Cilt 5 - Bölüm 30: Çocuk (1/2)

avatar
142 2

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 30: Çocuk (1/2)


Koridordan çıkıp tapınağı ikiye bölen bahçeye geldiğinde kurt adamın arkasından yankılanan uluma sesini işitse de kendisini görmüyordu. Bahçedeki ağaçların yaprakları sonbahar rengine bürünmüştü, zarif kesiklerle ölmüş iki Lunaryen ve kafası dişlerle parçalanmış talihsiz bir başka Lunaryen avluda yatıyordu. Bir başka Lunaryen’in vücudunun yarısı bahçedeki kuyunun içindeydi, bir başkasının başı talim silahların asıldığı duvara yapışmıştı.

 

Bahçenin iki duvarının hemen ardında orman uzanıyordu ve bahçenin karşısında tapınağın ikinci binası yer alıyordu. Duvarların üstünden zıplayıp ormana girebilir ve güneye koşarak kurt adamdan kaçmayı deneyebilirdi ama kurtlar avlarının peşini kolay bırakmazdı. Onunla ormanın içinde karşı karşıya gelmektense binanın içinde karşılaşmayı tercih ederdi. Orman kurt için genişti ve istediği gibi hareket edebilirdi. Binanın içindeyse az önceki gibi geniş bir salon olmadığı sürece kurt adamın yapacağı hamleler yeterince çevik olamaz, duvarlara çarpmadan dövüşmek için kendini dizginlemek zorunda kalırdı. Dar koridorlar bu yüzden iri veya sayı üstünlüğüne sahip rakipler için dezavantajlıydı.

 

Tabii az sonra gireceği ikinci binadaki koridor ve odalar az önceki kadar genişse planı boşa çıkmış olacak ve kurt adamı tuzağa çekmeyi denerken tuzağa düşen kişi olacaktı. Dar ve geniş alanlar hakkında düşündükten sonra bahçenin onun saldırması için en uygun yer olduğunu hatırladı. Daha fazla oyalanmak yerine ikinci binaya doğru koştu.

 

Yanında kalan iksirleri kontrol etti. Mana iksiri olmadığı için bacağına bağlı son asayı kullanırsa bir çocuktan daha savunmasız kalacaktı. Yine de yanında bir şifa ve bir güçlendirme iksiri vardı. İki adet büyü taşı da kalmıştı. Kurt adam tekrar karşısına çıkıp engel olmadan önce güçlendirme iksirinin kapağını açtı ve koştuğu sırada kafasına dikti. Eti hissizleşse de kontrolü yerindeydi, manası şişmiş ve hücrelerini tamamen kaplamıştı. Daha hızlı koşuyor, daha hızlı nefes alıyor ve kalbi daha hızlı atıyordu. Şu anda kurt adama karşı koyabilirdi.

 

Binaya girerken aklına Yuzarsef’in evinde buldukları kartlar geldi. Koşmaya devam ederken kartları çıkarıp hangilerinin işe yarar olacağına bakmak istiyordu. Kurt adamla karşılaşmadan önce hatırlasa belki dövüşleri çok farklı bir şekilde sonuçlanabilirdi.

 

Üç kart savaşçı canavarları üstünde barındırıyordu. Antik Savaşçı bir gladyatördü, üç dişli bir denizci mızrağı ve balık avlamak için kullanılan bir ağı silah olarak taşıyordu. Diğer iki kartla kıyaslandığı vakit en işe yarar gözükenin bu olduğu açıktı. En azından dövüşecekleri zaman Sivina’ya yardımcı olabilir gibi duruyordu. Tabii tüm kartların sahibine itaat edeceği de kesin değildi fakat kontrol edilemeyecek kartları Yuzarsef’in açıkta bırakmaması gerekiyordu. Öyle umuyordu.

 

İkinci kart kanatları yanan bir güvercini süren şövalye zırhı giymiş bir solucandı. Harikulade Binici denen kart düşmanlarının üstüne korkusuzca atlayan bir kamikaze pilotu olarak tanımlanmıştı. Keşke kamikaze kelimesinin anlamını da bilseydi fakat kurt adamın üstüne atabileceği bir alev saldırısıysa işine yarayabilirdi. Solucan kartını ayırdı.

 

Üçüncü kart olan Saf Artikuler Askeri kendinden üç kat büyük bir kalkan taşımaya çalışan bir cüceydi. Vücudu kızıl kıllarla kaplıydı ve kulakları elflerinkiler kadar uzundu. Ondan daha iyi savunma yapacak kimsenin bulunamayacağını söylüyordu. Kartın açıklaması bundan çok daha uzundu fakat koşarken onu okuyabilecek değildi.

 

Dördüncü kart kırmızı renkliydi. Buzul Çağ isimli kart kullanıldığında rakibin saldırı turunun atlandığı yazılıydı. Bu da işe yarar gözüktüğü için diğeriyle birlikte ayırdı. Beşinci kart olan Ayna Kalkanı gelen saldırıyı rakibe geri yansıtmaya yarıyordu. Kartı kullanarak kendisi için harcamak yerine büyüye karşı kullanabilecek olan Yu’ya vermeyi tercih ederdi. En başta neden kendisinde olduğunu bile bilmiyordu.

 

Son kart ise sarı saçlı ve deniz kadar mavi tenli bir elf kızıydı. Sarp bir yamacın üstünde dalgaları izliyor, altın flütüne üflüyordu. Daha iyi yerlerde kullanabileceğine inandığı için üç kartı cebine geri koydu ve ayırdığı iki kartı sağ elinin üstündeki çeliğin altına sıkıştırdı. İki eli de kılıcın kabzasında olacağı için dövüş sırasında sol eliyle hızlıca hemen yanındaki sağ elinden kartı alabilir ve ismini söyleyerek kurt adama karşı kullanabilirdi.

 

“Hâlâ gelmiyor,” diye düşündü yan binanın içinde yeni cesetlerle karşılaştığında. “İki elime de kılıç almalı mıyım? Dövüşmek için karşılaştığımızda izlediğimden farklı bir stratejiye ihtiyacım var.”

 

Kılıcı sol eline aldı ve iki büyü taşını sırayla sağ elinin parmaklarına yerleştirdi. Büyü taşlarını kurt adama attıktan sonra kınındaki asıl kılıcını çekecek ve bu sefer iki kılıcıyla birlikte ona karşı koymayı deneyecekti. Aynı zamanda dövüş stili de değiştiği için artık daha hızlı olmalı, hamleleri durdurmayı denemek yerine onları savuşturarak seri ataklarda bulunmalıydı. İlk hâliyle bunu yapamayabilirdi lakin içtiği iksirin de etkisiyle gereken hıza ve akabinde başarıya ulaşabileceğine inanıyordu.

 

Sıradaki soru canavarı öldürmek için geri dönmek hakkındaydı. Tapınağa hangi hedef doğrultusunda gönderildiğini bulmaya çalışarak canavarın gelmesini de bekleyebilirdi. Birilerine seslenmek iş yapar mıydı? Canavar onun izini kaybetmiş olabilirdi ve sesini çıkararak onu kaybeden rakibine yerini ifşa etme olasılığı vardı.

 

“Peki, bir kurt adam avının izini kaybeder mi?” Yerdeki cesetlere baktı, onların izini kaybetmemişti. “Kokuyorlar. Dışkı, ter, kan ve ölüm kokuyor. Benim kokum da onların kokusunun arasında kamufle olmuş olmalı. Yani cesetlerin yanında durduğum sürece burnu benim kokumu kolayca alamaz.”

 

Ama sıradan bir kurt değildi, burnu tahmininden iyi çalışıyor olabilirdi. Üstelik burnu işe yaramasa bile Sivina manaya sahipti ve kurt adam avını bu şekilde takip edebilen bir canlı olabilirdi. Olabilir sözcüğü ile yan yana gelebilecek sayısız olasılık vardı. Ne kadar hızlı olduğunu hatırladığında çoktan Sivina’ya ulaşmış olması gerekirdi fakat şimdi ortalarda gözükmediğine göre avcının farklı bir planı olmalıydı.

 

“Gitmeme izin mi verdi? Öyleyse şu anda nerede ne yaptığımı biliyor olmalı, takip ediliyorum.” Koşmayı bıraktı ve yürümeye başladı. Takip ediliyorsa ne kadar hızlı koştuğunun anlamı yoktu, kurt adam yetişecekti. “Önümden çıkabilir mi? Burayı daha iyi biliyor, aklında benim düşünemediğim çeşitlerce tuzak olmalı. Belki de beni kullanıyordur. Kurtlar avlanmasını iyi bilir, zekâsını hafife almamalıyım. Ben onun avıyım.”

 

Kurulacak tuzağı düşünüyordu. Kurtlar hakkında bildiği şeylerden biri çoban köpeklerini öldürmek için aralarından bir kurdu yem olarak kullandıkları, köpek yemi takip edip bölgesinden uzaklaşınca diğer kurtların köpeğin üstüne çullandıklarıydı. Bir gün sonra köpeğin sıyrılmış kemiklerinden başka hiçbir şey kalmazdı.

 

Sivina üzerinde uygulanan şey aynısı olmasa da benzer bir taktik olabilirdi. Kurt adam şu anda Sivina’yı takip ediyor ve onun birilerine ulaşmasını bekliyordu. Tabii ki Sivina bir insan olduğu için diğer insanlar onunla iletişim kuracak, belki yardım talep edecek ya da yardım edecekti. Bu olduğu zaman da kurt adam çıkacak ve avını tamamlayacaktı.

 

“Onu tek başıma alt etmem gerekir mi?” diye düşündü yavaşça yürüyerek. “Herkes ölmüş olamaz. Elbet birileri saklanıyor olmalı. Beni sağ kalanlara ulaşmak için kullanıyor. Evet, tapınağı terk etmek yerine burada beklediği için içeride birilerinin kaldığını düşünüyor olmalı. Belki de destek geleceğini biliyor ve tüm Lunaryenleri öldürmek için bekliyordur.”

 

Yu ile birlikte yola koyulduğundan beri çekirdeği katbekat gelişmişti. Artık daha aktif çalışıyordu ve manası gün geçtikçe hassaslaşıyordu. Eskiden etrafında aniden yaşanan mana hareketlenmelerini hissedebilirken şimdi duvarların arkasındaki canlıları bile mana sayesinde sezebilir olmuştu.

 

Yeni gelişen özelliğini kullanarak yaşayan canlılar var mı diye kontrol etmeye çalıştı. Çekirdeğinin ürettiği mana damarlarında akıyor, hücrelerini besliyor fakat denemesi cesetlerden yayılan ve sihirli eşyaların içinde bulunan mana yüzünden başarısızlıkla sonlanıyordu. Durumunu bir şeye benzetecek olsaydı saman yığının içinde sarı renkli bir iğne aramaya benzetirdi.

 

“Bunu kurt adam da yapamaz mı? Avını bulmak konusunda sadece burnuna güveniyor olamaz. Onun da vücudunda dışarıdaki manaya tepki vermeye yetecek kadar mana var. Yoksa benimle benzer bir sorundan mı mustarip? Hiçbir şekilde sağ kalanlara ulaşmayı başaramadığı için beni kullanmayı mı seçti?”

 

Sağ kalanlar varsa ormana kaçmış olabilirlerdi fakat kurt adamın burada kalması demek ormanda aradığın bulamadığı anlamına geliyordu. Gerçekten burnunu ve mana ile hissetme yeteneğini göz önünde bulundurduğunda ormana kaçmak tamamen açık hedef hâline gelmek olduğundan sağ kalanlar biraz zekiyse içeride beklemenin mantığını çözmüş ve yardım gelene dek beklemeye karar vermiş olmalıydı.

 

“Kimse var mı?” diye sordu yanlış bir tercih yapmamış olmayı umarak. “Size zarar vermek isteyen biri değilim, kötü biri değilim. Tamamen insanım ve size yardımcı olmak istiyorum. Birlikte kurt adamı yenebiliriz.”

 

Lunaryenlerin yatak odalarından başka bir şey yoktu. Çoğu oda iki kişilik olsa da bazıları dört kişilikti. Odalar o kadar sadeydi ki konforu bir tık daha azalttığı takdirde hapishane hücreleriyle olan farkları yok oluyordu.

 

Süs denecek hiçbir eşya bulunmuyordu, sadece temel ihtiyaçları karşılamak üzere döşenmişlerdi. Tek kişilik ufak yataklar Lunaryen erkeklerinin tapınak içerisinde kadınlarla pek yatmadıklarını söylüyordu. Odaların griliği buranın çocuklara uygun bir yer olmadığını gösteriyordu. Neredeyse her odada olan dini sembollerse oda sahiplerinin muhafazakârlığını anlamak için yeterli geliyordu.

 

Odaların hiçbirinde ceset yoktu. Tüm cesetler koridordaydı, gelen düşmanla dövüşürken can vermişlerdi. Kimse kaçmaya çalışmış gibi gözükmüyordu çünkü ölüm anında bile kılıçlarını sıkıca kavramışlardı.

 

“Yardım etmek için buradayım, adım Sivina.” Sesine cevap veren kimse yoktu. “Elhavenliyim, bir şövalyeyim, size yardım edebilirim.”

 

Cevapsızlık ve ölüm sessizliği Sivina’nın umutlarını söndürürken hâlâ buraya bir amaç uğruna gönderildiğindi kendine söylüyor ve dövüşme isteğini korumaya çalışıyordu. Bulması gereken herhangi bir şey olmalıydı.

 

Koridor mutfağın ortasından geçiyordu. Mutfağın açıldığı pencereyse Lunaryenlerin yemek yediği yemekhaneye bakıyordu. Koridordan daha geniş bir alan olduğu için oraya çıkarak kurt adama avantaj vermek istemiyordu ve içeride hiç ceset olmadığı için herhangi bir şey bulabileceğini zannetmiyordu. İçerideki hiçbir masanın düzeni bozulmamıştı, sandalyeler bile nizami düzende yerlerindeydi ve kurt adam buraya uğramış olsaydı düzenin korunacağını zannetmiyordu.

 

Yine de yemekhanenin tamamen önemsiz olduğunu söylemeyecekti. Burada ormana açılan bir kapı vardı. Kapının camından yemekhanenin dışındaki sarı yapraklı ağaçları görebiliyordu. Eğer kapıdan geçerse ormana çıkar ve tapınaktan uzaklaşırdı ama bunu yapmak istemiyordu. Hâlâ bulması gereken bir şey olduğuna inanıyordu.

 

Ayaklarının altında mana hissetmeye başladığında kurt adamın geldiğini düşünerek dövüşmeye hazırlandı. Sanki varlığı hemen yanı başındaydı, sanki gölgesindeydi. Büyü taşlarını fırlatmaya hazırlanırken son bir umut seslendi.

 

“Kimse var mı?”

 

Ardından mana denizine düşmüş gibiydi. Hücreleri akan dalgaların üstünde yavaşça süzülüyordu. Dikkati tapınağın dışında yoğunlaşan manaya kaydı, kurt adam buradaysa kesinlikle o da hissetmiş olmalıydı. Mana cesetlerden dünyaya yayılanlardan daha yoğundu, Yuzarsef’in evindeki manadan dahi yoğundu.

 

Yemekhanenin ormana açılan kapısı Sivina seslendikten sonra hafifçe aralandı. Camdan birini göremediği için gelen şey kısa boylu olmalıydı, belki sadece rüzgârdı. Biraz daha bekledi ve sarı tüyler kapının aralığında belirdi. Sarı tüylerin hemen ardından beyaz bir deri ortaya çıktı ve Sivina onların tüy değil saç olduğunu anladı. Ondan sonra da yaşı yediden büyük olmayan, gök mavisi gözlere ve upuzun kulaklara sahip bir çocuğun başı belirdi.

 

Uzun kulakları olmasaydı çocuğu memleketinin çocuklarına benzetirdi ama o bir yüksek elfti. Asalet çocuğun yüzünden akıyordu. Sivina’nın hissettiği mananın sahibi de oydu. Sivina yavaşça yaklaşırken sağ elini hafifçe kaldırdı. Büyü taşları hâlâ parmaklarının arasındaydı.

 

“Kötü biri değilim,” dedi onun sahiden bir çocuk olmasını umarak. “Kapıyı tamamen aç, bana doğru birkaç adım at. Seni kurt adamdan kurtarmaya geldim.”

-------------------------

20.06.2023 – 08:30






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr