çoktan bu dokuz kelimenin üstünü çizip mühürlemişti. Üzülerek antik anıta baktı ve yüzünü korku dolu ifade kapladı.

 

Bu antik anıtı geride bırakan kişi kesinlikle olağanüstü bir uzmandı.

 

Şeytan Lordu biraz daha antik anıtı inceledi ve Kendisinin bu dokuz kelimelik cümleyi kavrayacak yeteneği olmadığını fark etti.

 

Nie Li birden bire uyandı ve “Bu antik anıta benden önce birisi daha mı gelmişti?” diye düşünmeye başladı.

 

“Görünüşe göre Şeytan Lordunun hareketleri bu antik anıt tarafından kaydedilmişti. Ve antik anıt bu görüntüleri kendisine aktarmıştı. Bu Şeytan Lordu da kimdi? O gerçekten de benden önce buraya gelmeyi başarabilmişti. Sonsuzluğun başlangıcı yoktur, Hiçbir başlangıcın da sonu olmayabilir...” diye mırıldandı Nie Li. Bu dokuz kelimeyi kalbine kazımıştı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr