Bölüm 139: Kan Kristali

avatar
4838 4

Tales of Demons & Gods - Bölüm 139: Kan Kristali


 

Çeviri: AllenWalker Düzenleme: Kharsmi

 

 

Arkadaşlar bir kere daha merhabalar..

 

Bölümlerin altındaki yorumların her birini okuyorum. Yorumlarınız için teşekkür etmiyorum çünkü siz yazdıkça ben iddiayı kaybediyorum. ☺ Şaka bir yana bazı arkadaşlar 17 hafta çok uzun bir süre filan demiş. Haklılar. Bundan dolayı bu haftanın bölümlerinin altına yorum yapıp iddiayı kazanırsanız bir sonraki hafta yedi bölüm atacağım. Bu hafta dört bölüm atıyorum eğer yorum sayısı elliyi geçerse haftaya hem bu haftanın hem de gelecek haftanın bölümlerini atacağım. Yani toplamda on bölüm atmış olacağım. Ondan sonraki haftalar yorumlar elliyi geçerse haftalık yedi bölüm şeklinde devam edecek.

 

Keyifli Okumalar…

 

 

Burası garip olduğu kadar da vahşi bir bölgeydi.

 

Nie Li’nin bile az önce gördüğü besin zincirinin tepesinde bulunan şeytan canavarlarının kökeni hakkında bir bilgisi yoktu. Bundan dolayı onun dikkati iki katı artmıştı.

 

Bu bölgeyi açan ve içine bu kadar korkunç şeytan canavarlarını yerleştiren insanın planı ne olabilirdi acaba?

 

Nie Li’nin kalbinde içinde bulunduğu bu bölgenin büyük bir gizemi barındırdığına dair bir his oluşmuştu. Zamansal Şeytan Ruhu Kitabının artık sayfasını göğsüne yerleştirdi; Du Ze, Lu Piao ve diğerlerine bakarak “Bu tarafa doğru gideceğiz.” dedi.

 

Nie Li ışıkların parladığı tarafı eliyle işaret ederek ilerlemeye başladı..

 

Yolculuklarına kaldıkları yerden devam etmeye başladılar. Karşı dağın yamacında parlayan ışıklar kendilerine oldukça yakın gelse aralarında bulunan mesafe bir hayli fazlaydı.

 

Nie Li ve Xiao Ning’er grubun en önünde ilerliyorlardı. Birbirleriyle hiç konuşmasalar da bu ikisi arasındaki atmosfer büyüleyici olduğu kadar da bir hayli garip görünüyordu.

 

“Ning’er Ben, … öncesi için…. Özür dilerim. Durum çok hassastı ve olanlar bir anda oldu.” dedi Nie Li’nin sesi özür dileyen bir tonda çıktı.

 

“Anladım.” dedi Ning’er gözleri bir anda üzgünlük içeren bir parıltıyla parladı. Nie Li’nin özrünü duymamış olsaydı eğer içindeki sevinç devam edebilirdi. Ning’er, Nie Li’nin kalbinde başka birisinin olduğunu biliyordu ama ölse bile Nie Li’den vazgeçmeyi düşünmüyordu.

 

Ç.N: Lan Nie Li kızı soktuğun duruma bak. Gerçi ümit verse daha kötü olur. 

 

D.N: Valla kız zorluyor durumu. Nie Li'nin de suçu var. Kızı kendinden uzaklaştırması lazım ama hoşuna gidiyor büyük ihtimalle durum. 

 

Nie Li uzunca bir iç çekti. Güzelliğin zerafetini taşımak çok zordu. Kalbinde biraz hayal kırıklığı oluşmuştu. Ye Ziyun’a önceki hayatından dolayı hala ödemediği bir borcu vardı ve bu hayatında da Xiao Ning’er’e borçlanmıştı.

 

Belki de işlerin bu şekilde ilerlemesi gerekiyordu. Özellikle duygularla ilgili konular basitçe söylemek gerekirse kontrol edilemez konulardı.

 

Xiao Ning’er’e borçlandığı duyguların geri ödemesini sadece bir sonraki hayatında yapabilirdi.

 

Nie Li çevresindeki vahşi doğayı inceliyordu. Buraya geldikleri andan itibaren sürekli şeytan canavarlarıyla uğraşmışlardı.. Eğer böyle devam ederse başka bir tehlikeyle yüz yüze gelmeleri an meselesiydi. Çevrelerinde bazen Kırmızı Hayaletler görüyorlardı. Eğer bir kere daha Kırmızı Hayalet sürüsüyle karşılaşacak olurlarsa bu onların bir kere daha kavga etmeleri demekti.

 

Nie Li başka bir şeyler düşünmek zorundaydı.

 

Nie Li aniden bir şeyler hatırlamıştı. Hatırladığı şey bir teknikti. Adı ise Kan İnfilakı Tekniğiydi. Bir şeytan canavarının taze kanını bir şişenin içine koyup şişenin üstüne uygun yazıt desenini yerleştirdiğin zaman Kan İnfilakı Şeytani Şişesini yapmış olurdun. Bu Kan İnfilakı Şeytanı Şişesi atıldıktan sonra yere düşüp parçalandığı anda büyük çaplı bir patlama gerçekleşirdi. Ama bu teknik sadece Altın Seviyenin altındaki Şeytan Canavarlarını öldürebilen bir teknikti ve onların anında ölmesine sebep oluyordu.

 

Nie Li olduğu yerde durdu ve eliyle alnına vurdu “Neredeyse unutmuştum.” dedi.

 

Nie Li’nin sözlerini duyan diğerleri Nie Li’ye döndü ve “Neyi unutmuştun?” diye sordular.

 

Nie Li, Du Ze ve Lu Piao’ya bakarak “Du Ze, Lu Piao sizin uzaysal yüzüklerinizde çok sayıda iksir şişesi olmalı değil mi?” diye sordu.

 

“Kesinlikle. Ayrıca bu şişeler oldukça iyi hazırlanmış şişelerdir.” dedi Du Ze.

 

“Siz çocuklar gidin biraz Kırmızı Hayalet öldürün ve kanlarını bu şişelerin içine koyun.” 


“Bu şişelerle ne yapmak istiyorsun?” 


Nie Li esrarengiz bir biçimde güldü ve “Bu şişeleri onlar için kullanacağım.” dedi.

 

“Tamam. Onları öldüreceğiz.” dediler. Kafalarıyla onayladılar aynı zamanda. Hemen sonra ileri doğru atılıp Kırmızı Hayalet aramaya başladılar.

 

Birkaç dakika sonra Du Ze ve Lu Piao onlarca şişeyle birlikte geri döndüler. Nie Li getirdikleri şişelerden birisini aldı ve şişenin üstüne kanla bir yazıt deseni çizdi. Diğer şişelere de bu işlemi hızlı bir şekilde uyguladı.

 

“Evet. Her kişi için üç şişe. Geri kalanları da Du Ze ve Lu Piao siz alın. Eğer ilerde şansınız olursa daha fazla kan stoklayın.” dedi. 

 

Lu Piao eline bir şişe aldı ve havaya kaldırarak “Bu şişeler ne işe yarıyor?” diye sordu.

 

“Kullanımını daha sonra göstereceğim. Şişeleri sıkı tutun ve kesinlikle yere düşürmeyin. Eğer düşürürseniz sizi Tanrılar bile kurtaramaz.” dedi. Ve sakince gülümsedi.

 

Lu Piao ufak çaplı bir şok geçirmişti. Bu oyuncaklar gerçekten de Nie Li’nin anlattığı kadar tehlikeli miydi? Bunları düşündüğü anda Lu Piao’nun eli hafifçe gevşedi ve elinde tuttuğu şişeyi düşürdü.

 

“Anneciğim!!” Lu Piao bir anda çığlık attı ve yere doğru düşmekte olan şişeyi hızlıca geri tuttu. Yüzü korkudan dolayı bembeyaz olmuştu.

 

Herkes garip bir şekilde Lu Piao’ya bakıyordu. Utanarak gülümsedi ve “Üzgünüm. Bir an dikkatsiz davrandım.” dedi.

 

Nie Li ve diğerleri vahşi doğanın merkezine doğru ilerlemeye devam ediyorlardı. Biraz zaman geçtikten sonra bir Kırmızı Hayalet sürüsü daha ortaya çıktı. Sürüde yaklaşık yüz tane Kırmızı Hayalet vardı ve sayıları git gide artmaya devam ediyordu.

 

Yüzünü buruşturmuş bir şekilde “Bu bebeler hala gelmeye devam mı ediyor?” dedi Du Ze

“Bu alan onların avlanma alanıydı. Onların toprağında gezdiğimiz sürece burada bulunan diğer Kırmızı Hayaletleri de çağırıp bize saldıracaklardır” dedi Nie Li. Elinde tuttuğu şişelerden en yoğun olanı sıkıca kavradı ve Kırmızı Hayaletlerin olduğu tarafa doğru fırlattı.

 

Şişe havada düz bir çizgiyi takip ederek ilerlemeye başladı.

 

Kırmızı Hayaletler etrafta bir o yana bir bu yana atlıyorlardı.

 

Kırmızı Hayaletlerden birisi aniden yukarı doğru zıpladı ve Şişeyi tuttu. Fakat Nie Li’nin şişeyi fırlatırken uyguladığı güç çok fazlaydı bundan dolayı Kırmızı Hayalet şişeyle birlikte biraz uçtuktan sonra yere düştü.

 

Boooommm!!!

 

Şişe birden bire patladı. Patlamanın etkisi yaklaşık olarak beş metre çapındaydı. Patlamadan dolayı oluşan şok dalgası bu beş metre içinde bulunan Kırmızı Hayaletlerin her birini anında yakarak kül etmişti.

 

Bir tane Kan İnfilakı Şeytanı Şişesi yüz tane Kırmızı Hayaleti öldürmüştü.

 

Bu sahneyi gören Du Ze ve diğerleri donup kalmışlardı. Nie Li’nin elinde tuttuğu bu Kan İnfilakı Şeytani Şişesinin bu kadar güçlü bir patlama etkisine sebep olacağını hiç düşünmemişlerdi. Şaşkınlıktan dolayı boş ifadelerle birbirlerine bakmaya başladılar.

 

Lu Piao neredeyse pantolonuna yapacaktı. Az önce şişeydi elinden düşürmüş olsaydı bu patlamaya mı maruz kalacaklardı?

 

“Tamam. İlerlemeye devam edelim.” dedi Nie Li. Kırmızı Hayaletler çok sayıda gelseler bile artık ellerinde Kan İnfilakı Şeytani Şişeleri vardı. Ufak çaplı gelirlerse onlar Bir Yıldız Gümüş Seviye şeytan canavarları oldukları için pek fazla efor sarf etmeden öldürülürlerdi. Gruptakilerin daha fazla Kırmızı Hayaletlerden korkmalarına bir sebep kalmamıştı.

 

Aniden Wei Nan, Kırmızı Hayalet cesetlerinin bulunduğu tarafta bir şey fark etti ve o tarafa doğru zıpladı. Küçük bezelye tanesi kadar olan bir nesne onun dikkatini çekmişti. Karanlıkta hafif bir parlaklık yayıyordu.

 

Wei Nan ufak çaplı şaşkınlıkla birlikte yerdeki nesneyi eline aldı ve Nie Li’nin yanına gelerek elindeki nesneyi gösterdi. “Bunu cesetlerin içinde bulduk. Bu ne?” diye sordu.

 

Nie Li meraklı bir şekilde Wei Nan’ın elinde tuttuğu nesneyi aldı. O eline alıp nesneyi inceledikten sonra bir şok geçirdi 'Bunun burada ne işi var.' diye düşündü.

 

“Ne oldu?” Du Ze ve diğerleri Nie Li’nin tepkisi fark ettikten sonra iyice merak etmeye başladılar.

 

“Bu bir Kan Kristali!” dedi Nie Li ve davam etti “Kan Kristalleri bir cevher türüdür ve oldukça gariptirler. Şeytan Canavarları tarafından yutulup özümsenir ve sonsuz bir güç akımına sebep olurlar. Hatta yutan şeytan canavarının seviyesini bile artırabilir. Bu kullanımından başka bir kullanımı da vardır. Düşük seviyeli bir şeytan canavarının bedenine mühürlenirse onun gelişim hızını büyük bir oranda artırmaya yarar. Fakat Mühürlenen şeytan canavarı oldukça acımasız bir hal alır.” dedi.

 

Şüpheye yer bırakmayacak şekilde bu Kırmızı Hayaletler dediği kadar acımasız yaratıklardı. Genellikle Kırmızı Hayaletler grup halinde avlanmaktan hoşlanırlardı ancak onların cesareti olağanüstü derecede düşüktü. Kırmızı Hayaletler bir av buldukları zaman genellikle avını yorulana kadar kuyruklarıyla dövüp, o iyice yorulduktan sonra saldırırlardı. Fakat Nie Li ve diğerlerinin karşılaştığı Kırmızı Hayaletler direk olarak saldırıya geçiyorlardı.

 

“Sen, Kırmızı Hayaletlere Kan Kristalinin mi mühürlendiğini söylüyorsun? Peki o zaman neden sadece bir tane Kan Kristali bulduk?” diye sordu Du Ze meraklı bir şekilde.

 

“Bu bölgeyi yapan kişi bölgeye çok az sayıda Kırmızı Hayalet yerleştirmiş olmalı. Ama daha sonra Kırmızı Hayaletler burada üremeye başlamış olabilirler.” dedi Nie Li. “Bununla birlikte ilk nesil Kırmızı Hayaletler çok fazla acımasız olduğu için sonraki nesilde onların bu yanından etkilenmiş olabilirler.”


“Demek durum bundan ibaret. Çok fazla Kırmızı Hayalet öldürmemize rağmen sadece bir tane Kan Kristali bulmamız normal o zaman.”
 dedi Du Ze.

 

Yüzlerce Kırmızı Hayaletlerin arasında sadece bir tane ilk nesil Kırmızı Hayalet bulabilmişlerdi. Acaba bu Kırmızı Hayaletler ne zamandan beri bu bölgede yaşıyorlardı.

 

Nie Li burada hiç Kan Kristali bulacağını düşünmemişti. Bu Kan Kristalleri Efsane Seviye Şeytan Ruhçularında bile nadir bulunan bir cevherdi. Bu bölgeyi yapan kişi Kırmızı Hayaletlerin üstünde Kan Kristali kullanabildiğine çok güçlü ve çok zengin birisi olmalıydı.

 

Kan Kristalinin az önceki kullanımlarından başka bir tane daha kullanım yöntemi vardı. Kristalin içindeki saf olmayan maddeleri ayrıştırdığın zaman Kan Kristalini gelişimi artırmada veya ruh gücünü büyük oranda arttırmada da kullanabilirdiniz. Bir Efsane Seviye Şeytan Ruhçusu bile bu saf Kan Kristalini özümsedikten sonra büyük bir seviye atlaması yaşayabilirdi.

 

Ç.N: Bir level up daha gelecek galiba.

 

Önceki yaşamında Lord Ye Mo bu Kan Kristallerinden çok sayıda bulmuştu galiba.

 

“Biz daha fazla Kan İnfilakı Şeytani Şişesi yapacağız.” dedi Nie Li. Bu bölgede Kan Kristali bulabileceğini öğrendikten sonra Kırmızı Hayaletlere karşı yumuşak davranmaya niyeti kalmamıştı. Nie Li kendini şanslı hissetti çünkü uzaysal yüzüğünde çok sayıda boş şişe vardı.

 

Lu Piao hemen bir tane Kırmızı Hayalet yakaladı ve onun öldürmeden canını yakmaya başladı. Kırmızı Hayalet yüksek sesle uzun bir çığlık attı. Hemen ardından sürü halinde Kırmızı Hayaletler onlara doğru koşmaya başladı.

 

Boooom!! Boooom!!! Boooom!!!

 

Kan İnfilakı Şeytani Şişeleri ardı ardına patlamaya devam ediyordu. Dalga dalga gelen Kırmızı Hayaletlerden çok fazla sayıda ceset birikmişti.

 

Nie Li ve diğerleri çok sayıda Kan Kristali bulmuştu. Kabaca yüzlerce Kırmızı Hayalet öldürdükten sonra bir veya iki tane Kan Kristali düşüyordu.

 

D.N: Arkadaşlarla kasılma keyfi :D

 

Düzinelerce Kan Kristali bulduktan sonra Nie Li hemen Kan Kristallerini saflaştırmaya başladı. Uzaysal yüzüğünden Kan Kristalini saflaştırmaya yaracak maddeler olduğundan dolayı direkt olarak saflaştırma işlemine başlayabilmişti.

 

Kan Kristalleri Nie Li’nin yaptığı kimyasal sıvının içinde yavaşça erimeye başlamışlardı. Siyah renkli maddeler yavaşça sıvının dibine çökmeye başladı. Nie Li kimyasal sıvının üst kısmında bulunan yoğun sıvıyı hemen başka bir kimyasal sıvının içine boşalttı ve yoğun sıvı katılaşarak daha saf Kan Kristalleri oluşmaya başladı.

 

“Herkes bir tane alsın.” dedi Nie Li. Elinde tuttuğu Kan Kristallerini herkese bir tane verecek şekilde dağıttı.

 

Kan Kristallerini Nie Li’nin talimatlarına uyarak ellerinde tutmaya başladılar. Zaman zaman Kan Kristallerinden bir parça ruh gücü çıkıyordu ve hemen ardından onu özümsemeye başlıyorlardı. Kan Kristalinin içindeki saf ruh gücü gelişim seviyelerinde kayda değer etkilere sebep olmuştu. 

 

Grup, Işıkların olduğu dağa doğru bir yandan ilerliyor bir yandan da Kırmızı Hayalet avlıyorlardı.

 

Bir anda dağdan iki parlak ışın gökyüzüne doğru yayılmaya başladı.

 

“O neydi?” herkes ufak çaplı bir şok geçirmişti.

 

Başlangıçta dağdaki o ışıkların bir köydeki ateşlerden geldiğini düşünmüşlerdi. Fakat gördükleri ışıklardan iki tanesi bir anda gökyüzüne doğru uçmuştu. Tam olarak onlar neydi?

 

Du Ze, Nie Li’nin yanına gelerek “Hala ilerlemeye devam edecek miyiz?” diye sordu.

 

Hafif bir tehlike hissetmişti. O ışıkları yayan şey bir şeytan canavarı olamazdı değil mi? 

 

Xiao Ning’er başını kaldırdı ve oda tam aynı soruyu soracaktı ama sormaya cesaret edememişti.

 

“Biz ilerlemeye devam edeceğiz.” dedi Nie Li.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44316 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr