ST 5.20: Muhafızlar

avatar
3505 2

Stellar Transformations - ST 5.20: Muhafızlar


Çeviri: Renfro Düzenleme: Sajapyu

Kan Kırmızısı Mağarası 8 milyon li yarıçapında bir alanı kontrol ederken merkezleri Kan Kırmızısı Sırtında bulunuyordu. Bölgede bulunan Xiuyaoistlerin yarısı burada konakladığından oldukça mamur ve güzel bir yerdi.

[DN]: “Mamur”; düzenli, temiz, çevreli, tam teşekküllü.

Qin Yu ve Hou Fei çoktan Kan Kırmızısı Sırtının sınırları içine girmişlerdi.

Kan Kırmızısı Mağaranın kontrol ettiği 8 milyon li yarıçaplı bölgede yaklaşık 100,000 Xiuyaoist yaşıyordu. 1,000 Xiuyaoist arasında sadece biri Yuanying seviyesine ulaşabildiğinden Kan Kırmızısı Mağarasının bölgesinde yaklaşık 100 Yuanying seviyesinde uzman vardı. Ancak bu uzmanların çoğu mağaralarında saklanıyorlardı.

Kan Kırmızısı Sırtı aslında okyanusun dibinde bulunan bir dağ silsilesiydi. Dağ silsilesinde bulunan tepelere çokça mağara ve saray inşa edilmişti. Genellikle bu saraylarda 10 sıra dışı Xiuyaoist kalırken aynı zamanda emirlerine amade birkaç bin Xiantian seviyesi şeytani canavar da bulunuyordu.

Büyük saraylarda ise 100 sıra dışı Xiuyaoist bulunurken sayısız şeytani canavarlar da vardı.

“Kaka, bu Xiuyaoistler gerçekten de kendilerini nasıl eğlendireceklerini biliyorlar. Görüyorsun bu mağaralar kaka , gerçekten de lüksler.” Hou Fei uzakta görünen mağara ve saraylara bakarken övgü dolu sözler söylemekten kendini alamadı.

Qin Yu şöyle bir bakmış olsa da pekte şaşırmamıştı: “Xiuyaoistler ölümlü olmadıklarından onlar için mağara veya konak yapmak oldukça kolaydır. Ayrıca emirlerine amade olan Xiantian seviyesi şeytani canavarları da bu iş için kullanabilirler. 10,000 jin ağırlığındaki bir kaya ölümlü dünyada hatırı sayılır bir ağırlık olsa da Xiuyaoistler için bu ağırlık hiçbir şey ifade etmiyor. Oh!”

Qin Yu aniden bakışlarını kuzeylerinde yer alan kocaman bir dağ zirvesine kaydırdı.

Aynı anda Hou Fei’nin gözleri de o tarafa doğru bakarken ışıldamaktaydı. Dağın zirvesinde ölümlü dünyada bulunan imparatorluk saraylarıyla aynı büyüklükte olan son derece lüks bir saray bulunuyordu.

Bu en büyük saray Kan Kırmızısı Sırtının en yüksek zirvesinde bulunuyordu. Zirvenin bir bölümü kesilmiş ve geriye onlarca li yarıçaplı yüzeysel bir alan kalmıştı. Devasa düzlükte Kan Kırmızısı Mağarasının yüce haşmetli sarayı bulunuyordu.

Saray en yüksekte bulunmakla birlikte etrafı başka saraylar tarafından sarılmıştı.

Kan Kırmızısı Mağarasının sarayı onlarca li yarıçaplı bir alanı kaplarken içinde yer alan avlulu evler ve köşkler uzaktan rahatlıkla görülebiliyordu. Pek çok Xiuyaoist ekibinin de devriye gezdiği görülebiliyordu. Hatta birçok baştan çıkarıcı refakatçi bayan Xiuyaoist ve dansöz bile vardı.

“Kan Kırmızısı Mağara.”

Qin Yu aralarında bulunan onca mesafeye rağmen kocaman yazılmış bu yazıyı rahatlıkla okuyabilmişti. Hou Fei de aynı anda ilgiyle saraya doğru bakıyordu. Sarayı Qin Yu’ya nazaran daha ilgi çekici bulduğu açıktı. Nitekim kendisi hayatı boyunca bambu evi dışında bir yapı görmemişken Qin Yu bir prens olduğundan dolayı Qian Long kıtasının imparatorluk sarayını görmüştü.

“Kahretsin, ne israf ama. Saray ne kadar büyük olsa da sadece Kan Kırmızısı Mağaranın birkaç elemanı tarafından kullanılıyor. Ama, eğer içinde yaşamama izin verirlerse… Bu kadar büyük ve lüks bir saray bir israf olmaktan çıkar.” Hou Fei gözlerini kırpıştırırken konuştu.

“Aptal.”

Yanlarından geçen üç Xiuyaoist Hou Fei’nin küstahça dediklerini duyduktan sonra böyle demekten kendilerini alamadılar.

Kan Kırmızısı Sırtında Xiuyaoistler genelde bir dağ zirvesinden diğerine üçerli ve beşerli gruplar halinde giderlerdi. Qin Yu şöyle bir bakınca yaklaşık 1000 Xiuyaoistin farklı yönlere doğru hareket halinde olduğunu fark etti. Gerçekten de denildiği gibi Kan Kırmızısı Sırtında çok sayıda Xiuyaoist ikamet ediyordu.

“Hey, büyük baban için dur!”

Hou Fei yüksek sesli bir şekilde bağırdığında alev alev yanan gözleriyle üç Xiuyaoiste doğru bakıyordu. Hou Fei’nin bağırışı onları altlarına yaptıracak şekilde korkutmuştu.

Hou Fei’nin saçları sinirden dikelmeye başlamıştı: “Lanet olsun, büyük babana hakaret etmeye nasıl cesaret edersin? Hepiniz dinleyin büyük babanız Hou Fei …” Hou Fei sözlerini tamamlayamadan üçlü de bağırarak karşılık verdi

“Tüylü maymun, ilginç bir şekilde kendini beğenmişsin. Kan Kırmızısı Mağarasında biz üçümüzü tanımayan yoktur. Öldürün onu.” Dedikten sonra hemen silahlarını çıkararak saldırmaya hazırlandılar.

Hou Fei’nin gözleri kana susamışlıkla yanıp sönüyordu.

"Bang! Bang! Bang! Bang! Bang! Bang!"

Siyah sopanın silüeti üçünün de üzerinde parladı. Bir dizi kemik parçalanma sesinin ardından üçlü ağlaşmaya ve acıdan ağlamaya başladılar.

“Kaka, benimle savaşmak istediğinize göre ölmek istiyor olmalısınız.” Siyah sopasını sallayan Hou Fei küstahça konuştu.

Qin Yu kutsal duyusu ile üçlüyü incelediğinde sadece bacaklarının kırıldığını fark etti. Burası Kan Kırmızısı Mağaranın merkezi olduğundan Hou Fei’nin onları öldürmeyi niyeti yoktu. Ayrıca şimdi burada onları öldürmenin ciddi sonuçları olabileceğini biliyordu.

“Endişelenme öldürecek kadar sert vurmadım.” Siyah sopasını omuzuna dayadığı sırada Hou Fei endişesiz bir ses tonuyla konuştu. Aniden ateşli gözleri yanıp sönmeye başladı.

######

Ellerini arkasına bağlamış olan Cha Po Kan Kırmızısı sarayının ana girişinde uçuyordu. 13 muhafızdan isimleri Bai Yin, Ran Lan, Mu Xu ve Zhuang Zhong olan dörtlü onu arkasından takip ediyordu. Bu dört muhafızın lideri Bai Yin idi.

“Hadi Yan Lian Dağına gidelim.” Cha Po aniden konuştu.

“Başkan yardımcısı Yan Lian Dağının şarabı oldukça güzel. Gerçekten de Yan Lian moruğunun bunu nasıl yapabildiğini bilemiyorum.” Bai Yin yanında gülümseyerek konuştu. Vücudunun tamamını saran beyaz bir zırh giyen bu muhafız göze çarpan zarif yakışıklı ve seçkin biri gibi görünüyordu.

Ran Lan soğuk bir gülümsemeyle: “Yan Lian kendini kodaman birisi olarak düşünmeye devam etsin. Ondan direk şarabı üretme yöntemini isteyelim. Vermezse başını omuzlarının üstünde taşımaktan yorulmuş demektir.” Ran Lan’ın saçının yarısı mavi iken diğer yarısı siyahtı. Hatta yüzünün bile yarısı siyahken yarısı maviydi.

Onun aksine Mu Xu oldukça sakin biriydi.

Ve Zhuang Zhong gülümseyen nazik bir yaşlı adama benziyordu. Ancak diğer muhafızlar onun ne kadar sinsi ve acımasız birisi olduğunu biliyorlardı.

Beş Xiuyaoist yolu yarıladıkları esnada, aniden...

"Boom!"

Uzak bir yerden paramparça olmuş bir kaya gürültüsü gelmişti. Cha Po ve diğerleri bu yöne baktıklarında çok renkli bir ışık kaynağı görmüşlerdi. Hepsinin gözü aynı anda parlarken o yöne doğru harekete geçtiler.

“Kaka, ne düşünüyorsun, büyük kardeşim? Bir kere harekete geçtim mi asla ıskalamam.” Hou Fei henüz yeni bir hazine bulmuştu: Beş Gecenin Mor Çiçeği. Bu çiçeği beş günlük çiçeklenme döneminde koparılmazsa bütün tıbbi özelliklerini kaybederdi.

Qin Yu’nun gözleri parlıyordu: “Beş Gecenin Mor Çiçeği hap yapımı için bir hazineydi. Kesinlikle bir üst düzey kutsal silahla karşılaştırılabilirdi.” Hou Fei bu tür hazineleri umursamadığı için elleri açık bir şekilde bekleyen Qin Yu’ya attı.

“Çek ellerini!”

Bağırışı takiben Qin Yu’nun önünde 5 silüet belirdi. Bu kişiler Hou Fei’nin kayayı parçalayarak hazineyi bulduğunu gören Cha Po ve astlarından başka birisi değildi.

Qin Yu’nun gözleri soğuk bir şekilde parladı. Sinirli sinirli bağırdı: “Toz ol.” Ve aynı anda bir tekme savurdu.

"Bang!"

Aynı anda ikisi de geriye doğru savruldu. İkisi de beklenmedik şekilde eşit bir şekilde eşleşmişlerdi. Yön duygusunun uçmasıyla , Qin Yu rakibinin erken Yuanying seviyesine ulaştığını fark etti. Qin Yu her egzersiz yapışında bedeni formda ve çevik oluyordu ve nitekim şimdiki fiziksel gelişmişliği normal bir şeytani canavardan daha ileriydi. Ran Lan erken Yuanying seviyesinde olsa bile, bedeni Qin Yu’nunkinden daha zayıftı.

Qin Yu ve Ran Lan bakıştılar. İkiside diğerinin kolay lokma olmadığını hissedebiliyordu. Cha Po ve diğerleri de Qin Yu ve Hou Fei’nin keklik olmadıklarını fark edebiliyorlardı.

Bai Yin yine de ileri bir adım attı.

“Bu Beş Gecenin Mor Çiçeği Kan Kırmızısı Mağaramıza aittir. Yardımcı usta zaten uzun zamandır burada bir tane olduğunu biliyordu, ama ne yazık ki sadece en taze döneminde koparılabiliyor, ve bu uzun bir süre sağlamıyor. Eğer 5 gece içerisinde koparılmazsa, işe yaramaz hale gelir. Şimdi, lütfen o çiçeği gerçek sahibine iade et.” Bai Yin ince ve zarif bir tavırla cevap verdi.

“Deli saçması!” Hou Fei zaten bayağı öfkeliydi. Bedenindeki tüm kıllar dimdik kesildi. Garipçe güldü ve şöyle dedi: “Eğer senin baş efendin, uzun zaman önceden beri burayı biliyordu, neden gidip de kendi mağarasına taşıyıp dikmedi? Ayrıca, bu çiçek kayaların altında büyüyor, nasıl olurda sizin bu lanet şeyden haberiniz oluyor ?”

Hou Fei’nin gözleri fırıl fırıldı. Aurası tüm bedeninden yayılıyordu. Beklenmeyen bir şekilde rakibi baskı altına alıyordu.

Hazineyi kendi başına kazmıştı ama onlar üstüne konmaya çalışıyorlardı, nasıl olurda sakin durabilirdi?

“Lanet olsun sana, ne dediğini duydun mu? Benim için onu sök, öteki türlü bunu sana her türlü ödeticem.” Hou Fei bu 4 Xiuyaoiste bakarken sinirlice söylendi. Saldırgan aurası gerçekten korkunçtu. İlahi canavarların aurası şaka konusu bile olamazdı.

Nitekim, Cha Po ve bu muhafızların Hou Fei’ye daha bir ilahi canavar olduğunu hatırlatacak kadar yüreği yoktu.

Genellikle, ilahi canavarlar fiziksel özellikleri gibi genel karakteristik özelliklerinden ayırt edilirlerdi. Ama Hou Fei fırıldak gözlü bir deniz maymunuydu ki türleri çok nadirdi. Lan amcaya göre o,tüm bu su altı Xiuyao dünyasında bulunan türünün tek örneğiydi. Rakipler onun kadar doğal birisi görmemişlerdi ve onu tanımlayamıyorlardı.

“Ben kan kırmızısı mağaranın baş efendisi Cha Po. Bu eşya mağaramıza ait. Duymadınız mı?” Cha Po’nun sesi yükseliyordu. İçinde mutlak masumiyet vardı.

“Cha Po? Kan Kırmızısı Mağarası?” Qin Yu tek yanağındaki soğuk gülümsemeyle baktı.

Cha Po ve bu muhafızlar Kırmızı Kan da en iyilerdi yani kimse karşılarına çıkmaya cesaret edemiyordu. Nitekim, onlardan önceki iki grup çok düşünceli gibi gözükmüyordu. Nasıl olur da bir yardımcı efendi ve 4 muhafızı bu alaycı tona katlanabiliyordu?

“Dövüşün!”

Cha Po biden bağırdı.

“Kaka, getir onu.” Bai Yin ve diğerleri harekete geçmeye yakındılar fakat Hou Fei garip bir şekilde heyecanlı heyecanlı gülüyordu bile. Siyah bir sopayı sallayarak onlara yüklendi. Kimdi bu Hou Fei? Orta Yuanying seviye ilahi bir canavar, aşağısı değildi! Önceki birkaç Xiuyaoiste göre, Cha Po, en güçlüsü, ve Bai Yin de orta Yuanying seviyeye ulaşmıştı , aynı anda Ran Lan ve Mu Xu sadece erken Yuanying seviyesindelerdi hatta Zhuang Zhong geç dönem Jindan seviyeydi. Nitekim, Zhuang Zhong nasıl oluyorsa Ran Lan ve Mu Xu dan daha iyi durumdaydı.

Orta Yuanying seviye ilahi canavar ki neredeyse Dongxu seviye bir uzmanla karşılaştırılabilirdi, böylece onlara saldırdı.

"Boom!"

Büyük bir güçle, siyah sopa suyun içinden geçerek Bai Yin’in iki hançerine büyük bir sesle çarptı. Hatta hançerleri geriye doğru büktü ve onun bedenine zarar vermelerini sağladı. Bai Yin tek bir darbeyle ağzından kan topçukları savrularak süzülmeye başlamıştı.

“Kaka, muhteşem, muhteşem!”

Hou Fei heyecanla bağırıyordu. Geçmişte, eğer Qin Yu'ya veya şeytani canavarlara karşı savaşıyorsa, hiç bir zaman tüm gücünü kullanmaya yeltenmezdi çünkü onları yaralayıp öldürmekten korkardı. Ama şimdi vicdanı rahattı. Tam biraz önce, o sopanın saldırısını tam manasıyla dağıtmıştı.

Diğer 4 Xiuyaoist’in, Cha Po, Ran Lan, Mu Xu ve Zhuang Zhong, yüzlerindeki renk değişimi muazzamdı.

Orta Yuanying seviye Bai Yin fena savrulmuştu ve sadece bir sopa hareketiyle. Bai Yin direnemiyordu bile!

“Kaka, tekrar gel bakayım.” Hou Fei’n gözleri parıldadı. Kısa bir anda, siyah sopası 5 veya 6 ışına dönüştü, ve saldırıya geçti. Zhuang Zhong birden çığlığı bastı. Çıkıntılı bir kalkan elinde belirdi. Işınlar kalkana çarparken ‘ZANK’ diye bir ses çıktı.

Büyük bir gürültüyle, Zhuang Zhong’un bedeni kayayla bir oldu.

“Dur , dur, bir yanlış anlaşılma oldu!”

Cha Po bağırdı.

“Bir de bunu tat bakalım.” Cha Po’nun bağırmalarına kulak asmayarak, Hou Fei sopasını ona doğru salladı. Qin Yu da etkilenmişti bu siyah sopadan. Hou Fei gücünü ortaya çıkarınca büyülenmişti, tabi sopanın gazabından kaçamamıştı. İkisi de hızlı ve güçlüydü, iş korkunç bir boyut kazanmıştı.

Hou Fei’nin dudağının kenarında hafif bir gülümseme belirdi. Tam sopası Cha Po’ya doğru savrulurken, belinden kuvvet aldı ve zarif bir ve atik bir eğilme hareketi yaptı.

Siyah sopa zerafetle iki yön arasında kıvrılıp duruyordu.

"Bang! Bang! Bang! Bang!"

Sopa tam olarak Ran Lan ve Mu Xu’nun arasınaydı yani ileri geri giderken, bedenlerine çarpıyordu. Bu iki muhafızın şeytani elemental enerjisi bu ağır darbelere karşı koyamıyordu, sonuç olarak onlar da savruldu.

“Dedenin sopasını tat!”

Hou Fei birden havaya zıpladı, sopasını kaldırdı ve Cha Po onun başına doğru tüm gücüyle salladı. O anda, Cha Po 100 m uzunluğunda kızıl bir pitona dönüşmeye başladı. Nitekim, pek te zamanı kalmamıştı, Hou Fei’nin sopası onun kafasıyla ilişkiye girmeye başlamıştı bile.

Hayır, daha doğrusu, pitonun başıyla sopanın arasında 1 veya 2 cm vardı.

"Hu hu!"

Sopa o kadar hızlı harekete geçmişti ki, suda sert ve ani bir akıntıya sebep olmuştu. Kızıl pitonun gözleri kıl payı ötede olan sopaya bakarken açılıp kapanmıştı. Çok az bir süre sonra ayıldı ve eski formuna dönmeye çalıştı.

Cha Po da biliyordu rakibinin bilerek canını bağışladığını, öteki türlü ölümle bir bütünlük kuracaktı.

“Ben Cha Po. Efendim, sizin gibi bir uzmanla karşılaşmak... Kendimi mutlu olmaktan alıkoyamıyorum. Az önce çok saygısız davrandım.” Cha Po’nun bu kadar hızlı zemin değiştirdiğini görmek, sert mizaçlı Qin Yu’nun bile hafiften tebessümüne sebep oldu. Cha Po böyle yapınca diğer dördü de Hou Fei’yi pohpohlamaya başladı.

Kafasında, Qin Yu gizliden gizliye yalvarıyordu, Hou Fei’nin duyarlı olması için.

Onları ezip geçmek hala bir seçenekti, ama eğer Cha Po öldürülürse, arkasındaki güç, Cha Hong, harekete geçecekti şüphesiz. Cha Hong bir Dongxu seviye uzman, ve dahası, bir kızıl su pitonuydu. Hou Fei bile Dongxu seviyesine ulaşmış bir kızıl su pitonuyla baş edemezdi.

Hou Fei rakibinin yağlamasından hoşlanıyor görünüyordu. Ve daha önceden, kendini onlara tanıttı hatta onlara kardeş diye hitap etmeye başlamıştı.

“Kardeşim Hou Fei, siz ikinizin kızıl yamaçta meskeniniz var mıdır?” Cha Po gözlerini etrafta dolandırıyordu.

Hou Fei umursamaz bir tavırla cevap verdi: “Hayır, yok. Ben hala buralarda takılıyorum. Abim ve ben buralara bir ziyaret için gelmiştik. Kızıl yamaçta gerçekten çok fazla Xiuyaoist var, başka hiçbir yerde bu kadar fazla değiller. Burada kalmak çokta kötü değilmiş.”

Cha Po hemen gülümseyerek cevap verdi: “Ah, anlıyorum. O zaman neden benim Kan Kırmızısı Mağaramda kalmıyorsun, Hou Fei kardeşim? O muazzam gücünle, kalifiye bir elemandan daha fazlasısın. Hatta bir muhafız bile olabilirsin. Bir kere o pozisyona geldiğinde, direk senin emrine 1000 asker verebilirim, ne düşünüyorsun?”

“Oh, muhafızlık?” Hou Fei’nin gözleri parlıyordu, galiba bazı istekleri uyanıyordu. Birden Cha Po’ya: “Abim Liu Xing’e bunun hakkında sormam lazım. Onun cevabı benim cevabım olacaktır.”

Xiuyao dünyasında, güç her şeydir. Hou Fei’nin korkunç gücünü gören Cha Po doğal olarak onu kendi tarafına çekmeye çalışıyordu. Şimdi, Hou Fei’nin de sözünü duyduktan sonra, Qin Yu ve Ran Lan arasındaki takası hatırladı. Qin Yu’nun bir muhafızdan daha güçsüz olmaması gerektiğini düşünerek bir plan yapmaya koyuldu.

“Kardeşim Liu Xing, eğer benim kan kırmızısı mağaramın senin saygını hak ettiğini düşünüyorsan seni de oranın bir muhafızı yapabilirim. Ne düşünüyorsun? Sen ve kardeşin hayatı bizimle yaşarken zevk alacaksınız, tabi hiçbir endişeniz olmadan. Size bu 8 milyon li yarıçapında kimsenin saldırmaya cüret etmeyeceğini garanti ediyorum.” Cha Po söz vermişti.

“Oh, muhafızlık!”

Qin Yu Cha Po’ya baktı ve hafif bir gülümseme gönderdi.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1 li = 500 metre

1 metre = 30 cun

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr