Cilt 5 - Bölüm 10: Salderough 10 (2/2)

avatar
164 2

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 10: Salderough 10 (2/2)


Kapıyı açtıklarında diğerlerinin aksine altın sarısı zırh giyen bir muhafız tarafından karşılandılar. Omuz zırhlarından aşağıya kırmızı tüyler sarkıyordu, kırmızı pelerini ve iri cüssesiyle birlikte bir aslanı andırıyordu. Miğfer yüzünün tamamını kapatmadığı için adamın sakallı ve yaralı çirkin yüzünü görebiliyordu, ürkütücü ve tehditkârdı.

 

Manasını da hissedebiliyordu. Neredeyse onunki kadar yüksekti.

 

“Bekleniyorsunuz.”

 

“Kabul odasında mı?”

 

Muhafız genzinden yükselen bir hırıltıyla onayladı ve taşıdıkları silahlar hakkında hiçbir şey söylemeden yolu işaret etti. Sivina öne çıkarak ilk adımı atarken Yu’yu elinden tutup çekti. El ele yürürken komik bulunabilirlerdi ama umursamıyordu. Üç gün önce Çelise’nin onları yargıladığı taht odasına gidiyorlardı.

 

Attığı her adımda stresin artacağını düşünürken artan şey kendine olan güveni oldu. Yu’nun rahatlığı bulaşıcıydı, onun yanında olduğu ve onun tarafından desteklendiği sürece kimse tarafından yenilmeyeceğini biliyordu.

 

Belki kimse demek abartılı olurdu, hâlâ Yu Zao gibi canavarlar mevcuttu ama Mora’da karşısında duracak çok fazla kişi olmadığına inanıyordu. Başarısız bir şövalye olsa da Elhaven’in en iyi şövalyelerinden biri tarafından eğitilmiş bir şövalyeydi; kaybetmiş bile olsa Yu Zao gibi harika bir savaşçı ile dövüşmüştü ve o dövüş hayatında aldığı en mükemmel kılıç dersi olmuştu. Buradaki herhangi birine kaybetmek için sebebi yoktu. Hikâyeleri burada sonlanmayacaktı.

 

Tekrar aynı örümcek işlemeli kapının önüne geldiler ve kapı tekrar yavaşça açıldı. Bu sefer vücudunun içindeki mana titriyor, karşılarında güçlü birinin bulunduğunu söylüyordu.

 

Yağmur sanki camlara rastgele vurmuyordu da ritim tutturup, şimşek ve yıldırımla senfoni oluşturuyordu. Senfoniyi dinleyen oda güneş ışığının ulaşmasını engelleyen yağmur bulutları yüzünden daha bir karanlıktı. Tahta çıkan merdivenlerin önüne koyu kırmızı bir halı serilmişti ve halının çevresinde altın renkli zırhlar giyen on muhafız sıra olmuştu. Odanın geri kalanı hizmetçilerden oluşuyordu.

 

Yürürken doğal olarak silah kuşanmış adamların zırhlarını inceleyecek ve bir dövüş durumunda nereye saldıracağını belirleyecekti. Onları çağıran adam tam bir plaka zırh giyse de diğer on muhafızın zırhları altın renkleri dışında öncekilerle aynıydı, gövdeleri, bacakları, kolları ve omuzları korunuyordu fakat bu koruma tam değildi, pek çok açık vardı. Tabii o muhafızlardan yayılan mana ayrı bir seviyedeydi.

 

Fakat odadaki mana yoğunluğunun sadece küçük bir kısmını muhafızlar oluşturuyordu. Dar korseli, kabarık etekli ve bol fırfırlı elbisesiyle birlikte Çelise’nin beklediği merdivenlerin üzerindeki örümcek tahtında oturan adam, mana yoğunluğunun sebebiydi.

 

O, üç gündür bekledikleri kişiydi. Salderough Lordu Herict Von Araka, yokluğunda karısı Çelise’nin oturduğu tahtın üstündeydi. Yüzü küçük karısının yüzü gibi solgundu, hayaleti andırıyordu. Omuzlarına dökülen siyah saçları karısının saçları gibi siyah ve solgundu, gözleri ise rengini kolayca belli etmeyen koyu yeşil tondaydı.

 

Adamın kemikli yüzü karakteristik ve yakışıklıydı. Şık giyiniyordu, sanki bir balodaymış gibiydi. Kapı açılır açılmaz Sivina’ya bakakalmış, solgun ince dudakları kusursuz bir düzlük ile misafirleri karşılamıştı.

 

Ama ardından gelen gülümseme ve bakış, Sivina’nın çokça gördüğü ve nefret ettiği bir şeydi. Adam hızla ayağa kalktı ve merdivenleri ikişer ikişer indi. Aynı hızla yürürken adımlarının kusursuzluğuna dikkat ediyordu.

 

“Rhaea adına! Baelea adına!” diye haykırdı Lord Araka. “Karım suçlulardan bahsedince iki ayyaş bekleme gafletine düşmüştüm, ne kadar yanılmışım… Ah, sizi bu şekilde çağırdığım için özür dilerim. Eğer ki böyle muhteşem bir sanat eseriyle karşılaşacağımı bilseydim kesinlikle ayağınıza gelirdim!”

 

Lord Araka onlara doğru yürürken durdular ve Sivina, göz ucuyla Yu’nun yüzüne bırakarak o korkunç ifadeyi yakaladı. Bir katilin, insanların bahsettiği şeytanın yüzü o olsa gerekti. Gözlerinde mor alevler çakan şimşeklerin eşliğinde parlıyordu. Dudakları çarpıklaşmış, yanakları yırtılacak kadar gerilmişti.

 

“İsminizin Sivina olduğunu duydum, ne kadar güzel bir isim.” Önlerine geldiğinde Sivina’nın eline uzandı. “Bendeniz, Salderough Lordu Herict Von Araka, daha önce hiçbir insanla tanışmak bana böylesine şeref vermemişti.”

 

Lord Araka’nın elini yakaladıktan sonra dudaklarına götüreceği çok açıktı ve elini tutması bile yeterince kötü bir fikirken bir de Yu’ya sunduğu vücuduna herhangi birinin bir öpücük bırakması, Sivina’nın katlanamayacağı bir fikirdi. Özellikle karısının karşısında utanmadan böyle hareketler sergileyen bir sübyancının ona dokunmasına izin veremezdi.

 

Kaçınılmaz olarak Yu da aynı düşünceler içerisindeydi. Sivina kendi elini geri çekerken Yu, Lord Araka’nın bileğini tuttu ve kınlarından çekilen kılıçlar bülbül gibi şakıdı. Muhafızlar hızla etraflarını sararken hizmetçiler arasında aptal bir kadın çığlık atarak gerginliğin seviyesini arttırmıştı.

 

“Bırak!” dedi muhafızlardan biri. “Yanlış bir hareket yapma! Bırak!”

 

Lord Araka muhtemelen Sivina’nın babası kadar uzundu. Doğal olarak Sivina’nın elini tutmak için eğildiğinde bile Sivina’dan sadece birkaç santim uzun olan Yu’ya yukarıdan bakıyordu. İki erkeğin gözleri buluştuğunda gördüğü çatışma, ölümcül bir mücadeleye dönüşecek türdendi.

 

“Sivina benim karım lan.”

 

İki erkeğin gözlerinden kıvılcımlar yükselirken Sivina kocasının elini tutup çekmeyi denedi. Karşısındaki adamın taşıdığı mana ona Yu’nun baş edemeyeceği kadar güçlü olduğunu söylüyordu, Sivina ise belki yenebilirdi. Karşılarında muhtemelen bir büyücü duruyordu ve vücudunun şekline bakılırsa yakın dövüşte de gayet iyi olmalıydı.

 

“Bırak dedik,” dedi kalkanıyla siper alırken kılıcını uzatan başka bir muhafız. Temkinli bir şekilde yaklaşıyorlardı ve her an kan dökülebilirdi.

 

“Yu, bırak,” dedi Sivina. “Bu işi bitirip yolumuza dönelim, lütfen.”

 

O da rahatsızdı, aynı tepkiyi verip bir çocukla birlikte olan sübyancıyı öldürmek isterdi ama karşısında durdukları adamın hem fiziksel gücünün hem de otoritesinin farkında olmalılardı. Onun dövüş yeteneğini geçseler, nasıl bir büyücü olduğunu bile bilmeden onun evinde ona saldırmanın hiçbir etkisi olmayacaktı.

 

Yu tuttuğu bileği iterken Sivina kocasının yanında olduğunu göstermek için koluna sarıldı. Güzel olduğuna lanet ediyordu. Araka gibi insanlara da lanet ediyordu, bir adamın karısına alçakça bir şekilde yaklaşmak onun hükmünde ölümü hak eden bir davranıştı.

 

“Böyle güzel kadınların neden senin gibi kaba ve şiddet yanlısı adamların yanında durduğunu hiç anlayamadım,” dedi Lord Araka.

 

Hâlâ çirkin davranışına devam etmekte ısrarcıydı ve onu dinlemek onun yerine utanmasını sağlıyordu. Çelise’ye böyle bir adama katlanmak zorunda olduğu için acıyordu.

 

“Kelimelerine dikkat et,” dedi Yu.

 

“Lordumuzun karşısında kelimelerine dikkat etmesi gereken sensin!”

 

Lord Araka usulca tahtına dönerken muhafızlar biraz daha yaklaşmıştı, hâlâ kılıçları havadaydı. Sivina onları öldürmek için plan yapmaya başlamışken Lord Araka konuştu.

 

“Onun üstüne gitmeyin, her ne kadar rahatsız edici olsa da anlaşılabilir, daha önce de benzeri birkaç olayla karşılaşmıştım.” Örümcek tahtına tekrar otururken gülümsedi. “Karısına olan güvensizliği ne düzeydeyse beni bir tehdit olarak gördü, hoşlandığı kızı bir başkasına kaptırmamak için de dişlerini gösterdi. Ah, bir hayvan gibi, oysaki tek niyetim misafirlerimi sıcakça selamlamaktı. Misafirimizin iç dünyası kapkaranlık olsa gerek.”

 

Çıldırmak istese de kendisi gibi çıldırmak üzere olan Yu’yu ağırbaşlı olmaya ikna etmezse işler yalnızca daha kötüye gidecek ve kesinlikle kan dökülecekti.

 

“Boş ver Yu, işimize bakalım.”

 

Gözü merdivenlerin başında duran Çelise’ye kaydı. Kız ellerini tutarken başını yere eğmiş, kötü bir şey yaptığını bilen bir çocuk gibi yerdeki halıyı izlemeye başlamıştı. Yanaklarından süzülen yaşları görebiliyordu. İçindeki bencil kişiliği Çelise’nin onları burada tutarak şu an yaşananlarda suçu olduğunu söylerken diğer yandan böyle bir adamla evli olduğu için onun için daha fazla üzülüyor, ona daha fazla acıyordu.

 

“Sana kelimelerine dikkat et dedim.”

 

“Yu, yapma…”

 

İşe yaramıyordu. Karısını dinlemeyecekti. Ona o kadar laf edip istediklerini yapmak istediğini söylemesine, ne yapacaklarını onun söylemesini istemesine rağmen şu anda söz dinlememesi Sivina’yı yaralıyordu. İşin sonucunda hem yaşanan olay yüzünden üzülüyor hem de kocasının tutamadığı sözler vermesine kırılıyordu.

 

“Ger dur, Sivina.” Karısının kolundan çıktı ve bir adım öne attı. “Muhafızlarından ikisini haklı sebeplerle öldürdük, yanında tuttuğun kız sana anlatmıştır. Şimdi de suçsuzluğumuzu tanrıların huzurunda kanıtlamak için dövüşle yargılama talep ediyoruz. Tanrılar yargıç olsun ve karşıma bir şampiyon çıkar. İstersen sen çık, iğrenç günahlarının bedelini canınla öde. O kızı hâlâ bir çocukken aldın ve tecavüz ettin.”

 

Çelise yüzünü tamamen saklamış, Lord Araka’nın yüzüyse Yu’nun yüzü gibi asılmıştı. Lordun evinde lordun kendisine kafa tutmak bambaşka bir mevzuydu. Üstelik kendisi halktan biri bile değil, kimliği fark edildiği takdirde anında öldürülecek bir suçluydu.

 

“Kimse bizim karşımızda lordumuza baş tutamaz!”

 

Kalkanının ardında saklanan kızgın muhafız kılıcını Yu’nun boynuna doğru uzattı. Sivina baltasını muhafızın elini kesmek için kaldırırken Yu muhafız henüz kelimelerini tamamlamadan harekete geçmişti. Siyah kılıç muhafızın çeliğini karşılarken balta onun elini kolunun geri kalanından ayırdı, adam çığlık atarken Yu kılıcını başının üstünde döndürdü ve kazandığı ivmeyle boğazını kesti.

 

Geri dönüşü yoktu, sırtını Yu’nun sırtına dayadı ve ona saldıran sonraki muhafızı kılıcıyla savuştururken baltasını boğazına savurdu. Muhafız geri kaçarken arkasından da çelik sesleri geliyordu. Boğazı kesilen muhafız hâlâ can çekişirken hizmetçilerin çığlığı çeliğin şarkısının yanında çirkin bir gürültü yaratıyordu.

 

Bir kişiyi daha öldürmek üzereydi ki beline bir kızın ince kolları dolandı ve Lord Araka bağırdı.

 

“DURUN!”

 

Muhafızlar hareketlerini anında keserken Sivina onu karnından tutan ellere baktı, Çelise’ye aitti fakat sırtını Yu’ya dayamasına rağmen onu arkasından sarıyordu. Kendini ondan kurtarırken Çelise’nin dövüşü durdurmak için Yu’nun beline atladığını gördü. Böylece ikisini birden tutabilmişti.

 

“Çelise, geri çekil.” Lord Araka karısını çağırdı. “Bunlar çok saçma hareketlerdi, hem senin için hem de onlar için.”

 

“Ö-özür dilerim, sevgili kocacığım…”

 

Çelise hıçkırıyordu, gözleri kızarmıştı. Yu’yu bıraktı ve muhafızlar Lord Araka’nın önüne geçerken yavaşça arkasını döndü. Yürümeye başladığında Yu onu omzundan tutup durdurdu.

 

“İstemediğin şeyleri yapmak zorunda değilsin,” dedi lordun yüzüne bakıp. “Sana emretme hakkı yok.”

 

“Kelimelerine dikkat etme sırası sana geldi.” Lord Araka tahtından çıkan örümcek bacaklarını sıktı. “İlk saygısızlığını affettim, sonrakileri affedeceğimi zannetme.”

 

Bu sapkına karşı kocasını ezdirmeyecekti, kılıcını ona doğrulttu. Ortam yeterince kızıştığı ve salonda bir ceset olduğu için artık daha fazla ağırbaşlı olmaya gerek görmüyordu.

 

“İstersen hiçbirini etme,” dedi tuttuğu baltayı ona fırlatma hazırlanırken. “Senin gibi sapkınların bizim üzerimizde bir otoritesi bulunmuyor. Bizi cinayetle suçluyorsan tanrıların yargısını talep ediyoruz. Ölen muhafızlarının aileleri adına, sen karşımıza çık ya da bir şampiyon ata, bu işi şimdi bitirelim.”

 

Lord Araka gülümseye çalıştı. “Sizin hatırınıza tatlı hanımım-”

 

“Sen ders almıyor musun?” Yu’nun kanlı siyah çeliği öfkeyle Lord Araka’ya doğruldu. “Bir adamın karısına karşı nasıl konuşuyorsun? Kıçını kaldır! Karşıma çık!”

 

“Yargınız festival gününde, üç gün sonra görülecek.” Lord Araka, Yu’yu hiç umursamadan konuşmuştu ve bu Yu’yu daha fazla sinirlendiriyordu. “O zamana dek misafirim olarak beklemenizi rica edeceğim, hanımım. Lütfen ona da bunu söyleyin.”

 

“Hâlâ…”

 

“İsterseniz masumiyetiniz kanıtlanana dek mahkûmum olarak da bekleyebilirsiniz.”

 

“Karşıma sen çık,” dedi Yu. “Kasabada bekliyor olacağım.”

 

Lord Araka cevap vermedi ve Yu, Sivina’yı tutup dışarı çıktı. Malikâneden çıkarlarken kimse onları durdurmamıştı.

-------------------------

21.02.2023 – 01:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44355 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr