Cilt 5 - Bölüm 31: Şarkı (2/2)

avatar
127 2

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 31: Şarkı (2/2)


“Neden dışarı çıkmadı ki?” Yu farklı bir yol izlermiş gibi davranıyordu. “Oturup daha fazla izlemeye gerek yok, bizi tutmaya çalışma. Meryu, gidiyoruz.”

 

“Haritada her yer yakın gözükür.” Bacıyakalayan fikrini savunmaya devam etti. “Şimdi harekete geçsen bile ancak sabaha karşı ona ulaşabileceksin. Dediğimi yap, onlardan yardım istemeyi dene.”

 

Sivina tapınağın odalarına sırasıyla bakıyor ama kimseyi bulamıyordu. Ayna sadece Sivina’nın yüzünü gösterdiği için izleyenler olarak etrafı göremeseler de kanlı duvarlar göz önündeydi ve bazen arkada kalan cesetler görüş alanlarına giriyordu. Sivina oradaki tek canlı şey olabilirdi fakat orada durmaya devam ettiği sürece canlı kalma şansını azaltıyordu.

 

“Tapınak o kadar uzakta mı?” diye sordu Meryu.

 

“Kuzeyimizde. Normal bir yolculuk at sırtında iki gün sürer ama hiç dinlenmeden gidersek iki günlük yolu bir güne düşürebiliriz ve Sivina da güneye aynı hızla inerse buluşmamız daha kısa sürer.” Durdu ve düşündü. “Ama onun bir atı yok.” Kılıç piyanonun üstüne geri geldi. “Hadi artık, beklemek yerine şunu çal. Zaten senin çaldığını duymak istiyordu.”

 

Yu gözlerini aynadan ayırmadı. “İşe yarayıp yaramadığını bilmediğini söyledin. Şimdi neden ısrar ediyorsun? İsimlendirilmeyenlerin varlıkları bile kesin değil ve kesin olsalar bile insanlara yardım etmeyi arzuladıklarını bilmiyoruz.”

 

“Yuzarsef’in fikri onlara hoş bir gösteri sunarsa dilek dileyebileceğiydi,” dedi Bacıyakalayan. “O bir aptal değildi. Bunun için dünyayı gezdi. Yuzarsef’e güveniyorum, gelecek görmediği işlere bulaşacak kimse değil.”

 

Tartışmaları devam ettikçe kaybettikleri zaman herkes için gerginlik yaratıyordu ama hemen yola koyulsalar bile yolun yarısına vardıklarında muhtemelen Sivina ya tapınağın içinde can vermiş olacaktı ya da tapınaktan kaçmış, ormanın güneyine doğru iniyor olacaktı. Bunu bilmek de tartışmaya vakitleri olduğu yanılgısını yaratıyordu.

 

Aynanın içinden bir ses daha geldiğinde tartışmayı unuttular. “Kimse var mı?” diye soruyordu gümüş saçlı kadın şövalye. “Size zarar vermek isteyen biri değilim, kötü biri değilim. Tamamen insanım ve size yardımcı olmak istiyorum. Birlikte kurt adamı yenebiliriz.”

 

Sivina dilediğinde geniş açıdan ailesini gösteren aynanın sunduğu görüş açısının yetersizliğinden dolayı dövüştüğü şeyin kurt adam olduğunu ancak Sivina söylediği zaman öğrenebilmişlerdi. Sivina bir cevap alamadan ilerlemesine devam ederken Bacıyakalayan da enlemesine Yu’nun önüne geçti, çeliğin üstündeki gözlerini kıstı ve emir verircesine konuştu.

 

“Yuzarsef’in tanrıdan aldığı şarkıyı aç ve söyle. Piyanoyu iyi çalmak yerine sesini ritimle eş tutmaya çalış. Piyano yalnızca bir aracı, önemli olan senin sesin.”

 

Sivina hâlâ cevap alamamıştı. “Yardım etmek için buradayım, adım Sivina,” diyerek tekrar seslendi. “Elhavenliyim, bir şövalyeyim, size yardım edebilirim.”

 

Sivina yürümeye devam etti ve dekorasyonundan mutfak olduklarını anladıkları bir yere vardığında durup son defa seslendi. “Kimse var mı?”

 

Ardından deniz yeşili gözleri kısıldı, bir şeyler döndüğü belliydi. Birkaç saniyenin ardından bir yere bakmaya başlamıştı fakat aynanın bakış açısından baktığı şeyin ne olduğunu bilmeleri mümkün değildi. Yine de Sivina’nın konuşmasından bir insanla karşılaştığı anlaşılıyordu.

 

“Kötü biri değilim,” dedi Sivina. “Kapıyı tamamen aç, bana doğru birkaç adım at. Seni kurt adamdan kurtarmaya geldim.”

 

Yu’nun aynaya bakmaya devam ettiğini gördü. Böyle devam ettiği sürece Yu şarkıya başlayamayacak ve piyanonun işe yarayıp yaramayacağını öğrenemeyecekti. Aynaya ne kadar bakarsa baksın karısına yardım etmesi mümkün olmadığından sadece yapmaktan korktuğu şeyi yapıyor ve zaman harcıyordu. Sivina onlar ne olduğunu anlamadan tekrar dövüşmeye başladığında Yu’yu piyanoya doğru itti.

 

“İzlemek yardımcı olmayacak! Ne yapacaksan yap hadi!”

 

Yu gözünü aynadan alamıyordu. Yapmaya korkuyordu fakat Sivina ona gerektiğinde Yu’ya karşı kullanması için birkaç sihirli sözcük vermişti. Korkarak yanağına bir tokat attı.

 

“Tembellik etmeyi bırak!” diye bağırdı Yu’nun yüzüne karşı. “Bekleyerek başarıya ulaşmayı mı umuyorsun? Söyle şu lanet şarkıyı!”

 

Bacıyakalayan onayladı. “Kızı dinle çocuk.”

 

Yu Valarfin’in içinden geçenleri anlamak mümkün değildi ama aniden hareket etti, fikrini tamamen değiştirmiş gibi tereddütsüz piyanonun başına geçti ve Yuzarsef’in günlüğe yazdığı şarkıyı bulup çıkardı. Uygun ritmi sökmesi için yetenek gerekecekti fakat stresin ona yardımcı olacağına inanıyordu çünkü bazı insanlar için yumurtanın kapıya dayanması iyi sonuçlanırdı. Günlükteki notaları kullanarak ritmi çözmeye çalışırken Meryu da aynadaki Sivina’yı izlemek gibi önemli bir işi Bacıyakalayan ile birlikte üstlenecekti.

 

Sivina büyü taşlarını kullanarak başladığı dövüşe iki kılıcıyla saldırarak devam ediyordu. Koşarken içtiği iksirin de verdiği enerjiyle hareketleri hızlanmış, canavarı yaralamayı başarmıştı. Açtığı yaranın ardından havaya yükseldiğini gördüler, ardından tekrar yükseldi. Havadayken kılıçlarından birini fırlattı. İkinci kılıcıyla canavarın üstüne düştü, canavarın kendini savunmak için kullandığı tırpandan destek alarak başının üstünden dönerek geçti ve siyah tüylü rakibinin arkasına indi. Ne yazık ki muhteşem hareketi bir anda havalanıp mutfağa uçmasıyla sonlanmıştı.

 

“Ne oluyor?”

 

Yu piyanonun tuşlarına basıp ritmi anlamaya çalışırken bir yandan da aynayı görmeyi deniyordu.

 

“Çalmaya devam et!” diye bağırdı Meryu.

 

Hemen sonra Sivina bağırdı. “Harikulade Binici!”

 

Kartlardan birini kullanmıştı. Yu’nun hâlâ aynaya baktığına emindi ama müzik devam ettiğinden ve başını tekrar çevirmek istemediğinden uyarmadı.

 

Aynadaki görüntü parladı ve Sivina’nın beyaz yüzüne kırmızı alevler yansıdı. Sivina’nın kullandığı kartın ne olduğunu hatırlamıyordu fakat kartı kullanmasının ardından ortalık alev almıştı. Ayrıca koşmayı bıraktığında ayna onlara kadının konuştuğu kişiyi de göstermişti. Sarı saçları ve uzun sivri kulaklarıyla bir elf çocuğuydu.

 

Kısa bir duraksamanın ardından gümüş saçlı şövalye düşmanına doğru harekete geçti. Onu zıplarken gördüler, sonra yumruk yerken ve az önceki çocuğun yanına geri düştü. Dövüştüğü kurt adam alev almış, çığlık atıyordu. Canavar üstüne gelmeden Sivina kılıçlarından birini ona fırlattı.

 

Devamında ayağa kalkıp tekrar koşmaya başladı. Havada yükseldi ve kılıcıyla canavarın başını kesip dövüşü bitirmek için saldırdı.

 

Ancak havadaki ilerleyişi kurdun uluyuşuyla kesilmişti. Geldiği yere geri yükseldi ve devamında çatıya çarparak düştü. Yu piyanoyu çalmayı bırakmıştı. Ayağa kalkıp aynanın karşısına geçti ve belki de son defa karısına baktı.

 

Ama karısı kolay ölecek biri değildi. Bir kart daha kullandı. “Buzul Çağ!”

 

Devamında ne olduğunu aynanın Sivina’nın yüzüne odaklanmasından dolayı göremiyorlardı ama Meryu kartın ne olduğunu hatırlıyordu. Muhtemelen buzlar kurt adamı sarmıştı. Sivina ayağa kalktı, şifa iksirini içerek yaralarını iyileştirdi ve binanın içinden çıkarak ağaçlara yaklaştı.

 

“Antik Savaşçı. Onu öldürmeni istiyorum. Kafasını parçala.”

 

Devamını ne onlar görmüştü ne de Sivina. Kadın elf çocuğunu kucağına aldı. Çocuk yüzünü Sivina’nın omzuna gömerek ağlıyordu. Birlikte ormanın içine doğru koştular ve ayna yalnızca gümüş saçlı güzel kadının ağaçların arasında ilerleyişini göstermeye başladı.

 

“O şeyden kurtulmayı başardı.” Bacıyakalayan, Yu’nun içini rahatlatmak için görüneni söylemişti. “Keşke konuşup bir şey söylese ama muhtemelen şimdiye dek yola çıktığını düşündüğü için konuşarak enerjisini harcamaya gerek görmüyordur. Doğrusu ben de aynısını düşünürdüm. Sen öyle birisin ve karın seni iyi tanıyor.”

 

Sivina’nın başlangıçta aynayı akıl edip konuşması zekiceydi, ardından Yu’nun izlemeyi bırakıp yola çıkacağını bilmesiyse bir açıdan romantikti ama Yu’nun kılıç tarafından durdurulacağını bilemezdi.

 

Sivina’yı izleyen Yu’ya “Neden buradasın?” diye sordu Meryu. “Piyanonun başına geç. Olacak mı olmayacak mı görüp devam edelim.”

 

“Piyano çalmak öyle yap denince yapılan bir şey değil ki.” Gözlerini güçlükle aynadan ayırarak piyanonun başına geçti. “Bir parçayı güzelce çalabilmek için belki iki yüz defa tekrar etmek gerekli. Şimdi nasıl yapabilirim?”

 

“Dediğimi unutma, piyano sadece sesini yayacak bir aracı. Yuzarsef’in de karışık parçalar çaldığını duymamıştım ama sesi berbat olduğundan denemeleri hep başarısızdı.”

 

Doğrusu kılıç Meryu’yu şüphelendiriyordu. Bildiği bir şeyi saklıyor olabilirdi, bilmediği şeyler hakkında atıp tutan bir palavracı olabilirdi. Yüz ifadeleri yalnızca gözlerinden ibaret olduğu için hakkında bir şey anlayamıyor olmayı tehlikeli buluyordu.

 

“Sadece bir kez deneyeceğim,” dedi Yu piyanonun tuşlarına eserini çalmak için basarken. “Olmazsa ve beni tutmayı denersen daha fazla kendime hâkim olmaya çalışmayacağım. Bu kendime verdiğim tek şans.”

 

Müzik kulağa basit geliyordu, sadece birkaç parmağıyla çaldığı için olsa gerekti. Yine de basitliğine rağmen söylediği şarkıya uygun bir ritme sokmasının övgüye değer bir başarı olduğunu biliyordu.

 

Yu önündeki günlüğe bakarak mırıldanmaya başladı. Sivina hep Yu’nun güzel bir sesinin olduğunu söylerdi. Meryu da sesinin güzelliğini duyabiliyordu fakat bir şarkı dinleme şerefine ulaşamamıştı Yine de sadece onun mırıldandığını duyduğunda bile kadının kocasını boş yere övmediğini görüyordu.

 

“Hmm… Hmm… Hmm…”

 

Yu bir ninni söylüyordu. Zaten sadece birkaç tuşa basarak oluşturduğu melodi ancak bir ninniye ait olabilirdi. Meryu daha önce böyle bir ninni duymamıştı fakat onda tekrar çocuk olma ve annesinin kollarında uyuma isteği uyandırıyordu.

 

“Usa nganu, usa nganu; usa nganu ki dumunashe.”

 

Kelimeleri anlamıyordu. Yu’nun bile okuyabildiği ama anlayamadığı bir dildeydi. Yine de kelimelerin duyguları olduğunu söyleyebilirdi. Şarkıcının da başarısıydı fakat kelimelerin nezâketi tamamen ayrı değerlendirilmeliydi.

 

“Usa kulu ki dumunashe.”

 

Çok geçmemişti ki Yu’nun parmakları parlamaya başladı. Beyaz ve mavi arasında gidip gelen belirsiz bir renkti. Aynı tuşlara basmaya devam ediyor, renkler bastığı tuşların üstünden yükseliyordu. Büyü adamın sesinde toplanıyordu.

 

“Igi badbadani u kunib.”

 

Sesi duvarlarda yankılanıyordu lakin sadece yankılanıyor demek tanık ettiği güzelliğe hakaret olurdu. Suyun üstünde süzülen bir yaprak gibiydi. Tüm oda, hava bir denizdi ve Yu’nun kelimeleri mavi suyun üstünde süzülen yapraklardı. Hafif dalgalar yaprakları bir duvardan ötekine itiyor, sesi odanın içinde sürükleniyordu.

 

“Igi gunani shuzu shuzu ngarbi.”

 

Kelimelerde hasret vardı. Bir çocuğu uyutmak isteyen bir baba gibi söylüyordu. Kelimeler titriyor ve şarkıcının duygularıyla şekilleniyordu. Sonra piyanonun üstünde farklı siluetler belirmeye başladı.

 

“U eme za malilikani, za maallili u nagule.”

 

Yu son sözleri de söylediğinde yedi siluet, küre ya da cisim havada süzülüyordu. Her birinin rengi beyaz ve mavi arasında gidip geliyordu. Küreler ışık kaynağının kendisi olmalarına rağmen gölgeleri duvara yansıyordu.

 

Davranışı doğru muydu bilmiyordu, bin yıllık bir süreçte onları ilk defa gören insan olabilirdi ama sanki her zaman görebileceği sıradan bir doğa olayıyla karşılaşmış gibi hissediyordu. Meryu için etkileyici olan şey yedi ışık değil, az önceki ninninin güzelliğiydi.

 

“Saçmalık.” Bacıyakalayan sanki tükürmüştü. “Yuzarsef de iyi biri değildi ama en azından insandı. Ona değil de bir şeytana gelmelerini ne açıklayabilir ki?”

 

Sanki şarkıyı söylemesini isteyen o değilmiş gibi şaşırmıştı. Buna hak da veriyordu. Yuzarsef yıllarca deneyip başarısız olmuşken Yu ilk denemesinde başarıya ulaşmıştı.

 

“Ama hakkını vermem gerekiyor. O bu kadar güzel söyleyemiyordu.”

 

Küreler hareketlendi ve Yu’nun etrafında döndüler. Sırada onlardan yardım istemek vardı. Meryu, tanrılardan bile üstün olabilecek varlıkların onlara yardım etmesi için yine Azer’e dua ediyordu.

 

“Rica ediyorum,” dedi Yu beklemeden. “Yapabileceğiniz bir şeyse beni karıma götürür müsünüz?”

-------------------------

23.06.2023 – 12:05






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr