Bölüm 4.26: Kaçış Yok

avatar
4747 4

Stellar Transformations - Bölüm 4.26: Kaçış Yok


Çeviri: Pervane

 

 

Qin klanının 50 bin kişilik Vahşet Kaplanı Birlikleri imparatorluk sarayını kuşatmıştı. Bu askerlerinin her birinin gururlu bakışları vardı. Savaşın başlamasından bu yana yarım yıl geçmiş olsa da Chu krallığı tamamen Qin klanının eline düşmüştü. Qin klanının en seçkin birliği olarak onların bu gururları boş hava değildi.

İmparatorluk sarayının yasak muhafızları çoktan dağılmışlardı. Liderleri Xiang klanının asil bir askeri olsa da korkak yardımcısının suikastına uğramıştı. Sonrasında yardımcı, askerlerini alıp Qin klanına teslim olarak yasak muhafızları kaosa sürüklemişti.

Xiang Yu zamanındaki askerlerin hepsi de kahraman askerlerdi. 1000 yıllık rahat yaşamdan sonra Xiang askerleri bozulmuş, ahlakını yitirmiş haldeydi. Klanlarının dağıldığını görmelerine rağmen ellerindeki parayı veya değerli eşyaları Qin klanına götürüp hayatlarının bağışlanmasını diliyorlardı. Qin klanıysa bu hainlerin paralarına el koyduktan sonra onları hapse atıyordu.

Şu anda imparatorluk sarayı karmaşa içindeydi. Umutsuzluk içinde intihara yeltenen Xiang klanı üyeleri bile vardı. Haremağaları, nedimeler ve yasak muhafızlar Vahşet Kaplanı Birliklerine teslim olmuşlardı. Bunlara rağmen bazı sadık yasak muhafızlar ölüm korkusuyla teslim olmayı düşünenleri öldürüyorlardı.

Kaos!!

Xiang klanının sonu gelmişti. İmparatorluk sarayındaki herkes kargaşaya sürüklenmişti. İnsanlar kraliyet ailesinin değerli eşyalarını yağmalamak için birbirlerini öldürüyorlardı. 50 bin kişilik Vahşet Kaplanı Birliği bu olanları sadece seyrediyordu. Hiçbiri müdahale etme niyetinde değildi.

 

Sarayın kabul salonunda, tahtında oturan Xiang Guang’dan başka hiç kimse yoktu. Ak saçlı bir haremağası onun yanında dikilmişti.

Majesteleri.

Haremağası Wang Meng imparator Xiang Guang’a baktı. Wang Meng çocukluğundan beri bu saraydaydı. Tek akrabası kız kardeşinin torunuydu ve o da Ming hanedanlığına bir görev için gitmişti.

Yine de bu 90lık ihtiyar Wang Meng kaçma niyetinde değildi.

Tahtında keyifsizce oturan Xiang Guang uyuyormuş gibi görünüyordu. Wang Meng’in seslendiğini duysa da ancak uzun zaman sonra başını kaldırabildi. “Yönetici Wang. Sonunda bu hallere düştüğümde yanımda yalnızca sen kaldın.”

Majesteleri, neden kaçmıyorsunuz? Hayatta olduğunuz sürece geri dönüşünüz de mümkün değil mi?” dedi Wang Meng.

Xiang Guang başını salladı. “Herkes kaçsa da ben kaçamam.” Gözleri soğukça parladı. “Qin klanı uzun zamandır hazırlık yapsa da Doğu Fatihi Prensi pozisyonunun cazibesinden ötürü harekete geçmemişti. Ama… o gece bir kazaya sebep oldum ve bugünkü isyanın mimarı oldum.

Qin klanı benim yüzümden başkaldırdı. Asıl hedefleri benim.” Xiang Guang delirmiş gibiydi.

Ulu Ata Xiang klanının en yetenekli üyelerini başka bir yere gönderdi. Kötü bir şey olma ihtimaline karşın böyle yapmıştı. Şimdiyse Xiang soyunun devamı için tek umut onlar. Şu an onlar Xiang klanı için en önemli şey. Kesinlikle kaçamam. Kaçarsam Qin klanı yalnızca beni değil, onları da bulacaktır.” Xiang Guang hafifçe titredi.

Ardından hayal kırıklığı içinde gülümsedi. “Kaçamam. Ulu Ata olmadan Qin klanının kuşatmasından kaçamam. Durum böyle olunca… burada Qin De’yi beklerim ben de. Beni öldürdükten sonra büyük ihtimalle diğer Xiang klanı üyelerinin peşine düşmeyecektir. Ulu Atanın 4 öğrencisinin korumasıyla saklanan üyeler güvende olacaklardır. Bir gün krallığımızın yok edilişinin intikamını alırlarsa huzur bulabilirim.

Wang Meng sanki onu ilk defa görmüş gibi Xiang Guang’a baktı. “Majesteleri ben sizin hep…

Hep garip ve aptal olduğumu düşünürdün değil mi?

Wang Meng inkar etmedi. “Majesteleri, burada kalıp Qin De’yi beklemeye cesaret edişinize hayran kaldım. Ben bir ayağı çukurda, yaşlı bir adamım. Elimden sizinle birlikte ölmekten başka bir şey gelmez.”

Xiang Guang tek söz etmeden Wang Meng’e baktı.

Bir süre sonra salonda siyahlar içinde biri belirdi ve Xiang Guang’ın önünde eğildi. “Majesteleri, görev tamamlandı. İmparatoriçe ve prensesler de dahil sarayın bütün kadın üyeleri öldü.

Wang Meng bunu duyunca neye uğradığını şaşırdı. Bu emri Xiang Guang’ın verdiğini hemen anladı.

Xiang Guang ise yalnızca duygusuz bir ifadeyle elini salladı. “Pekala, şimdi son emrimi veriyorum. Herkes yasak muhafızların üniformalarını giyecek. Qin askerleri saraya girince öldürebildiğiniz kadarını öldürün.

Emredersiniz.”

Siyahlar içindeki adam hızla salondan ayrıldı.

 

Majesteleri!

Sarayı kuşatmış olan Vahşet Kaplanı Birliği büyük bir gürültüyle hep birlikte diz çöktü. 50 bin kişinin arasında yalnızca Xu Yuan, Qin De ve oğulları ayaktaydılar ve saraya doğru gidiyorlardı. Vahşet Kaplanı birliği de saraya doğru onları takip etti.

Qin De duygusuz görünüyordu. Yüzünde gülümsemenin izi bile yoktu.

3 kardeş ve Xu Yuan da gülümseme belirtisi göstermiyordu. Hep birlikte kabul salonuna yöneldiler. Xiang Guang’ın nerede olduğunu biliyor gibi bir halleri vardı. Vahşet Kaplanı Birliği ise etrafı kolaçan ediyordu.

Pu!

Kınından bir bıçak çıktı ve bir Xiang yasak muhafızı ikiye bölündü. Ardından bıçak tekrar kınına döndü.

Kabul salonuna giden yolda bu gibi birçok yasak muhafız saldırmaya çalışsa da tek başarılı oldukları şey hayatlarını başarıyla çöpe atmak olmuştu. Kısa süre sonra kabul salonu görüldü. Qin De’nin gözleri parlarken farkında olmadan yürüyüş hızını artırdı.

Ansızın—

Qin askerlerine saldırıya geçen 3 yasak muhafız hızlarını artırdı. Vahşet Kaplanı birliğinin ortasına 3 illüzyon gibi geldiler. Her yer kan revan oldu. Kısacık sürede 6-7 Vahşet Kaplanı askeri ölmüştü.

Humph!

Çığlıklar atarak 3 yasak muhafız bir daha kalkmamak üzere yere düştü. Alınlarında birer delik vardı. Anlaşılan bu deliklerin sebebi çakıl taşlarıydı. 3 yasak muhafızın biri kısa süre önce kabul salonunda Xiang Guang ile konuşan siyahlar içindeki kişiydi.

Qin De 3 cesede kısaca baktıktan sonra kabul salonunun girişine yöneldi.

Qin De salonun dışında, Xiang Guang içindeydi. İkisi birbirine baktı. Qin De gözlerini Xiang Guang’dan ayırmadan adım adım ona doğru yaklaşıyordu. Oğulları ve Xu Yuan da arkasından geliyorlardı.

An itibariyle Qin De kabul salonunun alçak kısmındayken Xiang Guang yüksek kısmındaydı. Qin De yüksekte olan Xiang Guang’a bakmak için başını hafifçe kaldırsa da gözleriyle onu aşağılıyordu.

Geldin…” Xiang Guang gülümsedi.

Qin De soğukça konuştu. “Doğru, geldim. Hala ölümden korkuyor numarası mı yapacaksın? Xiang Guang, Xiang klanının elit üyelerini korumak için kaçmıyorsun. Haksız mıyım?

Xiang Guang gözlerini kıstı. “Haksız olduğunu söylesem inanacak mısın?

Hala sakin davranmaya çalışıyorsun demek.” Qin De’nin bakışları küçümseyiciydi. Xiang Guang o bakışları umursamıyordu. “Ben imparatorum. Qin De beni öldürmeye gelmedin mi? Öldüreceksen öldür. Zaten yorgunum. Bir de sen zamanımı boşa harcama.

Qin De dikkatlice Xiang Guang’ı süzdü. “İmparator mu? Kendine imparator demek istiyorsan sana engel olmayacağım. Ama ölümden korkmayacağını düşünmezdim.

Sen istediğin zaman mı kendime imparator diyecektim? Qin De bu hayatta bana asla emir veremeyeceksin. Ölsem bile senden korkmuyorum.” Qin De kendisini imparator olarak çağırmasına onay verdiği için bu defa kendisine imparator demedi. O ne derse tersini yapıyordu.

Hah… hatırladım. Xiang klanının elit üyeleri diyorduk.” Qin De Xiang Guang’ı paniğe sürükleme niyetindeydi.

İlginçtir, Xiang Guang onun sözlerine aldırış etmiyordu. “Qin De, o elit üyeler çoktan gizli bir yere gönderildi. Artık benimle bir bağlantıları kalmadı. Onlarla istediğin gibi ilgilenebilirsin.”              

Qin De’nin ifadesi çirkinleşti.

Xiang Guang gülerek konuşmaya devam etti. “Sana bir şey daha söyleyeyim. Ölümümü bile kontrol edemeyeceksin. Çünkü…” Kahkaha attı. Bir anda yüzü morarırken burun deliklerinden de morumsu siyah kan aktı.

Öleceksem….kendimi öldürürüm…ölümümü kontrol etmeyi….aklından bile ….” Konuşmasını bitiremeden ölmüştü ama yüzünde hala soğuk bir gülümseme vardı. Wang Meng de gülümsedi. Koynundan bir şişe çıkarıp tek yudumda içindeki şeyi içti.

Majesteleri, peşinizden geliyorum.

Wang Meng’in ağzından, burnundan ve gözlerinden kan süzüldü. Ardından öylece yere yığıldı.

Qin De karmaşık bir ifadeyle Xiang Guang’ın cesedine baktı. O an ne düşündüğünü kimse bilemezdi. Xiang Guang öldüğü için mutlu muydu yoksa ona işkence edemediği için üzgün müydü?

Baba, Xiang Guang saklanan elit üyeleri korumak için burada beklemiş olmalı.” Qin Feng Xiang Guang’ın cesedine bakarken gözleri soğukça parladı.

Qin De başını iki yana salladı. “Feng’er, yanılıyorsun. Bir kişiyi en iyi tanıyan onun en büyük düşmanıdır. Xiang Guang o kadar merhametsiz ki karısını ve çocuklarını bile öldürttü. Xiang klanının diğer üyeleri neden umrunda olsun ki?

Öyleyse kaçmak varken neden burada bizi bekledi?

Qin Zheng soğukça konuştu. “Abi, Xiang Guang’ın son sözlerinden anlayabiliriz. Onu ele geçirmeye geldiğimizi ve kaçma imkanı olmadığını biliyordu. Bu yüzden burada bekleyip babamızın karşısında kudretli bir kişiymiş gibi davrandı.”

Qin Zheng açıkça her şeyi görmüştü. Xiang Guang Qin De’ye bir mesaj vermek istemişti. Kendi hayatını ve ölümünü yine kendisinin kontrol edeceğini göstermek istemişti.

Qin Yu sıradan bir gülümseme takındı. “Xiang Guang gerçek bir aptal. Hayatı ve ölümü babamın elinde değil miydi? Babamın orduları Xiang klanını bu hallere düşürmese kendini öldürür müydü? Kendini öldürdü evet ama onu kendini öldürmeye zorlayan babamdı. Yine de Xiang Guang gelmiş kendi ölümünün kendi ellerinde olduğunu sanıyor?

Yalnızca kendisini kandırıyor.” dedi Xu Yuan yelpazesini sallayarak.

Qin De tahtın önüne geldi ve Xiang Guang’ın cesedini tekmeyle uzaklaştırdıktan sonra bir süre tahta baktı. Ardından arkasını dönüp kabul salonuna bakarak gür ve anlaşılır bir sesle konuştu. “Chu imparatoru Xiang Guang öldü. Chu hanedanlığı artık sona erdi.

Asırlar süren hazırlık ve Qin De’nin 18 yıldır yaptığı planlar sayesinde Qin klanı doğu eyaletlerinden çıkmış, kuzey ve güney bölgeleri eyaletlerini almıştı. Qin orduları durdurulamaz bir momentumla ilerlerken Xiang klanının Ulu Atası Xiang Yang tarafından kritik bir anda durdurulmuştu.

Ancak efsanevi “İki Ay” savaşında Qin Yu ve Xiao Hei birlikte Xiang Yang’ı, yani Chu krallığının ilk imparatorunu öldürmüştü.

Xiang Yang’ın ölümünü takiben Qin De ordulara Xiang klanının elinde kalan son eyaleti de alma emri vermişti. Sonrasında Xiang klanı yok olmuş ve Chu hanedanlığı çökmüştü.

 

 

Sonraki ayda Chu krallığındaki 12 eyalet yeniden düzenlendi. Xiang klanını son üyesine kadar yok edildi. Qin klanının halkın arasına gizlediği adamları bu işte önemli rol oynadı.

Han ve Ming hanedanlıkları iç savaştan istifade etmek istemişlerdi ama Chu krallığındaki asıl savaş gücünün neredeyse hiç kayıp vermediğinden bihaberdiler. Önceden ülke 4 güç arasında bölünmüşken artık birleştirilmişti.

Shangguan klanının kuzey eyaletleri artık Qin klanının kontrolündeydi. Mu klanı da güney eyaletlerini vermeyi kabul etmişti. Xiang klanının aksine Qin klanı krallık üzerinde güçlü bir kontrole sahipti. Ve Mu klanının kolayca Qin klanına teslim olmasının asıl sebebiyse…

Aslında Mu klanının, Qin klanının bir dalı olmasıydı.

(ÇN: E krallık zaten bunlarınmış. Savaşa ne gerek vardı ki?)

 

Mu klanı yıllar boyunca kimliğini gizleyip Xiang klanına sadık kalmıştı. Öyle ki Xiang Yang bile Mu klanının kendilerine sadık olduğunu düşünüyordu. Mu klanının asıl kimliği ise yalnızca Qin ve Mu klanlarının liderleri ve klan büyüklerince biliniyordu.

Yan şehrindeki prens sarayında,

Qin Yu Xiang Yang ile olan savaşta kaybettiği gücü toplamak için pratik yapıyordu. Qin De ve Feng Yuzi ile Xiuzhen dünyasıyla ilgili meseleler de tartışıyorlardı. Yaralarıysa Meteorik Gözyaşı tarafından uzun zaman önce iyileştirilmişti.

Qin Yu’nun evinin avlusunda Qin De, Qin Feng, Qin Zheng, Qin Yu ve Feng Yuzi bir taş masanın etrafında oturuyorlardı. Masanın üzerinde 3 gizli kitap vardı. Bunlar Qin Yu’nun geride bıraktığı 3 kitaptı.

Xiao Yu, ben ve Feng amcan bu üç kitabı okuduk. Feng amcan bile bunların üst sınıf Xiuzhen kitapları olduğunu düşünüyor. Kendi tekniğini bırakıp bu tekniklere çalışmaya karar verdi.” dedi Qin De gülümseyerek.

Xiao Yu, benim okulumun tekniğini düşünürsek, ben bile o teknikle en fazla Yuanying aşamasına ulaşabilirim. Ve o teknik bu kitaplar kadar açık değil. Böyle derin ve gizemli pratik teknikleri belki de benim okulumun en değerli gizli tekniğinden bile daha iyidir.

Qin Yu ise tek kelime etmiyordu. Elini sallamasıyla orta sınıf kutsal silah olan 5 kısa bıçak ve uzun, siyah bir mızrak ortaya çıktı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr