Cilt 4 - Bölüm 40: Valarfin’in Öpücüğü (1/2)

avatar
254 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 4 - Bölüm 40: Valarfin’in Öpücüğü (1/2)


Zırh yoktu, kalkan yoktu. Sadece belinde bir kılıç ve elinde bir mızrak vardı. Vücudundaki morlukların acısı gittikçe azalırken Altar’ı ikna etmiş ve güneş battığında son karşılaşmalarını yapmak için tanrının kabrinin önüne gelmişlerdi.

 

Yu bu işi tamamen bitirebilmek için herkesin gelmesi gerektiğini söylemişti. Altar da bu öneriyi kabul etti. Tüm eşyalarını ve kölelerini korkudan kendilerine ihanet etmeye cesaret edemeyecek köy ağasına bıraktılar ve yanlarına tüm Vazgeçilenleri alarak mağaraya girdiler.

 

Altar, Oğul, Marak, Vamaer, Darkan ve Johan ile birlikte Yu ile Raya da sayıya katıldığında sekiz kişilerdi. Yu ve Raya dışındakilerin de kılıcı olsa da meleğe karşı bozdoğanlar kullanmayı tercih etmişlerdi. Ezici silahların kesici silahlara kıyasla daha kullanışlı olacağına inanıyorlardı.

 

Raya ise geçen sefer olduğu gibi bir arbalet taşıyordu. Arkada kalacak ve meleği vurmaya çalışacaktı. Oğul da onun yanında duracaktı. Eğer kendini hazır hissederse dövüşe katılabilirdi ama onu en başta kendileriyle birlikte sokmak istemiyorlardı. Tekrar ağlamaya başlarsa onu korumak zorunda kalmak kendi hayatlarını da tehlikeye atmalarını sağlayacaktı.

 

“Vararfin’in mokuna iş yapmak hoşuma gitmiyor,” dedi Johan.

 

Diğerlerine Kyre’nin ölümünün mağarada şeytan tarafından gerçekleştirildiğini söylemişlerdi. Bu yüzden Yu’nun ne yaptığını ve ne yapmak istediğini bilmiyorlardı.

 

“Tamam morar mozma,” dedi Vamaer. “Şimdi mitirerim de kurturarım şu işten.”

 

Vamaer yılmış gibiydi. Darkan ve Marak da başını sallayarak onu onayladı. Altar, Oğul’a kapıyı açmasını işaret ederken Raya arbaletin yayını geriyordu.

 

Oğul iki kapıdan birini iterken diğer kapıyı siper alabilmesi için Raya’ya bıraktı. Kapıyı tamamen açtığında yine büyük ve boş mezar odasıyla karşılaştılar. İçerideki melek bir yere gizlenmiş ve tanrısına yaklaşanı öldürmek için bekliyordu.

 

“Geri çık,” dedi Altar.

 

Oğul hemen onun sözüne uyarak Raya’nın arkasına geçti. Raya arkasında onun olmasından rahatsız olduğunu yüzünü ekşiterek gösterdi fakat burada onun bu rahatsızlığını gidermeye uğraşacak hiç kimse yoktu.

 

Bu sefer içeri ilk giren Yu oldu. Altar onun bu hareketinden hoşlanmayarak arkasından geldi ve diğer Vazgeçilenler onları takip etti. Ortadaki büyük çukurun üstündeki köprü ve köprünün üstündeki lahit el değmemiş şekilde bekliyordu.

 

“Meleğin üstüne gideceğiz.” Altar kılıcıyla lahdi işaret etti. “Geri çekilmek yok. Kaçmak yok. Bugün bu iş bitecek. Kaçanı görürsem ölüsünü bile sikerim.”

 

Altar’ın konuşması insanları cesaretlendirmeye yönelik olmasa da diğerleri melekten kaçmanın kesin bir ölüm anlamına geldiğini biliyordu. Bu yüzden savaşacak ve hayatta kalmaya çalışacaklardı.

 

“Başla,” dedi Altar ve Raya arbaleti ateşledi.

 

Ok havayı yaran ıslığıyla tanrının lahdine doğru ilerlerken Yu bir anlığına göz kırptı ve gözünü açtığında okun ucundaki büyü taşının patlamasıyla karşılaştı. Oradaydı. Çelik tüylü büyük kanatları, korkunç yüzü, zırhla kaplı vücudu, kartal ayakları ve kılıçtan elleriyle birlikte melek, tanrısının kabrini korumak için bir kez daha karşılarına çıkmıştı. Bu sefer meleğin vücudu tamamen bir bütün hâlindeydi, rakiplerinin ciddiyetini anlamış ve kendini savaşmaya hazırlamıştı.

 

Meleğin onlarca gözü sürekli hareket hâlindeyken ve Yu’nun gözleri yorgun düşmüş olsa ve vücudu onun karşısında durmakta zorlansa bile göğsünü beyaz bir yıldıza dönüşerek yakan kararlılığını hiçbir şey bozamayacaktı. Bugün o melek ölmüş olacaktı.

 

“Bana yardımcı olsan güzel olurdu,” diye düşündü kılıcı hakkında. Kılıç hiçbir şey söylemedi. “Umarım o tanrıça seni bozmamıştır.”

 

Altar’ın elinden fırlayan ateş topu meleğe doğru uçtu ve melek tüm kanatlarını önüne siper ederek kendini büyüden kurtardı. Daha sonra kanatlarındaki büyük çelik tüyler ayrıldı ve Vazgeçilenlerin üstüne doğru uçtu.

 

Vamaer, Darkan ve Johan üstüne gelen tüylerden kaçmayı tercih ederken meleğe yaklaşmayı deniyorlardı çünkü Altar böyle emretmişti. Tabii melek onların öylece kendisine yaklaşmasına izin vermeyecekti. Tüylerin havadaki hareket hızı arttı.

 

Marak ve Altar da diğerleri gibi kaçsa da onlar tüm tüylerden kaçmaya çalışmak yerine bozdoğanlarını kullanarak bazı tüylerin yönünü değiştiriyorlardı. Kendilerini bozdoğanlarıyla savunmayı denerlerse tüylerin bozdoğanı geçeceğinden şüphe yoktu fakat havada uçan tüylerin geniş yüzeylerine vurmak onların yönünü değiştirmek için yeterli oluyordu.

 

“Umarım o tanrıça beni trollemiyordur.”

 

Onu karnından yararak ikiye bölmek isteyen tüyün önüne mızrağını koydu. İlk seferinde elini kesen tüy şimdi tanrıça tarafından verilmiş mızrağı geçmeyi başaramadı. Yu tüyün mızrağa çarpmasının şiddetini omuzlarında ve sırtında hissederken ona çarpan tüy geri çekildi ve yeni tüyler hem sağından hem solundan ona doğru ilerledi.

 

İki adım koşarak tüylerin arkasında kalmasını ve boşluğu kesmesini sağladı, dördüncü tüyden de mızrağını kullanarak kurtuldu ve ayaklarına gelen beşinci tüyden zıplayarak kurtulmak istedi. Zıpladı, çelik tüy ayaklarının altından geçti fakat Yu düzgün bir şekilde yere inemedi; ayakları zemine temas ettiği an yediği dayak yüzünden oluşan şişlikler sızladı ve dizleri boşaldı. Yere düştü.

 

“Salak salak iş yapma orospu çocuğu!” diye bağırdı Altar, Yu’nun üstüne gelen bir tüyü bozdoğanıyla yere indirirken. Tüy yere çarptı ve zeminin içine girdi. Melek onu hızla geri çektiğinde Altar bir ateş topunu daha meleğe fırlattı. Raya da arbaleti tekrar doldurmuş ve ikinci oku ateşlemişti.

 

Meleğe doğru havadan ilerleyen iki saldırı vardı ve Marak üçüncü bir saldırının meleğe karşı etkili olabileceğini düşünerek bozdoğanlarından birini ona fırlattı.

 

Meleğin yüzündeki gözler dönüyordu ve kanatlarının üstünde de görebilmesi için gözler vardı. Arbaletin okunu çelik tüylerinden biriyle engelledi ve büyü taşı havada patladı, ateş topundan süzülerek kaçıldı ve Marak’ın fırlattığı bozdoğan, melek ateş topundan kaçarken yerini değiştirdiği için havada dönerek ilerledi ve uzaktaki sütunlardan birine çarparak içine girdi.

 

Yu ayağa kalkarken mızrağıyla bir tüyü daha engelledi. Dönerek bir tüyden daha kaçındı ve onu öldürmek üzere üstüne ilerleyen bir başka tüyden Altar’ın yardımıyla kurtuldu.

 

“Harbiden tanrıça mı verdi lan o mızrağı?” diye sordu Altar.

 

Yu dövüşürken konuşabilecek kadar iyi olduğunu düşünmüyordu. Ona cevap verebilmek için meleğin birkaç saldırısından kaçması gerekti. Onlardan uzaklaştı ve bir sütunun arkasına saklandı.

 

“İnanmadıysan neden buraya gelmeyi kabul ettin ki?”

 

Yu nefeslenirken Johan’ın da onun yanındaki sütunun arkasına saklandığını gördü. Terlemişti ve tekrar saldırmaya başlamadan önce biraz nefes almak istiyordu.

 

Darkan ve Vamaer ise Altar’ın emrettiği üzere meleğe yaklaşmaya çalışıyorlardı ama onlar meleğe yaklaştıkça melek daha fazla çelik tüyle karşılık veriyordu. Kendisine, daha doğrusu üzerinde süzüldüğü tanrısının lahdine yaklaştırmıyordu.

 

Johan sütunun arkasından çıkıp koşarken Yu onu takip etti, bu esnada üçüncü bir ok arbaletten çıkarak meleğin üstüne ilerledi. Yu’nun önünden geçmek üzere olan çelik tüy ateş büyüsü yapan Altar’a doğru uçuyordu. Mızrağının ucunu doğrulttu ve çelik tüy önünden geçtiği esnada ileri doğru götürdü.

 

Cennetten gelen mızrağın ucundaki çelik, Yu’nun lanetli siyah kolunun uyguladığı güçle birlikte çelik tüyü deldi. O esnada meleğin ağzı açıldı ve çığlık atarken küçük sivri dişleri herkese göründü. Raya’nın oku da Altar’ın ateş topu da meleğin havada uçurduğu çelik tüyleri aşarak vücuduna ilerledi.

 

Meleğin vücudundaki yazılar parlarken ok göğsüne çarptı ve ucundaki büyü taşı patladı. Altar’ın ateş topundansa kılıç şeklindeki ellerini koruyarak korunmayı denedi. Ateş topu meleğin bileklerinden uzayan kılıçlara çarptı ve melek bir kez daha çığlık attı.

 

Alevler ortadan kaybolduğunda meleğin başının üstünde dönen halkalarda yer alan birkaç göz kızarmış olsa da görmeye devam ediyordu. Melek çelik tüylerini Altar ve Yu’nun üstüne fırlattı. Altar’ın ne yapabileceğini bilmiyordu ama Yu hepsinden kurtulamazdı. Birkaç tanesinden kaçarken sütunun arkasına geri dönmeye çalışsa da başaramayarak yere düştü.

 

“Hayır!”

 

Yu’yu kesinlikle öldürecek iki çelik tüy üstüne inerken devasa cüsseli bir yaratık önüne geçti. Onu koruyan kişi Oğul’du. Melekten korkmasına rağmen içeri girmiş ve arkadaşını ölümden kurtarmak için kendi gövdesini siper etmişti.

 

Oğul üstüne yıkılmadan önce Yu hemen onun altından kaçtı. Onun yüzüne bile bakmadı ve meleğe doğru koşmaya başladı. Arkasında onun sesini duyabiliyordu. İnliyor, korktuğunu söylüyor ve yardım için yalvarıyordu. Umursamayacaktı, aldığı yaralarla ölmesini umarak koştu.

 

Göğsü gittikçe daha güçlü parlıyordu. Koştukça yaraları acıyor ve biraz da topallıyordu. Göğsü parlarken onu kesmek üzere gelen dört tüyü gördü. İki tüyü mızrağıyla savuşturdu ve birinden kaçtı. Dördüncü tüy siyah koluna çarptı ve üst kolunun yarısını keserek uçtu.

 

“Thaa!”

 

Siyah kolu normalde hiçbir şey hissetmese ve çelik kadar sert olsa da melek tarafından yara aldığında canını vücudunun geri kalanından daha çok yakmıştı. Acı dikkatini dağıttı ve yere düştükten sonra köprünün üstüne kurulduğu büyük çukurun kenarına geldi.

 

“VALARFİN!” diye bağırdı Altar.

 

Yu az kalsın mızrağını çukurdan aşağı düşürecekti. Çukurdan uzağa yuvarlanırken çelik tüylerin ona isabet etmemesi için Altar bağırdı ve şimdiye kadarki en güçlü ateş büyüsünü kullandı.

 

“FORA!”

 

Alevler kıyıya vurmak üzere olan bir dalga gibi büyüyerek ilerledi ve yukarıdan Yu’ya bakan meleği tamamen kapladı. Yu yuvarlanarak çukurdan uzaklaşırken bir çığlık işitti, Altar’a aitti. Sonra bir başka çığlık daha geldi, bu çığlık kulaklarını tırmalıyordu. Raya’nın attığı yeni ok meleğin başındaki gözlerden birine saplanmış ve patlayarak o gözü ve yanındaki gözleri kör etmişti.

 

Yu ayağa kalkarken Altar’ın birkaç kesik alarak yere düştüğünü gördü. Başını çevirdi ve diğer üçlüye baktı. Johan’ın başı yerdeydi ama vücudu hâlâ ayakta duruyordu. Onu ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istese de düşünmeye zamanı yoktu. Meleğin öfkeyle daha hızlı savurmaya başladığı çelik tüylerinden kaçmaya çalışıyordu.

 

“Iyı mısın?” diye sordu Altar’ın yanına koşan Marak.

 

“Ne iyisi amına koyayım!” Altar inliyordu.

 

Bu esnada Yu mızrağını bir çelik tüye daha saplayarak ona yeni bir çığlık attırdı. Altar tekrar “FORA!” diye bağırdığında Yu alevlerin yanından geçtiğini hissetti, sıcak bunaltıcıydı. Bir kez daha melek alevlerin içerisinde kaybolurken Darkan köprüye adımını atmış ve havaya zıplamıştı.

 

Darkan’ın savaş çığlığı meleğin kolunu savurmasıyla kesildi. Adamın vücudunun üst kısmı çukurdan aşağı düşerken alt kısmı köprünün üstüne düştü. Meleğe vuramamıştı.

 

“Siktir amına koyayım,” dedi Vamaer.

 

Marak, Raya’nın şifa büyüsüyle iyileştirmesi için Altar’ı kapıya sürüklerken Vamaer de onu takip ediyordu. Raya, Yu’ya bağırdı.

 

“GERİ DÖN!”

 

Yu’nun buna verecek tek karşılığı vardı ve o karşılık da sert ve netti. Bunu bugün bitireceklerini söylemişti ve bugün bitireceklerdi. Eğer onlar olmazsa Yu tek başına bitirecek ve özgürlüğünü elde edecekti. Eğer bitiremezse, en azından bitirmeyi denerken ölecekti.

 

Bu yüzden, beyaz yıldız göğsünü yakarken bağırdı. “HAYIR!”

-------------------------

06.09.2022 – 00:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr