Cilt 5 - Bölüm 14: Salderough 14 (2/2)

avatar
150 2

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 14: Salderough 14 (2/2)


Gerçekleşen işin hiçbir yerinde kesinlikle adalet yoktu. Dövüşle yargılama doğası gereği adil değildi ama üçe iki dövüşmek hiç doğru gelmiyordu. Kocası sırf Sivina’yı elde edebilmek için pisleşiyordu ve böyle yaparak onu elde edebileceğini zannediyor, bunun kendisine yardımcı olacağını düşünüyordu.

 

Neyse ki davranışıyla ne saygı ne de sevgi toplaması mümkündü. Sivina’yı elde etmesinin de imkânsız olduğunu anlamıyordu. Uçkuru tarafından yönetildiği için hiçbir şeyin farkında değildi ya da farkında olsa bile inadı ve hayâsızlığı yüzünden utanmadan devam ediyordu.

 

Biraz da onun suçuydu. Eğer onları dövüşle yargılamak için kocasını beklememiş olsaydı o ikisini kurtarmış olurdu. Zaten en başından beri kocasının gelmesini beklemek gibi bir niyeti bulunmuyordu. Sadece o ikisinden ve yaşadıkları hayat tarzından hoşlanmış, onlarla zaman geçirmek ve malikânedeki hayatının yükünü hafifletmek istemişti. Durduk yere insan öldürdüklerini ve bu yanlışı savunduklarını biliyordu fakat onları tanıdıkça aslında kötü kişiler olmadıklarını düşünmüştü.

 

Fakat kocası gelmeden hemen önce onları yargılayıp gönderme planı kocasının erken dönüşüyle suya düştüğü için şu anda bu noktadaydı. Herict Von Araka bir kez daha göz göre göre karısını aldatmaya teşebbüs ediyor ve bundan hiç utanmıyordu. O artık kararını vermişti, o kadına gözünü dikmiş ve Çelise yerine onu istemişti.

 

Her ne kadar aldatılmak bir kadın için acı verici olsa da Çelise kocasının onu başkalarıyla aldatmasından memnundu. Onu sevmiyordu, onunla birlikte olurken acı çekiyordu. Şu anda bile bacaklarının arasında nefret ettiği bir ağrı vardı ve bunu iki yıldır yaşıyordu. Herict Von Araka bir başka kadınla birlikte olduğu zamanlarda Çelise’ye bakmadığı için rahatlıyor, ilişkiye zorlanmadığı küçük zaman diliminde hayatın yükünü yok sayıp dinlenmeye çalışıyordu.

 

Bu yüzden kocası onu herhangi bir kadınla aldatmaya karar verdiğinde sadece acı verici bir mutluluk hissederdi. Bir başkasıyla mümkün olduğunca uzun süre beraber olmasını, karısını unutmasını dilerdi.

 

Fakat aynı dileği Sivina için dileyemiyordu. Başta güzel oldukları için onu ve kocasını sevmiş, onlarla vakit geçirmek istemişti fakat tanıdıkça hissettiği duyguların samimiyeti artmıştı. O ikisinin Herict’in kurbanları olmasını istemiyordu. Herict’in Yu’ya zarar vermesini, Sivina’yı kirletmesini istemiyordu.

 

Kocası Herict Von Araka kadına gözünü dikmiş ve onu elde etmeye karar vermişti. Bu durumda Çelise de bunu engellemeye ve o ikisini kurtarmaya karar veriyordu.

 

Ama onları kurtarmak için ne yapabilirdi ki? Biraz toprak büyüsü kullanabilen küçük bir kızdı ve bu kocasına karşı savaşmak için yeterli değildi. Ona karşı savaşmak istese bile ki istiyordu, malikâneden kaçıp Sivina’nın yanında saf almasının yolu yoktu. Muhafızlar malikâneye girmenin ve çıkmanın mümkün olduğu her yerde nöbet tutuyordu ve tek başına çıkarak Sivina’nın yanına gitmeye çalışırsa onu durdururlardı.

 

Muhafızları geçse bile kısa sürede onun yokluğunu fark edip aramaya başlar ve kocasının aklına ilk başta han gelirdi. Eğer akşamüstü kaçmayı başarır ve hana varırsa güneş battığında herkes uykuya dalacağı için sabaha dek güvende olurdu ama hâlâ malikâneden çıkmanın yolunu bulamıyordu.

 

O kadar acizdi ki burada yaşadığı kısmi hapis hayatını kabullenmekten başka bir seçeneği olmamış, çok normalmiş gibi yaşamaya başlamıştı. Onun aksine Yu ve Sivina ise kafalarına eseni yapmış, istemedikleri bir yerde bulunmayı reddetmiş, silahlarını bile bırakmamışlardı. Kimsenin hayatlarını etkilemesine izin vermiyorlardı. Onları kıskanıyor, onlar gibi olmak istiyordu.

 

Ne yazık ki bunlar bir çocuğun çocukça hayallerinin ötesine geçecek şeyler değildi. Onların hayatını yaşama şansı yoktu ve onlar için yapabileceği tek şey kaçmalarına yardımcı olabilmekti. Sonrasında kocasının gazabına uğrayacak olsa bile onlar için bunu yapardı fakat Yu kaçamayacak kadar gururlu bir adamdı.

 

Onların yanında dövüşemezdi, kaçmalarını sağlayamazdı. Elinden gelen tek şey dövüşmelerine yardımcı olması umuduyla onları yarın sabaha karşı uyarmak ve ardından ismini bildiği tüm tanrılara dua ederek kazanmaları için yalvarmaktı. Dualarının kabul olup olmayacağını bilmese dahi hiçbir şey yapmadan oturmaktansa kendine bir şey yaptığını söyleyerek geleceği beklemek istiyordu.

 

“Ama onları nasıl uyarabilirim ki?”

 

Kocasının gücünü anlatmak ve yarın sabah karşılaşacakları adaletsizliği söylemek için hizmetçileri ile haber gönderebilirdi ama bu yağmurda dışarı çıkmaları yeterince şüpheliyken bir de hana gittikleri fark edilirse işin ucu mutlaka ona dokunur ve kocasının gazabıyla karşılaşırdı. Yardım etmek uğruna onunla yüzleşmeyi kabul etse de en başta fark edilmeyecek bir yardımın yollarını aramak daha iyiydi.

 

Hizmetçilerin bir kötü yönü daha vardı. Onların sadakati, malikânedeki diğer herkes gibi Herict Von Araka’ya aitti ve Çelise onlara pek de iyi davranmamıştı. Onlara güvenemez, kocasının aleyhine hamle yapacaklarına inanamazdı. Şimdiye dek onlara iyi davranmamıştı ve sırf ona olan garezlerinden ötürü kocasına ispiyonlayabilirlerdi.

 

“Ama kocama olan sadakatleri de para üzerine kurulu. Onlara yeteri kadar para verirsem ihanet etmeyecekleri kimse kalmaz.”

 

Para için kendi kocalarına ihanet ettiklerini görmüştü. Tek seferlik de olsa Herict’e ihanet etmemeleri için bir neden var mıydı ki? Fakat onları ikna etse bile dışarı çıkıp hana gitmeleri için bir bahane yoktu. Çok şüphe çekerlerdi ve basit sebepler dövüşten bir gün önce yargılanacak mahkûmların yanlarına gitmeleri için yeterli gelmezdi.

 

“Hizmetçiler bir işe yaramaz ama zaten dışarı çıkacak muhafızları kullanabilirim. Yalnızca birini ikna etmem yeterli olur.”

 

Erzaklar tüm kasabaya dağıtılacaktı ve kasabaya han da dâhildi. Sivina ve Yu’nun orada kaldığı biliniyordu ve suçlu olsalar bile onlara biraz yemek vermeleri gerekirdi. Eğer vermeyeceklerse bile yetkisini kullanarak vermelerini sağlayabilirdi. Akşamdan önce yemek için birkaç şey vermelerini emretmek Herict’i herhangi bir durum için şüphelendirmezdi çünkü zaten onlardan hoşlandığını biliyordu. Yani onlara mesaj göndermek için bir şansı vardı ve geriye kalan şey mesajında nelerden bahsedeceğini düşünmekti.

 

Ama kocası malikânenin içinde kaybolmuşken yapabileceği başka bir şeyler var mı merak ediyordu. Yapabileceği bir şey varsa kocası fark etmediği sürece yapmaktan geri durmazdı ve kısa süre sonra aklına bir şeyler gelmeye başlamıştı. Onlara bir mektuptan fazlasını gönderebilirdi ve yazılardan daha fazla yardımcı olabilirdi.

 

Eteklerini kaldırmadan yürüyebileceği kadar hızlı yürüdü ve onunla ilgilenmeye çalışan hizmetçileri tersledi. Hiçbiri onun hareketlerine şaşırmamıştı çünkü normal bir günde yaptığı şey zaten onları terslemek, kendisinden mümkün olduğunca uzak tutmak ve onları görmeden yaşamaya çalışmaktı.

 

Malikânede kocasının kullandığı bir sürü özel oda vardı ve bunların her biri farklı amaçlarla kullanılıyordu. Kimsenin girmesine izin vermediği odalar en güvenli olanlardı ve birinin girdiğini duyarsa gerçekten sinirlenirdi. Bunun haricinde oyun oynadığı, kızları soktuğu, hobileri için kullandığı ve bulduğu bazı eşyaları topladığı odalar da vardı.

 

Çelise çoğu odaya girebiliyordu fakat daha sonra kocasına hesap vermek istemediği için genellikle, kocası onları kızları soktuğu o odaya sokmak istemediği sürece uzak duruyordu. Bugün ilk defa kendine ait bir amaçla o odalardan birine girecekti. Girmek istediği odada Sivina’ya gönderebileceği bir şeyler bulabileceğini biliyordu.

 

Ama önce odanın anahtarlarını alması gerekiyordu ve kocası genelde çoğu anahtarı Çelise’nin istediği gibi girebildiği çalışma odasında tutardı. En özel odaların anahtarları ise yatak odasındaydı ve Çelise o odaların anahtarlarına dokunmayı bile aklından geçiremezdi.

 

Çalışma odasının önünde nöbet tutan muhafız onu gördüğünde başını eğdi ve “Hanımım,” diyerek selamladı. Çelise ise hiçbir şüpheye mahal vermeden her zaman yapacağı şeyi yaptı ve muhafızı hiç görmemiş gibi davranarak çalışma odasına girdi. Kocası odada bir şeyleri karıştırdığını anlayabilirdi fakat canının sıkılması gibi ufak bahaneleri öne sürerek ondan kurtulması mümkündü.

 

Aradığı anahtarı kolayca bulduktan sonra onu kıyafetine sakladı ve geldiği gibi muhafızı umursamadan dışarı çıktı. Şimdi sıra hedeflediği odaya girmekteydi. Buradaki sorun bugüne de o odaya hiç girmemiş oluşuydu. Muhafızın durduk yere Herict’e karısının odaya girdiğini söyleyecek hâlde olmadığını bilse de kocasından gizli iş yapıyordu ve beyni istemsizce temkinli davranmaya başlamıştı.

 

Korktuğu gibi girmek istediği odanın bulunduğu koridora geldiğinde bir muhafızla karşılaştı. Adam koridorda volta atıp duruyordu. Onun gitmesini bekleyebilirdi fakat kocası her an bir yerden çıkabileceği için zaman kaybetmeden yapmak istediklerini hızlıca yapmalıydı. Bu yüzden can sıkıntısı sebebiyle dolaşıyormuş gibi davranarak muhafızın üstüne yürüdü.

 

“Hanımım benden bir şey mi istiyor?” diye sordu muhafız.

 

“Senden ne isteyeceğim be!” diye çemkirdi. Bu tavrı tam da insanların ondan beklediği şeydi bu yüzden muhafız hoşnutsuz bir yüz takınmaktan başka bir şey yapmamıştı.

 

Tam da girmek istediği kapının önüne geldiğinde topuğunu sertçe yere sürttü. Ayakları kabarık eteğinin altında gizlendiği için bunu kasıtlı olarak yaptığı belli olmuyordu.

 

Ya da belli olmamasını umuyordu.

 

“Hanımım!”

 

Ayakkabısının topuğu kırılırken yere düştü ve muhafız taşıdığı kalkanı bırakıp hemen yanında bitti. Adam gerçekten on beş yaşındaki küçük kız için endişeli gözüküyordu lakin Çelise onun kendisi adına endişelenmesini umursamıyordu. Muhafız ne olduğunu anlamaya çalışırken onu itti ve yere düşürdü.

 

“Ahmak!” diye bağırdı. “Ayakkabımın topuğu kırıldı! Ne diye hemen yanıma sokuluyorsun?”

 

Topuğunu kırdığı ayakkabısını çıkarıp muhafızın üstüne attı ve tek ayakkabıyla dolaşamayacağı için diğeri için de aynısını yaptı. Pahalı, parlak ve siyah bir ayakkabı çiftiydi. Pahalı mavi kurdelelerle süslüydü ve muhafızın o çifti almak için maaşının tamamını harcaması gerekebilirdi. Kırılan ayakkabının parasını maaşından keseceğini söyleseydi sinirden deliye döneceğini biliyordu.

 

“Git bana giysi odamdan aynısını getir!”

 

Adına endişelendiği kızın ona böyle davrandığını gören adam net bir şekilde kızıyor ve belli etmemek için uğraşmasına rağmen saklamayı başaramıyordu. Çelise onu tekrar iterek biraz daha kızdırdı ve bir kez daha bağırdı.

 

“Kalın kafana girmesi için kaç defa söylemem gerek? Gidip getirsene! Çıplak ayaklarımla mı gezmemi istiyorsun?”

 

“Emredersiniz.”

 

Muhafız oyalanmayı bırakıp ayağa kalktı ve kırılan topukla birlikte ayakkabı çiftini alarak emri yerine getirmek için Çelise’nin giysi odasına yürümeye başladı.

 

“Kurdelelere dikkat et! Mavi olacak! Kıyafetimle uyum sağlamalı!”

 

İçinden söylendiğini, muhtemelen kendisine ahlaksız küfürler ettiğini biliyordu ama duymadığı sürece umurunda değildi. Muhafızdan kurtulmayı başarmıştı ve mavi kurdelelere sahip başka ayakkabıları olmadığı için muhafız uzun süre olmayan bir şeyi arayarak zaman kaybedecekti. Yani istediği şeyleri alıp kabarık kıyafetinin altına saklamak için bolca zamanı vardı.

-------------------------

11.03.2023 – 20:30






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr