Cilt 5 - Bölüm 22: Salderough 22 (2/3)

avatar
133 2

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 22: Salderough 22 (2/3)


“Söylemem gereken bir şey daha var,” dedi ama bu sefer kılıcına bakıyordu. “Biraz geç söylüyorum ama ne hissetmem ve söylemem gerektiği konusunda emin olamıyorum.”

 

“Benimle konuşurken çekinmen ayıplanacak bir hareket. Bana her şeyi söyleyebilirsin. Tüm dertlerini dinler ve senin için çözmeye çalışırım.”

 

“Doğru söylüyorsun.” Karısının gözlerine baktı. “Hayaleti öldürdükten sonra kılıcıma bir şeyler oldu ve tekrar konuşmaya başladı. Onu uyandırmayı başarmış olmalıyım.”

 

Yu onun gözlerine bakmaya devam ediyordu ama Sivina’nın gözleri Yu’nun beyaz zırhıyla tezat renge sahip kılıcına kaydı. Öncesinde fark etmese de Yu’nun söylemesiyle kılıcın üstünde rahatsız edici bir hava belirmişti.

 

“İki gün boyunca bir kılıçla mı konuştun yani?”

 

Yu başını sallayarak reddetti. “Hayır, konuşmadım.”

 

Kılıcın konuştuğunu duymak aklına Yurine’yi ve dolayısıyla kılıç perilerini getirdiğinden bunun doğru olduğuna, ruhları görme fikrinin doğruluğundan daha çabuk ikna olmuştu. İnandığı onca şeyden sonra Yu’nun böyle yalanlar söyleyeceği fikrini komik buluyordu. İnandığı onca şeyden sonra sorgulamaya bununla başlama fikri de komikti.

 

Ama kılıç perilerinin ve Yurine’nin aksine Yu’nun kılıcı bir peri değildi, iyi niyetli değildi ve şeytaniydi. Kocasının başının içinde konuşan ve onu kötü yollara çekmeye çalışan, yaşam enerjisini yiyecek bir şeytan olmasını istemiyordu.

 

“Şimdi ne söylüyor?” diye sordu.

 

“Sırrımızı neden sana söylediğimi soruyor.”

 

Sır kelimesi de hoşuna gitmemişti. Yu’nun sırları olamazdı, karı koca arasında sır bulunamazdı ve ne dediğini duyamayacağı bir şeyin kocasıyla konuşmasına izin veremezdi.

 

“At onu. Bir şeytanın kocamın kafasının içinde dolanmasını istemiyorum,” dedi ve kılıca uzandı. “Sen atmak istemezsen ben atarım. Çelise sana yeni bir kılıç verir, ondan daha iyi niyetlisini.”

 

Sivina kılıcı alıp toprağın derinlerine gömmeye niyetlense de Yu elini kılıcının kabzasına götürerek Sivina’nın tutmasına izin vermedi.

 

“Özür dilerim,” dedi mahcubiyetle başını eğerek. “Eğer beni kötü yola sürüklemeye çalışırsa senin dediğin olur ama benimle kalsa olmaz mı? Onun… Bana yardımcı olacağına inanıyorum. İyi yönde.”

 

Delilikti. Sivina’nın tanımadığı bir ses başının içinde Sivina’nın bilmediği kelimeleri ona fısıldıyordu ve tamamen Sivina’nın kontrolü dışında gerçekleşiyordu. Kontrol edemeyeceği bir şeyin kocasını kötü yollara sürüklemesinden korkuyordu.

 

Ama sonra Yu’nun yüzüne baktı. Kılıç ona bugün ölü olan yoldaşlarından biri tarafından hediye edilmişti ve İlonya’dan beri taşıyordu. Sadece normal bir kılıç olsaydı bile ona bağlanırdı. Üstüne üstlük normal kılıçlardan daha hafifti, dengesi o kadar mükemmel ayarlanmıştı ki kullanması aşırı zevkliydi. Onunla sadece bir şeytanı ve kırk sekiz baş koyunu öldürmüştü ama daha önce kullandığı için bu kadar eğlendiği başka silah olmamıştı.

 

“Ya seni kandırır ve ölüme sürüklerse? Ya sürekli başının içinde konuşup duygularını incitirse? Dövüş esnasında sana engel olmayacağının garantisini verebiliyor musun?”

 

“Evet.” Sesi net ve emindi. “Karanlık bir ruhu var ama ona baktığım zaman beni öldürmeyeceğini ve çocukça tavırlar takınmayacağını görebiliyorum. Her ne kadar istediği şey beni Marak gibi bir şeye dönüştürmek olsa da bana yardım edecek.”

 

“Neden?” Yu buna cevap veremedi ve Sivina kontrolün kimde olduğunu göstermek için elini çenesine koyup başını yukarı kaldırdı. “Söz verdiğini duyacağım. ‘Eğer bana kötü sözler fısıldar, kötü yollara sürüklemeye çalışır ve beni rahatsız etmek için sürekli konuşacak olursa; eğer beni kendisine köle yapmaya çalışır ve özgür irademe karşı çıkarsa ve eğer beni karımın istediği yoldan yürümekten alıkoymaya çalışırsa onu hemen atacağıma ve bir daha elime geri almayacağıma söz veriyorum,’ de.”

 

Yu başını salladı ve Sivina’nın kelimelerini aynı şekilde tekrar etti.

 

“Eğer bana kötü sözler fısıldar, kötü yollara sürüklemeye çalışır ve beni rahatsız etmek için sürekli konuşacak olursa; eğer beni kendisine köle yapmaya çalışır ve özgür irademe karşı çıkarsa ve eğer beni karımın istediği yoldan yürümekten alıkoymaya çalışırsa onu hemen atacağıma ve bir daha elime geri almayacağıma söz veriyorum.”

 

Yu’nun başının içinde olmadığı için verdiği söze ne kadar uyacağını bilmese de evlenecek ve sahip olduğu en kutsal şey olan vücudunu ona sunacak kadar sevdiği insana güvenmemeyi seçmek bir seçenek değildi. Bu yüzden rahatlamış hissetmese de kılıcı tutmasına izin verecek ama onu da test edecekti. En azından kılıcın konuştuğunu ondan gizlemeyerek güvenilme hakkını elde etmişti.

 

“Hareketlerini gözlemleyeceğim,” dedi kendisiyle birlikte kapıya çekip. “Hareketlerinin olumsuz yönlerde seyrettiğini hissedersem kılıcı senden alacağım. Hiçbir baskı altında kalmadan kendi isteğinle bile kötü bir şey yapsan bunun kılıcın suçu olduğunu söyleyecek ve senden alacağım.”

 

“Sözlerinin onu hizaya sokacağına inanıyorum,” dedi Yu.

 

Sivina’nın endişeleri devam ediyordu. “İstediklerini yapmayacak ve ona sahip olmaya çalıştığı şeyi vermeyeceksen neden sana yardım etmek istesin ki? Aklında seni cezbetmek için daima bir plan olacak.”

 

“Aklında planlar olabilir.” Yu da her şeyin farkında gözüküyordu. Kapıyı açtı. “Ama denerse sözümü tutacağım. Hem ona baktığımda bana doğrudan kötülük edeceğini göremiyorum. Bence bana karşı biraz sevgi besliyor.”

 

Aynı şeyleri söylemezdi ama sözünü tutacak ve en ufak bahanede kılıcı ondan alabilmek için gözünü dört açarak kocasını izleyecekti. Yu şimdilik hevesini alabilirdi.

 

Koridorda onları hizmetçiler karşıladı. Konuştukları şeyler kulağa absürt geldiğinden duyulmaları ihtimalinin utancını saklayarak olabildiğince doğal adımlarla hizmetçilerin peşine takıldı ve grotesk koridorları son defa geçti. Malikâne her hâliyle içini karartıyordu ama Çelise’nin burayı çok daha renkli bir hâle sokacağına emindi. Artık olması gereken küçük kız olarak hayatına devam edebileceği için burası da on beş yaşında bir kızın zevklerine göre döşenecekti.

 

Fakat bu değişimin sadece zaman geri alınıncaya dek sürecek olması ve ardından Çelise’nin yine aynı kadere mahkûm kalacağını bilmek yüreğinde yaralar açıyordu. Sivina ve Yu’nun yolu tekrar buradan geçmeyeceği için kimse onu kurtarmaya gelmeyecekti.

 

Sadece birinin toz olup gidecek hayatını güzelleştirdiği için sevinmeli miydi? İyilik yaptıkları herkesin iyilikleri geri alınacak ve engelledikleri tüm trajediler biri yardım etmediği sürece yaşanacaktı.

 

“Biri yardım etmediği sürece…”

 

Malikâneye girdikleri kapıdan çıkmak yerine arka kapıdan çıkmışlardı. Gerçi iki kapının şekli ve kullanım amaçları karşılaştırıldığında burası için ön kapı demek daha doğru olurdu. Bahçesi de diğerine kıyasla devasaydı ve içinde yine çirkin heykeller bulunsa da bahçenin genişliği sayesinde ferah bir hava yakalıyordu.

 

“Bir an malikânede kalmaya karar verdiniz sanıp sevinmiştim.” Çelise hediye ettiği at arabasının önündeydi. “Hâlâ şansınız var, bana hizmet etme lütfunu size bahşedebilirim. Maaşlarınız da konumlarınız da iyi olur. Artık geceleri de özgür olduğunuza göre bence düşünmeniz gerekiyor.”

 

Kızın erkek kıyafetleri giymeye başlayacağını düşünüyordu ama elbise giymişti. Beyazdı ve altın takılarla süslenmişti. Yine de elbisesinin aksine uzun siyah saçında basit bir örgüden fazlası yoktu.

 

“Kabul edemeyeceğimiz bir teklif,” dedi Sivina gülümseyerek. “Biz bir süre daha geniş düzlüklere ve yıldızların altına ait olacağız.”

 

Ayrıca bir malikânede yaşamayı reddedecek olmasa da böyle bir malikânede yaşamayı, Çelise onu değiştirebilecek biri olsa da istemezdi. Ne memleketindeki evinin ne de Virgo’daki malikânelerinin tadını alabileceğini zannetmiyordu.

 

“Zaten sizi başka yerde hayal edemiyordum.” Yu’nun yeni zırhına baktı. “Beyaz sana daha çok yakışmış. Artık gerçek bir şövalyeye benziyorsun. Sivina’nın yanına daha çok yakışacaksın.”

 

“Misafirperverliğiniz ve cömert hediyeleriniz için teşekkür ederim.” Yu saygıyla başını eğdi. “Zorunda olmasanız da bize yardımcı oldunuz. Size minnettarım.”

 

“Siz de bana yardım ettiniz,” dedi ve Sivina’ya döndü. “Daha iyi bir zırh istemediğine emin misin? Yu’nun zırhı gibi bir şey daha güvenli olur.”

 

Yu’nun zırhından kalan parçalar beyaza boyanmış ve kullanılamayacak hâle gelen parçalar yenileriyle değiştirilmişti. Yeni zırhı eskisinden çok daha asil bir görünüme sahipti. Beyaz zırhın içindeki kocası Yu Valarfin’e baktığında bir kahramanın suretini görüyordu.

 

Sivina ise alışkın olduğu zırh tipini kullanmaya devam edecekti. Hafif zırhın içinde kendini her zaman daha rahat hissetmişti ve tüm vücudu kaplayan plaka zırhlar diğer insanların aksine ona güven değil güvensizlik yaşatıyordu.

 

“Böylesi iyi.” Sivina da Yu ile aynı şekilde başını eğdi. “Her şey için teşekkür ederiz. İyilikleriniz unutulmayacak.”

 

“Sizinki de öyle!” Çelise arkalarına geçti ve yeni at arabalarına doğru itti. “İyi ki buraya gelmişsiniz! Sizi tanıdığım için mutluyum! Şimdi hadi gidin! Yolcu yolunda gerek!”

 

Burada biraz daha durmaları için Çelise’nin ağlayacağına emindi ama kız onları adeta kovarak şaşırtmıştı. Belki o da Valarfin ismi açığa çıktıktan sonra burada kalmalarının tehlikeli olduğunu anlıyor ve hem onlar için hem de işbirlikçi olarak anılmamak için her ne kadar istemese de gitmelerinin hayırlı olacağını düşünüyordu. Sivina da bunun uygun olacağı kanaatindeydi. Burada kaldıkları her saniye ayrılmak Çelise için daha zor olacaktı. En iyisi arkalarına bakmadan hemen şimdi veda edip gitmekti.

 

Yeni at arabalarının şoför koltuğuna oturdular. Yolculuklarını dikkat çekmeden sürdürmek istedikleri için Çelise onlara daha güzellerini önerse de basit bir vagon seçmişlerdi. Kaliteli ahşaptan yapılmıştı, üstü kapalıydı ve sağlam pencerelere sahipti. İçi de konforlu sayılırdı. Araçlarını koyabilecek güvenli yerler bulduklarında içeride uyuyabilecek ve hanlara para ödemeyeceklerdi. Şoför bölümümün üstü yağmuru engellemek için tenteyle kapatıldığı için atları sürdükleri sırada rahat edeceklerdi.

 

Atların sayısı ikiydi ama katırlardan daha iyilerdi. İki at da bir lorda uygun şekilde yetiştirilmişti ve gerektiği zaman onları araçtan ayırıp kullanabilirlerdi. Yine de atlar rinoların hızlarına kolay kolay ulaşamazdı.

 

“Her şey için tekrar teşekkür ederiz,” dedi atlar hareket etmeye başladığında. “Elveda!”

 

Malikânenin kapısı onlar için açıldı ve doğuya olan yolculukları kaldığı yerden devam etti.

-------------------------

01.04.2023 – 19:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr